Taha Akyol – Medineden Lozana

Tarihe ‘deney’ olarak bakmak tarihi anlama çabasıdır. Hayatın değişen olguları karşısında geçmişte nasıl tavırlar alınmış, bu tavır alışlar nasıl sonuçlar doğunnuş? Tarihteki bu son derece karmaşık, muğlak sebepler – sonuçlar ilişkisini kavramaya çalışan zihin, bir düşünme melekesi kazanır; günümüzün çok daha kannaşık ve muğlak sorunları karşısında nasıl bir tavır alınırsa ne gibi sonuçlarla karşılaşılacağını sezme konusunda zihnf melekemiz gelişir. Aksi halde, hele de kriz dönemlerinde, zihnimiz kolayca soyut kurgulara, ideolojik şablonlara kapılacaktır. Fransız devriminden Humeyni devrimine kadar insanlık bu soyut, radikal zihin macerasını ‘deney’lerini yaşadı. Halbuki, tarih esasen bir geçmiş araştırmasıdır ama aynı zamanda zihnimizin ihtiyatlı bir şekilde günü ve geleceği anlama çabasıdır. Gerileme devrindeki medresenin spekülatif ve soyut düşünce biçiminin olgulara değil, soyut zihni kurgulara dayanması ile medresede tarihin okunmaması arasında bir ilgi olduğunu düşünüyorum. Bu soyut zihnf kurgu alışkanlığı Pozitivizm’le çok güzel uyuşmuş, ‘ilerici’ve ‘devrimci’ soyut zihni kurgular halinde değişerek devam etmiştir. Bu defa ‘tarih’ okunmaktadır, önemsenmektedir, belki aşırı önemsenmektedir. Ama olguları, 9 olaylar arasındaki sebepler – sonuçlar il�şkisini, devamlılık ve değişmeyi anlamak için değil. Tarih’i soyut ideolojinin gerekçesi, hem de ideolojik bir amaca göre kurgulanmış bir gerekçesi olarak kullanmak için … Bizde laikliği yerleştireceği düşüncesiyle, “tarih tezi”nde Osmanlı ve Selçuklu’yu küçültüp kurgulanmış bir ‘tarih öncesi’nin ‘tarihimiz’ sayılması gibi … “Çok-hukuklu sistem “i savunanlar da başka bir açıdan tarihin ‘devamlılık ve değişme’ gerçeğini görmezlikten geliyorlar: “Medine Vesikası” ve bir de günümüzün “çoğulcu” sorunları … Arada lslamın ve bütün insanlığın yaşadığı 14 asırlık ‘deneyler’ ve bu deneylerin bir bütününü ifade eden ‘gelenek’ gereği gibi önemsenmemekte, deney olarak, bilgi kaynağı olarak değerlendirilmemektedir. Ben bu kitapta, ‘hukuk’ sorunu etrafında tarihe ‘deney’ gibi bakmaya çalıştım. Değerlendirmelerimde, ‘deney’i görmemizi önleyecek ideolojikleşmiş kavramları kullanmaktan sakındım; ilerici, gerici, aydınlık, karanlık, laik, Batı taklitçiliği, öze dönüş gibi ideoloji yüklenmiş soyutlamaları kullanmadım. Kitap, esasen daha önce Pazar Postası ‘nda yayınlanmış yazılarımdan oluşuyor ama gözden geçirdim ve ilaveler yaparak genişlettim. Günümüzdeki bir ‘deney’ olarak da, kitabın sonuna “Pakistan Dersleri”ni ekledim. Teşekkür borcum sadece eşim Tülin’ e değildir.


Bu kitap için beni teşvik eden okuyucularıma ve kitabın yayınlanmasında sıcak ilgilerini gördüğüm Milliyet Yayınları Yönetmeni Yalvaç Ural’a, Yazı işleri Müdürü Necati Güngör’e, dizgi ve sayfa tertibinde müdahale/erimi sabırla ve nezaketle karşılayan Hayriye Kaymaz ve Zühal Dülger’e günlerce provaları okuyup tashihleri yapan ve üslup uyarılarında bulunan sekreterim Nuray Kurtuldu ‘ya teşekkür ediyorum. 10 Ekim 1996 lstanbul “Çok – Hukuk” Tartışması ·’SİVİL tSLAM�cı teorisyen Ali Bulaç, “Medine Vesikası”na dayanarak, çoğulculuk kavr�mı�a tarihi ve dini açıc.rarıreorik bir derinlik getiriyor: Hz. Peygambeı:’iıı.Medine!deki-Yahudi-ve mii.şrik (p.ınp.erest) kabilelerle iggfilad.!ğd:�!çfiln.c;;_YÇ,�lE.fil., im�a�ı bü�ün. taraf; lara “kendi b ııkııku’.’.na.

gön:_xaşa.ma…hakku.w!!llill!.-…Qy].:�e, çağımızda, da�mik��.dini”jçl�QlQjik.g�l!Pl����;ıkl���ını seçme özgürlüğü” nü tw1y.amk-�bit…arada.,,y;ışam.<oıJ)JJ1…formü(ij.” gerçekl_gtitilemez.mi? Kitabımızın ileriki bölümlerinde göreceğiz, Bulaç, “hukuk toplulukları” ve “Medine Vesikası” gibi etiketleri yapıştırarak, çok karşı olduğu Batı’nın “Konfederasyon”una çok benzeyen bir devlet düzenini de savunuyor. Bulaç, son olarak, “Resmi Nikah, Dini Nikah” başlıklı yazısında, “çok-hukuklu sistem” teorisine uygun olarak, nm.:ahın da fertlere bırakılmasını, herkesin inandığı gibi nikah kıydırmasını, devletin sadece kayıt tutmasını savundu.(1) Öte yandan, RP İstanbul Milletvekili Mustafa Baş, Meclis’ e verdiği bir kanun teklifi ile, belediyelerin yanında müftülere de nikah kıyma yetkisinin verilmesini ve resmi nikahtan önce i�am nikahı kıydırmanın serbest bırakılmasını istedi.

(2) 11 Aile hukuku ile ilgili bu “çok-hukuklu” teorileri ayrıca ele �J.Llli. alacağım. ��lli!!kuk Pl�nıgQ.� . so�-����-����­ Btıhw’…tn.yapuğı.xı;:J�:ı:bM!ın��a�i.poU!ikaçtlaı:uı zaE!.�!?–7.:i!cffi.�!1.�Ş�,<>ga,!t�4llzç::y!ml_eJ1yndan bahse!tilğerLgörülüy��: RP’�<!����!l�.sa Bahri Ze_ggin…’.’.

çok’.:hukulf.�yn_ade.ta.siy.asLşampiy:onlıığunu_yapmaktadır. Bulaç’ ın teorik zenginliğini göremediğimiz Zengin, “çok-hukuklu sistem”i vulger ve propagandif politik bir dille savunmaktadır. · ����diliükuk:ıınu B.JlyL�g�n’ e ��”de�� ukuk üretme -\JJeüıleli”‘:-d gibi bir görevi evl�t �.2.11.ills.uhl�-�!i!L��’.:…2.Lm�}i.

�l;l-:.’.�2.2.n!!!ı_�t§.!h!ğül).” hukqlfg�”!!� . ol�.s�!!.LY�-�!:Lh!!k!.!k.�Jğgı,_2i!r�t.eç�ktir:LAy:rıca İslam hukukun’:!��lıalLtn!.J}.r$JIDişdd … Zengin.

’.iıı . siy:asLkongşın;ıl;ı,tt!!.tl!!J?.9Y!�J?i!:ç2!<__�.2.!�El1Q. ,ç�xa,l?.ını … b ulmak . m ümkün olmgyor. Milli Gazete’nin haberine göre: “Çok-hukukluluk fikrini savunan Zengin, devletin farklı kültürleri olan insan topluluklarına tercihleriyle kendi hukukunu seçme şansını vermesi ve hukuk üretme gibi bir görevi olmaması ve bu görevi insanlara bırakması gerektiğini söyledi. Böylel ikle insanların daha özgür bir ortamda ilerleme sağlamakla beraber, aynı zaman diliminde hukukların da tatbikattaki başarıları ile mukayeselerinin yapılabileceğini bel irtti . “(3) e let .x�!!! .a.

�iYJ!L�ali �. �!�.� ���u x i­ �.�����1�_!iret!12.� . 1!!,�Lor .��! . ��.1:$!�: in ��!1!E.’.Ly�� siz Y:c:!. iYC:!3HişJ�,. !}!!Ş!LhH.ktık’.tjr<:.

tıe.sc::�?’ Öte yandan, özgürlük vurgulanırken bu özgürlüğün birey haklarına değil “çok-hukuk”a dayandırılmasını ham bir liberalizm özentisi olarak görüyorum! Hatta Zengin’e göre, “demokrasinin kavram olarak İslamla bir tezatlığı yoktur, fakat uygulamadaki demokrasinin ise İslamla yakından uzaktan bir uyuşumu yoktur”.(4) 12 Demokrasinin teorisi nedir, tatbikatları nasıldır? Zengin buna girmiyor. Liberalizmle l’.:eni ta��şan Tu_lqze’de…’.’.�2ğ!-!kuluk” kurgysu İs_!_a.p��J��inc:.s1kU�rrüş ıi_ı:Jf!� •. m�2.rj.�J�_tJl!!ç� mindeki BilgL.Y5,:-l:.U.kın� .

t,,4�!gjsigğ�-Qm,ç.J:,,.Çelik,J;Iitı.clista._!1.:ç! !ll ��kJnıgU.llkit”Müsl:üm;ı.n…r�ki.g�n;.ıJrn.rfil!. … Cinnah’dan ziyade, M�� lümanlarla Hindu!�!!.�l��Y,2Ş��rı- �!,.§.Y!11l!lJ1.

,GandhLy:ı::cti’ aktadır.(.5) . Bu noktada sosyolog bir göz, Hindistan’ da· kalmış Müslümanlarla Hindular arasında niye hala büyük gerginliklerin, kanlı çatışmaların yaşandığını ve Müslüman Pakistan’da ahalinin “ümmet bilinci”nde birleşmek yerine, mezheplere, cemaatlere, etnisitelere göre niye çatıştıklarını sorgulardı. “Çok-hukuk” günün liberalizm rüzgarlariyla da zahiren uyum çağrıştıran bir teori olarak bir kere cazip gelmiştir ve buna İslam tarihinden bir modelin uyarlanması, teoriyi “İslami” kılacaktır!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir