Pertev Naili Boratav – Zaman Zaman İçinde

Bu kitaptaki metinleri seçerken, masal derlemelerine başladığım günlerden bu yana otuz yıla yakın bir zamanın geçmiş olduğunu gördüm: Elimdeki masallardan ilk derlenenlerin tarihi 1928 başlarına, Türk folklorunun çeşitli konularına yeni bir ilgi ile bakmaya hazırlanan bir üniversite öğrencisi olduğum çağa çıkıyor. Bu tarihten önce Türk folklorunun konuları arasında masallara aydınlarımızın dikkatini çekecek çalışmalar yapılmıştı: başta Macar bilgini Ignaz Kunos olmak üzere, Batılı -daha çok Alman- müsteşrikler Türk filoloji araştırmalarında masal metinlerinin derlenmesine de yer vermişler; Türkiye’de Ziya Gökalp “milli harsın tehzibi”nde folklorun, bu arada masalların önemi üzerinde durmuş, 1922 yıllarında Diyarbekir’de çıkardığı Küçük Mecmuada masallar yayımlamıştı. Daha sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında (1927’de) kurulan Halk Bilgisi Derneği, yurdun dört 9 köşesindeki aydınlan Türk folklor malzemesinin hasadına çağırırken onlardan masal derlemeleri de bekliyordu. Bu derneğin yayınları arasında, kitap halinde ve sonradan Eminönü Halkevi’ne devredilen Halk Bilgisi Haberlerinin sayfaları içinde birçok masal metinleri de yayımlandı. 1932’den başlayarak, yurdun orasında burasında; Halkevleri çalışmalarının çerçevesi içinde ya da kendi başlarına derlemeler yapanlar da oldu. Ama, karşılaştırmalı folklor incelemelerinde Türk masalının önemini düşünecek olursak, bütün bu yurt-dışı ve yurt-içi çalışmaların folklor bilimine getirdiği ham madde pek büyük bir yekûn sayılmaz. (1946’da Türk masallarının katalogunu yaparken elden geçirebildiğimiz basılmış masalların sayısı 500’ü geçmiyordu.) 1938’de Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Türk halk edebiyatı derslerini okutmaya başlayınca, öğrencilerimi sistemli bir şekilde Türk masalları derlemeye teşvik ettim. O sıralarda aynı fakültede vazife gören Profesör Wolfram Eberhard’ın teklif ve teşviki ve onunla işbirliği ile Türk masallarının bir katalogunu meydana getirmeye niyetlenince, bu derleme işini hızlandırdık. Öğrencilerimize dışarıdan da çoğu öğretmen yardımcılar katıldı. Böylece 1946’da hazırladığımız katalog için 500 kadar basılmış metne karşılık 2000’i geçen basılmamış masal malzemesinden faydalanabildik. Bu kitabımız 1953’te basılabildi. Baskıya hazır hale geldikten sonra 500 kadar daha masal derlendi, ki onlar kataloga girmemiştir. Böylece bugün elimizde sayısı üç bini geçen -2500 kadarı basılmamış- Türk masal metni vardır. Türk masallarını 378 tip halinde sınıflandıran ve inceleyen bu katalog Batı folklorcularının büyük ilgisiyle karşılandı.


Onlardan birçoğu metinlerin de yayımlanması dileğini açıkladılar. Bu iyi dileklere bir karşılık olmak üzere 10 1955’te Fransızcaya çevrilmiş 22 masal yayımladım. Batı folklorcularından Türkçe bilenler azdır. Onun için masallarımızı Batı dillerine çevirip yayımlamak, folklor bilimi için, verimli olur. Ama, Türk masalının kendi tadını tam olarak ancak kendi dili verebilir. Hem de, bilim adamlan kadar, geniş bir Türk okuyucu çevresine de, halk sanatının en güzel yaratmalarından biri olan masalı daha yakından tanıtmak, folkloru yurttaki fikir hareketlerinin hizmetinde bilen bir insan için bir vazife idi. Bu kitap bu düşüncelerle meydana geldi. Bu küçük eserde 22 masal ile 21 tekerleme yayımlıyorum. Bu halk sanatı üzerinde 30 yıl emek vermiş bir insanın en büyük mükâfatı, katalogda sınıflandırılan 378 tipin her biri için, hiç olmazsa bir metin yayımlayabilmek olacaktı. Türlü engeller bu dileği hemen gerçekleştirmeye imkân vermiyor. Ama, ortada bekleyen bir iş var; daha da gecikmeden bu işe başlamak gerekiyor. Bir masalın birçok anlatmaları arasından bir tanesini seçmek isteyince, çok defa, her bakımdan tatmin edici bir metin bulunamıyor. Türk masalını, aslındaki güzelliklerden bir şey yitirtmeden okuyucuya sunulacak bir demet haline getirmek için elimizde çok zengin -sayısı on binleri aşan- malzeme bulunmalıdır. Yurdumuzda masal henüz bütün canlılığıyla yaşıyor. Onu, sözlü geleneğinde, en güzel haliyle anlatan masalcıları (Eflatun Cem Güney’in deyimiyle “masal anaları”nı) ararsak buluruz.

Bu bakıma birçok Batı memleketleri folklorcularından daha bahtlı sayılırız. Bu kitabı biraz da, aydınlarımızda yeniden masal derleme gayreti uyandırmak ve masal derlemiş olup da bunları nasıl biçime sokup yayımlamak gerektiğini kestiremeyenlere doğru bildiğim bir yolu göstermek maksadıyla yayımlıyorum. Masalı türlü yönlerinden incelemeyi denediğim “giriş” te de işaret ettiğim gibi, bence halk masalının ıı sözlü gelenekte eriştiği bir üslup, dil ve ifade olgunluğu vardır. Onun için, usta masalcıdan yazılan bir masalı, ona hiç dokunmadan yayımlamak en iyi yoldur. Sözün gelişi “hiç dokunmadan” diyorum. Masalı bugüne kadar işleyenler, konusuna ilişmeseler bile, diline, üslubuna tam bir serbestlikle “tasarruf” etmekte mahzur görmemişler, onu “yeni baştan” yazmışlardır. Ben, masalın dilinde ve üslubunda da halk sanatçısının çeşnisini bırakmalı diyorum. Bunu yaparken, sözlü anlatmanın yazıya geçerken gerektirdiği bazı ufak “dokunmalar” elbette olacaktır: Şive farklarını, bölgelere göre çeşitlenen gramer tasarruflarını, yalnız sözlü anlatmada işe yarayan, kitaba geçen metinde ise, onun değerine zarar getiren pürüzleri gidermek gibi… Bu türlü dokunmalar masalın kendi geleneğindeki yapısına zarar vermez, belki onu bozmadan, kendi yapısı içinde değerlendirir, işte ben kitabımdaki masal metinlerinin hazırlanmasında bu yolu tuttum. Masalların hepsi aynı değerde değilse bunun sebebi, onları anlatmış olan masalcıların aynı sanatçı ustalığını gösterememiş olmalarındadır. 21 tekerleme metninde (hiç olmazsa bir kısmında) tuttuğum yol biraz farklıdır. Okuyucuyu bu noktada aydınlatmam gerekir. Elimdeki tekerlemeleri inceleyince şu sonuca vardım: Masalcı zemin ve zamanın gerektirdiği ölçüde -hafızasının da gücüne göre- tekerlemeleri uzatıp kısaltıyor. Giriş, bitiş ve bazı ara tekerlemelerinde bu daha çok göze çarpıyor. Yalanlama dediğim, birinci şahısla -bazı da üçüncü şahısla- anlatılan tekerleme hikâyelerden bazılarının yapısı bile bu uzanıp kısalmalara elverişlidir. Böyle olunca, ve bu kitabı çocuk olsun, büyük olsun, masalı masal olarak okumak isteyen her türlü okuyucuyu düşünerek düzenlediğime göre, her tekerlemede -kendimden bir şey katmaksızın- birkaç metinden seçilen unsurları bir araya getirmek suretiyle en tam, en iyi metni biçim12 lemeyi denedim.

Bu “düzenleme”, sanıyorum ki, tekerlemeleri asıllarmdan ayırmış, onlan “yapma” metinler haline sokmuş değildir. Çünkü benim yaptığım iş, aşağı yukarı, her masalcının kendi tekerlemesini düzerken yaptığından farksızdır. Belki bir gün, usta masalcılardan, benim verdiğim şekillere yakın tamlıkta, düzenli olarak söylenen tekerlemeler de derlemek mümkün olacaktır. Kitabımın sonunda -masallar için olduğu gibi- tekerlemelerin kaynaklarını bildirdiğim için folklorcular buradaki tekerleme metinlerinden de, Türk folklorunun bu söz sanatı üzerindeki incelemelerinde faydalanabileceklerdir. Bununla beraber, folklorcunun, her masal anlatması gibi, her masalcının -eksik veya tam- kendi verdiği biçimle masalına eklediği tekerlemeleri incelemek imkânım bulması da gerekir. Bu düşünce ile bir gün tekerlemeleri derlendikleri şekilde -variante’larıyla- yayımlamak istiyorum. Tekerlemeler üzerinde, bu kitapta girişemediğim daha etraflı bir incelemeyi de o esere bırakıyorum. Kitabımın meydana gelmesinde benim sadece buradaki metinleri derleyenlerin emeğine eklenmiş bir emeğim var. Onların adlarını kitabımın sonunda ayrı ayrı bildirdim. Kendilerine (aynı zamanda güzel masallarımızı derleyicilere anlatan halk sanatçılarına, “masal anaları”mıza, “masal atalaıT’mıza) ve gelecekteki Türk masalları arşivinin bir çekirdeği saydığım şu birkaç bin masallık küçük hâzinemizin meydana gelmesinde emeği geçmiş bütün dostlara, meslektaşlara, eski öğrencilerime burada bir kere daha şükranlanmı tekrar ederken, bu küçük kitabın memleketimde masal çalışmalarını yeniden uyandırmasını diliyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir