Stendhal, üç yılı aşan bir iznini Fransa’da geçirdikten, bu süre içinde Bir Turistin Anıları, Castro Rahibesi ve Par¬ ma Manastırım yayınladıktan sonra, 1839 Ağustosunda Civita-Vecchia’ya (*) dönmüştü. Konsolosluk görevini yeniden elde edip İtalya’da edindiği alışkanlıklarına kavuş¬ tuktan sonra, Roma ile yaşamını kazandığı Adriyatik kı¬ yısındaki küçük liman arasında eskisi gibi mekik dokuma¬ ya başlar başlamaz, yeniden çalışmaya koyuldu ve olduk¬ ça uzun bir süreden beri kafasına koyduğu, kendi düşün¬ cesine göre de Kırmızı ve Siyah’m kadın yönünden bir kar¬ şılığı olacak yeni bir romana başladı. Başka verilerle aşağı yukarı aynı sorunu ele alarak, yüksek ve özgür düşünceli bir kişinin içinde yaşamak zo¬ runda kaldığı çevrelerin aşağılığı ve budalalılığı karşısın¬ da nasıl bir tepki gösterdiğini ortaya koymaya niyetliydi. Kadın kahramanı, bütün ahlak kavramlarından Julien Sorel’den (çünkü bu kez, bir tür dişi Julien Sorel’in yaşayışı¬ nı canlandırmak söz konusuydu) daha çok sıyrılıyor, on¬ dan daha çok ikiyüzlülük gereğine inanmış bulunuyordu. (*) Adriyatik kıyısında, Stendhal’in o tarihlerde konsolo s olarak bulunduğu İtalyan kasabası. 9 Yazar, güçlükleri seve seve çoğaltıyordu, istekleri önünde her nesnenin boyun eğeceği çok güçlü bir istenci olan tutkulu bir kadını gerçeğe uygun olarak canlandırabilmek için, daha önce epey sakınarak ve titizlikle çalışmak zorunda kalmıştı. Ama şimdi, bu herkesten bambaş¬ ka kişinin davranışlarına akla uygunluk niteliği vermek çok daha güç olacaktı onca; çünkü bu kez zayıf bir kızda pek özel bir güçlülük ve pek belirli bir kişilik yaratmak is¬ tiyordu. Üstelik, aynı kitapta “Temmuz Monarşisi” başlangı¬ cındaki Fransız toplumunu çizmeyi tasarlıyor, bunu düşü¬ nürken büyük tutku serüvenlerinin bu toplumda bir kadın için artık yasak olduğunu görmüyor gibi davranıyordu. Konunun seçimi, böylece, kendiliğinden bir bahis ni¬ teliği kazanıyordu; Stendhal bu bahsi kazanacak mıydı? Soru karşılıksız kalma durumundadır; çünkü bize bıraktı¬ ğı yapıt tamamlanmamıştır. Elimizde, bu şaşırtıcı öykünün (o da bir taslaktan ileri gitmeyen) birinci parçası var yal¬ nızca; bu öykünün tümünde, taşra şatolarından birinde ye¬ tişmiş, tutkulu (sevginin değil de, hep onurunun ve hede¬ fini tam göremediği için sınır tanımayan bir tutkunun do¬ yurulması ardında koşan) bir köylü kızının mutsuz ömrü¬ nü en azılı haydutların arasında tamamlaması tasarlanı¬ yordu. Bununla birlikte, çizmeye fırsat bulduğu kısa tablo¬ larda yazar, her zamanki gibi olağandışını övgüye değer bir yetkinlikle görerek, son yarattığı yapıta kendine özgü bir renk vermesini bilmiştir. Kabul etmek gerek ki, bu ya¬ pıtta, çağından yüzyıl önde olduğunu ortaya koymuştur; çünkü, Lamiel gibi istek, heves ve taşkınlıklarında aşın bir 10 kız, görülmedik bir tip olarak değil de yaşadığımız karışık çağın bir örneği olarak, ancak bugün sunulabilir. Stendhal’in son günlerde kazandığı başarıyı büyük ölçüde açık¬ layan bir noktadır bu. Yüzyıl beklemesi gerekti onun, ge¬ niş halk yığınlarına ulaşabilmek için. Lamiel’i yaratma düşüncesi onda nasıl gelişti? İşte, karşılık verilmesi kolay olmayan bir soru. Kesin olarak söylenebilecek tek nokta şu: Bu ele avuca sığmaz kızın gö¬ rüntüsü, Vanina Vanini adlı yapıtında, bu adı taşıyan kah¬ ramanına romanlardaki gibi birçok gözüpek iş yaptırdığı günden beri kafasından çıkmıyor olmalıydı. Açıkçası, bu yapıtın nasıl doğduğu konusunda aşağı yukarı hiçbir bilgi yok elimizde. Az çok bilinen bir şey varsa, o da bu romanın tüm ikin¬ ci bölümüne konu olan bir papazlar kuruluyla ilgili olayla¬ rın, yazarının kafasında, kuşkusuz 25 Nisan 1838’de Toulouse’dan geçtiği sırada bir kurulu incelemek için üç gün kal¬ dığı sırada doğduğudur. Bu incelemeyi o, Lucien Lemven’ös çizdiği tabloya benzer geniş bir gelenek ve politika tablosu içine sokmayı tasarlıyordu. Öte yandan, Parma Manastırinm başına konmak üze¬ re kendi yapıtlarının bir listesini hazırlarken, bu listeye ya¬ kında yayınlanacak bir roman olarak iki ciltlik Amieîi de katmaktan geri kalmadığı bilinmektedir; ana kahramanı, sırasıyla;4mz’e/, L Amiel ve en sonunda Lamiel adını almış¬ tır kafasında. Bu romanın birinci planı, sonradan, 9 Mayıs’ta kale¬ me alınmış gibi görünüyor. Kuşkusuz ki özetimsi bir plan¬ dır bu; ama şimdiden Sansfin’in dolapları sezgi olarak yer 11 almış, dükle evlenen Lamiel’in de öykünün son parçasında bir haydutun metresi olacağı açıklanmıştır. Bunun sonucu, Paris’ten daha ayrılmamış bulunan Stendhal, 16 Mayıs’ta vücut ve özyapı özellikleriyle sahneye koymayı tasarladığı kişilerin ana çizgilerini şöyle ka¬ leme alıyor: KÎŞÎLER LAMIEL. S ANSFIN: İğrenç görünen bir kambur; güzel gözler; hiç derinlik olmadığının iyice belirtilmesi; çılgınlıklar yap¬ tıran engin bir zekâ ve böbürlenme. D ÜK DE MIOSSENS. PIERPvE VARAIZE: Hırsız; sarışın, güzel bir adam; Lamiel’i tutkulu bir aşkla seviyor; bununla birlikte, büyük cinayetler işleme gücünden yoksun. MARC PINTARD: Hırsız, cani, çiçek bozuğu, çok çirkin, ama kara ve kıvırcık saçlı, enerjik ve gözüpek bir adam. MARKİ: Daha sonra da DÜK DE MIOSSENS, Mar¬ kiz de MIOSSENS’m biricik oğlu; hoş, kusursuz; tatlı, sı¬ cak ve sevimli davranışları olan bir adam; yalnız (Belisle örneğinde) hiç karakter yok. Bu adlar ve onların özellikleri, kitabın yazılmasından önce kaleme alınmış gibi görünüyor. Hiç değilse elimiz¬ deki belgelere inanılırsa, Stendhal romanını esas olarak yazmaya Civita-Vecchia’da, 1839 Ekiminin ilk günü baş¬ lamıştır. Stendhal romanının dengesini, onu genel olarak ka12 fasında yeterince evirip çevirdikten sonra» esinin etkisiyle bulurdu ancak. Bu yüzden, açık olmak için karanlıkta ha¬ reket etmekten başka yolu olmadığını bildiğinden, Lamiel’i yazmaya biraz da körü körüne koyulmuştur böylece; işe çok kapalı ve ancak yazdıkça kesinlik kazanan bir dü¬ şünceyi geliştirmekle başlamıştır. Tümüyle bitirmedikçe, dönüp dönüp düzeltmek için onu elleri arasında tuttukça, yapıtı kesinlik kazanmazdı. Az çok yoğurulmuş, ama sürekli mayalanma durumunda bir ha¬ murdu bu ve yazar son dakikaya dek en beklenmedik biçim¬ ler verebilirdi ona. Demek, Beyle (*) bu kitabı bitirebilseydi, yapıtın sonunda nasıl olacağını kestirememekteyiz. Bununla birlikte, bize parça parça bir sıra taslak gibi görünen bu yapıt, yalnızca Stendhal’in çalışma düzenini çok merak eden hayranlarını ilgilendirmekle kalmıyor; okuyucu, onun her satırında çok değerli kişilik çizgileri, bütününde de ustanın damgasını taşıyan bir kadın ruhu in¬ celemesi buluyor. Zevk ye eğlence ortasında hep doymadan kalan, yaşa¬ mının hiçbir eksiği olmadığı halde, büyük çapta bir hırsı¬ zın sonu belirsiz alın yazısını daha iyi bularak ömrünü ger¬ çek bir amazon gibi bitiren bu Lamiel de aralarında yer al¬ mazsa, Henry Beyle’in yarattığı kahramanlar ailesi eksik ka¬ lır gibi görünebilir insana. Stendhal’in kahramanlarının gö¬ zünde, sonu acı da olsa, bir tutkunun çekiciliği ya da anısı¬ nın karaduygulu büyüsü, doyurulmuş bir istekten daha do¬ yurucu olmuştur hep. (Henri Martineau’dan) (*) Henri Beyle, Stendhal’in asıl adıdır. 13 I Sabah kalkınca, akşama varabileceğimiz güzelim Normandiya’nın doğal görünümlerine gereken değeri ver¬ miyoruz gibi geliyor bana. İsviçre’yi över dururlar; iyi a¬ ma, oranın dağları insana üç günlük sıkıntılı bir yolculu¬ ğa, sinirlendirici gümrük işlerine, vize dolu pasaportlara mal olur. Oysa, Normandiya’ya daha ayak basar basmaz, Paris’in kalemle çizilmiş gibi düzgün biçiminden, beyaz duvarlarından yorulmuş bulunan gözler, bir yeşillik deniziyle karşılaşır.
Stendhal – Lamiel 1
PDF Kitap İndir |