Simon Wood – Ölüm Ezgisi

BMW 530i’nin motoru kükrüyordu ama ıstırapla mı yoksa coşkuyla mı kükrediği belli değildi. V8, gaza bastıkça basıyor, balansı iyice zorluyordu. Araç, arabaların sıra sıra dizildiği dar sokakta gittikçe hızlanmaktaydı, hızlandıkça da ara sıra yan aynalarını çarpıyordu sağa sola. “Bas gaza, V8. Hadi bas gaza,” diyerek bir yandan isterik bir şekilde haykırıyor, bir yandan da ön konsolu yumrukluyordu. D.J. ile Trey arka koltuktan koro hâlinde Donkey’in isteğine katıldı. Donkey bu işlerden anlasa da kuş beyinlinin tekiydi. V8’in onun aklına ihtiyacı yoktu. 14 yaşından beri araba hırsızlığı yapıyordu ve son dört yıldır hiç yakalanmadan üç yüzden fazla arabayı kırıp dökmüş, yakıp yıkmıştı. Polis bir keresinde onu San Francisco’dan Oakland Körfezi’ne kadar takip etmişti ama bırak yakalamayı, yanma bile yaklaşamamıştı. Birçok kişi denemişti bunu, ancak hepsi hüsrana uğramıştı. Bazılarıysa, gözlerini hastanede açınca yüzleşmişti bu acı gerçekle. Tıpkı eski gangsterlerden Dillinger gibi, saçları beyazlamadan kılına dahi dokunamayacaktı kimse.


Koskoca sedanla sola kıvrılıverdi. Ölüm Ezgisi 5 Zanaatını, Oakland’da işin krallarından öğrenmişti, işinin erbabı kişilerden eğitim almış; tabii boynuz kulağı geçmişti en sonunda. Şimdi çoğu hapisteydi ama altın çağlanndayken arabayla nasıl dans edilirmiş V8’e öğretmişlerdi. Infineon Yarış Pisti, körfezde sadece 50 kilometrelik bir yoldu. Lisanslı bir yarışmacı olabilirdi o da, peki neden olamamıştı? Yarışmak için ya parası yoktu ya da ensesi kalın bir dayısı… ödleğin tekiydi hepsi de. Trafiğin tek yönde aktığı bir yolda araba sürmenin nesi eğlenceliydi ki? Karşı yoldan üzerine doğru gelen arabalar – işte asıl zor olan buydu… Aslında 18 yaşında, yani ehliyet alabilecek yaşta olmasına rağmen tenezzül bile etmemişti. Ne gerek vardı ki? Bir arabası yoktu sonuçta, niye araba alsmdı şimdi durduk yerde? Etrafta önün gibi adam çoktu, sen daha kapılan bile kilitlemeden, alimallah yürütüverirdi tekerlekleri ayağının altından. Yok eğer arabası olsun isterse, Donkey’e çaldırtıverirdi bir tanesini. Hem otobüslerden daha sık geçiyor, hem de çok daha rahattı çalıntı arabalar. Donkey yine başladı. “V, bu pis sokaklara girme hiç. Aynasızlara yakalanırsak, ayvayı yeriz.” Donkey’in konuşma tarzından nefret ediyordu V8. Güneydoğu eyaletlerinin birindendi. Alabama.

Louisiana. Öz kardeşini becerenlerin ve akraba evliliklerinin yaygın olduğu eyaletlerin birinden geliyordu işte. Mızmızlanmaya başladı mı, güneyli ağzı ağırlaşıyordu iyice, bu da V8’in sinirine dokunuyordu. “Kim sürüyor ulan arabayı?” “Sen.” Simon Wood “İyi bildin. Ben. Sen sürdüğün zaman, kararlan da sert” verirsin.” Donkey biraz mızmız olsa da, operasyondaki yeri önemliydi. Kapı kilitleri ve alarmlar söz konusu olduğunda, sihirbaz kesiliyordu herif. Kapılar onun karşısında kendiliğinden açılıyordu adeta. Cebinden çıkardığı birkaç parça aletle saniyeler içerisinde hallederdi işini. Donkey’in sahip olduğu tüm bu yeteneklere rağmen, esas oğlan V8’di. Her ne kadar Donkey onları içeri sokuyorsa da, sonuçta dışan çıkaran oydu Donkey haklıydı yine de. Böyle yerleşim alanlarında at koşturmak, belaya davet çıkarmaktı. Sayın iş adamının BMW’sini, sekreterinin baldırını sıkarak geçirdiği zor günün ardından eve dönmeden hemen önce, öğle vakitlerinde San Francisco Körfez Bölgesi’nin meşhur hızlı tren istasyonu El Cerrito Del Notre’den çalmışlardı.

Saat sekiz olduğuna göre, araba çoktan arama listesine alınmış, polisler de arama çalışmalarına başlamış olmalıydı. Ama tıpkı Cinderella’nın at arabası gibi, bulduklarında çoktan çürümüş bir balkabağına dönüşmüş olacaktı güzelim BMW. Çarşıya girmeden Sausalito sokaklarında ilerliyordu V8. Polisle karşılaşmak istemezdi tabii. 1 numaralı otoban istikametinde gidiyordu. Dar sahil yolu yılan gibi kıvrılıyor, yükselip alçalıyor, hem V8’e hem de BMW’ye meydan okuyordu. Bir çarşamba gecesi için fazlasıyla heyecan vericiydi. Şehri geride bırakmışlardı bile. Dolunay, far ışıklarının ulaşamadığı yerleri aydınlatıyordu. Hızını yüz kırk kilometreye çıkarttı. Sol yanında iki şeritli otoban sapağı belirmişti bile. Ölüm Ezgisi 7 V8 dört yol ağzına yaklaşınca, daha hızlı kıvrılabilmek için hızını kesmiş, kaldırım kenarına yanaştırmıştı BMW’yi- Sağında bir Honda Civic sedan belirmiş, kavşağa doğru geliyordu ama hiç istifini bozmadı. Doğru yoldaydı ve geçiş hakkı da ona aitti. Durması gereken biri varsa o da Civic’di. Geçiş hakkı onun değilse bile, ne olmuş yani? Aklı başında hiç kimse, bir araba böylesi yıldırım hızında giderken bu noktaya takılmazdı.

V8 ayağını gaz pedalından çekip frene asıldı. Bu ani frenle BMW sarsılırken, arabadakiler öne doğru savrulurken emniyet kemerleri son raddesine kadar gerilmişti. V8 hız göstergesinin ani düşüşünü gördü, arkadakilerin çığlıklarını duymazdan geldi. / Yüzündeki gülümseme silinmişti. Civic, yavaşlayacağa benzemiyordu. Onlar kadar hızlı değilse de -taş çatlasa seksen kilometreyle gidiyordu- durmayacaktı belli ki. “Duracağını sanmam,” deyiverdi Donkey V8’in gördüğü şeyi fark edince. Donkey’nin sözleriyle herkes sus pus olmuştm_V8 frene daha çok yüklendi, komayı iki defa yumrukladı. Civic’in, BMW’ye yol vermeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Dört yol ağzına doğru ilerleyip V8’in önüne geçti. BMW’deki herkes küfrediyor, kendilerini olayın sonuçlarına hazırlamaya çalışıyordu. V8 frene asılınca otomatik kilit sistemi harekete geçti. İlk başta otobana sapma fikri vardı aklında ama zahmet etmedi. Bu sadece çarpışmayı daha feci hâle sokardı. Tek dileği, pislik herife T şeklinde çarparak ona mümkün olduğunca çok hasar verip mümkün olduğunca az hasar görmekti.

Simon Wood ’î ‘frP Bir an için V8, yaptığının yanına kalacağını sandı. Civic, beklediğinden de hızlı bir şekilde görüş açısını terk etmekteydi ama yine de yeterince hızlı sayılmazdı. BMW, Civic’in arka paneline ve stop lambasına vurdu. Çelik saclar çarpıştığında, sağır edici bir cızırtı koptu. Civic, sürtünüp geçtikten sonra önü açılan yoluna mutlu bir şekilde devam etti. BMW ise o kadar şanslı değildi. Araç sağa sola yalpalayarak kaldırım kenarına sertçe çarpıp kaldırıma çıktı. Ön tekerler, tekerlek bombesinin içine geçmişti; aracın can çekiştiğini anlamak için direksiyona bakmak yeterliydi. V8’in eli kolu direksiyonla birlikte titremeye başladı. Araba kaldırımdan sıçrayıp biraz ileride durabildi nihayet. “Tanrım, başım,” diye inledi Donkey. Kanayıp kanamadığını kontrol etmek için elini burnuna götürdü. Kan yoktu. Yüzünü gömdüğü torpido gözüne dokundu. V8 dikiz aynasından baktığında, D.

J. ve Trey’in kafa kafaya tokuştukları sırada darbe alan yerlerinin kanadığını gördü. Şapşal şapşal birbirlerine bakarak kimin canının daha çok yandığını tartışıyorlardı. Tanrım, ne ahmaklar, diye düşündü V8. Yüzünü V8’e çevirerek, “Başım kanıyor mu?” diye sordu Donkey. “Hayır, kanamıyor, seni aptal herif,” dedi V8. BMW stop etti, V8 tekrar arabayı çalıştırmak için uğraşıyordu. Motor çalışmadan önce, uzun elektronik bir sinyal sesi duyuldu. Hemen geri vitese takıp gaza bastı. Tekerlekler yumuşak kumun üzerinde patinaj çekiyor, araba yerinden kımıldamıyordu. Hem lastikler hem motor bağırıyordu. “Hadi ama kahrolası,” dedi V8 hışımla. Ölüm Ezgisi 9 Lastikler söz dinlercesine toprağı aşındırıp geriye doğru hareket etmeye başladı. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu Donkey. “O alçak herifi yakalamaya.

” BMW kaldırımdan aşağı inerek çarpışma alanından sahil yoluna çıktı. Motordan garip sesler geliyordu, direksiyon hâkimiyeti ise berbattı. Sadece tek bir farı aydınlatıyordu kapkaranlık geceyi; yolcu tarafındaki far sizlere ömürdü. Ama bunların hiçbiri V8’in canını sıkmıyordu. Sahil yolu, herhangi bir ana yola bağlanmaksızın kilometrelerce uzanmaktaydı. Civic’in sürücüsüne yetişeceğinden şüphesi yoktu. Ama asıl soru bunun ne zaman olacağıydı. V8’in yolcuları, yaralan ve kazayla ilgili sızlanmalarına hâlâ devam etmekteydi. “Kesin artık sesinizi!” diye bağırdı V8. “Gözünüzü dört açın. O Civic’li alçağı gördüğünüz an haber verin.” V8, sağında uzanan araziyi ve sol taraftaki sahil şeridini gözleriyle taradı. Yakaladığı zaman Civic sürücüsüne neler yapacağına dair derin düşünceler kurcalıyordu zihnini. Arabasını silah olarak kullanacaktı, ne ilk olacaktı bu, ne de son… Avı, yılankavi bir yoldan okyanusa doğru inerken ilişti gözüne ama virajı alırken tekrar gözden kayboldu. Hâlâ yolun ilerisinde olduğuna inanıyordu; bu inancının mükâfatınıysa, Stinson Beach kasabasına girerken aldı.

“İşte orada. Aşağıda.” Donkey sol tarafında uzanan, yol kenarından uzaktaki sahili işaret ediyordu. Yolcu tarafının arka lambası sönen Civic, dağılmış vaziyette yatıyordu sahilde. 10 Sirnon Wood V8, Civic’in saptığı özel araba yoluna doğru sola kırdı. Yol kenarına çekmedi arabayı. Civic sürücüsünü takiben sahile indi. BMW’yi kaldırım üzerinden atlattı; araba kumda kayıyor, yalpalıyor, lastikler bu hareketli zemine tutunamıyordu. Eğimli sahilde kumlan dağıta dağıta ilerlerken çarptığı kumulu yerle bir ederek durmuştu. V8 ve ekibi hurdaya dönen BMW’nin kapılarından fırlayıp sahile indi. Civic ise, dalgalanan denize karşı, sürücü kapısı açık ve motor çalışır hâlde öylece durmaktaydı. Arabanın farları, önünde bekleyen şoförünü teşhir ediyordu; Hintli bir adamdı suyun kenannda bekleyen. Geniş omuzlu adam, V8’den on-on beş santim daha uzun duruyordu. Güç açısından avantajı olabilirdi ama adamın dövüş yeteneği olduğunu hiç sanmıyordu. Umurunda da değildi zaten.

Kan beynine sıçramıştı bir kere. Aşağılık herif, sahile doğru inmeye devam ediyordu. “Bana baksana, pislik,” diye seslendi V8. “Halletmemiz gereken bir mesele var.” Adam hiç tepki vermedi. Ayın yansıdığı karanlık okyanus sularına dikmişti gözlerini. V8, adamın bir şeyler mırıldandığını duyar gibi olmuştu ama ne dediğini çıkaramamıştı. “Pardon ne diyorsun? Duyamadım,” diye alaycı bir edayla karşılık verdi. Adam, dalgalı sulara doğru bir adım attı. Bunu gören V8 afallamıştı. Arkaya dönüp arkadaşlarına baktığında, bu kovalamacadan çoktan vazgeçmiş olduklarını gördü. Ortada garip şeyler döndüğünü ondan çok daha önce anlamışlardı. Öfke, V8’in gözünü kör etmişti oysa. Ölüm Ezgisi 11 Bir açıklama beklentisiyle arkadaşlarına baktı. Donkey yüzünde, “bana ne” diyen bir ifadeyle omuzlarını silkti.

Adam, yavaş adımlarla ilerlemekteydi usul usul… Dizkapağına kadar suya girmişti bile. Ortada büyük bir hata vardı. Bu hatanın ne olduğuysa aşikârdı. V8, bu işe bulaşmak istediğinden emin değildi ama çoktan bulaşmıştı bir kere. Usulca, adamı kıyıya kadar takip etti ama daha fazla ilerlemedi. Olur ya, adam yalnız kalmamak için yanında birini daha götürmek isteyebilirdi. “Sana diyorum, hey Gandhi!” diye tekrar seslendi V8. “N’apıyorsun?” V8, böyle sataşarak bir tepki almayı umuyordu ama bizim Hintliden ne bir ses vardı ne de seda. Adam yürümeye devam ediyor, bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu. “Hey, sana diyorum! Bak, yapma böyle” diye uyardı V8. Ayaklarına baktı. Dalgalar Lugz ayakkabılarını yalayıp geçiyordu; parmakları üşümüştü, geri çekildi. “Bence defolup gidelim buradan,” teklifinde bulundu Donkey. V8, ona doğru döndü. “Hakkı var, V,” diye tekrarladı D.

J. “Bu işe hiç bulaşmayalım,” diye ekledi Trey. “Ama göz göre göre intihar etmesine müsaade edemeyiz,” dedi V8. “Ya, öyle mi? Gör bak nasıl yapıyorum,” diyen Donkey arkasını dönüp yürümeye başladı. D.J ile Trey de onu takip ediyordu. V8, içinden küfredip dalgalara doğru koşmaya başladı 12 Simon Wood adamın peşinden. Buz gibi su vücuduna çarpınca nefesi kesildi bir an. Soğuk ta içine işlemişti ama Hintliye yetişmesine engel olamamıştı yine de. Elini uzatıp dostane bir tavırla adamın omzuna koydu, onun bu hareketi durdurmuştu adamı. Üzerlerine gelen güçlü dalgalar onları kıyıya doğru savuruyordu. Adamın bunu bir işaret olarak kabul edeceğini umuyordu V8. Adamın tereddüdünü hayra yordu. “Bunu yapmak zorunda değilsin,” dedi “Hiçbir şey bu kadar kötü olamaz.” Hintli, yüzünü V8’e döndü.

“Korkunç bir şey yaptım, bunun affı yok. Bedelini ödemeliyim. Tek yolu bu…” V8, mantıklı olan yolu görmesi için adamla tartışabilirdi ama çabalarının boşa çıkacağını adı gibi biliyordu. Çok görmüştü böyle canından bezmişleri. Yaptıkları bir hatayla harap olup yitmiş nice analar babalar… Alkol ya da uyuşturucuya yenik düşmüş nice dostlar… Durumları ne kadar kötü olursa olsun, yine de umuda sarılmışlardı dört bir elle. Sarıldıkça da, vardı kurtulma şansları. Ama Hintli başkaydı. Salmıştı kendisini… Daha önce hayattan böylesine vazgeçen birini görmeyen V8, bunu Hintlinin gözlerinde görmüştü. Ona musallat olan şey her neyse, teslim olmuştu çoktan. V8’in yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. “Bunu yapmak zorundayım,” dedi adam. V8 başıyla onaylayıp elini çekti adamın omzundan. Gülümsemişti Hintli denize doğru yürümeye devam ederken. V8, gidişini izledi adamın ardından. Son hareketi, anlaşılmazlığıyla baş döndürücüydü.

V8 ancak Hintli beline kadar suya girdiğinde kaçırabildi gözlerini, sonra da dönüp kıyıya doğru ilerlemeye başladı. Ölüm Ezgisi 13 Karaya vardığında, canına kıyan adamın başını aşarak onu suya çeken dalgayı görmek için tam da zamanında dönüp bakmıştı. Civic sürücüsünün geri dönmeyeceği aşikârdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. Çok teşekkür edrim.