Samed Behrengi – Bir Günlük Düş ve Gerçek

ibret olsun diye yazmadım bu öyküyü, çocuklarımızı daha iyi tanıman için, sorunlarını öğrenmen için, çözüm araman için yazdım. Tahran serüvenlerimin hepsini anlatsam kimbilir kaç ciltlik kitap olur, bıkkınlık getirir hem de. Ben sadece son yirmi dört saatimi anlatıyorum, bıktırmadan. Önce Tahran’a neden gittiğimi söyleyeyim. Babam, birkaç aydan beri işsizdi. Sonunda anamı, kardeşlerimi memlekette 7 bıraktı; beni yanına aldı, Tahran’a geldik. Bizden önce gelenler olmuştu tanıdıklardan, iş bile bulmuşlardı. İşte bizi bu umut sürükledi. Bildiklerden biri buz satış barakası açmıştı, bir başkası eskiciliğe dökmüştü işi, bir diğeri de portakal satıyordu. Babam da bir el arabası düşürdü. Seyyar satıcı oldu. Soğan, patates, hıyar gibi zerzevat satıyordu. Bir boğaz biz yerdik, bir boğaz anamgile gönderirdik.


Ben de kimi zaman babamın yanısıra, kimi zaman da tek başıma avare avare dolaşıp duruyordum. Geceleri babamın yanına dönerdim. Arada sırada çiklet, niyet şekeri ve benzeri şeyler sattığım da olurdu. Her neyse, lafı uzatmayalım … O gece Kasmı, Piyangocu Ziver’in oğlu ve Ahmet Hüseyin’le birlikteydim. İki çocuk daha vardı, banka binasının merdivenleri üstünde bir saat önce tanışmıştık onlarla. Dördümüz oturmuş, zar atmak için nereye gideceğimizi konuşuyorduk ki, o iki kişi 8 l’.l) geldiler ve yanımıza oturdular. İkisi de bizden büyüktü. Birisinin bir gözü kördü. Öbürünün ayağında yepyeni siyah ayakkabılar vardı. Ama kirli diz kapağı pantalonunun yırtığından dışarı fırlamıştı. İkisinin de üstü başı bizden daha berbattı. 10 Dördümüz de karanlıkta gizlice ayakkabıyı süzdük,. sonra birbirimizin suratına baktık, “ayakkabı hırsızına dikiz” demek istiyorduk. Bu durum çocuğun gözünden kaçmadı ve: “Ne oluyor?” dedi. “Hiç ayakkabı görmediniz mi?” Arkadaşı: “Boş ver be Mahmut,” dedi. “Görmüyor musun, hepsinin başı kıçı çıplak! Zavallılar yeni ayakkabıyı nerede görsünler?” Mahmut: “Doğru,” dedi.

“Kabahat bende. Hem çıplak ayaklarını görüyorum, hem de konuşuyorum.” Tek gözü kör olan: “Ne sandın?” dedi. “Herkesin senin gibi zengin babası yok ki su gibi para harcasın, çocuğuna yeni ayakkabılar alsın!” Sonra ikisi de kıkır kıkır güldüler. Biz donakalmıştık. Ahmet Hüseyin, Ziver’in oğluna baktı, sonra ikisi Kasım’a baktılar. Sonra da bana diktiler gözlerini. Ağızlarının p ayını vermeliydik, düpedüz gırgıra almışlardı bizi. 11 – f � — — Kızdım Mahmut’a: “Seni hırsız seni!” diye bağırdım. “Ayakkabıları çalmışsın!” İkisi de kahkahayı basıverdiler yine. Gözü kör olan öbürünü habire dirsekliyor ve: “Demedim mi? Keh, keh, keh … ” diye gülüyordu. Caddenin kenarında renk renk özel arabalar dizilmişti uç uca. Demirden bir duvar oluşturmuşlardı.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir