Robin Le Poidevin – Ateizm (İnanma, İnanmama Üzerine Bir Tartışma)

Bir kültürde zararsız bir akademik metin olarak değerlendirilen bir çalışma, bir başkasında tehlikeli bir politik belge olarak görülebilir. Gayet rahatlıkla diyebilirim ki, bu çalışma İngiltere’de zararsız bir akademik metin olarak görülür, o da göze çarparsa tabii. Kitabın konusu, ateizmin savunusu, bildik bir konudur ve tahminimce çoğu bilinemezci olan, yani T anrfnm var olup olmadığını bilmediğini söyleyen İngiliz okurların büyük bir kesimini rahatsız etmeyecektir. Bu ülkede yerleşik kilise dini, kayda değer bir gerileme içindedir. İngiliz Katolikliği, Kral VIII. Henry’nin I534’te Anglikan Kilisesi’ni kurmasıyla ciddi ölçüde zarar gördü. Son yüz yıl boyunca, Anglikan Kilisesi de tedricen benzer bir gerileme içine girdi. İşin tuhafı. Katolik mezhebi günümüz İngiltere’sinde Anglikanizm ’den 13 daha derli loplu görünüyor; tuhaf, çünkü temel Hıristiyan inanışlar (İsa’nın dahiliği, bakire Meryem, yeniden canlanış) Katoliklere göre Anglikanlar arasında daha çok sorgulanmakla, eleştirilmekte ve terk edilmektedir. Dolayısıyla, ateizmi felsefi bir açıdan savunan bir kitap böylesi bir kültürde çok ilgi uyandırmayacaklır; bunun iki istisnası işleri argümanlarla uğraşmak olan felsefeciler ve, belki, entelektüel olarak daha az negatif bir tutum takınmayı isteyen bilinemezciler olabilir. (Kuşkusuz. İngiliz kültürü ne farklılaşmamış bir kimlik taşıyor ııc de Katoliklik ve Anglikanizm İngiliz toplıımunu temsil eden yegâne dinleri oluşturuyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne dek yaşanan çarpıcı bir gelişme Britanya’nın, ve özel olarak İngiltere’nin çokkültürlii bir toplum haline gelmesidir. Nitekim ben de büyük ve güçlü bir Müslüman cemaatine yakın bir yerde oturuyorum. Ama yine de benim ülkemde bu kitabın çoğu okuru -eğ er bir dine inanıyorlarsa- muhtemelen Hıristiyan’dır.


) Bu kitabın başka kültürlerde nasıl karşılanacağını çok iyi bilemiyorum doğrusu. Bu politik bir çalışma değil, en azından açıktan değil, ama hâlâ güçlü duygular uyandıran bir konuyla ilgileniyor. Çünkü Tanrı’mn varoluşu meselesini, insanın değerinden ve özgürlüğünden, doğruluğundan ve haklılığından, hayatın amacı ve ölümün anlamı meselelerinden ayırmak imkânsızdır. Ve dini inançları gereği teolojik öğreti hakkında eleştirel değerlendirme yapmaktan men edilmiş olanlar açısından bu kitabın tehlikeli ya da sapkınca görülecek tek bir mesajı var, o da şu: Dünya hakkında, ve özellikle Tanrı’nın varoluşu meselesi kadar önemli bir konuda, yaptığımız hemen her önerme doğrulanm aya muhtaçtır. Dinsel inançların eleştirel değerlendirmeye tabi tutulması fikrine itirazın öz olarak üç gerekçesi vardır. Birincisi, kaynağı ilahi -aslında Tanrı’nın bir arm ağanı- olan inançları sorgulamak dine saygısızlıktır. İkincisi, dinsel inançların doğrulanma gereği yoktur, çünkü bu bir inanç meselesidir, inanırsınız ya da inanmazsınız. Üçüncüsü (öteki iki gerekçeden farklı olarak), dinsel söylem olgusal konulan dile getirmez ve bu yüzden bu söylemi dünya hakkında doğru ya da yanlış olabilen literal betimlemelerle yorumlamak 14 uygun düşmez. Ben bu kitapla, özellikle 8. ve 9. bölümlerde, üçüncü gerekçe üzerinde bir parça durdum, bu çağdaş Hıristiyan din felsefesinde etkili bir görüşü temsil etmektedir. Giriş bölümünde ikinci gerekçeye değindim. Ama hiçbir yerde ilk gerekçeyi, teolojinin eleştirilmesinin dine saygısızlık olduğu itirazını ele almadım. Oysa belki de İslâm ’ın egemen din olduğu bir toplulukta en büyük ağırlığı olan gerekçe bu ilkidir. Bu noktada 9.

bölümde işlenen bir ayrıma, içsel ve dışsal sorular ayrımına başvurmak işimize yarayabilir. Dinsel öğretilerin doğrulanmasıyla ilgili olarak içsel, yani söz konusu dinin çerçevesi içinden sorular sorulabilir. Aynı şekilde dışsal, yani çerçevenin dışından sorular da sorulabilir. Örneğin Anselm. Tanrı inancının doğru olduğunu baştan kabul ederek, T ann’mn inkârının fiilen idrak edilip edilemeyeceğini sormuştur. Bu nedenle getirdiği onlolojik kanıt halihazırda sağlam olan inanç için yeni dayanaklar sağlayacak bir şey olarak sunulur. Ama çağdaş Batılı din felsefesi çoğu kez tarafsız bir noktadan hareket eder. Soru şudur: Dinsel (ya da, daha dar anlamda. Tanrısal) bir çerçeveyi kabul etmeli miyiz? Bu, bilinemezci tarafından sorulabilecek dışsal bir sorudur. Şimdi, bir din, “Dinsel inanç doğrulanabilir mi?” gibi eleştirel bir soruyu dine saygısızlık ya da sapkınlık olarak mahkûm edebilir ama burada mahkûm edilen içsel sorudur. Yani, bir kere tikel bir dinsel çerçeveyi, o dinin öğreti ve âdetleri bir kere kabul edildikten sonra kabul edenlerin o dinin sağlam, tutarlı temellere oturup oturmadığı sorusuyla ilgilenmesi yasaklanabilir. Ama böyle bir kuralın dış sorular ya da henüz o dinsel cemaatin bir parçası olmamış birinin benimsediği eleştirel bir tutum karşısında hükmü yoktur. Şu benzetmeyi düşünelim: Orduya bir kere katılmışsanız, ihtiyaç duyulduğunda ülke savunması için savaşmanız bir yükümlülük haline gelebilir. Denebilir ki, ordunun kurallarından biri, mensuplarının bu yükümlülük altında olmasıdır. Ama bu kural ordu mensubu olmayanlar için geçerli değildir, dolayısıyla onlara herhangi bir yükümlülük getirmez.

Belki bir anlamda hepimiz ülkemizi’Savunma yükümlülüğü taşırız ama ordu mensubu değilsek bu yükümlülüğü bize ordu dayatmaz. Diyebilirsiniz ki, bu bilgiçlik taslamaktan başka bir şey değildir. 15 çünkü dinsel doğrular bir mesleğin mensuplarının tabi olduğu kurallara benzemez, onlar evrensel olarak gcçerlidir. Kimse evrensel doğrular çerçevesinin dışında duramaz. Eğer teolojik öğretiyi sorgulamak yanlışsa, bu sadece verili bir dinsel düzene tabi olanlar için değil, hiç istisnasız herkes için yanlıştır. Benim buna yanıtım, bunun kendi başımıza keşfetmek zorunda olduğumuz bir şey olduğudur. Belki akıl dinsel inanca giden doğru yol değil ama aklı yersiz ve hatla ahlâk dışı bir şey olarak bir kenara atmadan önce başarısızlığını görmeliyiz. Burada ta içlen inandığım bir şeyi itiraf etmek zorundayım: Eğer bilgimiz yoksa, elimizin altındaki her aracı kullanarak onu aramak yanlış olamaz. Teolojik eleştiri yasağı, böylesi bir eleştirinin kaçınılmaz olarak inanç üzerinde aşındırıcı bir etki yapacağı varsayımına dayanır. Ama bu hiç de doğru değildir. Ben kendim bu kitapta irdelenen Taıırı’nın varlığına ilişkin argümanları kabul etmesem bile, bunları kabul edenler vardır. Örneğin, Profesör Richard Svvinbume’ün teizm tezinin önemli bir kısmı Tanrı hakkında olabilirlikçi ideolojik argümana dayanır. Ve benzer argümanlarla ikna olan başka ihsanlar da vardır kuşkusuz. Diğer bir örnek alacak olursak, fizikçi Dr. John Polkinghorn 4.

bölümde anlatıldığı gibi, dikkate değer kozmik örtüşmeler üzerine düşünerek Hıristiyan Kilisesi’nc girdi (şimdi orada önemli bir din adamıdır). Bir öğreti hakkında rasyonel temelde eleştirel düşünce belirtmek bazen o öğretiyi zayıflatacak yerde güçlendirir. Bu kitabın bir politik mesajı varsa, o da hoşgörü çağrısıdır. Ateistler ve Tanrı’ya inananlar eğer birbirlerini anlayabilirlerse yan yana barış içinde yaşayabilirler. Ve taraflardan biri ötekini ahlâki olarak yoz ya da akıl dışı olarak elinin tersiyle ittiği müddetçe, karşılıklı anlayış ortamına hiçbir zaman erişilemeyeccklir. Başka şeyler bir yana, din üzerine felsefi düşünce üretmek lam tersine karşılıklı anlayışı öne çıkarır. Ve doğrulama yükü yalnızca Tanrı’ya inananların sırtında değildir. Ateistler, halta dünya hakkında pozitif bir önerme ortaya koymakla ilgilenmeyen ve hayatlarını basitçe Tanrı’ya referans yapmadan sürdüren ateistler de doğrulanmaya muhtaç varsayımlarda bulunurlar. Bu kitabın başlığında yansıtılan dü16 şünce şudur: Ateizm, karşısında olduğu kadar yanında da tezler ileri sürülmesi gereken bir şeydir, İlerleyen sayfalarda sunulan ve tartışılan argümanlarla ilgilenirken, Tanrı’mn varlığı sorununda taraf olanların karşı tarafta da bazı meziyetler göreceklerini umuyorum. R obin Le Poidevin, L eed s. O cak 1999 17 Önsöz Bu kitap yükseköğrenimin ikinci ya da üçüncü yılında din felsefesi ve metafizik öğrencilerinin ders notu olarak faydalanmaları için yazıldı. Aynı zamanda, tartışmaları bir dereceye kadar derinleştirip, metin içinde ve sonuna eklediğim bir sözlükle önemli terimleri ve teorileri açıklayarak, kitabın felsefeyle daha önce tanışıklığı olmayan okurlar için anlaşılır olmasına çalıştım. Tanrı’nın varlığı, kötülük sorunu ve ahlâkla din arasındaki ilişki üzerine bu düzeyde yürütülen tüm klasik argümanlar, din felsefesine geleneksel bir girişle de bulunur. G elgeldim , burada sunulan giriş birçok bakımdan geleneksel değildir. Benzer çoğu giriş yazısı tarafsız kalmaktan, tutumları ve argümanları savunmak ya da onlara saldırmaktan çok onları sergilemekten yana olmasına rağmen, bu kitap evrenin kişi18 sel bir yaratıcısının bağımsız varlığının reddi anlamında bir ateizm savunusu inşa etmektedir.

Ve, bir giriş kitabının bölümleri genellikle neredeyse tamamen özerk olurken bu kitabın bölümleri bir sıra takip etmektedir. Ben, yine de, bölümlere bir dereceye kadar özerklik vermeye çalıştım , bu yüzden derslerde bazı bölümleri bağımsız olarak seçmek mümkündür. Söylemeye gerek yok; ateizmden yana burada sunduğum tezler tamamlanmış olmaktan çok uzak. Açığa çıkarmayı umduğum gibi, teizmin hizmetine sunulmuş çok sayıda kaynak bulunmaktadır. Benim amacım tartışmalar için bir başlangıç noktası sunmak, muhalefeti susturmak yerine tartışmayı kışkırtmaktır. Bu kitabın, özel bir yönelimi olduğu kadar, kendine özgü bir vurgusu da vardır: Bu vurgu dindeki metafizik meselelerdir. Giriş bölümünde dile getireceğim nedenlerle, dinle, özellikle teistik din ile metafizik arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Dolayısıyla, nedensellik, zaman, zorunluluk, ontoloji vb. ile ilgili burada tartışılan meseleler, metafizik m eseleler olarak ele alınmıştır. Bu kitabın, umduğum yeniliklerinden biri, başka alanlardaki tartışmaları dinsel meselelere taşımasıdır. Örneğin, 2. bölümde farklı m odaiite’ kavrayışlarını gündeme getirdim ve bunların ontolojik argüman ve zorunlu bir Tanrı nosyonu açısından sonuçlarına değindim. 4. bölümde olasılık teorilerinden ikisini tartıştım ve bunların ereksel argümanın olasılıkçı versiyonu karşısında nasıl zorluklar çıkardığını gösterdim. Konusu zamanın doğası olan son bölümde ise, zaman hakkındaki görüşlerimizle ölüme karşı tulumlarımız arasındaki ilişkiyi irdeledim.

Her bölüm, aslında ayrı bir metafizik meseleyi işliyor; bu meseleleri şöyle sıralayabiliriz: 1. bölüm: Nedensellik ve zaman 2. bölüm: Olabilirlik ve zorunluluk 3. bölüm: Nedensel açıklama 4. bölüm: Olasılık 5. bölüm: Ereksellik 6. bölüm: Ahlâki gerçekçilik 7. bölüm: Belirlenimcilik

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir