Rainer Maria Rilke – Çünkü Zordur Sevgi

Sevmek iyidir, çünkü zordur sevgi. İnsan olarak bir başkasını sevmemiz, belki de yükümlü kılındığımız en çetin, en ağır bir görev, en büyük sınanma ve sınav, bütün ötekilerin yalnızca hazırlık oluşturduğu bir çalışmadır. Bunun içindir ki gençler, her bakımdan bu toy kişiler sevginin altından kalkacak durumda değildir, henüz öğrenmeleri gerekir sevgiyi, bütün varlıkları, bütün güçleriyle her çarpmada kabaran yalnız ve ürkek kalpleri üzerine odaklanıp sevgiyi ilkin öğrenmeleri gerekir. Ama öğrenim dönemi kendi içinde kapalı, uzun bir . zamanı kapsar. Dolayısıyla, sevmek uzun bir zaman parçasını kucaklayan, yaşam süresinin hayli ilerisine kadar uzanan bir yalnızlıktır insaq için, tek başınalıktır yoğun ve derin. Sevgi bir kez bir başkasında çözünüp erimek, kendini bir başkasına adamak, bir ikinci kişiyle birleşmek değildir; çünkü henüz durulmamış, gelişim sürecini tamamlamamış, düzenden yoksuq birinin bir başkasıyla birleşmesi ne anlam taşır? Sev- – gi yüce bir nedendir tek kişinin olgunlaşıp kendi içinde bir varlık sahibi olmasını, dünya olmasını, bir başkası uğrunda dünya olmasını sağlayan. Sevgi, alçakgönüllülük tanımayan istektir bir kişiye yöneltilmiş, onu başkaları arasından seçip büyük bir misyonu gerçekleştirmeye buyur eden çağrıdır. (6) ** * İnsan ne kadar birikimliyse, tüm yaşantıları o kadar zengin nitelik taşır. Derinlikli bir sevgiye ulaşmak isteyenin tutumlu davranması gerekir; böyle biri toplayıp devşirecek, sağdan soldan bulup buluşturduklarıyla bal üretecektir. (6) ** * 9 Kalpleriyle sürekli ilgilenmek dışında bir hünerleri yoktur kadınların, bütün sanatları budur. Genelde başka uğraşlar peşinde koşan erkekleri[\, sevgi işini yüzlerine gözlerine bulaştıran bu amatörlerin, daha kötüsü bu duygu sömürücülerinin bazen güçlendirip sonra yine bozguna uğratarak kadınların bu ilgisini zaman zam;m paylaştığı görülür. Performans peşinde koşmakla yükümlüdür erkekler, bir kadında yaşadıkları mutluluk belki onları daha bir şevkle, daha bir ivedilikle kendilerini çalışmaya vermeleri, sevgid� kazanılmış yoğunluğu çalışmalarına yansıtmaları gerektiği inancına yöneltir. Bunun sonucunda da kadından uzaklaşular, bütün dikkatleri işleri güçleri üzerinde odaklanır, çalışırken öğrenir, işlerine bağlanır, işlerine saplanıp kalırlar. Arada bir yan dalgın, yarı açgözlü dönüp kadınlarına kur yaptıkları anlar dışında, kusursuz ve hatalı davranışları birbirinden pek ayırt edemezler.


Oysa hep bekleyen, ikide bir yüzüstü bırakılan, ikide bir bozguna uğratılan sevgi bahçesi, kendilerinden bakım istemektedir. Erkeklerde böyledir durum. Kadınlara gelince, söz konusu bahçeden başka bir Ş�y yoktur ellerinde, bu bahçenin kendisidir kadınlar, bu bahçenin gökyüzüdürler, onun rüzgarı, onun esintisiz sessizliğidirler aynı zamanda, kendileri dışında bir devinimi, bir kıpırdanışı gerçekleştiremezler; bekleyişlerin, doyumlann ve ayrılıkların ritmik düzeni içinde yaşamı ve mevsimleri sabırla sineye çekerler. (24) ** * Kur yapan biri olarak erkek, bir hayret duygusunun eşliğinde kendini giderek keşfetmeye çalışan bir kızdaki doğa güçlerini gözünde büyütür. Ama kızın gönlünü ele geçirdikten sonra onu yadsıyan, insanın güçsüzlüğünden ve daha demin kendisine düpedüz üstün saydığı yaratığın çaresizliğinden yakınan ilk kişi yine kendisidir. Bir bayram gecesini yaşadıktan ve gecenin paha biçilmez armağanını kucakla10 dıktan sonra soluksuz kalan sevgisindeki o koyu miskinlik burada açığa vurur kendini. Kadınla kıyaslandığında sevdiğine haksızlık eden biri gözüyle bakılacak erkek, sevgisi sevgi alfabesinin dışına çıkmayan,daha önce kadının gerekli metaforları ve gereken ritmi hazırladığı o şiiri ilk sevgi dersleriyle yaratabileceğini sanan o aşk palavracısı, sevginin önünden yürüyüp geçen, sevgi önünden geçirilen bu kör kişi, dünyayı dolaşmayı kafasına koymuş, ama bir kalbin çevresini bile dolaşmaya gücü yetmeyen bu aşık içler acısı bir durumda değil midir? (7) ** * Benim için kızları ve kadınları anlamaya çalışmak kadar doğal bir şey. yok; çünkü sanatla uğraşan kişinin .en derin yaşantısı dişil nitelik taşır, bir gebeliği, ardından bir doğumu kendisinde barındıran bir yaşantıdır bu. (6) ** * Seven birinin sevgiliye teslimiyetiyle lirik bir şairin şiire teslimiyeti arasında ancak bir adımlık uzaklık vardır. (25) ** * Bana sorarsanız, kadın için çocuk, olgunluğa kavuşmak, tüm yabancılık ve güvensizliklerden kurtulmak demektir; ruhsal bakımdan da bir olgunlaşmanın dışa vurumudur. (1) ** * Yaşamı dolaysız olarak, daha bir üretkenlik, daha bir güvenle içlerinde barındıran kadınlara, doğrusu istenirse karınlarındaki bir meyvenin ağırlığıyla yaşam yüzeyinden onun derinliklerine çekilip alınmayan, seviyorum sandığı şeyi burnu havada küçümseyen, bir ağırlıktan yoksun erkeklere göre daha olgun, insan adına daha layık kişiler aşamasına ulaşmış gözüyle bakılması gerekir. Kadının her tür11 lü acıya ve aşağılanmaya göğüs gererek içinde taşıyıp olgunlaştırdığı bu insanlık, dış konumunda gerçekleşecek değişimler sonucu o geleneksçl salt-dişilik kisvesini üzerinden sıyırıp atsın yeter ki, gün ışığına çıkacak, henuz yarınlarda böyle bir şeyle karşılaşacaklarını sezemeyen erkekleri gafil avlayacak ve yenilgiye uğratacaktır. Bir -gün gelip (daha şimdiden kuzey ülkelerinde bunun güvenilir belirtileri görülmekte, ışıltıları seçilmektedir), bir gün gelip bir kız, bir kadın tipiyle karşılaşılacak, ismi bundan böyle eril karşıtı anlam taşımayan, erkekle arasında herhangi bir sınırı içermeyen ve erkeğin kendisini bütünlediği düşüncesini değil, salt yaşamı ve ‘llar oluşu akla getiren başlı başına yeni bir yaratık, yani dişil-insan hayata gözlerini açacaktır. (6) ** * Bir bakirenin güzelliği, sezgilerde duyumsayıp hazırlandığı, kendisine korkular, özlemler yaşatan annelikten kaynaklanır.

Bir annenin güzelliği ise, kendi çocuğunun hizmetine adanmaktır. Yaşlı kadında ise zengin bir anıdır bu güzellik. Bana öyle geliyor ki, erkekte de vardır annelik, bedensel ve ruhsal bir annelik; erkeğin kadını döllemesi de bir çeşit doğurma eylemidir. Ve yine bir doğurma eylemidir bir yapıtı yaratıp ortaya koyması sanatçının, alabildiğine bir iç zenginliğinden. Belki karşıt cinsler sanıldığından daha yakındır birbirine ve belki dünyanın büyük ölçüde yenilenmesi erkekle kadının, yoldan sapan tüm duygu ve isteksizliklerden kurtulmuş, karşıt cinsler değil de kardeş ve komşular olarak birbirine yaklaşmasından, omuzlarına yüklenen o ağır cinsiyet yükünü el ele verip bir doğallık, ağırbaşlılık ve sabırla taşımalanndan oluşacaktır. (6) ** * 12 Sevilmek, yana yana tükenmektir. Sevmek, kandilin yağı bitmeksizin yanmaktır ışıl ışıl. Sevilmek geçiciliktir, sevmek kalıcılık. (25) ** * Sevmek seveni o kadar ileri bir aşamaya çekip götürebilir ki, sevilenin yetersizlikleri duygulandırıcı, hatta hayranlık uyandıran bir niteliğe bürünerek seveni daha da çok sevmeye yöneltebilir. (25) ** * Sevilenlerin hayatı perişandır ve tehlikede. Ah, onlar kendilerini aşsalardı da sevenler olsalardı. Tam güvenlik, onların çevresindedir. (25)<*J ** * Derinliğine sevginin özelliğidir, gözlerini açar insanın, onu adaletle davranan biri yapar. (24) ** * Seven birini incitmek korkusundan daha kötü bir cezaevi yoktur. (27) ** * Ancak ölümden yola çıkarak (yeter ki yok olup gitmek değil, bizi düpedüz aşan bir yoğunluk olarak bakılsın ölüme), ancak ölümden yola çıkarak sevgiye haksızlık etmekten kaçınabiliriz.

Ama işte bu konuda büyüklerin o alışılmış görüşleri yanıltır bizi, yolumuza durur. Bu konudaki geleneklerimiz bize yol gösterecek niteliklerini yitirmiş, köklerinden aldığı güçle artık beslenemeyen kuru dallara dönüşmüştür. Ayrıca, erkeğin dalgınlığını, dikkatinin çe- (*)Behçet Necatigil’in çevirdiği Malte Laurids Brigge’nin Notları’ndan alınmıştır. Malte Laurids Brigge’nin Notları, Can Yayınevi, s. 155. (ç. N.) 13 !inmesini ve sabırsızlığını buna ekler, öte yandan erkekle ancak seyrek yaşanan mutlu ilişkiler sırasında kadının büyük çapta veren biri olduğqnu, çocuğun birbirinden kopmuş ve yıkılmış erkekle kadını her zaman geride’ bırakıp ileri geçtiğini, yine de onlar gibi bir çaresizlik içinde bulunduğunu düşündük mü, başım�zı önümüze eğip şunu itiraf etmemiz gerekiyor: Durumumuz hiç de iç açıcı değildir. (7) ** * Ancak sığlıktan uzak, engin ve kendine özgü iki.ayrı dünyayı içlerinde barındırması insanları birbirine bağlayabilir. Gençler – açıkça ortada bu – henüz böyle ikili bir dünyayı kendilerinde taşıyabilmekten uzaktır; ama yeter ki yaşamlarını doğru dürüst kavrayabilsinler, zamanla gelişip büyüyecek ve gereken hazırlığı geride bırakarak böyle bir mutluluğa kavuşabileceklerdir. Sevenler olarak’-akıldan çıkarmamaları gereken bir şey varsa, sevmede işin acemisidirler, doğru dürüst yaşamasını bilmez, sevgide çıra .klık dönemini geçirirler henüz – sevmeyi öğrenmek ve her öğrenim işinde olduğu gibi sakin· ve sabırlı davranmak durumundadırlar. (6) ** * Sevgi kapılarını çalmaya görsün, sabretmeyi henüz öğrenememiş gençlerin kendilerini birbirlerine kaldırıp atmaları, bütün dağınıklıkları, düzensizlikleri ve karmaşalarıyla kendilerini oldukları gibi saçıp savurmaları, pek sık içine düştükleri çok ağır bir yanılgıdır… Peki, bunun sonunda olan nedir? Gençlerin birliktelik dedikleri, ellerinden gelse seve seve mutlulukları diyecekleri, gelecekleri gözüyle baktıkları o kırık dökük parçalar yığını karşısında yaşamın yapacağı ne vardır? Sonunda gençlerden her biri böyle bir sevgide sevdiği uğruna kendini yitirdiği gibi, sevdiğini de çı14 karır elden, hatta belki sonradan seveceği pek çoklarını da. (6) ** * Platon’u, onun “Şölen” isimli yapıtını okuyunuz: “Eros(*) güzel değildir, güzel ve iyilikçi olaydı, kendisine yöneltilecek bir suçlamadan söz edilemezdi.

Ne var ki, hoyrattır sevgi, züğürttür, bir başkası uğruna çekilen çiledir, bir başkasına yöneltilmiş beklentidir, bütün damarlarında hiç vakit geçirmeden Tanrı aşamasına çıkabilmek, Tanrının gerisinde kalmamak amacıyla güzel, güçlü ve yüceltici olması için bir başkasına duyulan işte öylesine mutlu, öylesine ateşli istektir!.” (2)

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir