Philip G. Kreyenbroek – Ezidilik- Arka Planı, Dinî Âdetleri ve Metinsel Geleneği

Tarih disiplinini anlamlı kılan önemli özelliklerin başında, kabul görmüş belli sıradanlıkların dahi ardında sarsıcı ve farklı bir gerçekliğin yattığını gösterebilmesi gelmektedir. Bu gücü elinde tutan bizatihi tarihçinin kendisi olması sebebiyle tarihçiye verilen önem ve bu önemin kamuoyu nezdinde oluşturduğu güven, anlatılanı/yazılanı -hiçbir gerçekliği olmasa dahi- çoğu zaman tartışılmaz kılar. Bu sebeple tarihçi trajedilerden muhtelif bir olay bütünü yaratabileceği gibi biz “anlamazlar”a sıradan bir olay gibi gösterilenlerin arkasında büyük bir trajedi olduğunu görmemizi de sağlayabilir. Gerek Dünya tarihinde gerekse de Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi’ni de içine alan tarihsel süreçte bu keşmekeşi açıklayabilecek sayısız örnek bulmak mümkündür. Mezopotamya’nın en köklü geleneklerini kendi bünyesinde barındırmasına rağmen yakın tarihe kadar Ezidiler hakkında yeterli bilgiye vakıf olunamaması da bu sorunla doğrudan ilişkilidir. Esas tartışılmaya muhtaç hususların değil, nispeten spekülatif bakış açısıyla şekillendirilmiş bir Ezidiliğin topyekun değerlendirildiği veya sadece geleneklerden müteşekkil bir inanç sisteminin resmedildiği çalışmaların çokluğu da bunun bariz örneğidir. Ne yazık ki bazı topluluklar tarihçinin insafı ve bilgisi arasında sıkışmış söyleneelerin metin olarak hazırlamasıyla okuyucuya sunulmaktadır. Ayrıca Ezidi toplumu yazılı kültüre müdahale ederneyecek bir kültüre sahip olduğu gibi var olan yazılı literatürün de en edilgen halklarından biridir. Tüm dini/kültürel pratiklerin ve anlatıların sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktanldığı bir sis- xll türkçe baskıya önsöz teme sahip olan ve 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar neredeyse bir bütün olarak okuma yazmayı yasaklayan Ezidi topluluğu yazma kudretine sahip olan kültürlere bağımlıdır. Bu topraklarda var olmuş ve de zaman içerisinde belli özelliklerini yitirmiş olan bu topluluğu hakkıyla değerlendiren kitapların sayısı parmakla sayılabilecek durumdadır. Philip G. Kreyenbroek’ün Ezidilik Arka Planı, Dini Adetleri ve Metinsel Geleneği başlıklı bu çalışma Ezidi araştırmalarında oldukça önemli bir eşiği aşmıştır. Gerek saha araştırmasının sonuçlarını yansıtması gerekse de bu alandaki literatürü büyük bir özenle kullanması, bu kitabı farklı bir öneme haiz kılmaktadır. Eldeki kitap Ezidi dini yapısını derinlemesine tartışan bir çalışmanın sonucu olmanın dışında, ortaya koyduğu argümanları dualar ve beyitlerle destekleyerek hem mevcut literatüre kaynak üretmiş hem de yayınladığı dualar/beyitlerle var olan kaynakları kullanıma açmıştır.


Philip G. Kreyenbroek’ün sonraki yıllarda yayınlayacağı kitapları da şekillendirmiştir. Ezidi topluluğuna ilişkin eldeki kaynakların sayısı o denli azdır ki yapılan araştırmaların sonucunda literatüre kazandırılan her türlü yazılı ve sözlü ürün paha biçilemez bir öneme sahip olmaktadır. Esas itibariyle Mezopotamya topraklarının en köklü inançlarından biri olan Ezidilik hakkında Türkçe ve Kürtçe kaleme alınmış mevcut kaynak o denli az ki, var olan literatüre farklı dillerden kitapları çevirmek bir zorunluluk haline dönüşmüştür. *** Bu kısa önsöz Ezidilik Arka Planı, Dini Adetleri ve Metinsel Geleneğı�nin içeriğinin ne olduğuna ilişkin bir tartışma veya değerlendirme yapmayı değil, Türkçe çeviri sırasında oraya çıkan sıkıntıların nasıl aşıldığı ve yapılan değişikliklerin hangi sebeplere dayandığını aktarmayı amaçlamaktadır. Çeviride uyulan kurallar ve yapılan değişikliklere ilişkin şunları söylemek gerekmektedir: Bilindiği üzere bu topluluk Türkiye’de “Yezidi” olarak tanımlanmıştır. Ayrıca bu tanım literatüre de aynı şekilde geçmiştir. Fakat çeviri sırasında “Yezidi” tanımının, özellikle Ortadoğu’da negatif bir çağrışıma sahip olduğu ve topluluğun kendisini “Ezidi” olarak nitelendirdiği göz önüne alınarak kitabın orijinalinde “Yezidi” ibaresi bulunmasına rağmen çeviride “Ezidi” tanımı yer almıştır. türkçe baskıya önsöz xiil Ezidilik Arka Planı, Dini Adetleri ve Metinsel Geleneği iç içe geçmiş iki metin üzerine inşa edilmiştir. Tartışmaların yürütüldüğü Birinci Kısım hem kitabın farklı bölümlerine hem de bu alanda yapılmış farklı çalışmalara referanslar vererek metnin genel yapısını sürekli kontrol altında tutmaktadır. Bu çalışma Birinci Kısım göz önüne alındığında Ezidi kültürü ve tarihine ilişkin değerlendirmelerin meydana geldiği; İkinci Kısım’da ise mevcut değerlendirmelerden ziyade Kürtçe duaların İngilizce çevirilerinin ön plana çıktığı bir yapıya dayanmaktadır. Dolayısıyla kutsal metinlerin yer aldığı İkinci Kısım Türkçe okurun faydalanabileceği bir biçimde yeniden düzenlenmiştir. Bu sebeple Türkçe çeviride -büyük oranda- duaların orijinali (yani Kürtçeleri) esas alınmıştır. Yazarın İngilizce çevirileri göz önünde bulundurulmuş fakat asıl kaynak olarak kullanılmamıştır. Sonuçta bizim yürüttüğümüz bu çalışma bir çeviriye dayanmaktadır; bu sebeple yazarın anladıklarının bizim için öncelikli bir yanı da vardır.

Kitabın İngilizce baskısında dualar Kürtçe-İngilizce olarak verilmiştir. Türkçe çeviride ise Kürtçe-Türkçe olarak yer alacaktır. İkinci Kısım’da yer alan dualar Kürtçe ve İngilizce yayınlanmasına rağmen metni anlaşılır kılan tüm açıklamalar İngilizce bölümde yer almaktadır. Öte yandan Kürtçe ve İngilizce metinlere farklı dipnotların verilmesi de metnin yapısını oldukça zorlamaktaydı. Bu sebeple dipnotlar bir bütün halinde verilmiştir. İngilizce bölümden seçilerek alınmış olan dipnotlar “İNG.” ibaresiyle belirtilmiştir. İngilizce dipnotlar arasından sadece Kürtçe kelimeler veya tarihsel olaylara referans veren bölümler alınmış ve metne yerleştirilmiştir. Kullanılan dipnotların İngilizce basımdaki künyesine sadık kalınmıştır. Kreyenbroek dua ve beyitlerin İngilizce okur tarafından daha iyi kavranabilmesi amacıyla belirli tanımları yüzlerce dipnotla açıklama ihtiyacı hissetmiştir. Kürtçe metinlerde kullanılan belirli dini ve kültürel tanımlar Türkçe’de de benzer veya yakın bir anlam içerisinde kullanıldığından o tanımlar için yeniden bir adlandırmaya veya onları dipnotlada açıklamaya gerek duyulmamış ve kitabın aslında var olan birçok dipnota bu sebeple yer verilmemiştir. İkinci Kısım’da görüleceği üzere dualar hem başlık hem de mısra düzeni açısından numaralandırılmıştır. Bu durum -dualara ilişkin- kitabın ilk bölümünde verilen referansların bulunmasını kolaylaştırmıştır. Fakat belirtilen numaralar ve Birinci Kısım’da verilen referanslar duaların daha şiirsel bir iç düzene dönüştürülmesi maksadıyla yapılacak yer değişikliklerini de engellemiştir. xlv türkçe baskıya önsöz Duaların belirli bölümlerinde anlamdan öte ritim duygusu daha ön plana çıkmaktadır.

Unutmamak gerekir ki, bu metinlerin hepsi belirli bir makamla söylenmektedir. Bu sebep bazı bölümlerde öncelikli olan mana değil sestir. Kürtçe bölümde bazı özel isimler, yer adları ve tanımlar yazarın kaynaklarının farklılaşması veya bu kelimelerin duanın fonetiği içinde zamanla değişmiş olması sebebiyle birçok farklı şekilde yazılmış olabilir. Türkçe çeviri çalışmasında bu durum fark edilmiş fakat hiçbir şekilde Kürtçe metnin içeriğine müdahale edilmemiştir; değişikliler sadece harf düzeyinde olmuştur. Dolayısıyla Kürtçe bölümünde aynı kişiye ait farklı kullanımları -Şexşıms, Şeşims, Şex Şims gibi-görmek mümkündür. Tanrı’nın birbirinden farklı sıfatları (Xudawend, Rabb, Xude, Ezdan … ) Kürtçe bölümde yer almıştır; fakatTürkçe çeviride mümkün oldukça ortak kullanıma öncelik verilmiştir. Dördüncü Bölüme Ek kısmında dualara verilen referansların çevirisi ile dualarda kullanılan bölümlerin çevirisi arasında farklılıklar olabilir. Çünkü Ek bölümünde kullanılan İngilizce dizeler yazarın yorumu olarak düşünülmektedir. Bu sebeple doğrudan bir çeviri yapılmıştır. Fakat İkinci Kısım’da yapılan çeviride doğrudan Kürtçe yazım esas alınmıştır. Dolayısıyla İkinci Kısım’da yer alan çeviriler “Türkçe yeniden yazım” olarak da değerlendirilebilir. *** Ezidilik Arka Planı, Dini Adetleri ve Metinsel Geleneği çevirisi İstanbul Bilgi Üniversitesi öncülüğünde yürütülen “(Y)Ezidi Kültürünün Karşılaştırmalı Araştırılması” başlığı altında gerçekleştirilen çalışmanın bir ürünüdür. Birinci Kısım’ın önemli bir böl üm ünü çeviren Damla T anla’ya, İkinci Kısım’ı oluşturan duaların son okumasını yapan Lal Laleş ve Kawa Nemir’e, yardımlarını esirgemeyen Cem Tüzün’e ve bu çalışmayı yayma hazırlayan Belgin Çınar’a teşekkür ederim. Ayrıca her iki bölümde de hakkı ödenıneyecek bir emek sarf eden Deniz Çoral’a minnet borçluyum. AMED GöKÇEN Ön söz E zidiler küçük bir dini gruptur.

Ezidi nüfusunun Irak’ta 100 bin ile 250 bin arasında, Ermenistan ve Gürcistan’da 40 binin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir, Suriye’de ise 5 bin Ezidi bulunmaktadır. Bir zamanlar Türkiye’de yaşayan 10 bin Ezidi’nin büyük bölümü, ana yurtlarında yaşam koşullarının gittikçe ağırlaşmasına bağlı olarak 1 980’li yıllarda Almanya’ya sığınmıştır. Sayıları az olmasına rağmen, Ezidiler ve Ezidi inancı geçen yüzyılın ortasından itibaren Batılı gezginler ve bilim adamları üzerinde büyük bir etki bırakmış ve Ezidiler çok sayıda ya yına konu olmuştur. Ancak bu yoğun akademik ilgi, şimdiye kadar Ezidi inancı üzerine tatminkar bir çalışmanın ortaya çıkarılmasını sağlayamamıştır. Uzmanlar, Ezidi toplumu tarihinin temel noktaları üzerinde genel olarak hemfikirdir ve Ezidi inançları ile uygulamaları hakkında yaygın kabul gören gerçeklerden teşekkül eden bir temel yazın oluşmuştur. Yine de tarih içinde Ezidilik üzerine yapılan çalışmalarda, uzmanların bu inancın gerçek doğası üzerine yaptığı tanımlamalar giderek daha yetersiz kalmış ve güncel gerçekliklerden uzak bir hale gelmiştir. Bu durum da akademik ilginin belirgin bir şekilde azalmasıyla sonuçlanmıştır. Bu durumun nedenlerinden biri, büyük ihtimalle Ezidi inancında yakın zamana kadar orijinalliği genel olarak kabul edilen dini mahiyetli yegane metinlerin aslında bu inanç hakkında hemen hemen hiçbir bilgi içermeyen ve Şeyh Adi’ye atfedilen birkaç Arapça şiirden oluştuğu gerçeğinde aranabilir. Önemli ölçüde bilgilendirici iki metin olan “Kutsal Kitaplar” yüzyıl sonunda ortaya çıkmıştır. Ancak bu metinler, esas itibariyle yazılı geleneklerin orijinal- xvi önsöz liğini değerlendirmek için benimsenen kriteriere uygun bulunmadığından şüpheli addedilmiştir. Bu yüzden de Ezidiliğin güçlü bir yazılı gelenekten mahrum olduğu ve olsa olsa bir dizi kendine özgü dini adete sahip bir inanç olduğu düşünülmüştür. Üstelik çoğu araştırmacının fikir ve metotları, yazılı dini gelenekler üzerine yapılan çalışmalara dayanmaktaydı. Bu durum, Ezidi geleneğinin Ortadoğu’daki diğer dinler gibi, güvenilir tek bir yazılı kaynaktan gelen, anlaşılır bir öğretiye dayalı olduğunun varsayıldığı anlamına gelmekteydi. Bu nedenle de, bugünkü Ezidilerin böyle bir geleneği yansıtmıyor olduğunu iddia eden görüşler, günümüz Ezidiliğinin yozlaşmış olduğunun bir kanıtı olarak görülmekteydi. Bu bakımdan, günümüz Ezidiliğinin kendi yapısından kaynaklanan belirgin veri eksikliği göz önünde bulundurulduğunda, araştırmacıların bu dinin kökenierine büyük ilgi göstermiş olması anlaşılabilir bir durumdur.

Ancak bu ilginin konu üzerindeki baskınlığı da aynı ölçüde talihsizliktir. Çünkü ne kadar belirsiz ve anlaşılmaz olursa olsun ilk yayınların ve Ezidiliğin kökenieri ile ilgili teorilerin, en az bu dinin gerçekliklerini ortaya koyan ve zorlu çabalarla elde edilmiş itinalı tarifler kadar değerli görüldüğü anlaşılmaktadır. Aynı eğilim, 19 3 O’lardaki tartışmalarda da görülebilir. Bundan dolayı günümüz Ezidiliği yaygın biçimde, uzmanların -bilinçli ya da bilinçsizce- yeniden inşa etmeye giriştiği, büyük ölçüde daha eski ve daha etkileyici bir inancın bozulmuş bir biçimi olarak görülmekteydi. Kısacası, günümüz Ezidiliğini açıklamak için kökenler hakkındaki teoriler kullanılmamakta, modern inanç genellikle Ezidiliğin varsayılan öncüllerine ışık tutmaya çalışmaktaydı. Köken meselesi o kadar temel bir sorun olarak algılanmıştır ki, bu dinin İslami kökenierine dikkat çeken bir akademisyen olan M. Guidi’nin çac lışması, Ezidiliğin İslamdan bir sapma olduğu kanısının yerleşmesine yol açmıştır. Diğer taraftan, bu dinin günümüzdeki halinin İslam diniyle nispeten çok az ortak noktası olduğunun anlaşılması da konunun büyük bir çıkınaza girmesine neden olmuştur. ilk araştırmacılar Ezidiliğe öncülük etmiş olabilecek çok sayıda din ve mezhebi incelemiş ve bunlardan bazıları kökenierin İran’a dayanıyor olması olasılığına dikkat çekmiştir. Daha sonraki dönemlerdeki bazı uzmanlar da – Guidi’nin kendisi de dahil olmak üzere- bu dinde saptanabilen İslam dışı temel inançların İran ya da “Kürt” kökenli olduğunu düşünmüştür. Bu anlamda, Ezidilik ve eski İran’da rastlanan dinler arasındaki bağların hiçbir zaman ciddi şekilde araştırılmamış olması ironiktir. Daha basit söylemek gerekirse, çok az sayıda İslam araştırmacısı bunu gerçekleştirmek için gerekli eğitim ve önsöz xvii isteğe sahipti, İran uzmanlarının ise dikkatlerini, sözde kökenieri İslam dinine uzanan ve elde güvenilir metinlerin bulunmadığı “Şeytan’a tapanlar” dinine çevirmeleri için herhangi bir nedenleri yoktu. “Kutsal Kitaplar”ın içeriğinin uzun bir yazılı geleneğe dayalı olmasa bile geçerli olabileceği görüşü kabul edilseydi, elbette ki her şey farklı olabilirdi. Bunun farkına varamamak, Ezidiliğin sözlü geleneğinin değerinin göz ardı edilmesinin çok sayıdaki örneklerinden biridir. Ezidi inancının yazılı bir metninin olmayışını bu dinin en temel özelliklerinden biri olarak kabul etmek yerine bunu bu dinin günümüzdeki halinin yozlaşmış olduğunun bir göstergesi olarak beniruserne eğilimi, Ezidiliğe duyulan akademik ilginin azalmasına neden olan faktörlerden biridir.

Bu kitabın amaçlarından biri bu ilgiyi yeniden canlandırmaktır. Bu çalışmada öncelikle, her zaman kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılmış ve kısa zaman öncesine kadar yazıya dökülmemiş olan geniş bir Ezidi dini metin külliyatının varlığına dikkat çekilmesi hedeflenmektedir. İkinci olarak Ezidiliğin birçok karakteristik unsurunu sözlü geleneğinden alan özünde yazılı olmayan bir din olarak sunulması amaçlanmaktadır. Bunun ötesinde Ezidiliğin bazı yönlerinin eski İran dini hakkındaki modern görüşler ışığında daha iyi anlaşılabileceği öne sürülürken, Ezidilik dini ve modern bir inanış olan Ehl-i Hak arasındaki çarpıcı paralelliklerinin de önemli olduğu savunulacaktır. Ezidiler, çoğunlukla dinlerini yabancılardan gizleyen, gizemli bir halk olarak tanımlanmıştır. Birçok gezgin bilgi aldığı kişileri açığa çıkarmamak amacıyla Ezidilerin söz konusu suskunluğunu inkar etse de, Ezidilerin inançlarına ait birçok gizli unsuru -bunlar arasında büyük bir dini metinler bütünü olan qewl’ler de bulunur- saklamakta başarılı olduğu doğrudur. Qewl’ler eğitimli ozanlar (qewwal) tarafından özel durumlarda söylenen dini mahiyetli ilahilerdir. Ezidiler üzerine öncü olabilecek nitelikteki çalışmasıyla bilinen A. H. Layard (1849: I. 293 , 305), bu metinlerin Arapça olduğunu ve bu yüzden birçok Ezidi tarafından da anlaşılmaz bulunduğunu ifade etmiştir. Bu metinler, oldukça fazla sayıda Arapça kökenli kelime içermesine rağmen, ilahilerin dili aslında bir tür Kuzey Kürtçesidir. Bazı Ezidilerin tanıdık olmayan kelimeler ihtiva ettiği için bu kutsal metinlerin yabancı bir dilde olduğuna inanmış olması muhtemeldir, ancak Layard’ın bilgi kaynaklarının çoğu bunun doğru olmadığını biliyor olmalıydı. Bu yüzden, anlaşılan o ki, bu yanlış bilgilendirmenin en büyük nedeni metinleri yabancıların meraklı gözlerinden saklama arzusud ur. Eğer amaçları gerçekten buysa, bunda önemli bir başarıya ulaşmış oldukları söylenebilir, çünkü Layard’ın bu iddiası daha sonraki yayınlarda düzenli olarak tekrarlanmıştır.

Qew/’lerin var olduğundan ha- xviii önsöz herdar olan ve tahminen yerel kaynaklarıyla bu konuda görüşmeler yapan Kürdolog Roger Lescot bile metinlerin Ezidilik araştırmaları için öneminin farkına varamamıştır. Aslında Ezidiler dikkat çekene kadar bilim dünyası bu metinlerin karakteri ve önemi konusunda bilgi edinememiştir. 1978 yılında O. ve C. Celil kardeşler, yayınları Kurdskij Falklor’da bir dizi qewl’e yer vermiştir. Aşağı yukarı aynı dönemde, genel olarak toplumlarının ve özellikle de sözlü kültürlerinin karşı karşıya olduğu tehditlerden derin endişe duyan Iraklı iki Ezidi entelektüel, Pir Xidir Silernan ve Dr. Xelil Cin di bu metinlerin bir kısmını kayda geçirmek ve yayımlamak için dönemin ruhani liderini ikna etmeyi başarmıştır. Metinlerden oluşan etkileyici bir derleme, 1979 yılında Ezdiyati adı altında kitap olarak yayımlanmıştır; bunu 1985 yılında Silernan’ın daha çok sayıda qewl’i içeren Gundiyati adlı eseri izlemiştir. O zamana kadar bilinmeyen yazılı bir kaynağın varlığı doğal olarak Ezidilik çalışmalarına da yeni bir temel kazandırmıştır. Bu kanıtlar, daha önce orijinalliği konusunda şüphe duyulan “Kutsal Kitaplar”ın içerdiği bilgilerin geçerliliğini teyit etmiştir. Bu metinler bütününün “resmi” bir Ezidilik biçimini temsil ettiği söylenemez -böyle bir biçimin var olmadığı ileride tartışılacaktır- ancak bunlar, diğer başka verilerin incelenebilmesini sağlayan tutarlı bir geleneği yansıtmaktadır. Söz konusu Ezidi ve Ehl-i Hak -muhtemelen Batı İranlılar arasından çıkan bir başka mezhep- metinlerinde yer alan efsaneler ve imgeler arasındaki beklenmedik ve çarpıcı benzerlikler her iki inancın de ortak, iyi tanımlanmış, İslami olmayan bir gelenekten kaynakladığına işaret etmektedir. Dahası, bu iki inaç ve eski İran dini arasında yapılacak bir karşılaştırma, en azından her iki inauçta da bulunan bir dizi İran kaynaklı özelliğin, Batı İran dillerini konuşanlar arasında Zerdüştlük öne çıkmaya başlamadan önce baskın konumda olan kadim bir inanca kadar uzanmakta olduğunu göstermektedir. İlginç bir şekilde, bu gelenek üzerine yapılan daha ayrıntılı bir çalışma, tam da ilk araştırmacıların bulmayı umdukları türden bilgiyi sağlamaktadır. Ezidilikte İslami kökenlerle birlikte eski bir İran inancından gelen unsurların önemli rol oynadığını kavramak, bu dinin tarihi, bazı uygulamaları ve düşünce dünyası hakkında daha iyi bir kavrayışa sahip olmamıza yardımcı olacaktır.

Örneğin su, ateş, toprak ve hava olarak “elementlerin” kutsal varlıklarla yakın bir bağı olduğu ve dolayısıyla da saygıyı hak ettiği şeklindeki Ezidi inancının hem Zerdüştlük hem de Ehl-i Hak inancında net bir karşılığı vardır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir