Saffet Murat Tura – Freud’dan Lacan’a Psikanaliz

F reud’dan Lacan’a Psikanaliz’in ilk baskısı 1989 yılında yapılmakla beraber, kitaba temel teşkil eden çalışmalar çok daha önce, seksenlerin başında yapılmıştı. Ancak 1996 yılında yayımlanan ikinci baskıyı hazırlarken düşüncemde, özellikle de psikanalitik kuramı epistemolojik olarak değerlendirmem konusunda önemli değişiklikler oldugunu görmüştüm. Bu nedenle de kitabın ilgili bölümlerini önemli ölçüde değiştirmiştim. Şimdi, ikinci baskıdan sekiz yıl sonra elinizdeki bu üçüncü baskıyı hazırlarken psikanalizle ilgili yargılarımın gene, ama bu sefer çok köklü bir şekilde değiştiğini fark ediyorum. ôyle ki, bir an için ikinci baskıdaki bazı bölümleri karşıma alıp kendi düşünsel geçmişimle acımışız bir tanışmaya girişmek bile istedim. Ama bugün daha çok önem verdiğim çalışmaları ertelememi gerektiren böyle bir çaba, insanın zamanlı varlık olması gerçeğiyle çelişiyor maalesef! Bu nedenle üçüncü baskıya özgün bir felsefi tartışmayı dile getiren ulacan’ın Avrupa Düşüncesindeki Yeri” adlı yeni bir bölüm ve bugün psikanalize nasıl baktığımı açıkça dile getiren “Freud’a Liyakat” adlı bir sonsöz yazmakla viii FREUD’DAN LACAN’A PSi KANALiZ yetinmek zorunda kaldım. Kitabın diğer bölümlerini ise, okuru, içimdeki düşünsel tartışmayı izlemeleri ve değerlendirmeleri amacıyla, kendimi yaygın anlaşılış ve takdim ediliş biçimiyle psikanalize en yakın hıssettiğim dönemimi temsil eden ikinci baskıdaki hallerini hemen hemen hiç değiştirmeden, koruyarak sunuyorum. Gençliğinde yazmış olduğu bir kitap dolayısıyla insanın kendi düşünsel geçmişini defalarca gözden geçirmesi tuhaf bir duygu. O günlerde neyi, niçin düşündüğümü gayet iyi anlayabilmeme rağmen, artık bunları nihai olarak aştığımı ve son sekiz-on yıldaki okumalarım, çalışmalarım, klinik deneyimim sayesinde yepyeni bir platforma ulaştığımı sanıyorum. Ancak şimdilik bunlar o kadar önemli değil. Bence üçüncü baskı nedeniyle kendimde karşılaştığım bir başka ve çok daha kişisel tereddüt, altı çizilmeye daha fazla değer görünüyor. Çünkü pek çok konuda müteşekkir olduğum ve kabul ederse pek çok konuda hocam addettiğim değerli dostum Orhan Koçak’ın bütün ısrarına rağmen, bu üçüncü baskıyı hiç :yaptırmamayı ve bu kitabın artık unutulmaya terk edilmesini istediğirri zamanlar bile oldu. Gerçi genel olarak psikanalizle ilişkim daima gel gitlerle, şüphe, tereddüt ve ikna olma arasında yalpalamalarla, yaklaşıp uzaklaşmalarla, daima belli bir gerilimi koruyarak sürüp gitmişti. Ne bazı meslektaşlarım gibi psikanalizi benimseyip defteri kapatmış, belki başka açılardan ciddi bir mücadele vermeme rağmen kuramsal açıdan kafam rahat bir şekilde yoluma devam etmiştim, ne de bazıları gibi onu büsbütün bir safsata olarak damgalayıp bir kenara bırakmıştım. Mesela zamanında psikanaliz eğitimimi fomıel kalıplar içinde sürdürme konusu ciddi bir şekilde önüme geldiğinde de önemli bir tereddüt yaşamıştım ve cam anlamıyla istekli olmamıştım.


Sonuç itibariyle muhtemelen psikanalizle bu gerilimli ilişkim nedeniyle psikanaliz ve psikanalizden türeyen psikoterapiler konusuna her iki cenahtan meslektaşlarımdan çok daha fazla çaba harcamak zorunda kaldım sanının. Ama dikkatli okurların gözünden kaçmayacağı gibi, bu konudaki bütün çalışmalarım daima bir ÜÇÜ N CÜ BAS KIYA ÖNS ÖZ ix “acaba” sorusunu gündeme getirmiştir, içim hiçbir zaman tam anlamıyla rahat olmamıştır. Kimi kez de kendimi ikna etmeye çalışırcasına psikanalizi savunan epistemolojik yargılar geliştirmeye çalışmıştım. Ama gene de beni bu kitabın üçüncü baskısını yapma konusunda tereddüde sevk eden ve hatta artık unutulmasını istememe kadar varan bütün bunlardan daha derin bir kaygının varlığını hissediyordum. Belki psikanaliz karşısındaki gerilimli tavnmı bilimsel şüpheciliğin bir gereği olarak niteleyebilirdik. Ne de olsa bilimde bir tarikat sadakatiyle kuramlara, geçmiş bilim adamlarına, ustalara vs. bağlanılmaz, iman edilmez. Geçmiş bilim adanılan, mirasını korumak zorunda oldugumuz “baba”lar ya da “anne”ler degildir. Bilimde söylenen her söz, bir gün aşılmak için ve aşılsın diye, yani bir aşama olarak söylenir. Zaten gayet net bir kafası olan ve bilimin esasını gayet iyi kavramış bir bilim adamı olarak Freud, son tahlilde kendi eserine geçici ve o gün için yararlı bir çalışma varsayınu gözüyle bakmış, üstelik bütün çalışmalarında da ısrarla kendisine iman edilmemesi konusunda uyarmıştır okurlannı. Varsayımlannı açıkça dile getirmiş, eksik kalan noktaları adına yakışır bir bilimsel dürüstlükle belirtmiş, karşılaştığı sorunların geleceğin doğabilimleri tarafından çözüleceğini ummuştur. Ama gene de kendi kaygılarım konusunda bilimsel şüpheciliğe istinat eden bu yanıt tatmin etmiyor beni. Çünkü ben psikanalizle ilişkimden sadece bilimsel şüphecilik gereği, mesela bir “genel görelilik kuramı”ndan veya “kuvantum mekaniğinin Kopenhag yorumu”ndan şüphe ettiğim gibi şüphe etmemiştim. Acaba psikanaliz konusunda niçin bilimsel vicdanım bir türlü tam huzur bulmuyordu? Bu noktada bir yamı olarak psikanalizin herhangi bir kuram olmayıp insan sağlığını ilgilendiriyor olması da yeterince tatmin etmiyor beni. Çünkü hem mesleki pratiğimde psikanalitik kuramlardan gerçekçi buldugum bir düzeyin üstünde asla medet ummadım hem de genç meslektaşlarımı bu konuda daima uyardım.

Kaldı ki, bilimsel şüphecilik gereği bazı durumlar için daha gerçekçi bulduğum uygulamaları da daima eleştirel x FREUD ‘ D AN LAC AN’A PSİKANALİZ olarak düşündüm, hatta her zaman bütünüyle psikiyatrik kurumu bile sorguladım kafamda, yazılarımda. Peki, o halde bu üçüncü baskıyı yaptırma konusunda beni derin bir tereddüde sevk eden neydi? Kendimce bulabildığim tek yanll psikanalitik kuramın kendisinden kaynaklanmıyor; Freud’dan da … Psikanalitik kuram başlangıç için iyi bir çalışma varsayımıdır ve zaten kurucusu da onu açıkça böyle koyar ortaya. O zaman kuramda sorun yok. Doğru olabilir, yanlış olabilir veya daha gerçekçisi, her kuram gibi belli sınırlar çerçevesinde belli bir doğruluk değeri taşıyabilir. Gerçi bugün anık bu kuramı birçok bakımdan aşmamız gerektiğini ve üstelik aşabileceğimizi de sanıyorum. Ama bu mütevazı kitap Çe_rçevesinae şimdilik o kadar önemli değil bu tanışma. Sarıırım benim açımdan psikanalizin aydın, yarı-aydm ve hatta maalesef bazı meslektaşlarım tarafından yaygın algılanışında ve takdim edilişinde ciddi bir sorun var. Galiba beni bu yaygın algılanış ve takdim tarzı rahatsız ediyor. Tam bir gizem bozucu, put kıncı olan Freud’un gizernlileştirihnesi, putlaştırılması, tarikatlaştırılması ve tam tersini yapmaya çalı�ırken benim çalışmalarımın da bu yönde kullanıma açık olması endişesi beni huzursuz ediyor. Bu nedenle okurdan rica ediyorum; lütfen bu kitabı bilimsel bir kuramı anlamaya çalışır gibi, yani her kuramın hak ettiği şekilde eleştirelliğinizi koruyarak, uk�nızı kullanarak okuyun. inanmayın; ölçün, değerlendirin, anlayın ve en önemlisi, çok daha köklü dogabilimi alanlarından ögrendiklerinizle karşılaştırarak okuyun. Çünkü sorunumuz bilim adamı Freud’a sadakat değil, liyakattir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir