Sabahattin Ali – Canim Aliye, Ruhum Filiz

Herkeslerden Sevgili Aliye, İnsanların hepsi bir değildir. Senin anlattığın Selma’nın nikâhlısı gibi insanlar da bulunur, “Viyolonsel” 4 hikâyesindeki gibi insanlar da… Ben kendim iyi insan olmayı isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile, ancak kötülükleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim. Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır. Çünkü dünyada bir insanın başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirlerine yardım hissi mevcut bulunduğuna göre, sadece kendini düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler. Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız. Hayatta en büyük vazife ve saadet olarak şunu almak lazımdır: bize yakın ve uzak bütün insanlara yardım etmek, bütün insanların iyiliğine çalışmak… Aliye, benim altın kalpli Aliye’ciğim, bu hususlarda ne kadar beraber olduğumuzu bilerek sana bunları yazıyorum. Mektupların senin göğsünde ne kadar temiz ve insan bir kalbin çarptığını bana gösteriyor, bu kalp bundan böyle benimki ile beraber çarpacağı için dünyanın en bahtiyar insanıyım.


Mektubunu bekler, güzel gözlerinden hasretle öperim. Sabahattin Ali 4 Meşale dergisinin 1 Ekim 1928 tarihli 7. sayısında yayımlandıktan sonra Değirmen ’de yer almıştır. Ankara, 20. III. 1935 Çok Sevgili Aliye, Uzunca mektubunu aldım. Hikâyelerimin seni bu kadar bana yakınlaştırabildiğini görünce onları daha çok sever oldum. Bu sefer bir de şiir kitabı gönderiyorum. İçindeki yazılar kısmen felaket zamanlarımın mahsulüdür, kısmen de onu takip eden heyecanlı devreleri yâd ettirir. Bundan sonra, senin tatlı arkadaşlığının bana daha az meyus, daha neşeli yazılar yazdıracağını sanıyorum. İlk samimi mektubu yazan sen olduğun için hem utanıyor, hem seni kıskanıyorum. Bu ben olmak isterdim. Sen daha açık ve güzel hareket ettin. Satırların arasında kendini gösteren samimi heyecan beni çok mütehassis etti ve mektubunu belki on defa tekrar tekrar okudum. Hakikaten anlaşmak gayet mühim meseledir ve sen, ihtimal, içinde gizli bir anlaşmamak korkusuyla üzülüyorken, bu hikâyeler sana benim içimi gösterip anlaşabileceğimizi, yakın olduğumuzu ispat edince derhal kaleme sarıldın, bütün teklif ve merasimi, bütün suni nezaketleri bir tarafa bırakıp bana içini döktün.

Bunun için sana ne kadar çok teşekkür etsem, ne kadar minnettar olsam azdır. Senden hikâyelerim hakkında teker teker fikirlerini yazmanı isterim. Şiirleri nasıl bulduğunu da yaz. Sonra bana kendinden, her günkü hayatından, hislerinden bahseden uzun mektuplar yaz. Hemen yaz. Gözlerinden binlerce defa hasretle öperim sevgili Aliye’ciğim. Sabahattin Ali 25 Mart 1935 Benim Sevgili Aliye’m, Mektubunu aldım. “Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!” diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma… Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan sonra ne diye kederli ve üzüntülü şeyler yazalım… İkimiz de yalnız neşeden ibaret mektuplar yazmalıyız. Mektubundaki “Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm” cümlesini belki elli defa okudum. Ah Aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim. Benim nasıl sevebileceğimi göreceksin… İçim şimdiden İstanbul’a gelmek, seni görmek iştiyakıyla dolu… Şiir kitabının sonlarındaki yazıları kıskanma.

Hiçbir zaman dolmamış olan boş gönlümün sesleridir onlar. Sen benim bütün kafamı ve ruhumu doldurduğun zaman bak neler yazacağım. Sana bu mektupla beraber bir şiir gönderiyorum. Bu şiir bütün mazim ile alakamı kestiğime alâmettir. Yeni bir hayata, aydınlık, sevgi ve fedakârlık dolu bir hayata atılmak üzere olduğumu biliyorum. Asıl senin için fedakârlık yapmak bana en büyük saadeti verecektir. Yalnız senin için yaşamak, hayatımdan senden başka her şeyi silip atmak istiyorum. Fikirlerimi, gayeleri seninle paylaşmak, doğru bulduğumuz şeylere beraber inanmak istiyorum. Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu.

Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin. Seni şimdiden çılgın gibi sevmeye başladığımı hissediyorum. Yazacağını söylediğin birçok şeylerden bahseden mektubunu beklerim. Derhal yaz. Uzun, çok uzun şeyler yaz… Seni hasretle kucaklarım benim birtanecik Aliye’m… Sabahattin Ali 26. III. 35 Sevgili Aliye’m, Mektubunu ve kâğıtları, renkli resmi aldım. Çok teşekkür ederim. Yengemler vasıtasıyla gönderdiğin güzel yeleğe çok teşekkürler. Yalnız nüfus tezkeresini göndermeyi unutmuşsunuz. Bu mektubu alır almaz derhal postaya veriniz ki perşembe günü bana gelmiş bulunsun ve hemen o gün muamele başlasın, ondan sonra da ben yine size yazarım, Kadıköy Nüfus Dairesi’nin çabuk cevap vermesini temin edersiniz. Küçük resim öyle gözümü yumup bakacak gibi fena değildi. Sen en fena resimde bile güzelsin Aliye. Sen her zaman herkesten güzelsin. Kâğıtların muamelesi her yerde çok üzücü.

Ne yapalım, bütün bu muamelelerin yapılması lazım. Artık sana kavuşacağım günü beklemekten başka bir şey yaptığım yok. Nikâh dairesindeki komik şeylere ve memurun sana söylediklerine ben de güldüm. Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım. Fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir bence… Bilmem sen ne dersin… Hemen cevap yazmanı bekler, hasretle güzel gözlerinden öperim Aliye’ciğim. Sabahattin Ali 31. III. 35 Benim Aliye’m, Mektubunu ve nüfus tezkeresini aldım. Eski tezkere olduğu için kabul etmek istemediler. Sonra birisi tanıdık çıktı, aldı, muameleyi yaptı ve birkaç gün zarfında değiştirmek şartıyla bana verdi. Ben de hemen gönderiyorum. Siz çabucak değiştirir ve yenisini bana yollarsınız. Bundan maada Kadıköy Evlenme Memurluğu’na 167/449 numara ve Kadıköy Nüfus Memurluğu’na 167/450 numara ile yazıldı. Buralardan işin çabuk çıkarılması için takip edilirse iyi olur. Bu gibi işler beni hiç üzmez: Çünkü sana ait işlerdir.

Bu can sıkıcı kırtasiyeciliğin bizi birleştirmek için olduğunu düşündükçe can sıkıntısı filan kalmıyor. Sana ait olan her şey gibi bu da bana güzel geliyor. Hikâyelerimden bahsedecektin? Teker teker nasıl bulduğunu yazmanı istiyorum. Ben his itibarıyla birinci kısımdakileri, fikir itibarıyla birinci kısımdakileri beğenirim. Sondaki “Komik-i Şehir” 5 hikâyesi de, bizim zavallı Anadolu’muzun zavallı insanlarını gösterdiği için hoşuma gider. Gönderdiğin sümbüllerden bir kısmını yengem bana vermiş ve senin sümbülü çok sevdiğini söylemişti. Onları, tıpkı seni koklar gibi kokladım ve göğsümde taşıdım. Sonsuz selamlar ve sevgiler, benim birtanecik nişanlım…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir