Sezgi Durgun – Memalik-i Şahane’den Vatana

Latince terra, yani “toprak” kökünden gelen territorium, 1 belirli bir coğrafi bağlama (territoriality) işaret etmektedir; coğrafi bağlam, mekAnı kuran en önemli öğenin “sınır” olduğunu göstermektedir. Beşeri anlamda coğrafi bağlam “bir grup veya kişi tarafından olaylan, ilişkileri, insanları etkilemek, kontrol etmek, yönlendirmek üzere belirli bir sahayı sınırlama ve denetleme çabası” olarak tanımlanmaktadır. 2 Bazı yaklaşımlar ise coğrafi bağlamı “mekAnın farklı kesitlere bölünerek düzenlenmesi ve yönetilmesi”3 olarak ele almaktadır. Bu konuda özgün önermeler sunan Henri Lef.ebvre’e (1974) göre modem anlamda mekan, sadece siyasal yapının zemini değil, siyasal ve sosyal olanın bizzat kendisidir;4 politika mekan üzerinden yapılır, çünkü mekanın bizzat sosyal kurgulanışı politik bir süreçtir. Politik süreç içinde devlet “fıziksel ve söylemsel mekanı” (discursive space) inşa etmektedir. 5 Yukandaki yaklaşım ve tanımlarda ortak olan nokta, mekanın iktidar ve sınırlama süreçleri ile olan kaçınılmaz bağıntısıdır. Böylelikle modem devletin iktidannı, belirli bir fiziki ve beşeri coğrafya üzerinden gösterdiğini, idari taksimat, doğal kaynaklann tasarrufu, kimlik üretimi üzerinde kontrol mekanizmalannı çalıştırdığını söyleyebiliriz. Bu kontrol mekanizmaları aynı zamanda güvenlik ve koruma işlevi de görmektedir. Güvenlik, sadece sınırlann güvenliği değil, toplumun zaman ve mekan içindeki sürekliliğinin (kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktanlması) garanti altına alınmasıdır. Bu çerçevede mekan ve siyaset üzerine yapılan çalışmalara baktığımızda mekanın pasif değil dinamik bir boyutu olduğunu, siyasi bir örgütlenme biçimini yansıttığını görmekteyiz. 21. yüzyılda disiplinlerarası çalışmaların sosyal bilimlere kattığı en büyük farklılık, “zaman” ve “kolektif bellek” araştırmalannın yanında “mekan” ve coğrafyaya dair araştırrnalann ağırlık kazanması olmuştur Oameson,6 Harvey,7 Massey).8 Dolayısıyla günümüzdeki tartışmalar mekanın tıpkı bellek gibi kurgusal bir fenomen olarak ele alınmasını gerektiğini, coğrafyanın sabit, hareketsiz ve pasif bir sahne olmadığını savunmaktadır. Mekansallığa dair bu perspektif, siyasi ve toplumsal anlamda tarihi ve coğrafyayı şekillendiren ulus inşası örneklerine mekan üzerinden yeniden bakmayı teşvik etmektedir.


18. ve 19. yüzyıllarda gelişen ve yükselen ulus-devlet ideolo jisi coğrafi bağlamı sınırlamakla kalmamış, beşeri ve fiziki zemin üzerinde homojenleştirici bir rol oynamıştır. Mekin, kolektif aidiyetin ortak zemini haline gelmiştir. Bu çerçevede ulusal tarih ve coğrafya anlatılan kurgulanmış, sadece fiziksel anlamda değil, toplumsal kimlik anlamında da “içerisi” ve “dışarısı” tanımlanmıştır. Nerenin içerisi nerenin dışansı olacağını belirleyen faktörler (etnisite, kültür, din, dil, ırk, coğrafya gibi), farklı ulusçuluklarda farklı özellikler göstermektedir. Biz bu çalışmada, Kemalist ulusçuluk söyleminde vatan kavramını analiz etmeyi hedefledik. Vatan kavramına inşa edilen bir öğe olarak yaklaşarak, Tek Parti dönemini kapsayan 1920- 1950 dönemine odaklanmayı seçtik. Vatan inşasını 3 ana süreç olarak düşündük: Dış.mekanın belirlenmesi, iç mekanın vatanlaştınlması (internal territorializ.ation)9 ve vatan kavramının genç kuşaklara aktanmı. Bu çerçevede iç içe geçen üç ana semantik boyut belirledik: Coğrafya, Mekan, Vatan. 1. Fiziki bir veri olarak coğrafya (iklim, jeoloji, yer şekilleri, doğal sınırlar), 2. Tarihsel bellek çerçevesi olarak mekan (atalardan kalan miras), 3.

Ulusun mekanı olarak vatan (siyasi sınır, kimlik, vatan sevgisi ve bilgisi). Dolayısıyla Kemalist ulusçuluğun mekin ile kurduğu ilişkiyi yukanda belirttiğimiz 3 boyutu da kapsayan, “coğrafyanın vatanlaşması” süreci olarak adlandırdık. Çalışmamız birçok araştırma sorusunun rehberliğinde gerçekleşti: Mekinın irışası ne demektir? Dış mekanın belirlenmesi – iç mekanın vatanlaşması ne demektir? Coğrafya ne zaman vatan olur? Vatanın sınırlannı belirleyen öğeler nelerdir? Ulus inşa sürecinde ulus mu mekinsallık kazanmaktadır yoksa mekan mı uluslaşmaktadır? Vatan kavramının oluşumunda iktidann söylemi nasıl ve ne şekilde üretilmektedir? Vatandaşlann zihninde vatan imgesi hangi normlar üzerinden kurulmaktadır? Vatan inşası elbette sadece Türkiye’ye özgü bir süreç değil dir. Araştırmamızda da kısaca değineceğimiz gibi vatan ve anavatan kavramları Estonya’daki, lran’daki, Polonya’daki farklı ulusçuluklarda farklı şekillerde kurgulanmıştır. Farklı örnekler arasındaki paralelliği kuran, ulus-devlete geçiş sürecinde birçok gerilim ve çatışmanın (iktisadi ve stratejik faktörlerin yanında) ulusal kimlik sorunsalına ilişkin olmasıdır. Bu süreç aynı zamanda imparatorluk mantığından yani kralın ya da sultanın mülkü olan toprak (Patrimonium) algısından yeni bir kimlik ve meşruiyet anlayışına (ulus-devlet) geçiştir. Türkiye örneğinin ilgi çekici yanı, imparatorluktan ulusdevlete geçerken vatan kavramının kaygan ve giderek daralan bir zemine oturtulmaya çalışılmasıdır. Vatan kavramı, travmatik ve gerilimli süreçlerin sonucunda anlamlandınlmıştır. Balkanlar’daki askeri yenilgilerle başlayan toprak kayıpları sonucu coğrafya ve nüfus dengesi değişmiştir.10 1913’ten itibaren Osmanlı devleti Avrupa’daki topraklarının %83’ünü ve nüfusun %69’unu kaybetmiş, Doğu Trakya’dan lstanbul’a ve Anadolu’ya yaşanan kitlesel göçler, 1915’te yaşanan Ermeni tehciri, 1922-B’teki Türk- Yunan nüfus mübadelesi11 ile beşeri coğrafya büyük mekansal kaymalar ve göçler yaşamıştır. 12 Dolayısıyla coğrafi bağlam “tarihsel vatan” olarak görülen toprakların kaybedilmesi sürecinde meydana çıkmış, toprak merkezli değil, devlet odaklı bir yaklaşım üzerinden kurulmuştur. Bu durum Türk ulusçuluğu söyleminde devletin konumunu daha belirleyici kılmıştır. Araştırmamızı sekiz bölüme ayırdık. Birinci ve lkinci Bölüm’de coğrafya ve siyaset ilişkisine dair kuramsal tartışmalara ve ulusçuluk kuramlarına yer verdik. Birinci Bölüm’de siyasi coğrafya ve mekan ile ilgili güncel tartışmaları tanıtmaya ça lıştık.

Daha sonra siyasi coğrafyanın kurucu metinlerini üreten ]. G. Herder’in fikriyatını inceledik.]. G. Herder’den etkilenen biri Alman (Friedrich Ratzel) diğeri Fransız (Vidal de la Blache) ekollerine ait iki coğrafyacının, coğrafya ve ulusal kimlik modellerini anlamayı ve karşılaştırmayı denedik. Burada altını çizmemiz gereken nokta her iki ekolün temsilcilerine de tabi oldukları devlet tarafından siyasi ve ulusal bir misyon atfedilmiş olduğu ve bu coğrafyacıların ülkelerinde siyasi coğrafyanın kurucusu olarak anılmış olmalarıdır. Dolayısıyla Fransız ve Alman coğrafya ekollerinin hangi ulusçuluk anlayışı ile geliştirildiği önem taşımakta, bize ulusçuluk ve coğrafya bağının güçlü olduğunu göstermektedir. Çalışmamızda ulusçuluk tartışmalarından esinlenerek Benedict Anderson’un inşacı yaklaşımını ve “hayali cemaatler” argümanını 13 kullandık; ama şunu da belirtmek gerekir ki “hayali cemaatler” mekanın ulus için anlamını sorgulamaya yetecek kavramsal araçlar sunmamaktadır. Bunun için etnosembolist yaklaşımı temsil eden Anthony Smith’in ethnoscape (etnik zemin) 14 kavramına başvurduk, bu kavram üzerinde çalışarak mekansal yaklaşımı ve temel tartışmaları Türkiye üzerinden nasıl ele alacağımızı düşündük. lki farklı yaklaşımı (AndersonSmith) da irdeleyerek ve hatta sentezleyerek Türkiye örneği için “inşa edilen etnik zemin” kavramını ürettik. Kurduğumuz kavramsal çerçeveden bakarak, Üçüncü Bölüm’de vatan kavramının nasıl bir tarihsel zemine oturduğunu görmek için Osmanlı lmparatorluğu’nun son döneminde ülke anlayışına bakmak istedik. Osmanlı devletinde toprak ile kurulan ilişkiyi görmeye çalıştık. Osmanlı’daki siyasi meşruiyet algısını inceleyen eser ve yorumlan, coğrafya okul kitapları hakkında yazılmış tezleri, coğrafi taksimat hakkında yazılmış makale ve kitapları inceledik. Vatan kavramını Osmanlı lmparatorluğu’ndan ulus-devlete geçiş sürecindeki Türkçü akımlarda “Turan” fikrinde ve bu fikri farklı şekillerde anlamlandıran ideolog ve yazarlarda (Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura) izlemeye çalıştık.

Dördüncü Bölüm’de Milli Mücadele döneminde çarpışan vatan imgelerini analiz etmeye çalıştık. Türkiye’nin sımrlanmn oluşma sürecini takip ettik. Milli Mücadele dönemindeki vatan kavramını incelemek için yerel direnişin örgütlendiği kongre iktidarlan dönemine bakmaya çalıştık. Anadolu’nun birçok yerinde mahalli düzeyde örgütlenen kongrelerin metinlerinde vatan bilincinin nasıl şekillendiğine dair ipuçlan aradık. l 923’e dek yaşanan sürece baktığımızda dış mekanın belirlenmesi konusunda yaşanan aşamalan gördük. Bu döneme hükmeden soru “Ülkenin sınırlan neresidir?” sorusudur. Bunu belirleyecek olan içerisinin ve dışansımn kime ve neye göre tanımlandığıdır. Bu konuda özellikle sınır ve toprak antlaşmalanna ve Meclis zabıtlanna baktık. Lozan, Sevr, Misak-ı Milli, Musul Tartışması odaklandığımız ana metinler oldu. Beşinci ve Altıncı Bölüm’lerde Cumhuriyet’in kuruluş döneminde iç mekanın kuruluşunu ve buna hizmet eden kurumlan incelemeye çalıştık. Kemalist söylemin “ulusu kimliklendirme” ve “coğrafyayı vatanlaştırma” amacıyla ürettiği ana tezlere ve argümanlara bakarken ana malzememiz Türk Tarih Tezi’nin yer aldığı 1. Tarih Kongresi metinleri oldu. Cumhuriyet ile birlikte iç mekanın vatanlaşma sürecinin başladığını söyleyebiliriz. Türk Tarih Tezi bu çerçevede köken anlatısını “mevcut tarihin dışına kaçarak” Türklerin zamanım mitik bir coğrafyadan başlatmaktadır. Bu bağlamda Türk Tarih Tezi’nin ürettiği köken anlatısının dış politika söylemindeki yansımasını Hatay meselesinde gördük.

Hatay’ın Türkiye’ye katılmasına dair basında yer alan tartışmalara baktık ve “Eti Türkleri” gibi kavramlann üretildiği söylemi incelemeye çalıştık.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir