Penny Jordan – Gullerin Savasi

“Lütfen böyle yapma, Kate. Seni sadece bir partiye davet ediyorum. Bir Roma şölenine gitmiyoruz ki.” Sue, öfkeyle, kocası John’un haklı olduğunu düşündü. Kate’in bütün diğerleri gibi bu daveti de reddede¬ceğini söylemişti. Kate’le lise günlerinden beri arkadaştılar. Birlikte büyümüşlerdi. Bütün bunlara rağmen aralarında sanki gözle görülmeyen bir engel vardı. Kate sürekli bu en¬gelin arkasına geçiyor, adeta saklanıyordu. ‘Bir insan nasıl bu kadar inatçı ve kayıtsız olabilir,’ diye düşünen genç kadın derin bir iç çekti. Kate gibi güzel ve duygulu bir kadının, kendisini insanlardan uzak tutmaya çalışması inanılır gibi değildi. Çiftliğin satışa çıkarılmasını sonunda kabul etmişti, böylece yıllardır sahip oldukları arazi Ricky’nin kumar borcunu ve diğer borçlarını ödeyebilmek için satılacaktı. Kate, mutsuz evlilikleri yüzünden Ricky’yi asla suçlamamıştı. Bu talihsiz evliliği ne zaman düşünse Sue’ nun içi kederle doluyordu. Aslında Kate de aynı derecede hatalıydı.


O adamla asla evlenmemesi gerekiyordu. Ama o sıralarda henüz on sekiz yaşındaydı. Babasının ani ölümü onu altüst etmişti. Üstelik on yaşından beri görmediği annesi ansızın hayatına girivermişti. Kate’in haklı olduğu yanlar da vardı kuşkusuz. Belki de, gerçekten, Ricky’yi suçlamanın anlamı yoktu. Evliliklerine biraz da Kate’in annesi sebep olmuştu. Kate’e babasından kalan topraklar Ricky’nin büyükbabasından kalanlarla birleşince oldukça önemli bir servet çıkıyordu ortaya. Ayrıca Kate, son derece uysal, evlilik için ideal bir tip gibi görünüyor olmalıydı. Öte yandan, Ricky’nin kumara düşkün olduğu söylentileri oldukça yaygındı. Kate’in annesi söylenenleri biliyordu, kuşkusuz. Fakat ne yazık ki, kadında annelik duygusundan eser yoktu. İsteseydi, kızının o adamla evlenmesini engelleyebilirdi. O sıralarda Kate henüz on yedi buçuk yaşındaydı ve hayat hakkında pek az şey biliyordu. Annesi pekâlâ onu beraberinde Amerika’ ya götürebilirdi.

Bu durumda Kate’in hayatı şimdikine kıyasla çok farklı olacaktı, kuşkusuz. Valerie Patton genç ve güzel kızını Los Angeles’ta nasıl bir hayat tarzının beklediğini çok iyi biliyor olmalıydı. Belki de, kızının yanında yaşlı bir anne gibi görünmekten korkuyordu. Kate’in babasından boşandıktan sonra yıldızı iyice parlamıştı. Amerikan televizyon dünyasının en çok seyredilen dizilerinden birinde rol almıştı. Maddi durumu da çok iyiydi. Sue onu kocasının cenaze töreninde yakından görmüştü. İnanılır gibi değildi, doğrusu Valerie ergenlik çağındaki kızından taş çatlasa birkaç yaş daha büyük gösteriyordu ve çok güzeldi. Ama yine de bu Kate’in ki gibi doğal bir güzellik değildi. Yüzünde plastik bir ifade olurdu her zaman. Yapay bir güzellikti onunki. Hayır, Valerie Patton’ın hayatında evlat sevgisine, özellikle Kate gibi genç ve güzel bir kıza yer yoktu. Çevrenin ilgisini hiç eksiltmeden sürekli üzerinde toplamak zorundaydı. Babasının ani ölümünün yarattığı şoku henüz atlatamayan Kate, işte bu koşullar altında evliliğe doğru itilmişti Aradan geçen on yıl içinde Kate, en yakın arkadaşı olan Sue’ya evliliğinden sadece bir kez söz etmişti. O da, bundan altı yıl önce, kocası öldüğü zaman… Ricky’yi suçlayacak tek bir sözcük bile kullanmamaya da özen göstermişti.

Bununla birlikte, Kate, bazı bakımlardan kendisini suçluyor olmalıydı. Bütün belirtiler evlendiği sıralarda Ricky’ye inandığını gösteriyordu. Onun kendisine âşık olduğunu, bunun gerçek ve kusursuz bir aşk olduğunu düşünmüştü. On sekizini bile bitirmemiş genç ve güzel bir kızın hayat ve insanlar hak¬kındaki bilgisi, kuşkusuz çok sınırlı olacaktı. Evet, Kate kocası tarafından sevildiğine inanıyordu. Sue’ya göre onda bu inancı yaratan annesinden başkası olamazdı. Ricky’nin kumara olan düşkünlüğünü bilen Valerie, bu genç ve ihtiraslı adamın, kızma kalan mirası kaçırmak istemeyeceğini biliyordu kuşkusuz. Valerie’nin istediği tek şey, kızını hayatından uzaklaştırmaktı. Üstelik son derece zengin bir kadındı ve özellikle o sıralarda paraya ihtiyacı yoktu. Geçmişten sıyrılan Sue, başını kaldırıp Kate’e baktı. Bu kadın ne kadar güzel olduğunun farkında değil miydi? Derin bir iç çekti. Yazık oluyordu. Kate gibi bir kadının böyle bir çiftlik evine kapanıp kalması büyük haksızlıktı. Dışarı çıkmalı, yeni insanlarla tanışmalı, hayatını dilediği gibi yaşamalıydı. Sue, bunu sağlamak için elinden geleni yapmıştı.

Onu hayata doğru, adeta itelemiş, erkeklerle tanıştırmaya, partilere katılmaya zorlamıştı. Yavaş yavaş, bunun faydasız bir çaba olduğuna inanmaya başlıyordu. Üstelik Kate’in değişmekte olduğunu da fark etmeye başlamıştı. Bir zamanların, hassas, duyarlı, hatta alıngan genç kızı gitmiş, yerine iradeli, katı, inatçı bir tip gelmişti. “Bak, Kate,” dedi yumuşak bir sesle. “Sana peşinen söz veriyorum, çöpçatanlık yapmayacağım. Bizimle o partiye gelmeni istiyorum. Hepsi bu kadar.” “Sen, ben ve John, üçümüz gideceğiz, öyle mi?” Sesinde ve bakışlarında alaycı bir ifade vardı. Dudakları hafifçe kıvrılmıştı ve iri, mavi gözlerinin içi gülüyordu. “Canım, elbette ki sadece üçümüz olmayacağız. Bu bir parti olduğuna göre, orada başka insanlar da olacak… Kate, kendine nasıl haksızlık ettiğinin farkında mısın?” Bu sözleri derin bir umutsuzluk içinde söyledi. Kocası, ısrar etmemesini, bunun faydasız olacağını daha önce söylemiş, onu uyarmıştı. Fakat Kate’in bu şekilde yaşamaya devam etmesi imkânsızdı. Münzevi bir hayat, zamanla bir alışkanlık haline gelirdi.

Bir süre sonra bundan kurtulmak iyice zorlaşacaktı. “Çok gençsin, Kate,” diye söze başladı Sue. “Yirmi yedi yaşındasın. Zekisin, güzelsin… Kate, hayatının geri kalan kısmını tek başına geçiremezsin!” Kate’in mavi gözleri hafiften bulutlanır gibi oldu. Dudaklarındaki tebessüm şimdi kederliydi. “Neden olmasın,” diye mırıldandı. “Bu partiye geleceksin, Kate. Hayata dönmek zorundasın. Sürüklemek gerekse bile seni oraya götüreceğim.” Bir an göz göze geldiler. Kate’in yüzü ciddileşmişti. “Pekâlâ, madem o kadar ısrar ediyorsun, geleceğim. Belki oradaki insanlardan birini çiftliği satın alması için ikna ederim.” Sue gülümsedi. “Sonunda başardım.

Çiftliği sevdiğini biliyorum. Yine de onu satacağın için memnunum.” “Evet, çiftliği severim. Zaman zaman düşünüyorum, acaba Ricky’yle mi yoksa bu çiftlikle mi evlendim diye. Aslında bu çiftliği altı yaşımdayken de severdim. Bizim evin terasından bakıldığı zaman, kırmızı damları görünürdü. Hayat ne kadar garip! İnsanlar, benim hakkımda neler konuşuyorlar, merak ediyorum doğrusu. Ricky’nin bana hiçbir şey bırakmadığını biliyor olmalılar. Toprağın getirdiği bütün gelir, onun borçlarına gitti. Önümüzdeki kış damı onarmak gerekiyor. Orijinal haline uygun biçimde onarmak için çok para istiyorlar. Bu kadarına gücüm yetmiyor.” “Ne yapmayı düşünüyorsun, Kate. Nereye gideceksin.” “Kulübe hâlâ duruyor.

Londra’da yaşayan bir çift birkaç yıldır, hafta sonları kalmak için orayı kiraladı. Ama sonra kira fazla geldiği için vazgeçtiler. Oraya taşınmaya karar verdim. Kulübe dediğime bakma, içi çok geniş ve kullanışlıdır. İşletme masrafları da çok ucuz.” “Çiftlik satışından alacağın parayı mutlaka bir yatırımda kullanmalısın. Şöyle, gelir getirecek bir iş…” ”Olabilir, tabii. Bazı projelerim var. Kendi işimi kurmak istiyorum.” Sue gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Biraz şaşırmıştı. “Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu, merakla. Arkadaşının şaşkınlığı Kate’i çok eğlendiriyormuş gibiydi. Onu daha çok meraklandırmak ister gibi bir süre sustu. Sonra gülümseyerek, “Cam boyama işiyle uğraşmak istiyorum,” dedi.

“Okuldayken beni çok ilgilendiren bir sanat dalıydı. Büyüleyici bir uğraş. Yaptıklarımı o zamanlar beğenirlerdi. Sen hatırlamazsın. O sıralarda cam sanatları öğreten bir kurs açılmıştı. Sadece altı ay sürmüştü. Çok şey öğrenmedim. Ama öğrendiklerimi de unutmadım. Son birkaç aydır haftada iki kez Londra’da bir atölyeye gidip çalışıyorum. Benim için çok öğretici oldu. Ayrıca çok zevkli bir iş. Bugüne kadar yaptığım hiçbir şey beni bu kadar cezbet-memişti. Ayrıca çok kârlı bir iş. Daha şimdiden oldukça geniş bir pazarı var ve ilerde daha da genişler sanırım. Eskiden bu iş sadece kiliseler için yapılırmış.

Oysa şimdi cam boyama sanatı hemen her alanda kullanılıyor.” “İnanılır gibi değil… Böyle bir şeyle uğraşıyorsun ve bana tek kelime bile söylemiyorsun.” Kate omuzlarını kaldırıp gülümsedi. “Şu ana kadar söylenecek bir şey yoktu ki. Benim için sıradan bir eğ¬lence gibiydi. Geçen hafta Harry beni görmeye gelip, birlikte çalışmayı önerdi. Bu işle para kazanılabileceğini o zamana kadar pek bilmiyordum, doğrusunu istersen.” “Harry mi? O da kim?” Sue dikkat kesilmişti. Kate arkadaşına bakıp gülmeye başladı. “Heyecanlanmanı gerektirecek bir durum yok, hayatım,” dedi. “Harry elli yaşlarında, evli, torun sahibi ve çok mutlu bir adam.” “Ama, Kate… Şey… birden şaşırdım. Bir sürü plan yapıyorsun ve bana söylemiyorsun.” Kate arkadaşının bu sözleri üzerine biraz telaşlandı. “Söylemez olur muyum,” dedi.

“Seninle her şeyimi paylaşırım, bilirsin. Ancak, gerçekten aklımda böyle bir iş kurma projesi yoktu. Harry bana ortaklık teklif edene kadar bu iş benim için basit bir hobiden başka bir şey değildi, inan. Sonra birden, bir şeyler yapabileceğimi, daha doğrusu yaptığım iş sayesinde para kazanabileceğimi anladım. Tabii bütün bunlar bu aşamada sadece bir projeden ibaret. Ama Harry çok kararlı ve coşkulu. Yaptığım dizaynları çok beğeniyor ve bu alanda gelişebileceğimi söylüyor.” Sue bir koltuğa oturup arkadaşına baktı. “Çok sevindim, Kate,” diye mırıldandı. “Böyle bir işe ihtiyacın vardı, gerçekten. Bu evi satacağın için üzülüyordum, ama şimdi anlıyorum ki, bu senin için yepyeni bir başlangıç anlamına geliyor.” “Hımm… evet, olabilir. Fakat bunu şimdilik sadece sen bileceksin, Sue, tamam mı? Kimsenin duymasını istemiyorum. Zaten ortalıkta bir sürü söylenti dolaşıyor. Bunlara yenilerinin eklenmesini istemem.

Ayrıca bu tür söylentiler çiftliğin satışını da etkiler.” “Merak etme canım. Bu konuda ağzımdan tek kelime çıkmayacak.” Tam o sırada salonda asılı duran, duvar saatinin gong sesleri evin içinde çınlamaya başladı. Sue telaşla yerinden fırladı, “Aman Tanrım,” dedi. “Vakit ne kadar da geç olmuş. Bir saat içinde çocukları okuldan almalıyım. Hemen gitsem iyi olacak. Ama önce bana söz vermeni istiyorum. Partiye geleceksin, değil mi?” “Elbette.” “Güzel. Yine de sakın unutma, eğer fikrini değişti-rirsen buraya gelip seni zorla götürürüm.” Kate gülerek, “Ona ne şüphe,” dedi. On dakika sonra Sue küçük arabasına binmiş köye doğru gidiyordu. İçi ferahlamıştı.

Kate çok uzun bir süredir ilk kez insanların dünyasına katılmaya istekli görünüyordu. Sue bir an önce gidip şu gelişmeyi ailesiyle paylaşmak için sabırsızlanıyordu. Kocası Kate’i bir kardeş gibi severdi. Annesi ise onu kendi kızından ayırmazdı. Kate’i yeniden gülümserken görmek ne büyük bir mutluluktu! Babası ölmeden önce Kate neşeli, mutlu, coşku dolu bir insandı. Kader onu o garip evliliğe sürüklemeseydi belki hep aynı kalacaktı. Evlendikten bir süre sonra gülmeyi adeta unutmuştu. Ne kadar sürmüştü bu kısa mutluluk, bilemiyordu. Belki bir ay… yok, hayır, yaklaşık altı hafta. Kate mutsuzluğunun esas sebebinin Ricky olduğunu asla söylememişti. Sadece bir kez, kocası öldükten epey sonra, bunun sahte bir evlilik olduğunu söylemişti. Ricky ona cinsel bakımdan da tamamen kayıtsız kalmıştı. Bunu Kate sadece bir kez, içini döktüğü anda ima etmişti. İlk günlerden sonra aynı yatakta bile yatmamışlardı. Ricky oldukça çapkın biriydi.

Kuşkusuz, eski kız arkadaşlarıyla birlikte oluyordu. Kate’in bunu anlamaması ise imkânsızdı. Ve sonra o korkunç kaza… Ricky’nin arabası dev bir kamyonun altına girerek parçalanmıştı. O kaza olmasaydı belki de boşanacaklardı. Evet, Kate’in ondan ayrılmak istediği kesindi. Ama insanların sahte bir evlilik yaptığını bilmelerini istemiyordu. Zavallı Kate doğru dürüst bir cinsel hayat bile yaşa-yamamıştı. Ricky onu soğuk bulduğunu pek çok kez ima etmişti. Ne büyük haksızlık! Kate gibi bir kadının soğuk olması mümkün müydü? Son derece sıcak ve ca¬zibeli bir kadındı. Sue’nun kocası John bile onun bu özelliğinden kaç kez söz etmişti. Ricky’nin söyledikle¬ri doğru olsa bile, bir kadının kocası tarafından cinsel bakımdan reddedilmesi çok acı verici bir şey olmalıydı. Tam o sırada Kate birkaç kilometre ötede arkadaşı-mnkine benzer şeyler düşünüyordu. Pencereden dışarıyı, yemyeşil çimenlerle kaplı geniş bir alanı seyrediyordu. Hayır, kocasıyla aralarındaki cinsel soğukluk büyük bir ıstırap kaynağı olmamıştı onun için. Ricky’ nin ona verdiği acılardan sadece bir kısmıydı bu.

Ayrıntıları düşündükçe içini karabasanlar kaplıyordu Aradan geçen bunca yıla rağmen geçmişi bu kadar ayrıntılı, böylesine canlı hatırlayabilmesi çok garip değil miydi? İçini çekti. Pencereye arkasını dönüp kollarını göğsünde kavuşturarak ağır adamlarla odanın ortasına doğru yürüdü. Son on yıldır bu odanın içinde hemen hiçbir değişiklik olmamıştı. Her şey, bu eve genç bir gelin olarak girdiği andan beri, olduğu gibi kalmıştı. İç dekorasyon, kuşkusuz, Ricky’nin kız arkadaşlarından birinin eseriydi. Her kimse, oldukça ince zevklere sahip olmalıydı. Duvarlar ve tavan limon kabuğu rengindeydi ve bu renk kirişlerin ve ahşap kısımların siyah rengiyle hoş bir kontrast oluşturarak eve Elizabeth devrine özgü bir hava veriyordu. Kayıtlara bakılırsa evin ilk sahibi zengin bir korsandı. Evi Kraliçe’nin özel izniyle satın alabilmişti, bu evde Londra’dan getirdiği genç bir kadınla yaşamıştı. Zemin mavi-gri desenli yumuşak ve kalın bir halıyla kaplıydı. Duvar dibinde Colefax ve Powler istemeleriyle süslü, yine gri ve mavi renklerin hâkim olduğu iki divan vardı. Pencereye yakın bir yerde, yüzyıl öncesinden kalma ve soylu kadınlar için özel olarak yapılan antika bir yazı masası duruyordu. Dev şömine mermerdi. Ve duvarlarda antika resimler asılıydı. Tavandan yere kadar uzanan perdelerin üzerlerindeki desenler renk uyumunu tamamlıyordu.

Figürler İngiltere’de yüzyıllar öncesine ait köy yaşamını canlandırmaktaydı. Kate evin ilk sahibini o müthiş korsanı zaman zaman karşısında görür gibi oluyordu. Yaşadığı amansız hayatın izleri yüzünde yansıyor olmalıydı. Çok farklı bir çağda yaşamış olan o adamın yüz hatları, kafasının içinde zaman zaman Ricky’nin yüzüyle karışıyordu. Ortalığa bir serinlik çökmüştü. Oysa öğle sonrası güneşi içeri vuruyordu. Kate hafifçe ürperdi. O hafta sonunu düşünmek istemiyordu, hayır buna dayanamazdı. Belki de, ne kadar zor olursa olsun düşünmesi, hatırlaması gerekiyordu, geçmişiyle son kez yüz yüze gelmenin zamanı çoktan gelmiş de geçiyordu belki. Bü¬tün olup bitenleri sonsuza kadar geçmişe gömebilmesi için onları bir kez daha en ince ayrıntılarına kadar hatırlaması gerekiyordu. Ne de olsa, hayata yeniden başlamak üzereydi. Geçmişe son bir kez dönüp dikkatle baksa, fena mı olurdu? Hızlı adımlarla salona geçti. Resim galerisine açılan kapıya yakın bir yerde durdu. Onu ilk gördüğünde işte tam bu noktada duruyordu. Eve geldiklerinde, Kate henüz yataktaydı.

Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Daha doğrusu Ricky adam hakkında konuşana kadar bir şey bilmiyordu. Bugünkü gibi hatırlıyordu. ‘Eski bir arkadaşım,’ demişti. Yıllar önce Londra’da tanışmışlardı ve Ricky onu hafta sonu için davet etmişti. Kate yavaşça başını çevirip duvardaki kristal aynaya baktı. Yüzünü görünce şaşırdı. Bütün kanı çekilmişti sanki. Saçları, belki salondaki ışıktan ötürü simsiyah görünüyordu. Oysa aslında koyu kahverengiydi. Dudakları bile solgundu. Sadece iri lacivert gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Renkleri İrlandalı atalarından almıştı. Bunu babası hep söylerdi. Kate bu İrlandalı tipine sahip olmamayı, annesi gibi sarışın olmayı tercih ederdi.

Annesinin sarı, ipek saçlarını çok iyi hatırlıyordu. Ricky hep sarışın kadınları tercih etmişti. Ve o sarışın kadınlardan biriyle birlikte ölmüştü. Kadının saçları boyaydı belki de. Ama ne fark ederdi, sarışındı ya. Ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. Kimbilir kaç kuşak insan bu merdivenleri tırmanmıştı. Bu duvarlar, bu odalar, evin içinde yüzyıllardır yaşanan farklı hayatları, duygu ve düşünceleri yansıtıyorlardı sanki. Bütün bunlar kendi geçmişini daha rahat düşünmesine yardımcı oluyordu. Üst kata çıkınca yatak odasına yöneldi. İçeri girip geniş yatağın bir kenarına oturdu. Evlilikleri sırasında Ricky’yle paylaştığı yatak odası burası değildi. Uzun süredir bu odaya zorunlu kalmadıkça girmemişti. Kendi kendine gülümsedi. Ricky ısrarla, o garip, dört direkli karyolada yatmalarını istemişti.

Ne garip bir adamdı. Ona karşı neden cinsel ilgi duymamıştı? Kate bunu gerçekten bilemiyordu. Ricky sokakta gördüğü her güzel kadının arkasından uzun uzun bakardı. Cinsel bakımdan güçlü biriydi kuşkusuz, ama nedense ona hiç ilgi duymuyordu. Gözlerini kapadı. Geçmişi en ince duyarlıklara kadar duyumsamak istiyordu. Babası öldüğü sırada tam bir kararsızlık içindeydi. Ne yapacağını bilemiyor, hiç¬bir şeyden emin olamıyordu. Annesi onu Ricky’nin kollarına itmişti, ama bunu açıktan değil de sezdirmeden yapmıştı. O sırada yapayalnızdı Kate. Sevmek ve sevilmek istiyordu. Yalnızlık ürkütücüydü, önünde uzanıp giden yıllar onu korkutuyordu. Ricky saf bir genç kızın kalbini kolayca kazanabilecek kadar yakışıklıydı. Kate, aralarında aşk dolu kusursuz bir ilişkinin var olduğuna inanmıştı. Ona âşık olduğunu sanıyordu.

‘Tanrım, ne safmışım,’ diye geçirdi içinden. Çok geçmeden gerçeği öğrenmişti. Ricky onunla balayına çıkmak istememişti. Durmadan işlerinin çokluğundan yakınıyordu. Oysa o sıralarda uğraştığı tek bir işi vardı: Kumar! Evlendikleri gece bile sabaha kadar kumar oynamıştı. Tören ve onu izleyen davet biter bitmez ortadan kaybolmuştu. Kate onu sabaha kadar evde beklemişti. Ricky şafak sökerken eve döndüğünde sarhoştu. Kate onunla birkaç kez geceleri nereye gittiğini ne yaptığını konuşmak istemiş, ama başaramamıştı. Genç adam ona hiçbir şey söylemiyordu. Çok sonra bir başka kadınla ilişkisi olduğunu öğrenmişti. Kate’i asla arzulamamıştı. Bunu açıkça söylüyordu da. Onu soğuk ve deneyimsiz olarak damgalamıştı. Kate’le evlenmesinin tek sebebi, babasından miras kalan toprakları genişletme isteğiydi.

Üstelik bu evlilik sayesinde Kate’in annesinden de önemli miktarda para sızdırmıştı. Bütün bunları Kate’e anlattığında iki aylık evliydiler. Genç kadın tam bir şok geçirmişti. O sırada Ricky çok öfkeliydi. Bütün bunların kızgınlık anında söylenmiş sözler olduğuna kendini inandırmaya çalışmıştı. Onunla ilişki kurmak, sorunlarını anlamak için büyük bir çaba harcamıştı, ama başaramıyordu. O sıralarda boşanma düşüncesi ona çok yabancı geliyor, ne yapacağım bilemiyordu. Babasını ansızın kaybetmesinin yarattığı şoka, şimdi de, kocası tarafından sevilmemenin yarattığı dehşet duygusu eklenmişti. Dehşet ve sıkıntı dolu bir iki yıl geçirmişti. Ve bu iki yılın sonunda, bir hafta sonu onunla, Dominic Harland’la karşılaşmıştı. Daha ilk anda, bu karşılaşmanın hayatını altüst edeceğini fark etmişti. Ricky bir cuma akşamı geç saatlerde ve Dominic Harland’la birlikte dönmüştü. Geldiklerinde Kate çoktan uyumak için odasına çekilmiş, yatağına yatmıştı. Tam uykuya dalmak üzereyken Ricky’nin arabasının sesini işitmiş, üzerinde pamuklu ince bir gecelik olduğu halde yataktan çıkıp kapıyı açmaya gitmişti. Yanında biri olduğunu nereden bilecekti? Bir an göz göze gelmişler, konuşmadan, hatta gülümsemeden birbirlerine bakmışlardı.

O anda Kate genç adamın cazibesine kapıldığını hissetmişti. Dominic gerçekten de çok yakışıklıydı. Uzun boylu, iri yapılıydı. Koyu ela gözleri, hafif çıkık elmacık kemikleri vardı. Simsiyah saçları gömleğinin yakasına kadar uzundu. Erkekler hakkında deneyimsiz olmasına rağmen onun, çevresine erkeksi bir cinsel cazibe yaydığını hissetmişti. Gözlerini ondan alamıyor, üzerinde ince geceliği, dudakları biraz aralık, öylece durmuş, karşısındaki adamı seyrediyordu. Sonra, kalbinin hızlı hızlı çarpmaya başladığını hissetmişti. Bir an kapıldığı o garip heyecanı hayatı boyunca unutamayacaktı. Genç adam gözlerini hafifçe kısarak onu tepeden tırnağa süzmüştü. Bakışlarında apaçık bir hayranlık okunuyordu. Oysa Kate, daha sonra, o anda çok çocuksu bir görünüm içinde olduğunu düşünmüştü. Ne konuştuklarını hiç hatırlamıyordu. Hemen odasına dönmüş ve utanç içinde kendisini yatağa atmıştı. Hayatında ilk kez karşılaştığı birine karşı böylesine garip bir duyguya kapılması anlaşılır gibi değildi.

Yatak örtüsünü başına çekmiş ve kalp vuruşlarının sesini dinleyerek sessizce yatmıştı. Sonra iki adamın merdiveni çıktıklarını işitmişti. Yandaki odanın kapısı açılmış, sonra kapanmış ve yaklaşan ayak sesleri kendi odasının önünde kesilmişti. Ricky kapıyı açıp içeri girmişti. Kate kımıldamadan yatmaya devam etmişti. Kocası üstündekileri çıkarmış sonra banyoya girmişti. Yarı karanlığın içinde yarım saat kadar banyodan gelen sesi dinleyen Kate yattığı yerde hiç kımıldamadan onun banyodan çıkmasını beklemişti. Sonunda genç adam banyodan çıkmış ve Kate onun yatağa yattığını fark etmişti. Artık ortalık sessizleşivermişti. Genç kadın gözlerini kapamış kımıldamadan yatıyordu. Kısa süre sonra Ricky ona arkasını dönmüş ve derin bir uykuya dalmıştı. O sırada Kate’in kafasının içinde canlanan hayal, kocasının değil Dominic Harland’ın hayaliydi. ‘Tanrım, inanılır gibi değil,’ diye geçirdi içinden. O gece olanları hayatı boyunca düşünse yine de çözemeyeceğini biliyordu. Onu gördüğü an, anlaşılması imkânsız, garip bir elektriklenmeye yakalanmıştı.

Geçmişten kurtulmak ister gibi silkindi. O hafta sonunu tekrar tekrar düşünmek, her şeyi hatırlamak istemiyordu. Fakat o gece, o cuma gecesi bir dönüm noktası olmuştu. Sanki hayatında ilk kez bir erkekle karşılaşmış gibiydi. Göz göze gelmişler ve o anda dünyası değişmişti. Arzulanan, beğenilen bir kadın olduğunu hissetmek bambaşka bir duyguydu. Kocası tarafından uzun süre ihmal edilmenin yol açtığı güvensizlik bir anda ortadan kalkmış, yerini, yüreğine korku salan garip bir heyecana bırakmıştı. Kendi kendine güldü. Geçmişine baktığında orada şimdiki haline hiç benzemeyen aptal bir kadın görüyordu. ‘Hepsi geçmişte kaldı,’ diye geçirdi içinden. Çalar saat dördü vuruyordu. Harry’ye telefon etmesi gerektiğini hatırladı. Ona kararını bildirecekti. Evet, onunla ortak olmak ve o işi birlikte yapmak istiyordu. Aslında Harry gibi bir arkadaşı olduğu için çok şanslıydı.

Sue biraz bozulmuştu. En yakın arkadaşı olmasına rağmen, ona son anda haber vermesi belki pek doğru olmamıştı. Ama Kate, kesinleşmemiş şeyler hakkında konuşmaktan nefret ederdi. Onun bu özelliğini en iyi bilenlerden biri de Sue idi. Merdivenlerden inerken içi umutla doldu. Evet, hayatına yeni bir renk katmanın, bir başlangıç yapmanın tam zamanıydı. Kendisini bütün varlığıyla işine verecek ve geçmişi tamamen unutacaktı. Yeni bir meslek edinmek ve başarılı olmak için geç kalmış sayılmazdı. Cep rehberinden Harry’nin telefon numarasını bulurken kendi kendine gülümsedi. Onu tanıyalı iki yıl olmuştu. Ricky’nin avukatıyla görüşmek için Londra’ ya gitmişti. O sırada Ricky’nin çeşitli kumarhanelere ve kişilere borcu olduğunu yeni öğrenmişti. Avukat Ka-te’e bu borcu ödemek zorunda olmadığını söylüyor, ‘Bırak seni mahkemeye versinler,’ deyip duruyordu. Fakat genç kadının böyle şeylerle uğraşmaya hiç niyeti yoktu. Borçları bir an önce ödeyip kurtulmak istiyordu.

Babasından kalan toprakların önemli bir kısmını eski kocasının kumar borcunu ödemek için satmak zorunda kalmıştı. Bu tatsız işleri halletmek için Londra’ya her gidişinde fırsattan yararlanarak uzun gezilere çıkıyordu, yine böyle bir gidişinde, bir öğle sonrası Covent Garden’a gitmişti. Çeşitli tezgâhlarda satılan el işi ürünleri seyrederken çok güzel boyanmış cam eşyaların sergilendiği bir yer görmüştü. Okul yıllarında bu sanatla uğraştığı için hemen ilgilenmişti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir