Peter Hopkirk – Istanbul’un Dogusunda Bitmeyen Oyun

Alman Kayzeri Wilhelm, 1914 yazında çok yanlış bir hesap yaptığını ve İngiltere ile kanlı bir çatışmanın kaçınılmaz oldu ğunu anladığında, İngiltere’ye kar şı, onun Do ğu’daki gücünü sonsuza kadar yok edecek bir cihad ba şlatmaya yemin etti. “Konsoloslarımız ve temsilcilerimiz tüm İslam dünyasını bu yalancı ve vicdansız millete kar şı ayaklandırmalıdır,” emrini verdi. E ğer sava şacaksa, elinde tüm Britanya İmparatorlu ğu’nu yıkma fırsatı vardı. Osmanlı İmparatorlu ğu, Kafkaslar, İran ve Afganistan halklarını, Britanya’nın yayılmacı imparatorluk çıkarlarına kar şı bir araya getirecekti. Bunlar hep birlikte en büyük ve en hassasları olan Hindistan’a do ğru fitili ate şleyeceklerdi. Hindistan, Britanya’nın elinden koparılacak olursa, genelde yaygara ve blöfle bir arada tutulan derme çatma imparatorlu ğunun geri kalanı kolayca çökecekti. Wilhelm’in danışmanları, Hindistan- ‘ın bir barut fıçısı oldu ğunu ve bunu patlatmak için bir ihtilal kıvılcımının yeterli olaca ğını söylemi şlerdi. Bu gerçekle şecek olursa, Hindistan tahtı, ülkenin büyük zenginli ğiyle birlikte, nefret etti ği İngiliz kuzeni Kral V. George’dan kendisine geçecekti. Wilhelm tahta çıktığından beri, Almanya’yı dünyanın en büyük gücü haline getirmeyi hayal ederdi. Bunun için, Alman orduları, dünyanın bekçili ğini yapan Britanya silahlı kuvvetlerinin yerini almalıydı. Bu büyük emelini, ingiliz kuzenleri ve rakipleriyle sava şa gitmek yerine, askeri ve deniz gücünün 5 desteğinde ekonomik üstünlük ve diplomatik nüfus ile gerçekleştirmeyi ummuştu. Almanya’nın büyük bankalarının saldırgan desteğine sahip olan Wilhelm’in diplomat ve sanayicileri, ülkenin politik ve ticari çıkarlarını ve etkisini tüm dünyaya yaymışlardı. Ancak, çabalarını esas olarak Doğu’da yoğunlaştırmışlardı. Can çekişen Osmanlı împaratorluğu’nu bir fırsat kapısı olarak görüyorlardı.


Hıristiyan azınlıklara karşı barbarca davranışlarıyla Avrupa kamuoyunu öfkelendirip dostsuz kalan Sultan’a yardım ederek, Almanya’nın yerini sağlama almak için her şey yapılmıştı. Wilhelm, Berlin hâkimiyetindeki zayıf bir Türkiye’nin, Almanya’nın Asya’daki yayılmacı çıkarları için ekonomik ve politik bir üs olabileceğine karar verdi. Ancak, bu muhteşem planı önemli ölçüde aksadı ve bunun yerine Avrupa ile dünyanın büyük bir bölümünü karanlık bir savaşın uçurumuna sürükledi. Bu kitap Almanya’nın bu savaşta, militan İslam güçlerini, müttefiki Türkiye’nin yardımıyla kendi davasına kazandırma çabasını ilk kez anlatmaktadır. Wilhelm ile sertlik yanlısı danışmanları, bir cihad başlatarak İngilizler’i Hindistan’dan, Ruslar’ı da Kafkasya ile Orta Asya’dan sürmeyi hedeflemişlerdi. Modern savaşta bir cihad örneği olmadığı için, bu cesur ve serüvenci bir stratejiydi, ancak yine de, Alman tarihçi Fritz Fischer’in belirttiği gibi bu, Wilhelm’in 1890’lardan beri yürüttüğü saldırgan Doğu politikasının “başka yollarla sürdürülmesinden” başka bir şey de değildi. Prusya bir zamanlar çeşitli parçaları başkalarının topraklarıyla birbirinden kopmuş olan, kara içinde sıkışıp kalmış küçük bir devletti. Ancak, o günlerden sonra, büyük ölçüde Bismarck’ın dehası sonucu, büyük yol almıştı. Wilhelm, Almanya’nın Doğu’da yeni büyük bir imparatorluk kurmak için eline büyük bir fırsat geçirdiğine inanıyordu. Berlin tarafından tasarlanan, ama İstanbul’dan eyleme sokulacak olan cihad, eski Büyük Oyun’un yeni ve çok daha kötü niyetli bir örneğiydi. Kral, Kayzer, Sultan ve Çar’ın istihbarat servisleri arasında yapılacak savaşın alanı, batıda İstanbul’- dan doğuda Kabil ve Kaşgar’a kadar uzanacak, İran, Kafkaslar ve Rus Orta Asyası’na yayılacaktı. Tüm İngiliz Hindistan’ı ve Burma da bunun içindeydi ve Berlin, kaçak silah ve para yardımıyla, sakin Müslüman, Sih ve Hindu halkları arasında şiddetli ayaklanmalar başlatmayı umuyordu. Ancak, komplonun uçları Asya sınırlarının ötesine de uzanmaktaydı. Berlin- ‘in büyük planında, Birleşik Devletler’deki silah tüccarları, Meksika’nın Pasifik kıyıları açıklarındaki ıssız bir adasında bir randevu ve Londra’nın Tottenham Court Caddesi’nde, suikastların planlanıp prova edildiği bir atış alanı vardı. Planda ikinci bir Hint İsyanı başlatmaya yetecek kadar silahla dolu gemiler ve İngiliz klasiklerinin kapakları içinde Hindistan’a sokulmuş sandık sandık ihtilalci yayın da bulunuyordu.

Ancak, cihadın başlıca hamlesi, İstanbul’dan doğuya doğru, tarafsız İran ve Afganistan üzerinden Hindistan’a inen geçitlere yönelecekti. Bu nedenle, Berlin’in ilk hedefi İran Şahı ile Afganistan Emiri’nin desteklerini kazanmaktı. Eğer, bu başarılabilirse, o zaman bu ülkelerin Alman ve Türk subayları liderliğindeki, baş döndürücü ganimet vaatleriyle kamçılanan orduları da Hindistan aleyhine döndürebilirdi. Böylece, bir avuç subay ve astsubay dışında cihad hemen hemen bedavaya gelecekti. Bütün gereken, savaştan sonra asla yerine getirilmeyecek vaatler ve- çoğunluğu İran’daki İngiliz banka6 larının kasalarından alınacak olan altındı. Hindistan’ın milyonlarca muhalifi de ayaklanmaya ikna edilebilirse, o zaman İngilizler hem iç hem dış saldırı karşısında kalacaklardı. Bu arada Türkler Kafkasya ve Orta Asya’daki Müslüman kardeşlerini Türk-Alman cihadının bayrağı altında toplamaya çalışacaklardı. Bölgelerdeki casuslarının raporlarıyla cesaretlenen Berlin ve İstanbul’daki stratejistler, tüm Asya’nın alevler içinde kaldığını, İngiliz ve Ruslar’ın bu yangında kavrulduklarını görür gibiydiler. Kayzer, bir kâfir olarak, Müslümanları cihada çağırmak yetkisine sahip değildi. Bu, altından, silahtan ve savaş sonrası vaatlerden çok daha fazla şey gerektiriyordu. Böyle büyük bir emri, ancak bütün Müslümanların Halifesi olan Osmanlı Sultanı verebilirdi. Bu nedenle, Türkiye’nin, halkının çıkarına bakılmaksızın Almanya ile ittifak içinde olması gerekliydi. Wilhelm’in, savaş öncesinde Türkiye ve onun popüler olmayan hükümdarı ile kurduğu iyi ilişkilerde uzak görüşlü olduğu burada ortaya çıktı. Savaşın başlamışından üç ay sonra Türkiye, Almanya ile Avusturya-Macaristan tarafını seçti ve Sultan dünyadaki Müslümanlara Hıristiyan zalimlerini “buldukları yerde” öldürmeleri çağrısında bulundu. Bu, tıpkı amaçlandığı gibi, öncelikle Hindistan’a yönelikti.

Dünyanın en büyük Müslüman toplumu orada İngiliz uyruğunda yaşamaktaydı. Kral V. George’un Müslüman uyrukları, Halife Sultan’ınkiler-den bile çok, Fransa ve Rusya’nın Müslüman uyruklarından ise kat kat fazlaydı. Kayzer’in ise Müslüman sömürgesi ve uyruğu yoktu; yıllardır İngiliz, Rus ve Fransızlar’ı çileden çıkartarak kendini dünya Müslümanlarının hamisi olarak ilan etmekteydi. Sultan’ın fermanı, Hindistan’- daki İngilizler ve Müslümanlar toplumları tarafından sarılmış durumda yaşayan Müttefik uyruklar arasında büyük korku yarattı. Modern çağlarda bir Avrupalı güce karşı cihad ilan edilmemişti ve kimse olacakları kestiremiyordu. Ancak, cihad Almanlar için de bir sorun yaratmıştı ve tüm girişimin baltalanmaması için buna bir an önce bir yanıt bulunması gerekiyordu. Pek çok Müslüman, bir Hıristiyan hükümdarının kendi inancından olanları öldürmeye yönelik bir cihadı neden başlatıp desteklediğini soracaktı. Wilhelm’in, aralarında ünlü Doğu uzmanları da olan danışmanları buna hazırdılar. Doğu’nun cami ve pazar yerlerinde, Alman İmparatorluğu’nun gizlice İslam dinini seçtiği söylentileri yayılmaya başlamıştı. Hatta, kendisine verdiği adla “Hacı” Wilhelm Muhammed, kılık değiştirerek Mekke’ye hacca bile gitmişti. Davaya yakın olan Müslüman bilginleri, Kuran’da Wilhelm’in müminleri kâfir boyunduruğundan kurtarmak için Allah tarafından görevlendirildiğini gösteren esrarengiz ayetler bile bulmaktaydılar. Daha sonraları, tüm Alman ulusunun, imparatorlarının örneğini izleyerek toplu bir halde İslamiyet’i seçtikleri söylentisi de yayılacaktı. Son olarak, büyük Türk ve Alman zaferleri hakkında sahte raporlar düzenlenecek ve zaferin Türk-Alman davasının doğruluğuna bağlı olduğu söylenecekti. Bütün bunların amacı, sıradan Müslümanlar’ın kafalarında Almanya’nın rolünü meşrulaştırmaktı.

Bu arada, Berlin’de tek tek seçilmiş Alman subayları Doğu’yu ve en önemlisi İngiliz Hindistanı’nı baş döndürücü cihad çağrısıyla ateşe vermek üzere yetiştirilmekteydiler. Bunlar altın, silah ve sandık sandık kışkırtıcı yayınla, bu yeni Büyük Oyun- ‘un merkezi olan İstanbul’dan doğuya doğru yola çıkıp, ses7 sizce tarafsız İran’a gireceklerdi. Burada dağlardan ve çöllerden geçerek Afganistan’a giderken, yolda köylüler ve aşiretler arasında cihad çağrısını yayacaklar ve onların aktif desteğini kazanmaya çalışacaklardı. Ancak, en önemli görevleri Afgan başkentindeydi: güçlü Emir’i kendi yanlarına çekmek ve aşiret ordularına Hindistan’ın iyi korunmayan sınırlarına saldırması için emir vermeye ikna etmek. Aynı anda, Tahran’da da genç Şah’a baskı yapılarak, o ve halkı cihada çekilmeye çalışılacaktı. Hindistan’da, İngilizler tarafından özel orduya sahip olma hakkı tanınan bazı güçlü prensleri TürkAlman davasına katılmaya ikna çabalan yürütülecekti. Taraf değiştirdikleri takdirde, kendilerine hemen hemen her isteklerini vermeyi vaat eden Kayzer imzalı, meşin ciltli özel mektuplar hazırlanıyordu. Anlatmak istediğim hikaye budur işte. Katılanların çoktan unutulmuş anılarından, günlüklerden ve günün gizli istihbarat raporlarından toplanıp birleştirilen bu hikâye, Büyük Oyun’un hiç sona ermediği bu çok çabuk parlayan bölgede bugün olanlar göze alındığında, hala gündemdedir. Yeniden dirilen Rusya ve Almanya korkusu nedeniyle, bazıları için bu konunun ayrı bir önemi vardır. Ancak bu, daha ziyade, iki taraftan da kendilerini bu karanlık olaylar içinde bulmuş cesur ve becerikli insanların hikâyesidir. John Buchan, zamanında The Thirty-Nine Steps’ten bile çok satan Greenmantle adlı ölümsüz gizli servis romanım bu büyük komploya dayandırmıştır. The Great Game adlı son kitabımda nasıl Kipling’in klasik casus hikâyesi Kim’in gerçek dünyasını açıklamışsam, bunda da, Buchan’ın savaş zamanı bestseller’ine esin kaynağı olan aynı derecede garip olayları ele alacağım. Okur gerçekten de, karşısında Greenmantle sayfalarından fırlamış karakterler bulacaktır. Buchan da zamanında istihbarat çalışmalarına katıldığından ve Almanlar’ın Doğu’da yapmak istediklerini açıklayan gizli raporlara erişebildiğinden, bu pek şaşırtıcı değildir.

Buchan’ın arkadaşı T.E. Lawrence savaştan sonra şöyle demişti: “Greenmantle’da gerçek payı birazdan fazladır.” Büyük Oyun*’un bu yeni ve pek az bilinen bölümünde, hareketi ve heyecanı büyük ölçüde bu kişilerin yürekli girişimleri sağlamaktadır. Ancak oyunun büyük bir kısmının geçtiği İran, Afganistan ve Kafkasya’daki karanlık savaş alanlarında, bu kişilerle buluşmadan önce, hikâyenin gerçekten başladığı zamana dönmeliyiz. Kayzer Wilhelm, Drang Nach Osten’i yani Almanya’nın Doğu Özlemi’ni her ne kadar benimsemişse de, bunu düşünen ilk kişi değildi. Bu kavram bir önceki yüzyılın ortalarına, Wilhelm’in henüz doğmadığı ve Prusya ile diğer Alman devletlerinin Bismarck tarafından bugün bildiğimiz tek Almanya’ya dönüştürülmesinden önceki zamana gider. Bazı ileri görüşlü kişiler, Sultan’ın çökmekte olan imparatorluğundaki seyrek nüfuslu alanların kendi sorunlarının çoğunun çözümü olabileceğini, daha o zamandan görmüşlerdi. * Büyük Oyun’un İngiltere, Rusya, Osmanlı imparatorluğu ve Ortadoğu cephesi için bkz: Fromkin, David, Barışa Son Veren Barış: Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? 1914-1922, Sabah Kitapları, 3. baskı, 1994

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir