R. İhsan Eliaçık – Aliya İzzetbegoviç

Aliya İzzetbegoviç tek cümleyle Bosna’yı Bosna yapan ruhun kendisine yansıdığı simadır. Begoviç’siz Bosna, İslam’sız da Begoviç düşünülemez. Bunlar bir bütün halinde Aliya İzzetbegoviç’in şahsında billurlaşır. Begoviç örneği, İslam’ın, nasıl bir halkın vicdanı ve dili olabileceğinin ve Müslüman milletler için ne anlam ifâde ettiğinin göstergesidir. Tarih boyunca büyük İslam ümmetinin her bir yurdunda, İslam bir varoluş dili olmuştur. Müslüman halkların tecelhgahı, istinat ve kalkış noktası olarak tezahür etmiştir. Artık bu millederin onsuz varolması mümkün değildir. Bu istinat ve tecelligahm gerisinde nereden bakılsa bin yıllık tarihi, aidiyet, haysiyet, idrak, bilinç ve kan vardır. Bu nedenle bu coğrafyada bastığımız yerlere toprak deyip geçemeyiz. Bosna’dan Sahra’ya, Kudüs’ten Kırım’a tüm bu iklimlerde binlerce kefensiz yatanı düşündüğümüzde tek bir idrak, tek bir aidiyet, tek bir haysiyet ve tek bir memleket olduğumuzu anlarız. Başını arzın bir kıtasına, gövdesini diğer kıtasına, ayaklarını diğer kıtasına uzatarak asumani heykeller gibi yatan heybetii bir memleket olduğumuzu görürüz. Bosna’mn bu memleketin serhat boylarındaki yurdu, Anadolu’nun ise iç kalesi olduğunu anlanz. Aliya izzetbegoviç, mücadelesi ile böylesi bir bilinci ve idraki hatırlatmıştır. Tüm İslam dünyası serhat boylarındaki bu uç kalesi ardında saf tutmuştur. Ortak bilinç, aidiyet ve haysiyet, tarihin derinliklerinden fışkırıp çıkmıştır.


Bir anda tek bir millet-ümmet olduğumuz fark edilmiştir. İşte bu idrak, geleceğin perspektifi ile beraber küresel saldırganlık karşısında tutunacağımız şeyin ne olduğunu da göstermektedir… Begoviç’in ‘Doğu ve Baü Arasında İslam’ kitabı dünya kültür ve düşünce hayatına yeni ve anlamlı perspektifler katmaya aday değerli bir çalışmadır. Begoviç, kendisinin bir teolog, yazdığı kitabın da bir teoloji kitabı olmadığını, böylesi bir kitap yazmaktaki asıl amacımn “İslam’ı bugünkü neslin anlayacağı bir dilde tercüme teşebbüsü” olduğunu söylemektedir. Begoviç, adından da anlaşılacağı gibi Doğu ve Batı arasındaki çatışmada “İslam’ın” yerinin ne olduğunu, bugünkü dünyamn şekillenmesinde İslam’ın herhangi bir rolünün olup olmadığım anlamak istemektedir. Begoviç eserini yazdığında dava arkadaşlarıyla birlikte Yugoslavya devleti tarafından tutuklanmış ve 1989’a kadar cezaevinde kalmıştı. Yazarının hapse atılmasına sebep olan eserde neler var diye baktığımızda, bu esere, zulme istinat eden hiçbir devletin tahammül gösteremeyeceğini görürüz: Eser iki ana kısımdan müteşekkil: Birinci kısımda insanlığın menşei ve insan denilen varlığın ortaya koyduğu medeniyet ve uygarlık bağlamında değerlendirilebilecek konular şu başlıklar altında ele alınmıştır: Bati Düşüncesinin Temelleri/ Tekamül ve Yaratma / Kültür ve Uygarlık / Sanat Fenomeni / Ahlak / Kültür ve Tarih / Dram ve Ütopya. Eserin ikinci kısmı ise: İslam / İki Kutuplu Birlik / Musa-İsa-Muhammed / İslam ve Din / H ukukun İslami Mahiyeti / Saf Din ve Saf Materyalizmin İmkansızlığı / İslam’ın Dışında Üçüncü Yol… başlıklı konulan içeriyor. Begoviç’e göre Hristiyanlıkta tanrıya iman bir vicdan işidir. Tanrı ferdî alemin tanrısıdır. Maddî dünya üzerinde ise şeytan hüküm sürmektedir. Onun için Hristiyanlıkta tanrıya iman içsel bir hürriyeti ifade eder. İslam’m Allah inancı ise dışsal hürriyeti de talep eder. Begoviç’e göre İslam’ın iki temel akidesi olan “Allahuekber” ve “la ilahe illallah” aynı zamanda İslam’ın en devrimci parolasıdır. Begoviç’e göre, Seyyid Kutup bunların, uluhiyete ait hususları kendine maleden dünyevi iktidarlara karşı devrim çağrısı olduğunu söylerken tümüyle haklıdır. Seyyid Kutup’un dediği gibi “la ilahe illallah” akidesi, her devrin iktidar sahiplerinin en fazla nefret ettikleri bir çağrıdır.

Bu noktada İran İslam Devrimi’ni de örnek gösteren Begoviç, İslam’ın dünyevî yüzünün nasıl görkemli bir halk devrimiyle Şah’ı yıkarak işbaşına geldiğini somutlaştırmak ister gibidir. Begoviç’e göre din de, devrim de acılar ve ıztıraplar içinde doğar. İkisi de refah ve konfor içinde yok olup gider. Gerçekten devam eden sırf onların gerçekleşmesi çabasıdır. Onların gerçekleşmesi ise, aym zamanda ölümleri demektir. Din de, devrim de gerçekleşirken, kendini boğacak kurumlanm, statükolarım doğururlar. Devrim yalan söylemeye ve kendi kendine ihanet etmeğe başladıktan sonra statükolaşmış sahte dinle ortak bir dil kullanmaya başlar… Begoviç, savaş yıllan boyunca “aktivist” kişiliği ile öne çıktı. Oysa bu ortaya çıkışın gerisinde çileli bir “İslami Mücadele” tecrübesi ve derin bir entelektüel kişilik yatmaktaydı. “Doğu ve Batı arasında İslam” kitabı adeta savaşın zihin ve akıl tutulmasına yol açan sarsıcı şartlan arasında unutuldu. Halbuki bu kitapta Begoviç, İkbal’ın “İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası” ve Mehmet Akifin “Safahat”ındaki düşünce çizgisini daha da ilerleterek “yenilikçi” fikirleriyle dikkat çekmektedir. Doğu’dan Mevdudi, Seyyid Kutup, Fazlurrahman, Batı’dan Bergson, Hegel, Kant, Spengler gibi düşünürlerin zihin dünyasının şekillenmesinde etkileri olduğunu söyleyen Begoviç’in fikriyatı, şahsen benim fikir serüvenimle büyük oranda örtüşmektedir. Hazır (Bosna’dan) “el ayak çekilmişken” Begoviç’i okumanın tam zamanıdır. Bu çalışmanın böylesi bir okumaya vesile olmasını dilerim. Kitabın hazırlanmasında teşvikleriyle beni gayredendiren İlke Yayıncılık çalışanlarına şükran borçluyum. Söz bitmedi, umut yaşıyor… R.

Ihsan Eliaçık 30 Ağustos 2004 Bayrampaşa/Ist. co o Gü Coğrafî Konumu ve Adı Aliya Izzetbegoviç’in memleketi Bosna-Hersek Avrupa kıtasının güneybatı, Balkan Yarımadası’nın ise kuzeybatı köşesinde yer almaktadır. Neretva Nehri’hin denize döküldüğü mevkiide 2 0 km.lik bir toprak parçası ile denize ulaşır, ancak limanı yoktur. Kuzey ve batıda Hırvatistan, doğuda Sırbistan, güneydoğuda ise Karadağ tarafından çevrelenmiştir. Bosna-Hersek’in yüzölçümü 51.129 km2’dir. Bosna kelimesi, Sava Nehri’ne dökülen Bosna Suyu’ndan gelmektedir. Hersek ise ortaçağ sonlarında burada kurulan Hercegovina Dukalığından adım almıştır. Nüfus ve Etnik Yapı Osmanlı Devletinin idaresi altında bulunduğu devrin sonunda (1875) yapılan bir sayımda BosnaHersek in nüfusu 1.051.000 olarak tespit edilmiştir. Avusturya-Macaristan Devleti’nin idaresi altında iken yapılan 1895 sayımında nüfusun 1.591.036, 1910 sayımında ise 1.

898.044 kişiye ulaştığı ve aynı sayımda Müslümanların nüfusunun 612.090 olduğu görül­ mektedir ki bu da genel nüfusun % 32.24udür. Aynı sayım bu nüfustan 1.668.587 kişinin ziraat ile geçindiğini, geri kalanların ise ticaret ve sanayi ile meşgul olduklarını tesbit ediyordu. I. Dünya Şavaşı’nı müteakip (31 Ocak 1921) yapılan sayımda nüfusun 1.889.929 olduğu tesbit edilmiştir ki, bu rakam 1910 sayımında elde edilmiş olan neticeden biraz eksiktir. Bosna-Hersek’te etnik olarak üç ana grup mevcuttur. Bu gruplar, aym Slav kökenden gelmesine rağmen mezhep, din ve kültür farklılığı sebebiyle Müslüman Boşnaklar; Ortodoks Sırplar ve Katolik Hırvatlar olarak birbirlerinden tamamen ayrılmışlardır. Bu arada Yahudi ve diğer unsurlar da azınlık olarak bulunmaktadırlar.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir