Peter McPhee – Robespierre

Maximilien Robespierre’in en iyi dostu, onun gibi bir avukat fakat ondan en az yirmi yaş büyük olan Antoine-Joseph Buissart’tı. O çok önemli 1 789 yılının Kasım ayının başında Robespierre, ikisinin de memleketi Arras’taki Buissart’a gönderdiği üçüncü uzun mektubunda, üyesi olduğu Kurucu Meclis’in bulunduğu Paris’teki ve Versailles’daki gelişmeleri bildiriyordu. Buissart’ın, “en büyük dostuyla” mektuplaşmalarının seyrekliğine gücenmekte tamamen haklı olduğunu kabul ediyordu. Ama devrimci ayaklanma çok ilginç ve son derece tatmin edici bir hale gelmişti. Halkın temsilcilerinin başarısı olağanüstüydü. Ama birçok şey henüz belirsizdi ve bunlardan biri de, ulusu yeniden hayata kavuşturma görevinin tamamlanması için ne kadar zaman gerektiğiydi: “Lütfen, rica ediyorum Madam Buissart’a sevgi dolu selamlarımı iletin; onun ve sizin dostluğunuz ben döndüğüm zaman Arras’taki vaktimin güzel geçmesinin en birinci nedeni olacak, tıpkı, o kentten ayrıldığım zaman en şiddetli pişmanlık duygularımın uyanmasına yol açtığı gibi. Ama sanırım birkaç ay daha burada kalacağım.” 1 Gerçekten de kaldı. Robespierre’in Arras’a dönme ve Buissart’la karısı Charlotte’un dostluğunu yaşama fırsatını bulabilmesi için iki yıldan uzun bir zaman gerekecekti. O zamanlar Robespierre ulusal çapta tanınmış bir figür haline gelmişti, Parislilerin çoğunun gözünde müthiş popülerdi ve herkes tarafından “Dürüst Adam” [Fr. l’incorruptible= satın alınamaz, bozulamaz-ç.] olarak biliniyordu. 1789’da Buissart’a “birkaç ay” diye tahminde bulunduğu süre, halkın kamusal yaşamını, çok eskimiş feodal sistemden, mahkemelere ve Katolik Kilisesine varıncaya kadar her yönden etkileyecek çok önemli değişim yılları haline gelmişti. Kurucu Meclis çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı 1 791 ‘de Robespierre, bu meclis üyelerinin bunun ardılı olan meclise, yani Yasama Meclisi’ne katılma hakkının olmamasına dair, sonradan başarıya ulaşa- XXİV ROBESPIERRE cak bir teklif sunmuştu. Robespierre yine, devrimden sonraki yaşamını düşünebilirdi.


1 791 Ekim ve Kasım’ında, Arras’ta ve Artois ilinde geçirdiği bir tatilde üç günlüğüne yakınlardaki küçük Bethune kasabasına gitti. Resmi karşılama soğuktu -Robespierre, siyasi söylevlerindeki ödünsüz radikalizm yüzünden, bela çıkaran biri gibi görülüyordu- ama halkın karşılaması heyecan doluydu. Sonrasında Robespierre bir arkadaşına, belki de yine Buissart’a yazdığı mektupta, “eğer Artois’a geri dönersem yaşamaktan en çok zevk alacağım yer Bethune olacak” diyordu. Yerel bir mahkemeye yargıç olarak atanmasını sağlamayı düşünmüştü.2 Robespierre, memleketinde sakin bir yaşamı özlemiş olabilirdi ama bu fırsatı hiçbir zaman bulamadı. Üç yıldan az bir süre sonra, bir zamanlar nasıl tam anlamıyla ilahlaştırıldıysa, yine tam anlamıyla hakaretler arasında öldü. Ama 1 791 Ekim’inde tabii ki yaşamının onu böyle bir kadere götüreceğini bilmiyordu. “Jakoben” çağdaşları gibi, devrimci çalkantılar içindeki dünyanın kaosuna bir anlam vermeye ve yeteneklerini yeni bir düzen için gereken istikrar ve güvenliği yaratmak için kullanmaya çalışıyordu. Tarihçiler onun yaşamının 1 794 Temmuz’unda nereye gideceğini biliyor; oysa kendisi, geleceği sadece düşleyebiliyordu. Biyografi yazmanın en büyük zorluklarından biri de, tarihi sadece geriye dönerek okumaktan ziyade, geçmişi sanki bugünmüş gibi yazabilmektir. Bir insanın yaşamının genellikle kabataslak hatlarını bildiğimizden, bu yaşamı, sanki bunun aşamaları kişinin elinde olmayan durumlarla ve sonuçlarını bilmediği tercihlerle karşı karşıya kaldığı durumlar değil de, belli bir düzene göre dizilmiş atlama taşlarıymış gibi kurmak bizim için cazip ve belki de kaçınılmazdır. Bu zorluk, tarihteki hiçbir bireyde Maximilien Robespierre kadar büyük değildir, çünkü Robespierre otuz altı yaşında ölür ölmez insanlar onu yaşarken kahramanlaştırdıkları nispette şeytanlaştırma telaşına düştüler ve ona, söylentilere ya da kendi suçlarına dayalı birtakım eylemleri ve niyetleri yüklediler. Tüm yaşamı tersinden okundu, tiranlığa ve giyotine doğru giden, değişmesi imkansız bir yol olarak sunuldu. Robespierre, modern çağın insanlık dışı ve fanatik diktatörlerinin ilki, siyasi gücünü Sparta tarzı bir “erdem” ülkesi* yaratma yolundaki * Antik Yunan’daki Sparta devletinde toplumsal yaşamı yönlendiren ilkelerden bahsediliyor: Eşitlik, azla yetinme, dünya nimetlerinden uzak bir yaşam, yedi yaşından altmış yaşına kadar süren askeri eğitim ve disiplin -e.n.

Giriş :xxv katı idealini dayatmak için kullanan, sabit fikirli biri miydi? Yoksa ilkeli, özverili bir vizyoner, çok büyük askeri dezavantajlara karşın Fransız Devrimi’ni ve Cumhuriyet’i güvenliğe çıkarmayı başarmış büyük bir devrim şehidi miydi? Bireysel özgürlükler üzerindeki denetimler ve il. Yıl ( 1793-94) “Terörü”nün kitlesel tutuklama ve idamları, Devrim’i kurtarmak için ödenmesi gerekli bir bedel miydi? Yoksa bu yıl, dehşetle, gereksiz ölümler, hapisler ve sıkıntılarla dolu bir dönem miydi?3 Robespierre daima kutuplaştırıcı bir figür olmuştu fakat olumsuz imajı çok daha güçlüydü. Devrim’in iki yüzüncü yılında, yani 1989’da yapılan Fransız kamuoyu anketleri Robespierre’in en olumsuz duygu uyandıran figür olduğunu ve olumlu tepki yönünden XVI. Louis ve Marie-Antoinette’in bile gerisinde kaldığını gösterdi. 4 Robespierre’in hükümet üyesi olduğu 1 793-94 arasındaki bir yılda nispeten az sayıda cana kıyılmış olmasına karşın, onunla Mao, Pol Pot ve hatta Stalin ve Hitler arasında bile akıl almaz paralellikler kurulmuştur. Eli Sagan’a göre Robespierre paranoid bir psikopat, gaddar bir narsist, “masum insanları katleden en büyük kasaplardan biri”dir. Onu araştırmak, diyor, “karanlığın yüreği”ne bir yolculuktu.5 Terör döneminde geçen önemli bir romanın yazarı Hilary Mantel, Robespierre’i savaşa, ölüm cezasına, “halk”a ve devlet kurumlarına karşı tutarsız yaklaşımlarıyla bir “çelişkiler yumağı” diye nitelemiştir. “Onun, Hıristiyanlara has bir tanrıya değil, insanları eşit kılan, iyi ve devrimci bir tanrıya militanca bir imanı vardı. ” Robespierre, Mantel’e, ” [İslamcı] militanların inancını, saflık tutkusunu, ölüme hazır oluşlarını” hatırlatır; başkalarına göreyse, İran [eski] Devlet Başkanı Ahmedinejad’a benzer.6 Robespierre hem Tony Blair ve George Bush’a, hem de onların düşmanı, Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’a benzetilmiştir. 7 Radikal eleştirmen Slavoj Zifok’e göre, Robespierre’in demirden azmi kapitalizmi lanetlemede kullanılmıştır. Zizek’e göre, Ruth Scurr’ın yakın zamanlarda çıkan Robespierre biyografisi “Ölümcül Saflık”ın adında ima edilen kayıtsızlık, Batılı liderlerin acil krizler karşısındaki başarısızlığına dikkat çekmektedir. 8 Bugünkü Fransız solunda Robespierre hala sık sık, sosyal adalete militanca bağlılık konusunda unutulmuş ne varsa hatırlatan biri gibi görülür. Bunun bir örneği, 1789’un iki yüzüncü yıldönümünden bir gün önce, 1989’daki anma faaliyetinin akademik cephesini düzenlemekten XXVİ ROBESPIERRE sorumlu, Sorbonne profesörü Michel Vovelle’in Arras’ta yaptığı konuşmadır.

Vovelle’in konuşmasının başlığı -“Niçin Hala Robespierreciyiz?”- 1 920’de, Robespierre’in en büyük hayranı, yine Sorbonne profesörü Albert Mathiez’in yaptığı bir konuşmanın başlığını hatırlatıyor.9 Olumlu biyografilerinin ortak noktalarından biri, Robespierre’in yaptıklarının karşıdevrime verilen orantılı ve gerekli tepkilerden başka bir şey olmadığıdır. Fransız Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin eski üyesi, tarihçi Claude Mazauric’e göre, Robespierre 1792’de barışçı ve ilkeli bir adamdı fakat ondan sonra, devrimci devletin liderliğini en korkunç koşullarda yüklenerek, onun gereklerine “boyun eğdi”: “Onun tarihteki yeri benzersizdir”. 10 Robespierre’in imajlarındaki bu zıtlık, biyografinin tuhaf niteliğini daha da belirgin kılıyor. Yazar ister istemez, sorgulamalarına yahut önyargılarına karşılık veremeyecek birisiyle tek yanlı bir diyaloga girmek zorunda kalır. Bu diyalog son derece kişiseldir. Sylvia Plath’ın biyografı Janet Malcolm’un sözleriyle, “aslında, kimin iyi kimin kötü, kimin soylu kimin biraz tuhaf olduğunu söylemek bana düşmez … Tanınmış ölüler, yazarların elindeki bir çamurdur … ” 11 Robespierre’in otuz altı yıllık yaşamının ilk otuz bir yılı hakkında bilinenler nispeten azdır ve bizim gibi, bu tür kanıtlarla oyalanan biyograf da pek yoktur; insanı çağıran Devrim’in o beş yılı vardır çünkü. Robespierre’in yazılarından oluşan on bir kalın cilt -toplam 5 .660 sayfa- var elimizde ama bunlar büyük çoğunlukla onun konuşmalarından ve Devrim yıllarındaki gazete yazılarından oluşuyor.12 Onun hakkında yazarken karşılaştığımız zorluklardan biri de, kişisel belgelerinden pek bir şey öğrenemememizdir; birkaç tane kişisel mektuptan ve yirmili yaşlarında yazdığı şiirlerden başka bir şey yok. Yaşamı ve yaşamının anlamı konusunda düşüncelerini başkalarıyla hiç paylaşmadı; birdenbire ve çok genç öldü. Başkalarının düşüncelerine, yani kız kardeşi Charlotte’un ve Paris’te okuduğu lisedeki bir öğretmeninin uzun anlatılarından, Devrim’e katılanlar tarafından yazılmış birçok yoruma kadar bütün metinlere, yazıldıkları koşulların rengi sinmiştir.13 Benim biyografim, Robespierre’in yaşamındaki kamusal ve kişisel şeyler arasındaki bazı bariyerleri ortadan kaldırmaya çalışacak fakat ister istemez, elimizdeki bilgiler arasındaki büyük boşluklarla sınırlı kalacaktır. 14 Maximilien Robespierre Devrim’in olduğu 1789 yılında henüz otuz bir yaşındaydı. O ve diğer çağdaşları için, kaostan yeni bir dünya yarat- Giriş xxvii manın coşkusu 1792’de, karşıdevrime ve askeri işgale karşı korkunç bir mücadelenin batağına saplandı.

Ama yüzden fazla Robespierre biyografisinin çoğunda, sanki Robespierre beş yıllık siyasi kariyeri boyunca giderek daha katı bir şekilde gerçekleştirmeye çalıştığı bir dizi devrimci prensibin vücut bulmuş halinden başka bir şey değilmiş gibi, tuhaf bir şekilde gayri insani ve değişmez bir nitelik var. Portresi ister Jakoben diktatörlüğün, ister demokratik saflığın simgesi haline gelmiş bir kişilik olarak çizilsin, ” Robespierre”, hem geleceğin büyük olanaklarını görüp coşkuya kapılan, hem de gelecek konusunda kararsız bir genç gibi görülmek yerine, “bedenini onun şahsında bulmuş bir ideoloji” olarak somutlaştırılmıştır.15 Robespierre’in yaşamıyla ilgili metinlerin çoğunda onun 1758’le 1 789 arasındaki gençlik ve biçimlenme dönemine bir bölümden fazla yer ayrılmamıştır, sanki onun ilk otuz bir yılının aslında pek bir önemi yokmuş gibi. 1 789’dan sonraki kaos yılları bütün Fransız halkı gibi onu da, benzeri hiç yaşanmamış, hiç tahmin edilmeyen bir devrim, endişe ve belirsizlikler dünyasında bıraktı; onun oynayacağı rolü 1 789’da hiç kimse tahmin edemezdi. Fakat onun baş gösteren drama, 1789-94 döneminin başarılarına ve dehşetine karşı tepkileri saf bir insandan beklenecek şeyler değildi: Devrim’ deki payına, otuz yıllık aile, okul ve çalışma yaşamı süresince geliştirdiği değerleri ve inançları kattı. Robespierre ve çağdaşlarının görüşlerini dile getirmede kullandıkları dil, duygulara, erdemlere ve vicdanlara seslenişiyle bizlere sarsıcı gelmektedir ve birçok biyografın onu sulugöz, takıntılı ve aşırı duygusal biri diye küçümsemesine yol açmıştır.16 Bu devrimcilerin konuşmaları gerçekten, “vatanseverce” duyguları ve değerleri vurgulaması nedeniyle sıkıcıdır. Robespierre de bir istisna değildi ve konuşmaları içtenliğe, fedakarlığa ve düzgün ahlaka yönelik çağrılarla doluydu. Özellikle, 1 792 Eylül’ünde Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki konuşmalarına eski Yunan ve Roma’daki bazı figürlere ve bunların komplolarına yapılan göndermelerin baharatı da katıldı. Sadece retorik süslemeler değildi bunlar; devrimci meclislerde yer alan eğitimli orta sınıf mensuplarının çoğu gibi Robespierre de klasik dünyayı, durumla doğrudan ilişkili derslerin alınabileceği bir hikmet denizi gibi görüyordu. Robespierre’in biyografisini yazmak tüm bu nedenlerden ötürü, özellikle zordur. Robespierre’in çok ünlü biri, yani Jakoben devrimin ta xxviii ROBESPIERRE kendisi haline geldiğini bilmiyormuş gibi davranamayız. Bizim perspektifimizden bakınca onun yaşamı tutarlı, her eylemi ya da tepkisi bizim oluşturduğumuz mantıksal bir “karakter”in parçası gibi görünür. Robespierre, hükümet üyesi olarak sadece bir yıl iktidarda kalmış biridir. Kendisinin önerdiği ve kabul edilmiş ancak birkaç spesifik ilke vardır.

Ama yine de, gerek kötüleyenler gerekse savunanlar aynı şekilde, onu bir anlamda Devrim’in ta kendisi gibi görür; Devrim’e ve Robespierre’e karşı yaklaşımlar hemen hemen hep aynı saftadır. Ama Robespierre’in yaşamı Fransız Devrimi yıllarına indirgenemeyeceği gibi, Devrim de 1 789-94 arası Paris’teki siyasi çalkantılara indirgenemez. Genç devrimci, büyük kısmı Kuzeydoğu Fransa’nın, kendine özgü niteliklere sahip bir bölgesinin küçük bir vilayet merkezinde geçen çocukluk, okul ve çalışma yaşamlarıyla biçimlendi. Dolayısıyla bu biyografi, Maximilien Robespierre’in devrimci kariyeri kadar, “oluşumu”nu da kapsamaya çalışacak bir metindir. Otuz birinci doğum gününden birkaç gün önce Versailles’a gelen bu adam kimdi?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir