Pucca – Günlük 2 – Ve Geri Kalan Her Sey

“Yanında uyumaktan nefret ediyorum, zaman boşuna gidiyor sanki. Ayakkabı tokan, bilekliğin, ojelerin, ne bileyim senin her daim yanında olan bir eşyan olmak istiyorum. Bana soz ver beni bırakma, sevmiyor olsan bile bırakma, gitme sakın yanımdan. Yatarken bana arkanı donduğunde bile ozluyorum seni… Yokluğunda kafayı yerim ben, her zerreni ozluyorum, yanımda yokken kafayı yiyorum” dedikten, tam tamına 29 saat 15 dakika sonra beni terk etti. Bir kişiyi gideceğini, canını acıtacağını, seni milyon kez kıracağını bile bile sevmek! Aynen diyetteyken pasta yemek gibi… Sonrası vicdan, sonrası kendine acıma, kızma, zamanı geri alsaydım derdi, sonrası pişmanlık… Erik’le evlenmek uzereydik, yuzukparmağımda tek taşım, ikimizin yaşadığı, ara sıra annesinin huzurumuzu bozduğu evimiz vardı. Bir senelik beraberliğimiz vardı, o beraberlik olana kadar ağzımıza sıcıldı. Eski sevgilimin en yakın arkadaşı olması yetmiyor gibi bir de arkadaşımın eski sevgilisiydi. Bunların hepsini bir guzel aşıp, artık huzurlu bir şekilde uyuyorduk. Daha doğrusu ben uyuduğumuzu sanıyordum. Meğersem onun hissettikleri sadece gizli saklı olmamızın verdiği adrenalinmiş. Ne zaman ilişki rayına oturdu, ne zaman iş ciddiye bindi, ne zaman o yuzuk parmağıma takıldı ve ne zaman “Duğunu İzmir’de mi yapalım?” konuşmaları acıldı, onun uykusu kactı. Bana milyonlarca kez evlenmek istemediğini belli eden sinyaller verdi ama ben anlamadım. Parmağımdaki taşın ışıltısı oylesine gozlerimi kamaştırmıştı ki, kendimi sadece onun karısı gibi goruyordum. Annesi benden nefret ediyordu, kadın beni bir kaşık suda boğacak kadar sevmiyordu. Hoş ben de kendisine bayılmıyordum, o kadar bayılmıyordum ki dolaba fare zehiri koyarak onu korkutmayı istiyordum.


Sonra bir gun, ben evin perdelerini değiştirmeyi duşunurken, sıradan bir şey soyler gibi “Ben İngiltere’ye gidiyorum, iki sene orada kalmam gerek” dedi. Bir anda, tuvalete gidiyorum der gibi soyleyiverdi. Sonra da cişini yapmaya gider gibi gitti. Oyle ki gittiğini bana soylemeye gerek bile duymadan cekip gitti… İngiltere mevzusu acılınca aramızda, doğal olarak bu ilişkiyi kurtarma derdine duştum, once prezervatiflerimizi deldim, ıı ıh bir işe yaramadı, sonra intihar numarası cektim, u ıh bu da yaramadı. Sonra kustum, kızdım, kırdım, cinnet gecirdim. En sonunda adamı benden iyice soğuttum. Artık sevişmiyorduk, gulmuyorduk, paylaşmıyorduk. Bir yatağın icinde birbirimize dokunmadan uyumaya calışıyorduk. Ben sadece ağlıyordum, o ise yeni hayatının hayalini kuruyordu. Baktım olmuyor, yamndayken benden daha da nefret edecek; belki de kendimi cekmeliyim dedim; oyle ya cok abanınca ustune, nefes alamadı adam. Belki benden biraz uzak kalınca beni sevdiğini anlar, belki gitmez, belki eskiye donePucca riz diyerek milyonlarca “belki”yi sıraladım durdum kendime. Ailemin yanma gittim bir haftalığına; bu bir hafta boyunca duşunelim taşınalım, her şeyi toparlayalım dedik. Bu arada o işlemlerini hallediyordu, 4-5 aya ancak giderim deyince icim biraz rahatladı tabii, o zamana kadar geri dondururum diyordum. Babamın evine gidince ben, bunun bir anda o cadaloz annesi rahatsızlandı. Bu da kendi ailesinin yanma gitti, o geri zekalı lanet, o Kibariye’nin annesinden bile daha carlaz kadın, aldı oğlunu tam bir ay boyunca yollamadı yanıma.

Tabii o zamanlar boyle duşunuyordum, hayatıma biraz uzaktan bakınca aslında sorun annesinde değil, oğluşunun benim yanımda durmak istememesindeymiş. Bir ay goruşmedik, telefonda konuşuyoruz, her gun netten yazışıyoruz ama yok, olmuyor, ben bir turlu eski Erik’e dair bir şey bulamıyorum. Cocuk buzdolabı gibi, benimle sanki zorunluluktan konuşuyor. Eskiden tuvalete gitsem beni ozleyen adam, şimdi sadece sessizlikten ibaret… Bu şekilde gunlerimiz akıp giderken, bir akşam “ben eve dondum, yarın sabah sen de gel evimize, ozledim” dedi. Tamam dedim, geceden bindim otobuse sabah İstanbul’daydım. Butun gece mesajlaştık yoldayken, kapıyı acar acmaz ustune cullanacağım, o derece özlemle koştur koştur gittim eve. Kesin uyuyordur diyerek kapıyı anahtarla actım, iceri girdim. Valizimi kenara bıraktım sonra hemen ayakkabılıkta soyunuverdim. Uyurken yanına cıplak sokulayım da hareket gelsin biraz diyerek. Pıt pıt yatak odasına gectim, anam o ne! Yatak derli toplu duruyor. Canım tabii bensiz o yatakta uyuyamadı salonda uyuyakaldı diyerek iceriye gectim. Ama adam orada da yok. Cıplak cıplak butun evi aradım Erik’i bulamadım bir turlu. Giyindim, gectim oturdum mutfağa telefon ettim ama telefonu da kapalı. Kesin kahvaltılık bir şeyler alPucca maya gitti diyerek bekledim.

Beklerken bari eşyalarımı yerleştireyim dedim, goturdum valizi yatak odasına, actım dolabı ve bingo! O dolabın icinden cıplak bir kadın cıksaydı, beni aldatıp kadını oraya saklamış olsaydı, hatta kadın olu olsaydı… Hatta kadın annesi bile olsaydı sanırım bana o anki şoku yaşatamazdı. Ağzım acık yere yığıldım dolabın karşısında. Dolap bomboştu, butun eşyalarını toparlamış, sadece benim bolumdeki kıyafetler duruyordu. Bir sure kalakaldım, ne olduğunu anlamaya calıştım. Sonra odaya donup baktım, her şeyini almış. Şifonyerin uzerinde sadece benim malzemelerimi bırakmış. Yatağın yanındaki komidinin uzerinde de bir mektup. Orospu cocuğu beni terk etmiş yani! Ustelik butun gece bana mesaj atıp beni sevdiğini, ozlediğini yazarken eşyalarını topluyormuş. Ben oradan buraya koşarak gelirken, o İngiltere’ye ucarak gitmiş. Hayatımdaki en rezil terk edilişi bana yaşattı, hic bu kadar kucuk duşmemiştim, bu kadar değersiz hissetmemiştim kendimi. Yere yığılıp kaldım, kac saat gecti bilmiyorum, sadece ağladım, o kadar cok bağırarak ağladım ki sesim cıkmamaya başladı bir sure sonra. Butun bedenim uyuştu, bir sure boş dolaba baktım, belki gelir, şaka yapıyordur dedim. Bekledim, gelmedi… Sonra kalktım, valizimi alarak dış kapıya doğru ilerledim. Son kez eve baktım, hani filmlerde olur ya, baktığında anılan gorursun. Ben hicbir anımızı goremedim, sadece nefret hissettim.

“Bu boyle olmaz, bu kadar sakin kalmamalıyım, sen benim canımı aldm adi kopek” diyerek once yatak odasından başladım. Elime gelen her şeyi yere fırlattım, dolabın kapaklarına kadar kırdım, aynayı, lambaları patlattım. Salondaki televizyonu yere indirdim, mutfak malzemelerinden elime gecen her şeyi yere attım. Ellerim kan icinde kaldı ama yılmadım, sinirim gecene, ofkem bitene kadar evi darmaduman ettim. Sonra yatağın uzerine kusup, anahtan da evde bırakıp cektim gittim. Ne bok yiyeceğimi hic bilmiyordum, tek bildiğim o anda Erik’in gozlerini oymak istediğim. Sil Baştan Yukarıda kim varsa, benimle boyle kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor. Hayır, yani sonu madem boyle olacaktı, neden bu adamı karşıma cıkardın? Hadi cıkardın, tamam neden evlenme teklifi ettirdin de beni heveslendirdin? Madem bunu yaptın neden herifi aldın teee İngiltere’ye gonderdin? Erik’e karşı icimde oyle bir nefret ve kin var ki, ozleyemiyorum bile. Tek duşunduğum şey onu acı cektire cektire oldurmek. Beni terk edişinin ucuncu gunu, hırsımdan dudaklarımı paramparca ettim, gece yatarken onu oldurme hayalleri kurmaktan kafayı yiyecek haldeyim, once ayak parmaklarım tek tek kerpetenle kopartıp gotune sokmak istiyorum. Ardından yuzunun derisini yuzup, suratına acı biber turşusu dokuyorum. Dişlerini tek tek ellerimle cıkartıyorum koklerinden, dilini dişlerimle kopartıp atıyorum. Karnım tırnaklarımla yırtıp ic organlarını parca pincik yapıyorum. Yine de ona olan ofkem gecmiyor. Aklıma geldikce nefes alamıyorum, elinden oyuncağı alınmış cocuk gibi kendimi yerden yere atıp sadece ağlamak istiyorum.

Yarım yamalak aldığım eşyalarla, internetten bulduğum ev arkadaşının evine resmi olarak taşınmamı da bu sayede yapmış oldum. Yine de bak zamanında Cakal Karlos’muşum, durumun bu kadar kotuye gideceğini tahmin edemesem bile, ne olur ne olmaz bu odayı kiralamışım. Erik’in yanında yaşarken tutmuştum bu odayı. Kavga ettiğimizde kendimi caresiz hissediyordum cunku. Bir de “bak evime giderim ha” diye blof yapmak kolayıma geliyordu. Azıcık bi para oduyordum, zaten toplaşan 5 ya da 6 gun kaldım kalmadım burada… Geri zekalı Erik’in beni o kadar gurursuz zannedip, bana yaptıklarının ardından kendi evinde yaşayacağımı sanması, bir de bunu bana lutufmuş gibi sunması… Allah’ım, bak yine bana bir şeyler oluyor, bu adamı kesinlikle oldurmeliyim. Sen kimsin de ben senin evinde yaşayacağım embesil! Sen nesin yani, bu cesareti kendinde nasıl bulabilirsin! Ben senin o kafatasını evin duvarlarına vura vura… Neyse sakin olmalıyım… Ne diyordum, hah! Kaldığım evden bahsediyordum, bir ev arkadaşım var ki sanırım o gune kadar eve cıktığım insanların arasından en garibi bu kadm. Bi kere kadm bildiğin bıyıklı! Yani bilmem ne bilmem ne şirketinde calışıyorum demese, bir turku kafenin erkek solisti diyebilirim. Surekli telefonla konuşuyor, sesi oyle gur ki her sabah beynime beynime işliyor. Bir insan evladı, tam iki saat boyunca halasının kızının uc yaşındaki cocuğuyla konuşabilir mi? Bu konuşuyor işte: “Buseemmm canım de, canım ayy ben seni yerim. Anne de bakayım, an-ne oyy kurban olduğum…” Vallahi telefonunu alıp kıracaktım bir sabah. Onun dışında acayip titiz bir hatun, hastalık derecesinde. İten de dunyanın en dağınık insan evladı olarak evin icifide gerim gerim geriliyorum.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir