Paul de Musset – Bay Ruzgar ve Bayan Yagmur

Sevgili yavrularım, eskiden İskoçya’da Ossian adında, çok iyi arp çalan, beyaz sakallı kör bir ihtiyar yaşarmış. Bu adam sokaklarda kendi yazdığı şiirlerden şarkılar söyleyerek dolaşırmış. Ossian’ın babası Fingal büyük bir savaşçıymış. Ossian bu yüzden başka şeyler söylemek yerİne Büyük Fingal’in zaferlerini şarkıya dökermiş. Ossian’ın ölümünden sonra ozanlar onun şiirleı-ini söylemeye devam etmişler ve böylece Ossian’ın dizeleri bize kadar gelmiş. Fakat ozanlar kendi yazdıkları dizeleri de bu dizelere eklemişler. Kimileri Fingal’in hikayesini kendi bildikleri gibi söylerk_en kimileri başka türlü söylermiş ve tüm bunlar arasında hangisinin Büyük Fingal’in gerçek hikayesi olduğunu anlamak mümkün değilmiş. 7 8 Bir gün Macpherson adında bir İngiliz gerçeği çözmek istemiş. iskoçya’ya gitmiş ve ozanların bütün şarkılarını bir araya getirmiş. Onları düzenlemiş, birbirlerine uyumlu hale getirmiş ve onlardan İmparator Napoleon’un çok sevdiği ve sürekli okuduğu şiirler oluşturmuş. Macpherson’un bu şiirlerin büyük bir kısmını uydurduğundan ve onları Ossian’a atfettiğinden şüphelenilmiş, ama bu hiçbir şekilde kanıtlanmamış. Zaten güzel ve ilginç olduktan sonra bu şiirlerin kime ait olduklarının ne önemi var ki! Bay Rüzgar ve Bayan Yağmur’un hikayesi de Büyük Fingal’inkine benzer. Büyükannem, Bayan Yağmur’un hikayesini Bay Rüzgar’dan bahsetmeden anlatırdı. Amcam Bay Rüzgar’ın hikayesini bilir, ama Bayan Yağmur hakkında hiçbir şey söylemezdi. Brötanyalı olan sütannem ise iki hikayeyi karıştırır ve bundan hiçbir eksiği olmayan, harika bir hikaye yaratırdı.


Çok uzun zaman önce Brötanya’ya gittim ve Macpherson’un yaptığı gibi yapıp bu ülkeye sık sık giden Bay Rüzgar ve Bayan Yağmur hakkında anlatılanların tümünü bir araya getirdim. Şüphesiz anneleriniz sizlere yalanın kötü bir şey olduğunu öğretmiştir. Ben de bu yüzden size Brötanyalı köylülerin bölük pörçük öykülerine hiçbir şey katmadığımı söylemeyeceğim çünkü bu yalan olur. Ben sadece olayları birbirine bağlamak için gerekenleri ekledim ve eksik olan ge- çişleri doldurdum. Umarım sütannemin bu hikayesi sizi büyük Fingal’in hikayesinin Napoleon’u eğlendirdiğinden daha çok eğlendirir sevgili yavrularım! 9 iyi yürekli Kral Robert’in ilahi korosunda şarkı söylediği zamanlarda Brötanya’da Jean-Pierre adında fakir bir değirmenci yaşarmış. Bu adamın; değirmeninden, derme çatma kulübesinden ve lahanayla havuç yetiştirdiği sebze bahçesinden başka hiçbir şeyi yokmuş. Jean-Pierre mutsuzmuş. Rüzgar kendi tarafında esmezken o, komşu tepelerde sık sık değirmenlerin döndüğünü görürmüş. Bin bir güçlükle sulamasına rağmen bahçesindeki sebzeler kuraklıktan çürürken vadinin dibine yağmur yağarmış. Fazla akıllı olmadığından ;ean-Pierre hep aynı sözleri tekrarlar dururmuş: “Ne kadar yazık! Bay Rüzgar, artık değirmenimin üstünde esmek istemiyor musunuz? Ya siz Bayan Yağmur, hayatımı kazanabilmem için bahçeme yağmayacak mısımz?” 11 12 -1 …. -…. …. ·–··;.;.· “‘·� Fakat bu yakınmalar hiçbir işe yaramıyormuş; Rüzgar onu hiçbir şekilde dinlemiyor, Yağmur da onun niçin pek kaygılanmıyormuş.

Bunun üzerine değirmenci biraz mutlu olmak için Claudine adında kendisi gibi fakir ama çalışkan ve iyi bir ev kadını olan güzel bir köylü kızıyla evlenmiş. Claudine kulübeyi temizler, çamaşırları onarır, evi toplar, tavuklarla· ilgilenip yumurtalarını pazara götürürmüş. Sonunda Pierrot adında bir oğlan çocuğu doğurunca işleri daha da artmaya başlamış. Claudine’in düğününden bu yana biriktirdikleri beşik, kundak bezi gibi bir annenin çocuğuna alması gereken şeyleri almasına güçlükle yetiyormuş. Kadıncağız son kuruşuna kadar parasını harcamış. Bütün bu sıkıntılar yetmiyormuş gibi Claudine sonunda hasta olmuş ve köy doktorunun çağrılması gerekmiş. Jean-Pierre, Claudine’e bakmak için işini bırakmak zorunda kalmış çünkü bakıcıya verecek parası yokmuş. Sonunda bu zavallı insanlar kendilerini birdenbire korkunç bir sefaletin içinde bulmuşlar. Geceyi uyuyan karısı ve çocuğunun başlarında bekleyerek geçiren Jean-Pierre üzücü durumunu düşünmeye koyulmuş: “Eğer tüm bu sıkıntılar yalnızca beni bunaltsaydı yakınmazdım. Ben soğuğa ve açlığa karşı koymak için yeterince dayanıklıyım, ama karımın sıcağa, güzel yiyeceklere, iyileşmek için ilaca ihtiyacı var ve benim ne şömineye atacak odunum ne haşlama yapacak etim ne de eczaneye gidecek param var. Claudine’imi ve çocuğunu dünyanın bütün hazinelerinden daha çok seviyorum. öyle ki kendim kadar fakir bir kızla evlendiğim için hiç pişman değilim, ama hiç olmazsa rüzgar değirmenimin üstünde eserse sıkıntılarımdan kurtulurum.” Bu sözleri söyler söylemez Jean-Pierre mumun alevinin titrediğini görmüş ve paslanmış rüzgar gülünün kulübenin üstünde döndüğünü duymuş. Rüzgar esmeye başlamış. Değirmenci hızla değirmenine doğru koşmuş.

Değirmentaşına bütün gece boyunca buğday tanesi vermiş, kanatları tutan freni çözmüş ve 13 ‘;:? =- 0. � � değirmen birden dönmeye başlamış. Buğdayı öğütü- � yor, bunu kepekle una dönüştürüyormuş. Jean-Pierre �· daha sonra uyumakta olan karısının yanına gitmiş ve cı � uyandığında ona vereceği mutlu haberi düşünerek $ � ellerini birbirine sürtmüş. il � Bu sırada paslı rüzgar gülü güçlükle gıcırdıyor- ()< � muş. Mum sönmek üzere olduğundan onu bir perdenin arkasına koymak gerekmiş çünkü kulübede o kadar çok delik ve çatlak varmış ki içeri her yerden hava giriyormuş. Pencere sarsılıyor, kapı zangırdıyor, şöminenin külleri odada uçuşuyormuş. Fırtınanın bu gürültü patırtısı arasında Jean-Pierre Rüzgar’ın perilerinin kulağına şu sözleri fısıldadıklarını duyduğunu sanmış: “Üfleyelim, şu kırık cama üfleyelim. Onu tıkayan kağıdı çıkarmaya çalışalım. İnleyelim, şu delikte inleyelim. Şu viranenin damına asılalım. itelim, kapanmayan şu kapıyı itelim. Uğuldayalım, şu şöminede uğuldayalım.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir