Sabahattin Eyuboğlu – Pir Sultan Abdal

Yunus Emre kitabı basıldıktan sonra, Sabahattin EyuboS)Iu’nun aynı biçimde bir Pir Sultan Abdal incelemesi yapmak istediğini sanıyorum. Sanıyorum demem tuhaf gelmesin: Eyuboğlu yazdığından, yazacağından söz etmezdi, öylesine alçak gönüllü ve kendi· kQnularında çekingen, az konuşur bir insandı ki, neler yazdığım, gece· leri sabaha kadar ne düşüncelere dalıp neler yarattığını biz ancak sabah makinesi başında biriken yazı dolu kAğ ıtları görünce anlardık. Ben evine gittiğimde usulca daklilosunun bulunduğu masaya yaklaşır, kendisi odada olmadığı zaman yapmayı yeğlerdim bu işi, çünkü ne yazdığını sorsam, neler hazırladığını öğrenmeye çal ışsam, kızar, gözlerini açar, une demek istiyorsun?• diye beni paylar ve konuyu değiştirirdi hemencecik – bir şeyler buldum mu, ne olur alayım da temize çekeyim derdim. Kimi zaman peki der, kimi zaman hayır, daha bitmedi, bekle, d iye yanıt verirdi. Birkaç sayfa yazı koparabildim mi, eve koşar, hemen o her sözünden bal akan, insanlık ve sevecenlik yayılan yazıları kana kana daktiloya alırdım ve o gün ya da ertesi günü götürür veri rdim ona. Şöyle bir bakar, eline sağlık gibi bir şey söylerdi. Sevinir miydi, sevinmez m iydi, belli etmez, yalnız bir bakışı, bir eline sağlık deme5 si, ya da kırk yılda bir kendiliğinden sen al bunları yaz demesi bile büyük bir mutluluk içinde bırakırdı beni. Ustama bir hizmette bulunmak, daha büyük bir sevinç yoktu benim için. Yunus Emre’yi anımsardım, hani tekkeye dümdüz odunlar taşımak olmuştu yıl lar yılı ereği. Sabahattin’in dostlar çevresinde, onun dostluk, insanlık ve sağtöre anlayışına kendi bir çabamızla katkıda bulunmak biz dostları için, nasıl d iyeyim, bir yarışma konusu olmuştu. Iyiyi güzeli yaratmakta onun düzeyine hiç bir zaman varamıyacağımızı bilirdik hep, ama yoluna baş koymakla i nsan, daha çok insan olacağımızı ve böylelikle gerçek mutluluğa erişeceğimizi de hepimiz kendimizi bildiğimiz gibi bilirdik. Varl ığımızı ona gösterdiğimiz ölçnde var edebileceğimiz, onun insanlıkta hiç şaşmaz, sağtörenin en iyisini, en değerli ve kal ıcısını göstermek ve yaymakta ona ne kadar uyarsak, o kadar iyi ve güzel insan olabileceğimiz tartışma götürmez bir gerçek olmuştu biıdm için. Çabalıyorduk kendimizi Sabahattin Eyuboğlu’na beğendirmeğe, sevdirmeğe. Bir aferinini aldık mı, elini omuzumuza dayadı mı, bizi o sıcak dostluğu ile kucaklayıp öptü mü, dünyalar bizim olurdu. O eşsiz mutluluğu yıllar yı!ı tadan bizler için Sabahattin Eyuboğluna özlemimizi giderecek tek çare ömrümüz oldukça onun yolunda yürümektir, bunu bil i ı iz hepimiz, mavi yolcular, can dostları bu büyük insanın.


Pir Sultan Abdal ‘ı Sabahattin’in ne denli sevdiğini bize açıklamasına gerek yoktu. Pir Sultan Abdal bizim çevremizin de piri, ustası, örneği idi. Onun türkülerini okuduğumuz zaman şöyle bir toplanır, sesimizi ayarlar, tam uyumlu olmaya, bir insan ve insanlık korosu oluşurmağa özen gösterirdik. Sesimiz göklere çıkardı, içimize hıçkırıklar ve acı göz yaşları dökülürdü ccGeçti dost kervanı, eylemen beni» d iye seslendiğimiz zaman … sen de bu yayladan Dost ‘a giderim” dediğimiz zaman, Dost Sabahattin 6 Eyuboğlu idi, o bizim yanımızda olduğu günler, geceler ona akardı gönlümüz dolu dolu. bir gün olmıyacağını bilerek de önceden acısını, özlemini duyardık yana yana. Pir Sultan Abdal’ı söylemek bir tapıma katılmak gibi bir şeydi. inancımız iNSAN’a, insanlığa idi. ccÇok keramet var insanda» d iye ezgilendiğimizde kendimizi büyük bir topluluğun bir parçası duyar, bu duygu bizi yüceltir, güvenle varsıl laştırır, her acıya, her haksızl ığa, her yıkıma karşı koyacak güçte birer can olmamızı sağlardı. Pir Sultan’ın türkülerini hep bil irdik belki, ama biri çıkıp da bize bir türküsünü yeniden söyledi mi, ilk kez duymuş gibi coşar. o söyleyeni sarar, öper, severdik, hep birden söylemeye can atar ve ancak söyledi kten sonra rahatlardık. Bizlere Pir Sultan’ı yeniden söyleyenlerin. başında elbette ki Ruhi Su gelir, onun Pir Sultan’a değgin uzun plakı çıkmadan da, neler, ne Pir Sultan’lar tanıımıştı bize. Ama yalnız Ruhi Su mu? Bir kez mavi yolculukta bir gece Müntekim Ökmen bizim tekneden ayrı lıp başka bir tekneyle kara dalgaların üstünde kayıp uzaklaşırken . uyur idik uyardılar»ı ta ötl3- lere dek yankılatmamış mıydı? . Lacivert gökte yıldızlar kocaman yumurtalar gibi elimize düşecekti nerdeyse, deniz fış fış ötüyordu, sıcak kendi derimiz gibi tatlı ve doğal sarmıştı benliğimizi, rahattık, rahat, bizi neye sayariarsa saysınlar insan olduğumuzu duyuyorduk, bil iyorduk o gökteki ışınlar kadar aydın bir bil inçle.

ccTevekkeltü talaallah·· diye bağırdığımızda da, başımızı bir kadercil iğe değil, insan olma ve insanın bütün çilesini çekmeye hazır ve gönüllü olma duygusuna eğmiştik, kararımızı vermiştik biz, cfa.vamızın d ivana kalmasına razıydık, yalnız canların bir olması idi amacımız, ereğimiz. Pir Sultan Abdal , bizden bunca yüzyıl önce yaşamış bir ozan, nası l oluyor da böyle ecdile getiriyordu» bizi? Onun dil iyle, onun şiiriyle kendimizi buluyor coşkuyla, kendimizi söyliyebil iyorduk bilinçle. Varl ığımızın gizlerini o 7 açıkl ıyordu bize, hem kendimizi anl ıyor, hem de «ben bir yol oğluyum, yol sefi liyim» derdirtabiliyordu bir araya dostluk yoluyla gelmiş bunca insana. O gizi, sanırım, şi irde bulmal ı. Pir Sultan Abdal bugünün insanını da yansıtabiliyorsa, onun yalnız bir ozan değil, bir şair olmasındandı r. Sabahattin Eyuboğlu Pir Sultan’ın halkın simgesi olduğu gerçeği ne değinmiştir. Bu kitaba yazdığı -yazmağa başlayıp da bitiremediği- önsözde «halkı söylemiş, halkı söyletmiş» bir halk şairi olduğunu vurgular. Bu sorun Sabahattin Eyuboğlu ile en yakın dostları arasında öteden beri ateşli bir tartışma konusu idi : Pir Sultan darağacına giderken mi söyledi, söyliyebildi bu sözleri, yoksa o öldükten sonra halk mı söyledi onun adına, onun ağzmdan? Hiç sinirlenmeyen, tartışmada ölçüyü kaçı�mayan, nesnelliği ve dostluk havasını sürdürrneğe bunca özen gösteren Eyuboğlu, Pir Sultan bu şiirleri kendi mi yazdı, halka mı söyletti konusunda öfkelenmekten alamazdı kendini. Bunun yankısını yukardaki satırlarda bile duyabilir okuyucu. Katı bir gerçekçil i!}e sarılırdı bu tartışmada Eyuboğlu: darağacına giden adam şiir söyleyemez, şiir düşünmüş, ya da söylemiş olsa bile, kim ağzından bu dizeleri almış da aktarmıştır? Gerçeğe uymaz böylesi bir varsayım. Yıllar önce Pertev Boratav’la, başkalarıyla bu konuda yaptığı tartışmayı anımsardı Sabahattin Eyuboğlu, anlatırdı ‘Uzun uzun, sesinde bir yakınmayla, bir sitemle. N için bu kadar duyarlıydı bu konuda? Neden Pir Sultan’ı bireycilikten arındırmak ve topluma mal etmek için bu denli çaba harcar, hırçınlaşır, acımasız ve saldırgan olurdu? Halkı herşeyden, herkesten üstün tuttuğu, onu şairlerden de daha çok sevdiği için mi? Benci llikten, bireycilikten tüm arınmış bir adamdı Sabahattin Eyuboğlu, ondan daha gerçek toplumcu bir insan düşünülemezdi. Acaba direnmesi yalnız bundan mı? Ben başka bir çözüm de önereceğim, okurla�ım bu çözüme ne değer biçerlerse biçsinler. 8 Sabahattin Eyuboğlu Pir Sultan Abdal’la özdeşleştirmişti kendi varl ığını, ama bi lerek, ama bilmeden.

Kendi çevresinde bir Pir Sultan Abdal olmuştu Sabahattin Eyuboğlu, onun gibi bir ulu, onun gibi bir bilge, halk usunu onun gibi yaşamış, özümsemiş, içermiş bir aydın kişi. öte yandan da alçak gönüllülüğüne sınır ve ölçü yoktu Sabahattin Eyuboğlu’nun. Pir Sultan’ı bireyciliğinden soymak, arındırmakla bir çeşit kendini soyuyor, arındırıyor, halkla �zdeşleştiriyordu. Kendi çevresinde hep örnek olduğıı, örnek davranışta bulunmayı ödev bildiği için toplum içinde kaynamış, toplumla kaynaşmış bir insan olarak görmek, yorumlamakla Pir Sultan’la kendi yorumunu da vermek, kendisinin de böyle yorumlanması gerektiğini bel irtmek istiyordu. Netekim tam başardı çevresinde bu görüş ve tutuma göre değerlendirilmeyi, sayılmayı ve sevilmeyi. Ama Pir Sultan Abdal’ın dramını, dAvasını, çilesini bilmiyor duymuyor muydu Eyuboğlu? Kendi yaşadığı dramı hiçbir zaman en Ufak bir bel irtiyle açıklamak yönüne gitmemiştir. Içinde neler olup biterdi, kimse bilmez. Oysa çok şeyler olup biter, o rahat, keyifçi görünüşü altında kimsenin ummadığı içolgular dönüşürdü. Ama bunları öyle saklamasını başarırdı ki, en yakın dostları bile ayrımına varmaz, dost meclisine düşkün, rakı sofrasını her şeyden üstün tutan bir keyif adamı sanabil irierdi Eyuboğlu’ · nu. Netekim fırıldakları ile, mavi yolculukları ile, pazartesi toplantıları ile tam anlaşırmamıştır daha bugüne bugün Sabahattin Eyuboğlu. Varsın anlaşılmasın daha, birgün gerçek benliği içinde ölümsüzleşecektir nasıl olsa, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Pir Sultan Abdal, Sabahattin Eyuboğlu’nun insancalık anlayışını tamı tamına yansıtan bir şairdir. Onun içindir ki Eyuboğlu onun sözleri üstüne inceleme yapmaktansa, onu yaşamayı yeğlemiştir. Çok sevdiği, çok inandığı bir dAvayı savunmaktansa, onu yaşamayı ve yak . ınlarına yaşatma9 yı yeğlerdi Sabahattin.

Pir Sultan’ı da dost türküleriyle yansıtmayı yeğ lememiş midir acaba? Koca koca · kitaplar yazmanın yararına pek inanmazdı ustamız . kendi yazmaktansa, bize yazdırmaktan daha çok kıvanç duyardı. Pir Sultanla birlikte kendisini de yaşatmıştır bize. Daha ne isterdi o adsız, ünsüz yaşamayı, kend inden çok sevdiği i nsanlara yalnız ve yalnız özveride bulunmayı her çabanın başında tutan o insanların insanı ulu kişi, o güzelim halk aydını? Ben de bu kitabı onun dostlarına, mavi yolculuğ3 çıkmış çıkacak bütün caniarına adıyorum. O dünyadan gider oldu Kalanlara selam olsun!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir