Polis akademisindeki taktik uygulamalar eğitmeni, sabahın erken saatlerinde yapılan talimler sırasında dalga geçmeden duramadı. “Uykuyu fazla abartıyorsunuz/’ dedi. “Onsuz da idare etm eyi öğreneceksiniz.” Yalan söylüyordu. Uyku seks gibiydi. Azaldıkça daha fazla isterdin ve Tracv Crosswhite uzun süredir ikisini de çok az yapıyordu. Genç kadın omuzlarını ve boynunu gerdi. Sabah koşusu için zamanı yoktu; uykusunu alamadığı için hâlâ kendine gelememişti ve çok gergindi. Doktoru çok fazla fast food ve kafein yüzünden diyordu. İyi öğüttü, ama yemek hazırlamak ve spor yapmak için zaman gerekliydi ve Tracy bir cinayet soruşturmasıyla meşgulken hiçbir şeye zamanı olmuyordu; kafeini kesmek de bir araç motorunu benzinsiz bırakmaktan farksızdı onun için. Kafeinsiz kalırsa ölürdü. “Selam Profesör, erken gelmişsin. Kim ölmüş?” Vic Fazzio heybetli göğsünü Tracy’nin kabin duvarına yasladı. Bu eski bir Cinayet Masası esprisiydi, ama Faz’m hırıltılı >esi ve New Jersey aksam sayesinde hiç bayatlamazdı. Geriye taradığı kırlaşmış saçları ve dolgun yüzüyle mafya filmlerindeki sessiz fedaileri andırırdı. Elindeki Neu1 York Times bulmacasıyla kütüphaneden aldığı kitap, sabah kahvesinin işe yaradığını gösteriyordu 7 Faz içerideyken tuvaleti kullanma gereğini duyan birinin işi hayli zordu, çünkü bulmacayı çözmek veya elindeki kitabın ilgi çekici bir bölümünü bitirmek için orada yarım saatten az kalmazdı. Tracv o sabah çıktısını aldığı cinayet mahalli fotoğraflarından birini ona uzattı. “Aurora’daki dansçı.” “Duymuştum. Sapık işi değil mi?” “Daha beter seks cinayetleri gördüm,” dedi Tracy. “Unuttum. Sen ölümü tercih edip seksi bırakmıştın.” “Ölüm daha kolay,” dedi Tracy, Faz’m esprilerinden birini kullanarak. Dansçı Nicole Hansen, Kuzey Seattle’de Aurora Caddesindeki ucuz bir motel odasında domuz bağıyla bağlanmış bir halde bulunmuştu. Boynuna bir ilmek geçirilmiş, bunun ipi sırtından aşağıya indirilerek el ve ayak bilekleri bağlanmıştı; özenle yapılmış bir düzenekti. Tracy, Faz’a adli tıp raporunu verdi. “Uzun süre gerilme sonunda kadının adalelerine kramp girmiş. Acıdan kurtulmak için bacaklarını doğrultmak istemiş ve böylece kendi kendini boğmuş. Ne hoş, değil mi?” Faz fotoğrafı inceledi. “İşi çabuk bitirmek için kement falan kullansalar daha iyi olmaz mıydı?” “Mantıklı iş öyle olurdu tabii.” “Peki, senin teorin nedir? Biri oturup kadının ölmesini mi seyretti?” “Ya da seks fantezileri sırasında çuvalladılar, herif paniğe kapılıp kaçtı. Kesin olan bir şey var ki, kadın kendi kendini bağlamış değil.” “Belki bağlamıştır. Belki o da Houdini gibidir” “Houdini kendi kendini çözebiliyordu Faz. Numarası buydu/’ Tracy raporu ve fotoğrafı ondan alıp masasına koydu. “İşte ben de sabahın köründe sadece sen ve cırcırböcekleriyle burada pinekliyorum.” “Ben ve cırcırböcekleri sabahın beşinden beri buradayız Profesör. Ne derler bilirsin. Solucanı erken gelen kuş kapar.” “İyi de bu erkenci kuş öyle yorgun ki, solucanın biri kıçına tırmanıp ısırsa bile farkında olmaz.” 8 “E, Kins nerede? Neden bu eğlencenin tadını yalnız sen çıka rıyorsun?” Tracy saatine baktı. “Şu anda bana kahve alsa ne iyi olurdu ama burada olmadığına göre bari kendim hazırlayayım.” Faz’ın elindeki kitabı işaret etti. “Bülbülü Öldürmek. Hımm… beğendim.” “Kendimi geliştirmeye çalışıyorum.” “Bu kitabı sana karın seçti, değil mi?” “Tabii ki.” Faz kabinin duvarından kenara çekildi. “Pekâlâ, şimdi benim kafa çalıştırma zamanım. İçimdeki bülbül şakıyor, mide süzgecim atık maddeleri…” “Fazla bilgiye gerek yok Faz ” Faz tam tuvalete doğru yönelmişken, elinde kurşunkalemiyle geri döndü. “Hey, Profesör bana yardım et. Doğalgazm daha güvenli kullanımını sağlayan bir şey; dokuz harfli.” Tracy kariyer değişikliği yapıp akademiye başlamadan önce bir lisede kimya öğretmenliği yapmıştı. Lakabı da oradan geliyordu. “Merkaptan,” dedi. “Ne?” “Merkaptan. Herhangi bir sızıntı olursa kokusu fark edilsin diye doğalgaza eklenir.” “Ciddi misin? Kokusu nasıldır?” “Kükürt. Bilirsin işte, çürük yumurta gibi kokar.” Tracy bu maddenin harflerini sıraladı. Fazio kurşunkaleminin ucunu yaladıktan sonra bulmacanın kutucuklarını doldurdu. “Sağ ol.” Faz ayrıldıktan sonra Kinsington Rowe, A Takımı bölümüne geldi. Elindeki iki kupa kahveden birini Tracy’ye uzattı. “Kusura bakma,” dedi. “Neredeyse arama kurtarma ekibine haber verecektim.” A Takımı, Şiddet İçeren Suçlar Şubesi’nin dört Cinayet Masası ekibinden biriydi; her bir ekipte dört dedektif bulunuyordu. Tracy, Kins, Faz ve Dinamik İtalyan İkilisi’nin diğer yarısı olan Delmo Castigliano A Takımı’nı oluşturan dedektiflerdi. Bıivuk bir kabinin dört köşesine yerleştirilen masalarda sırt sırta otur maktaydılar; bu oturuş biçimini Tracy tercih etmişti. Cinayet Masası birimi adeta balık kavanozu gibiydi ve mahremiyet vok de M necek kadar azdı. Küçük kabinlerinin tam ortasında bir çalışma masası vardı ve üstü cinayet dosyalarıyla doluydu. Her dedektif üstünde çalıştığı suç dosyasını kendi masasında bulundururdu. Tracy kahve kupasını aldı. “Gel bana, tanrıların buruk tatlı nektarı.” Kahvesinden bir yudum alıp dudaklarındaki köpüğü yaladıktan sonra, “E, neden geciktin?” diye sordu. Kins otururken yüzünü buruşturdu. Dört yıl üniversite takımında, bir yıl da Ulusal Futbol Ligi’nde savunma oyuncusu olarak oynadıktan sonra, geçirdiği basit bir sakatlığa doktorların yanlış teşhis koyması sonucu dejeneratif kalça sorunuyla futbolu bırakmak zorunda kalmıştı. Kalçasına protez takılması gerekiyordu, ama Kins bu ameliyatı olmamak için dayanabildiği kadar dayanıyordu. Bunun için de devamlı ağrı kesici kullanıyordu. “Kalçan çok mu kötü?” diye sordu Tracy. “Soğuk havada daha kötü oluyor.” “O halde şu işi bitir artık. Ne bekliyorsun? Duyduğuma göre artık sıradan bir ameliyatmış.” “Doktor yüzüne o maskeyi geçirip sana iyi geceler dediği anda hiçbir şey sıradan değildir.” Kins hâlâ yüzü büzülmüş bir halde başını çevirince, onu rahatsız eden tek şeyin kalçası olmadığı anlaşılıyordu. Altı yıl yan yana çalıştıktan sonra Tracy artık onun vücut dilini çözmüştü. Ruh hallerini ve yüz ifadelerini değerlendirebiliyordu. Sabah onu gördüğü anda kötü bir gece mi geçirmiş, yoksa bir kadınla mı berabermiş, hemen anlardı. Kins, Tracy’nin Cinayet Masası’ndaki üçüncü partneriydi. İlk partneri Floyd Hattie daha bu görev ona verilir verilmez, bir kadınla çalışmaktansa emekli olurum demiş ve aynen öyle yapmıştı. İkinci partneriyle beraberliği ancak altı ay sürmüştü, çünkü, karısı bir mangal partisinde Tracy’yle tanışınca kocasının, o zamanlar otuz altı yaşında olan sarışın, uzun boylu bekâr bir kadınla hap kadar yerde birlikte çalışmasına katlanamamıştı. Kins, Tracy’le birlikte çalışmaya gönüllü olunca Tracy biraz tedirgin olmuştu. “İyi de, karın ne diyecek?” diye sormuştu. “Yatak hayatınızı etkilemeyecek mi?” 10 “Umarım etkilemez,” demişti Kins. “Sekiz yaşın altında üç çocuk varken, birlikte eğlendiğimiz tek yer orası.” Tracy o an bu adamla çalışabileceğini anlamıştı. Bir anlaşma yapmışlardı; ikisi de birbirine karşı dürüst olacaktı. Kırgınlık olmayacaktı. Ve bu iş ilişkisi altı yıldır çok güzel yürümekteydi. “Seni huzursuz eden bir şey mi var Kins?” Kins derin bir iç geçirip Tracy’nin bakışlarına karşılık verdi. “Lobide Billy, beni durdurdu,” dedi. A Takımı komiser yardımcısını kast ediyordu. “Umarım kahvemle aramıza girmesi için iyi bir nedeni vardı. Bundan daha hafif suçlar için adam öldürmüşlüğüm vardır.” Kins buna gülmedi. B Takımı bölümünden televizyondaki sabah haberleri duyuluyor, birinin masasındaki kimsenin aldırmadığı telefon hiç susmayacak gibi çalıyordu. “Hansen’le mi ilgili bir şey? Amirler bu vakayla bizzat mı ilgileniyorlar?” Kins başını iki yana salladı. “Adli tıptan Billy’yi aramışlar.” Tracy’nin gözlerine baktı. “İki avcı Cedar Grove üstündeki tepelerde bir cesedin kalıntılarını bulmuşlar.” 11 2. BÖLÜM T racy’nin parmaklan tatlı bir beklentiyle seğirdi. Önceleri hafif esen rüzgâr gün içinde şiddetini giderek artırmış, Tracy’nin eski trençkotunun arka tarafını havalandırıyordu. Rüzgârın biraz hafiflemesini bekledi. 1993 Washington Eyaleti Kırma Horozlu Atıcılık Şampiyonunu belirlemek için iki gündür devam eden yarışmanın son aşamasına gelinmişti. Yirmi iki yaşında olan Tracy bu yarışmayı üç kere kazanmış, fakat geçen yıl unvanını dört yaş küçüğü olan kız kardeşi Sarah’ya kaptırmıştı. Bu yıl iki kardeş son aşamaya eşit puanlarla gelmişlerdi. Poligon başkanı kronometreyi Tracy’nin kulağına yaklaştırdı. “Senin sıran Crossdrazu,” diye fısıldadı. Soyadındaki bu değişiklik onun kovboy adı olmuştu. Bu isim aynı zamanda hem onun hem de Sarah’nın sevdiği tabanca kılıfı markasıydı. Tracy, Stetson şapkasının ucuna bir kez dokunduktan sonra derin bir nefes aldı ve kovboy filmlerine atıfta bulunarak, “Davran silahına, bok herif!” dedi. Kronometre tıklamaya başladı. Sağ eliyle sol kılıfında bulunan Colt’u çekti, horozu kaldırdı ve ateş etti. Sol elinde önceden hazırladığı horozu kaldırılmış tabancayla ikinci hedefi devirdi. Ritmini bulmuş, hızını artırmış bir halde öyle süratli ateş ediyordu ki, tabancalardan çıkan kurşunun vınlamasını bile duymuyordu. Sağ el. Horoz. Ateş. Sol el. Horoz. Ateş. 12 Sağ el. Horoz. Ateş. Alt sıradaki hedeflere nişan aldı. Sağ, ateş. Sol, ateş. Son üç atış art arda patladı. Bam. Bam. Bam. Tracy tabancalarını parmağında döndürdükten sonra tahta masanın üstüne bıraktı. “Zaman!” Birkaç seyirci alkışladı, ama Tracy’nin zaten o ana kadar anlamış olduğu şey fark edilince alkış sesleri kesildi. On atış. Ama sadece dokuz isabet. Alt sıradaki beşinci hedef dimdik duruyordu. Tracy ıskalamıştı. Hedefin yanındaki üç gözcü de parmak kaldırarak bu gerçeği doğrulamaktaydı. Bu ıska pahalıya mal olacak, zamanlamasına beş ceza saniyesi eklenecekti. Tracy hayretler içinde hedefe bakakaldı; ama ona bakıp durarak hedefi deviremezdi. Gönülsüzce tabancalarını masadan alıp kılıflarına soktu ve yana çekildi. Bütün gözler Sarah’ya çevrildi. “Kid.” Tracy ile Sarah tabancalarını ve mermilerini taşımaları için babalarının yaptığı el arabalarını çakıl kaplı otopark zemininde paldır küldür sürerlerken gökyüzü bir anda kararıvermişti. Fırtına hava raporunda tahmin edilenden daha erken başlayacak gibiydi. Tracy mavi Ford pikabının bagaj kapağını indirdikten sonra hışımla Sarah’ya döndü. “Neydi o öyle?” Sesini ayarlayamamış, bağırmıştı. Sarah şapkasını pikabın kasasına attı; uzun sarı saçları omuzlarına döküldü. “Ne?” Tracy şampiyonluk ödülü olan gümüş kemer tokasını uzattı. “Yıllardan beri iki hedef ıskalamamıştın. Beni aptal mı sanıyorsun?” “Rüzgâr patladı.” “Çok kötü bir yalancısın, tamam mı?” “Sen de çok kötü bir galipsin.”

Robert Dugoni – Kardeşimin Mezarı
PDF Kitap İndir |