Pierdomenico Baccalario – Ulysses Moore XII – Hayali Gezginler Kulübü

Jason ve Julia yan yana, Sal ton Uçurumu’nun kayalıklarına oyulmuş basamakların hemen önünde duruyorlardı. Ev zangır zangır titremeye başladığında gelmişlerdi buraya. Onları sıçrayarak uyandıran o dehşet verici zelzelenin hemen ardından. Derken onu görmüşlerdi. Kilmore Koyu kumsalının hemen karşısında, denizin açıklarında duruyordu. Mürekkep karası yelkenleriyle baştan aşağı simsiyah bir guletti. Ye sekiz tane topunun her birinin namlusunu onlara doğru çevirmişti. Barut patlamasına benzer bir ses duymuşlardı. Bunu bir ıslık sesi izlemiş ve tan yeri apansız bir alevle aydınlanmıştı. “EĞİL!” diye bağırdı Jason. Kız kardeşini yere çekip kendi bedenini ona siper etti. Argo Villası’nın kulesi, bir penceresinden girip öteki penceresinden çıkan bir top güllesiyle tam kalbinden vuruldu. “JASON! JULLA!” Cam kırıklarından oluşan bir yağmur, bahçede üzerlerine yağarken anne ve babaları dehşet içinde çocuklarını çağırıyorlardı. ikinci bir ıslık sesi yankılandı. Sonra üçüncüsü ve dördüncüsü geldi: Top güllelerinden biri, verandayı binlerce parçaya ayırıp dev bir bovling topu gibi evin içine, halıların üzerine yuvarlandı.


Başka bir top güllesi kuleyi bir kez daha vurdu ve üçüncüsü asırlık ağaçlardan birini köklerinden söküp bahçenin nemli toprağına serdi. Julia fal taşı gibi açılmış gözlerle bu korkunç sahneyi izliyordu. “Bunlar gerçek olamaz,” diye fısıldadı sersemlemiş bir halde. “Sakın ayağa kalkma!” Jason’ın ayağa fırlayıp koşmaya başlamadan önceki son sözleri bunlar olmuştu. Bir gürleme. Bir alev. Ve Julia’nın çığlığını bastıran bir ıslık: “JASON!” Başka bir top güllesi ağaçların arasından geçip bir zamanlar Nestor’un kulübesi olan harabeye isabet etti ve duvarlarından birini yıktı. Bayan Covenant sinir krizinin eşiğindeydi. Kocası onu sakinleştirmek için elinden geleni yapsa da, kadının hıçkırıklarının ardı arkası kesilmiyordu. Gerçi adam da dehşet içinde etrafına bakarken bu olanlara bir anlam vermekte zorlanıyordu. Bu arada kule yaralı bir hayvan gibi yana yatmaya başlamış­ V . DÜŞÜŞ . ^ tı. Argo Villası’nın kadim duvarlarında derin bir yarık açılmıştı. “JASON !” diye bağırdı Julia avazı çıktığı kadar.

“NEREYE GİDİYORSUN?” Fakat erkek kardeşinin onu duymasına imkan yoktu. Koşarak anne ve babasının yanından geçti. Adamla kadın, toz ve talaşlardan oluşan bir bulutun içinde birbirlerine sarılmışlardı. Babasının üzerinde hâlâ mavi beyaz çizgili pijamaları vardı. Annesiyse uzun geceliğiyleydi. Kadına bakmak bile insanı hüzünlere gark ediyordu. “Arabaya, çabuk!” diye bağırdı Jason garajı göstererek. “Hepimiz arabaya binmeliyiz! Anahtarlar nerede?” Fakat anne ve babasının gözlerinde sadece derin bir kafa karışıklığının izleri vardı. Oğlana sanki yabancı bir dilde konuşmuş gibi baktılar. Jason bir çırpıda ne yapılması gerektiğine karar verdi. Koşarak mutfağa daldı, etrafına baktı, anahtarların her zamanki kasenin içinde olduğunu gördü. Onları kaptığı gibi babasına fırlattı. Adam anahtarları havada yakalasa da, sanki büyüyle elinde belirmişler gibi anlamsız gözlerle onlara bakmayı sürdürdü. “Bir an evvel buradan gitmeliyiz! Bizi öldürmeye çalışıyorlar!” Jason insanın tüylerini ürperten bir sükunetle konuşuyordu. Bay Covenant hâlâ elindeki araba anahtarlarına bakıyordu.

“Nasıl böyle bir şey söylersin… Jason!” Fakat oğlu yeniden evin içinde gözden kaybolmuştu. Bir gürleme. Bir ıslık. Ve Covenantları korkutan bilmem kaçıncı gümbürtü. ^ S tt3 P _ _ …. Garajdaki araba. Evet, araba iyi bir fikirdi. “Julia, koş! Bu tarafa!” diye bağırdı Bay Covenant. Sonra da karısını kolundan tuttuğu gibi bahçeyi geçti. Jason trans halindeymiş gibi mutfaktan geçerken aklında sadece tek bir şey vardı. Öyle ki, etrafındaki hiçbir sesi duymuyordu. Önce verandadan içeri yuvarlanan top güllesinin durduğu salona koştu. Gülle, halıların üzerinde hâlâ tüten bir yanık izi bırakmıştı. Ona dokunma isteğine karşı koyamadı: İlk izlediği korsan filminden beri kendi kendine bu metal kürelerin nasıl… “Uf!” diye bağırdı elini toptan çekerek. En azından bir merakını daha gidermişti: Yeni atılmış top gülleleri insanın elini yakacak kadar sıcak oluyordu.

Koşmaya devam etti. İkinci salona geçti, oradan Zaman Kapısı nın bulunduğu taş odaya vardı ve son olarak da merdivene ulaştı. Yere düşmüş sayısız bibloya, parçalanmış veya hâlâ duvarda sallanan tablolara aldırmamaya çalışıyordu. İlk birkaç basamağı çıkmıştı ki, aniden durdu. Uzaklardan bir böğürtü sesi yükseldi. Bunu giderek yaklaşan bir ıslık sesi izledi. İçgüdüsel olarak yüzüstü merdivene yatıp kafasını ellerinin arasına alarak topun evi vurmasını bekledi. “Lütfen şimdi değil!” diye yakardı, ne olduğunu bilmediği bir şey başının birkaç metre üstünde patlarken. Merdivenin tepesindeki ayna binlerce parçaya ayrılarak Jason’ın üstüne sipsivri kırıklardan yağmur olup yağdı. Oğlan ayağa kalkmadan önce — B a r – « M — ■ ,__________ JJUŞUŞ__________ . birkaç saniye daha bekledi. Sonra da koşarak merdivenleri çıktı. Top güllesi aynanın tam ortasından girip arka taraftaki duvara saplanmıştı. Aynanın geriye kalan her parçasında oğlan kendi yansımasını görebiliyordu. Yüzü telaştan çarpılmıştı ama gözlerinde azgın bir kararlılığın parıltısı vardı.

Döndü: Kuleye açılan kapı yerinden çıkmış, hemen yanında yerde yatıyordu. Ulysses Moore’un çalışma odasından geriye ne kaldıysa şimdi soğuk bir rüzgarın hükmü altındaydı. Bütün tehlikesine rağmen Jason, kapının üstünden atlayıp odaya girmekte tereddüt etmedi. Kule odası korkutucu bir şekilde yana yatmıştı. Zemin, mandalina kabuğu gibi açılmış, döşeme tahtaları keskin ve girintili çıkıntılı bir yelpaze şeklini almıştı. Masa, sandalyeler, sandık, gemi modelleri, günlükler ve Ulysses Moore’a ait olan tüm eşyalar birbiri üstüne en uzak köşeye yığılmışlardı. Jason kapının kirişine tutunup baş dönmelerinin geçmesini bekledi. “Hayır,” dedi kendini zorlayarak. “Şimdi değil.” Kırık camların ardından Kilmore Koyu’nu, karanlık denizi ve tam ortasında duran kapkara yelkenleriyle o gemiyi görebiliyordu. Meşalelerden oluşan bir orman, geminin maymunlardan oluşan saçmalık derecesinde tuhaf mürettebatının sekiz top güllesinin ardında telaş içinde işe koyulduğu güvertesini aydınlatıyordu. Jason o dakikaya kadar duyduğu patlamaları saymaya çalıştı: Aynayı vuran top, yedinci olmalıydı. Gerçi onları uyandıran topu da sayarsa sekizinci oluyordu.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir