Rene Hirchson – Mübadele Çocukları

Antropologlar kimi zaman, üzerinde araştırma yaptıkları insanlarla nasıl ilişki kurdukları sorusuyla karşılaşırlar. Bu soru, başka insanların yaşamlarını izleyerek kazanılabilecek kavrayış ve .mlayışın derinliğini belirlemesi açısından ca ı ı alıcıdır. Yaşanan belli başlı zorlu klardan biri, orada bulunuş amacını yerli halka açıklamak gcrekliliğidir: Antropolog neden oradadır? Doğal olarak, antropologları orada olmaya iten nedenlerle ilgili bazı �üphekriıı doğması sık sık söz konusu olmaktadır. Pire limanı yakınındaki Kokinya’da yoksul bir semt olan Yeranya’nın prd:ıbrike evierden oluşan kısmında bir oda kiralamayı ilk denediğim zaman, etrati gezdirip beni insanlarla tanıştıran mahallenin tanınmış yaşlılarından Eliso yanımda olduğu halde, bazı aikler tarafindan inandırıcı olmayan bahanelerle reddedildim. Sonradan, Eliso biraz mahçup bir edayla bana, yabancı olduğum için insanların “iyi bir kız” (ka/o koritsi) olup olnıadığımdan emin olamadıkları şeklinde bir açıklama yaptı. Böylelikle bu insanların beni gerçek anlamda kabullenmderinin yolunun, onların kat:ılarındaki iyi davranış biçimlerine uymaktan geçtiğine ve bunun buradaki ailekrle olan ilişkimdeki güven düzeyini belirleyeceğine dair ilk ipucunu alınıştıın. Şehirde olmak, küçük bir köydeki yaşamdan potansiyel olarak çok daha fazla özgürlük sağlayabilirdi benim için; ancak alanında azimli bir araştırmacı olarak, bu insanların yaşamlarının nitdiğini yakmdan tanımayı amaç edindiğimden, diğer olasılığı göz ardı etmeyi tercih ettim. Dört oğlu da evlenip eşlerinin drahoma olarak verdiği evlere taşınmış olan yaşlı karı koca Prodromos ve Marika’nın prd:ıbrike evlerinde, bodruın katı mutt:ık olarak düzenlenmiş bir odaya taşındıktan birkaç ay sonra gelişen bir olay, konuyu yeniden gündeme getirdi. Evden birkaç blok uzaktaki Koul.ı adlı bir arkadaşıını ziyaretten döndiiğiim sırada beni çağırdıklarım işittim. Haberi getirenin ınerakı açıkça anlaşılıyordu: Bir adam eve gelmiş heııi arıyordu. Kim olabilirdi ki? Ev sahibeın, yine benzer bi çimde heyecanlı, sorgulayan bir tavırla köşede bekliyordu. Avluda, bu bölgede uygıınsuz sayılan dikkat çekici giysiler içinde -Afgan derisinden uzun bir ceket, kırmızı gömlek ve açık sandaletler giyinmiş- dinde yedek objektifler ve bir fotoğraf makinesi olan genç bir adam duruyordu. Muhakkak yabancı bir ajandı -yoksa bir turist miydi? Rcna’yhı ne ilgisi vardı? Sonradan ev sahibem bana, o anda korkuyla karışık olarak kafasından bu düşüncelerin geçtiğini itiraf etti.


Aslında adam, Atina’daki bir planlama şirketinde kendisine araştırmamdan söz edilmiş olan Hintli bir mimardı. Ev sahibem bana ref:1kat etme kaygısıyla, ilumizi de kendi odasına davet edip bize kahve sundu ve mimarın bölgedeki evlerle ilgiii sorularını yanıtladı. Bu kısa ziyaretin ardından, ev salıibem ve mimarın geldiğini görüp beni sorduğunu duyan diğer komşular endişelerini diie getirdiler: Böyle olaylar kolaylıkla yanlış anlaşılmalara neden olabilirdi ve ne olursa olsun bundan kaçınmak gerekiyordu. “Bir daha böyle bir şeye izin verme Rena. Bizler senin iyi bir kız olduğunu biliyoruz, aıııa başkaları yanlış anlamlar çıkarabilirler (pareksiyiswı) … ” Aslında bölgede “adı kötüye çıkmış” kadınların bulunduğundan haberdardını. Halkın “saygın” kesimiyle içli dışlı olduğumdan, lx:ııinı tanıdıklarım bunlarla selamlaşınıyordu. Bu nedenle. bu birkaç ıahişeylc, veya genellikle de kaldırımlarda toplamhp gelip geçenler hakkında konuşulduğu öğle saatlerinde yeri geldikçe söz edilen “adı çıkmış kadmlarla” tanışma tirsatım olmadı. Genç kızlar, lekdeyici yaşamlar sürdüren bu kadmlarla arkadaşlık etmemderi için uyarılıyordu; anlatılan hikayeler, açıkça masum ve yoldan çıkmamış olanların ders çıkaracakları türden ahlaki dedikodulardı. Sık sık ziyaret ettiğim yaşlı bir kad.ınm en ki.iç(ik kızı 35 yaşındaydı; ha!S beldrdı ve bir sevgilisi olduğu biliniyordu. Ona hem acıyıp hem eleştiriyorlardı, hatta kendi akrabaları bile onun arkadaşlık etmeye uygun birisi olmadığını söyleyerek beni uyannışlardı: “İyi yürekli biri, ama ondan uzak durmalısı n … yoksa insanlar senin hakkında da kon uşınaya başlarlar. ” Bu vesvesdi ilgi, bu bölgede kadınlar arası toplumsal ilişkilerin benim için lojistik sorunlara neden olan bir başka üzelliğiyle de ilişkiliydi. Kadınların dostluğu, diğerlerini dışlayan bir sadakat ve belli bir sahiplenmeyi gerektiriyordu.

Arkadaşlarıma yaptığım ziyaretleri dengede tutnı<llı ve hiçbirine iizel ilgi göstermemdiydim. Ancak hepsi de, her karşılaşmamizda az önce nerede olduğumu ve bundan sonra nereye gideceğimi bilmek istiyordu. Ben de diğer kadmların kullandığı çeşitli stratejileri benimsedim; kaçamak yanıtlar verınde veya insanları ziyaret edecekken, örneğin kendi evimden iki sokak ötedeki bir eve dosdoğru gitmek yerine dolambaçlı yollara sapmak gibi. Mahalledeki sosyal alışverişin yoğunluğu ve arkadaşlıkların döngüsel doğası (bkz. Sekizinci Bölüm) bölgedeki kadmlarla bizzat yaşadığım deneyimler arasındaydı. Beldr bir kadın olarak, benim gibiler için hoşgörülen tavırların dışma çıkınamam �crekiyordu ve erkeklerle doğrudan ilişkim sınıılanmıştı. Ürneğin, kadın arkadaşlarımdan hiçbiri girmediği için, ben de hiçbir zaman bir kalweye girınediın. Ancak bu, erkeklerle hiçbir iletişimiın olmadığı anlamına gelmiyor: Bu konuda, Yunanistan’da bekar kadın araştırmacılar, erkek meslektaşlarına göre daha avantajlılar. Beni ailelerinin bir üyesi olarak (“kız kardeşleri/ kızları gibi”) kabul eden birkaç aileyle çok yakın ilişkiler kurma şansı buldum. İnsanların evlerine kabul edilmekle, cşlerini, erkek kardeşlerini ve oğullarını tanıdım ve bu evlerde onlarla hemen her konuda konuşabildim. Yine de, doğal olarak kadınların sosyal yaşamın m ıçinde daha bzla yer aldığım güz önünde tutulursa, bu kitapta erkeklerin f:ı;ıliyctlerinc aynı derecede yer ayırınaın mümkün olmadı. Bu çalışmada, kadınlarla bağlantılı olarak toplumsal yaşamın niteliği üzerinde yoğunlaştım ve bir tür vVebcrci n:rsrdıeıı yaklaşımını seçerek yorumlayıcı bir vurgu bcnimscdim. Yapısal ve kültürel boyutları bir ar<ıcla de alma ve çeşitli türdc veriler ilc farklı düzeylerdeki soyutlamalar arasındaki ili�kiyi açığa kavuşturına çabasındayıın. Bu çözümlemede toplumsal clavranışbr, değerler, dilbılimscl ifadeler, farklı kurumlar ve ayrıntılı bir kozmoloji veya dünya görüşü dikkate alınıyor. Yunanistan’ın uzun siircli bir yazı geleneği olduğundan, antropolojik saf1ık yetersiz ve kabullenilemcz bir yaklaşım olurdu.

Ancak ben, Anadolu Rumları hakkındaki zengin tarihsel kaynaklarla uğraşmayıp, Hıristiyanlık teolojisine başvurdum ve bu, verimli de oldu. Bu doktrin, ctnograt)radaki kar:ı karıştırıcı ve açıkça çelişkili çeşitli örneklerin yorumlanınasında yol gösterici oldu. Toplumsal yaşamdaki dinsel boyuta gösterdiğim bu ilgi, benim bu saha çalışmasındaki deneyimimi yansıtıyor, aynı zamanda da toplumsal yaşamın, var olan antropoloji literatüründe her zaman tam anlamıyla ele alınmaınış bir alanma daha f�ızla vurgu yapma yolunda bilinçli bir çaba bu . Siyasal yaşamın çüziiınlcmcsinin burada yer alınayışı dikkat çekici bir eksiklik, ancak bu, çalışmanın yapıldığı düncmdeki ulusal siyasi ikiimin kaçınılmaz ve hazin bir sonucuydu. Bu dönem, askeri diktatörlüğün (1967-1974) sert baskı yıllanyla çakışan 197l-72’dcki 14 aylık bir süreyi kapsıyordu. Tüm yerleşim bölgelerinde olduğu gibi Kokinya’da da istihbaratçı polislerden kurulu etkin bir haberleşme ağı faaliycttcydi. Kentin solculuğuyla ünlü bu yoksul ve ihmal edilmiş semtinde, benim bir yabancı olarak varlığım egemenler için huzursuz cdiciydi. Hareketlerimin iz! endiğinin J-arkındaydıın. Bu dönem boyunca asayiş polisi iki kez evime geldi ve ;·esmi hoşnutsuzluğun bana iletilmesi nedeniyle tam tcşckküllü bir hane araştırmasından vazgeçmek zorunda kaldım. Bu bölgede fotoğraf çekmek bile siyasi anlamda tehlikeli olarak yorumlanıyordu. Benim, cuntanın adını lekclcınck amacıyla dış ülkelerde kiiçiik düşürücü bilgiler yayınlamak istediğimi düşünüyorlardı. Bu koşullar altında, bölgenin sıyasi eğilimi ve geçmişi güz ardı edilmek zorunda kalındı. Dünemin si)'<1Si yaşamı merkezi yönetimin bir par- çasıydı: Başka herhangi bir E1aliyet yasadışı ve tehlikeliydi. Karşılaştığım bir veya iki olayda, korunmakta olduğumu lark ettim: Insanlar, “bu ko nuda daha tazlasmı bilmemen senin i�in daha iyi olur” diyorlardı. 1974’te demokrasinin kunılnıasıyla birlikte şimdi dunım t�1rklı.

Artık Kokinya’nın Komünist Partili aktif ve popüler bir belediye başkanı ve belediye medisi var ve orada ilk oturduğum zamanlarda, yani 1970’lerde hakim olan ger· gin siyasi havayla karşılaştırıldığında, siyasi yaşamın şimdiki canlılığı kısa bir ziyarette bile çarpıcı bir biçimde güriilcbiliyor. Bu ncdenic, benim bölge yaşamıvla ilgili anlattıklarım, tarihi olarak belli bir dilneme oturuyor ve yaşamımın o dönemine ait koşulları kaydcdiyor. Bu insanlarla yaşadığım deneyiıne damgasını vuran şey, sanıimi nıisatirperverlikleri \’C ihtiyacını olan her durııında sundukları yardınıiarda iEldesini bulan sıcak ilgilcriydi. Buradakı insanlar, kısmen yaşadıkları uzun yoksunluk dönemlerine tepki olarak, giiçlü bir komşu yardımiaşması etiği gcliştirıni�­ lerdi. Sırf ailemelen uzak bir öğrenci olarak orada bulunuyor olmanı bile, onlara göre benim bu dünyadaki kaderimi iyileştirme konusundaki karariılığımı yansıtıyorcin ve bu tür hedefini onaylıyorlardı. Onların kayıp ve yok sulluk deneyiınlerini, kendimi onların yerine koyarak ben de hissettim. On lar gibi, her şiddetli yağımırda bodrıım katını su basan, duvar boyalan dökülen ve kapılarında delikler olan elverişsiz barınaklardan birinde yaşadım. Herbirine, onların Yunanistan’daki bugünkü yaşamları ve Anadolu’da yaşa dıkları hakkında bir şeyler yazan bir öğrenci olduğumu açıklaımştım. Yazdıklarımın toplumsal adetlerle ilgili olduğunu tekrarlayıp durduğum halde (ta itlıi ke etlıima, antropoloğun toplumsal yaşamla olan ilgisini ifade etme nin bir yolu), çoğu bunu tarih olarak algıladı. Ancak, belli ki çok sayıda kişi, ailemelen uzak oluşuma, yiı·mili yaşlarıının sonlarında olduğum halde bektır olmama ve bu yoksulluk koşullannda yaşamama şaşınyordıı. Yeranya’ya geleli üç ay geçmişti ki, bir gün hamaratça evin önünü süpürürken, komşulardan biri beni durdunıp, “biliyorum Rena, buraya mültecilik dersi almaya geldin” ( … na kaııis tomatlıima tis prostiy;ıs) dedi. Kullandığı kelime (prosfiy;ı), ancak “mülteci olma dunınıu”, “mültecilik” olarak tercüme edilebilir. “Mültecilik” dersi almaya gelmiştim. Onlar için bu deneyim bir yaşam boyu sürmüştü ve (prosfiv<ı) kelimesinin farklı anlamları vardı. Bu kitap, bu deneyimi gözler önüne senneyi ve çok büyük maddi güçlükkrc rağmen sonraki nesillere aktarılan yaşamın zengin niteliğini sergilcmeyi deniyor.

Bana yaşam ve yaşamın anlamı hakkın da çok şey öğreten, kendilerine olan borcuımı hiçbir biçimde ödeyemeyeceğim Kokinya halkına hediyem olsun. iKiNCi BASKIY A öNSöZ Bundan tam 2S yıl iincc, Kokinya’daki evim olan prcfabrikc barakanın ınıışamba kaplı döşemesi üzerinde otunıyordunı. O gün, Ege bölgesinin deınogratlk haritasınııı kökten ve şaşırtıcı bir kesinlikle değişınesine neden olan, “Yunan Ordusu’nun Küçük Asya Fclakcti”nin SO. yıldiiniinıüydii. Lozan Alıali Mühadck�i Sözleşmesi (30 Ocak 1923) o güne kadarki ilk zorunlu nüfus mübadelesini – başka bir <icyişlc “etnik temizliği”- karara bağlamış, bu brar Lozan Barış Antlaşm.ısı’yla (Tcmınıız 1923) uluslararası düzeyde de onaylannııştı. Bu, Yunanistan ve Türkiye’nin Müslüman \”C Ortodoks Hıristiyan niiltısunun biiyük bir kısmının karşılıklı mübadelesi anlamına geliyordu. Sonuç, Yunanistan’dan 3SO.OOO Müslümanın yerinden edilerek, l milyondan fazla Ortodoks Hıri�tiyanııı da Yunanistan’a ycrlcştirilmcsiyle, Yunanistan nüt[ısunun sadece iki yıl içinde yüzde 2S .ırtmasıydı. Araştırmamın sonuna gelmiş olmanın verdiği r�ıhatsızlığın üst(inc eklenen yaz sıcağı ve sokakı-an gelen gürültüler eşliğinde cv cşyalarımı, kitap ve defterlerimi toparlarkcn, burada yaşadığım tccriibcnin bana zamanla ne sağlayacağı hakkında pek az ipucu vardı elimde. Gözle görülür mesleki sonuçların yanı sıra, geriye dönüp baktığınıda bunun benim için yoğun bir öğrenme dönemi olduğunu tark ediyorum. Gitgidc artan bir hareket ve geçiş dönemindeki pek çok insan gibi, benim hayatını da sürekli olarak yeni yerlerdeki yeni yaşamiara uyum sağlamakla geçti. Kokinya’da yaşayarak öziimscdiğim “mültecilik dersi”, yeni koşullarla esnek biçimlerde başa çıkmanın, devamlılığın ve anlamlı eylemi sürdürmenin iincınini, kopuş dünemlerinde belleğin ve değerlerin kıymetini göstererek, kimliğin çok boymluluğunu ortaya koyuyordu. Onlarca yıl önce anavatanbrından çok acı bir biçimde kovulan Anadolu mültecilerinin, bugünkü dünyada bize öğretecekleri çok değerli şeyler olabilir.

Onların başına gelenlerle, her yıl can dcreline düşerek veya gelişme politikalarına göre alınan kararlarla evlerini terk etmeye zorlanan milyonlarca insanın koşulları arasında kuşkusuz bir benzerlik söz konusudur. Zorla yerinden yurdundan edilen gitgide artan sayıdaki insan, son yirmi yılda insanlığın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir (l997’dc yaklaşık 25 milyon kişi; UNHCR- United Nations High Comınissioncr for Refugees. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Koıniserliği). Şinııii tanman mülteci araştırmaları alanı, ben bu sahada çalışınaya ilk başladığımda nıevcut değildi \’C bugün bile mülteci gruplar üzerine çok az sayıda etnogratik çalışma olduğt: gibi, [Ancak Loizm. (l9S l ), Salanıone ( l9S7 ), Hitchcock (1990) 1·e Malkki’nin (ı 995) önemli katkıları ununılınanı:ılı] bunların arasında uzun bir zaman dilimini kapsayanlar daha da az sayıclaclır. [Daha kapsamlı “zorunlu göç” alamnda iineıııli istisnalar Scudder ve Colson ( 19R2 ), Hansen (ı 982 ), Clark \’d’ııin (ı 995) eserleridir 1 Son yirmi otuz yıl boyunca dünyanın pek çok kesiminde gerçekleşen zonınlu göçün bpsamı bu alanda uluslararası kaygılar doğurarak çeşitli tepki ve girişimleri harekete geçirmekte, bu tür ara�tırınalara duyulan ihtiyacı öne çıkarmaktadır. Anadolu mültecilerinin deneyimi Kıbrıs’ta İkinci Dünya Savaşı ertesinde gelişen trajik durumla olduğu kadar, Balbnlar’da son günlerde gerçekleşen olaylarla da bilhassa ilişkilidir. Eski Yugoslavya Cumhuriyeti’nin f:ırklı “etnik” devletlere bölünmesine ve Kosova eyaletinde son günlerdeki belirsiz dunını<1 gelinmesine vol açan istikrarsızlık ve hararetli çatışmalar tekrarlanclıkça. tarihten ve bölgenin diğer kesimlerinden dersler çıkarmak gerekmektedir. Yine, tüm biılgcde vüz yıldan uzun bir süredir, çok-ctnisitcli çeşidi yerlerde ve belli zaınan ar.dıkları)’h, Osmanlı sonrası etnik sonıniarın dışavunılıııa:;ıııa tanık oluvoruz. g,,Jkaniar’daki olavlar gelişirken, uluslararası müdahalenin biivük hir insanlık trajcdisini önleme konusunda gönülsüz veya kilayetsiz kaldığı görülmüştür. Bulunan çözüm, Boşnak, Hırvat ve Sırpları yaşadıkları çeşitli yerlerden çıkararak, kendi etnik akrabalarınca paylaşılan “anavatanLırına” getirilmeye zorladı. Burada üzüdi benzerlikler mevcurtıır. Yunanistan ‘daki Anadolu mültecisinin deneyimi, insanların “anayurt Lırıııda yabancı” hale geldiklerinde, dışarıdan bakanların bir yanılgı içinde “vatana iade” olarak gördiiklcri (insan ana\’atanı olanıayan bir verc nasıl “iade” cdilcbilirn dunınıda nasıl bir yaşanıları olctuğıınıı anlamamızı sağlar.

Kokinva’daki clencyinıime ilişkin antropolojik çiizünılcnıeyi yeniden sunma tirsarı ikinci bir Kokinya değerlendirmesi ürctmcm için ideal bir ortanı olabilirdi. Ancak amacım bu değil. Kitap ve onun temelini oluşnıran alan çalışması, belli bir zamansal bağlamda yer alır ve bu insanların, nıck<‘inın ve benim yaşanılarınıızdaki belli bir anı temsil eder. Kitap, işin sıııırları belirli bir kısmını ortava kovuyor, oııun yeniden yavımlanması ise hana, eserde tartışılmamış olan derinlerdeki sonıııları açıklıga kavuşturma tirsan taıııyor. Kitabın ı 9R9 baskısındaki önsiizündc helirttiğim gibi, bunu yazmanı yıllar sürdü. Alan çalışmanıla nıiisvcddcııin son lıaliııi teslim etmem arasında, ı S yıllık bir zaman farkı bulunuyordu. Alışılmadık ölçüde uzun bu süre, benim tikirlcrinıiıı olgunlaşmasıııı sağlamakla birlikte, kitap basıldığıııda, bLı gecikme yenilik sayılabilecek bazı noktaların etkisini yitirmesine neden olmuştu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir