Selahattin Hilav – Entelektüeller ve Eylem

Selahattin Hilav’ın sağlığında kitaplaştırdığı yazılarının dışında çeşitli dergi, gazete, hatta kitaplarda yayımıanmış daha başka yazılarının olduğunu biliyordum. Ölümü nden sonra arşivime katılan belgeler arasında yıllar önce yayımianmış bazı dergi ve gazete kupürlerine rastladım. Aralarında kendi yazılarını içerenler de vardı. Bunlar üzerinde de kendi el yazısıyla {do!makalemle) notlar bulunduğunu gördüm. Selahattin Hilav bazılarındaki “mürettip hatalarını” kendi eliyle düzeltmiş, yazıların ilk olarak nerelerde yayımlandığını not etmiş, bazılarının da kitaplarında yayımlanmadığını belirtmiş l”Yazılar’a alınmadı” diye not koymuş]. Daha önce Selahattin Hilav’ın Paris’ten dayısına yazdığı mektupları düşünsel olgunlaşma evresinde yaşadığı çetin “varoluşsal” serüveni yansıtmak amacıyla Selahattin Hi/av ve Paris Mektupları {2006) adı altında yayımlaımştım. Bir süredir de yapıtlarında yer almamış yazıların üzerinde çalışıyor ve bunlar belki kitaplaştırılabilir diye düşünüyordum. Bu kez amacım onun düşünce evreninin ürünü olan ama, şöyle ya da böyle, yapıtlarının d ışında kalmış son “parçaları” da bir araya getirerek “bütün”e ulaştırmaktı. Bu arada kendisiyle yapılan söyleşiierin de yaşamının yanı sıra düşüncesine de belli bir ölçüde ışık tutacağı kanısındaydım. Böyle bir çalışmayı gerçekleştirmeye girişmemde beni yüreklendiren ise, Güven Turan’dan gelen ve YKY yayın kurulunca da desteklenen öneri oldu. Geriye bir tek soru 8 Emtltkrüel ler ve Eylem kalıyordu: Bu yazılar hangi başlık altında toplanabilirdi? Onun kitabına başlık önermek sorumluluk isteyen bir işti. Ancak bu konuda yanıt yine Selahattin Hilav’ın kendisinden geldi. Ve en uygun başlığın, Selahattin Hilav’a en yakışanının Entelektiieller ve Eylem olduğunu düşündüm. Çünkü kitabının içinde bu başlığı taşıyan bir yazı da yer alacaktı. Selahattin Hilav “ortalarda görünmek”ten çok “masasında üretmeyi” seven bir yazar; Batı düşüncesinden aktardığı yeni soluklarla kültür dünyamıza farklı bakış açılarının, yeni değerlerin girmesini sağlayan bir çevirmen; ve “tabii”, felsefeci; dile, edebiyata, sanata -özellikle de resıne- hem derinlemesine hem de topluca, kuşatıcı biçimde bakmayı, bu alanlardaki yaratıcılık ürünlerini “okuma”yı bilen bir felsefeci.


Selahattin Hilav’ın Marksist dünya görüşünün yansımalarına inceleme ve eleştiri yazılarındaki saptarnalarda rastlamamak olanaksız. Maddeci diyalektik yöntt’m doğrultusunda i ncelediği herhangi bir yazar ya da olgunun “konumunu belirlemek”, onu “yerine oturtmak” için çeşitli karşılaştırmalar yapar, ele aldığı konuyu bağlantılı gördüğü öbür konu ve gerçeklerle ilişkisi içinde değerlendirirken toplumsal, siyasal, kültürel bilgiler vermeye dikkat eder. O, bir gerçeğin sav, karşı-sav ve bireşim (tez, antitez, sentez) sürecinde ortaya çıktığı görüşünü benimseyen bir felsefecidir. Bu kitapta yer alan yazılar, söyleşiler ve tartışmalar bir yandan Selahattin Hilav’ın farklı bağlamlarda Marksist dünya görüşünü yansıtırken öte yandan onun eleştirel bakış açısına da ışık tutuyor. Burada belirtilmesi gereken bir nokta da başlıca özell iklerinden birinin edebiyat alanına felsefi bakış açısını getirmiş olması. Nitekim bu kitapta da görüleceği gibi (sözgelimi “Zi/ıi11 Kuşları Üzerine Çeşitlemeler”) Selahattin H ilav’ın yazılannda felsefi boyutun varlığını her zaman koruduğu bir gerçek. Çünkü ona göre bir şiir incelemesi bile söz konusu olsa, eğer çalışma felsefi boyuttan yoksunsa inceleme yetersiz kalır, teknik düzeyden öteye gidemez. Öte yandan kavramlar konusunda Selahattin Hilav son derece titizdir. Bazı kavramların da 1960’lı yıllarda ilk kez düşünce yaşamımıza girmesini o sağlamıştır. Bunlar özellikle Marksist Sunuş düşüneeye özgü olan ya/ıal/cılaşma, şcyleşme, ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) ya da ALiT (Asya Üretim Tarzı), aşma kavramlarıdır; ayrıca gerçekiistiicii/iik ve varoluşçuluk terimleri de Selahattin Hilav sayesinde yaygınlaşmıştır. Selahattin Hilav’ın kavramlar konusundaki duyarlılığı, bu konuya ne derece önem verdiği çevirilerinde de yazılarında da görülür: Nitekim, bu kitapta yer alan “Kavram Kavramı” üstüne konuşması, “Felsefe Terimleri” tartışması, “Entelektüeller ve Eylem” ile “Meczup, Mecnun, Divane ve Budala Üzerine” başlıklı yazıları da söylediğimizin en belirgin kanıtıdır. Buna paralel olarak “Ci11siyet ve Psika11a/iz Çevirisi İçin Terim Açıklamcıları” da Freud çevirisinin yayımlandığı 1960’lı yıllarda okurların metni daha iyi kavrayabilmeleri için gösterilmiş başlı başına terimsel bir çabadır. Elltelektiieller ve Eylem’de bir araya getirdiğimiz yazıların, konuşmaların, tartışmaların ilk kez nerede ve ne zaman yayımlandıkları her yazının sonunda belirtildi. Kitabın iç yapısında da şöyle bir düzen izlendi: Yapıta adını veren yazının hemen ardından sanat-edebiyat sorunlarını (toplumcu sanat, sanatın özü, sanatın görevi, sanat-halk arası ilişkiler, değişim ve oluşum olarak sanat), sanatçı ve yazarları (Germain Bazin, Toulouse-Lautrec, Gerard de Nerval, Louis Aragon, Nazım Hikmet, Leyla Erbil) işleyen yazılara yer verildi; bunu Hegel felsefesini ele alan ve Alexandre Kojeve’den yapılan çeviriye açıklamalar getiren inceleme izledi; daha sonra felsefe kavramları (ya da dalaylı olarak felsefeyle bağlantılı kavramlar) ve Türkçede felsefe terminalojisi konusunda öneriler, düşünceler, tartışmalar sunuldu; kitabın en sonunda da Selahattin Hilav’la değişik tarihlerde yapılmış olan ve onun hem düşüncelerini hem de yaşamöyküsünü yansıtan söyleşilere, konuşmalara yer verildi. Elltelektiieller ve Eylem’in Selahattin Hilav’ın “felsefi serüven”inin ayrılmaz bir parçası olduğunu, bu nedenle de daha önce yayımianmış Felsefe Yazıları ve Edebiyat Yazıları adlı kitaplarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini burada özellikle belirtmek isterim.

Sema f<ifat İstaıı/ıul, Nisaıı 2008. Entelektiieller ve Eylem “Entelektüel” sözcüğünün Fransızcadaki kaynağı olanintellectuel, düşünce ve kültür ürünlerine büyük ilgi duyan, bunlardan tat alan, zihinsel yaşantısı ağır basan kişi anlamına geliyor. Dilimizde aşağı yukarı aynı anlamda kullanılan ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan “münevver” ve daha sonra onun yerini almaya çalışan “aydın” sözcükleri de var. Okumuşluğu, önyargılardan sıyrılmış eleştirel düşünce ve hatta görgü sahibi olmayı da içeren bu iki sözcük, ilk ve temel anlamında ele alındığında, intellectuel’den değil de Fransızca eclaire’den (aydınlanmış) kaynaklannuş gibi görünüyor. Öte yandan, Çarlık Rusyası’nda öğrenim görmüş ve daha sonra Türkiye’ye gelmiş bazı soydaş yazarların kullandığı “fırka-i münevvere” (aydınlar sınıfı, zümresi) deyişi, sadece bilgili ve kültürlü olmakla kalmayıp toplumsal ve siyasal sorunlara ilgi duyan ve çözüm getirmek amacıyla etkinlik gösteren kişileri de kapsaması bakımından, Rusçada kullanılan ve 1920’li yıllarda Fransızcaya da geçmiş olan intelligentsia (entelijensiya) sözcüğünden aktarılınış izlenimini veriyor. “Münevver” ve “aydın”dan sonra, bizde “entelektüel”in ortaya çıkması da buna benzer bir anlam genişletme ve ayırt etme gereksiniminin duyuimuş olmasının sonucudur belki. Bunların yanı sıra, günümüzde halkın, genellikle aniaşılmayan yapay bir dille konuşan ve bilgili ve kültürlü olma iddiası güdenleri “entel” diye nitelemesi nde, ciddiyet ve etkinlik yerine boş lakırdının ağır basmasındaki gülünçlüğü n vurgulandığı ve eski Karagöz-Hacivat ilişkisinin yeniden ortaya çıkıp yaşandığının belirtildiği söylenebilir. *** 12 Enedektüel ler ve Eylem Değinıneye çalıştığımız bu sözcük ve anlam çeşitlenmesi, aslında, hepsini kapsayan geniş anlamda ele alınan entelektüel ile eylem arasında ortaya çıkmış farklı ve somut bağıntıları yansıtmaktadır. Bu bağıntılardan yola çıkılarak yapılacak kavramsal ve soyut bir sınıflandırma ve ayrım, tarih boyunca birçok çeşitlenme göstermiş entelektüel ve eylem ilişkisinde başlıca iki kümelenme olduğunu gösterebilir. Birinci kümedc, suya sabuna dokunmadığını düşünen, ama aslında, resmi ideolojilerin ve görüşlerin eylemlerine, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek katılına durumuna düşen entelektüeller yer alacaktır. İkinci kümeyi de içinde yaşadıkları kurulu düzenierin siyasal yapısını, iktidarını, ideolojisini, dayattığı kuralları ve manevi değerlerini, baskısını ve haksızlıklarını kabul etmeyen, eleştiren ve “mevcut olan”dan değil, “olması gereken”den kaynaklanan görüşlerini, manevi değerlerini ve bunlara bağlı ideallerini savunanlar ve bu doğrultuda eyleme girişenler oluşturacaktır. ,.,.,.

Tarih sayfaları bu iki kümenin geçirdiği m�ceraların sayısız örneğini sunuyor bize. Dinin toplumsal yaşama egemen olduğu tarihsel dönemlerde resmi \re yaygın görüşe karşı çıkan ve ona aykırı bir öğretiyi yayan okumuş ve bilgili kişilerin yorumlarını benimsemiş sıradan insanların oluşturduğu mezheplerin ve tarikatlaru1 şiddet eylemlerine girişmesinin birçok örneği var. isyan ve suikast şeklinde ortaya çıkan bu tür eylemler arasında en ünlü ve çarpıcı olanların, esrar içirerek ve kurduğu yapay cennete sokarak tarikatına bağladığı fedaHerine birçok kimsenin yanı sıra medrese arkadaşı olan ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk’ü de öldürten Şii din bilgini Hasan Sabbah’ın eylemleri olduğunu söyleyebiliriz.·

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir