Taha Akyol – Rumeli’ye Elveda

Nüfusumuzun yaklaşık yarısının Kafkasya, Kırım ve Balkanlar’dan göçüp geldiğini biliyor muydunuz? Cumhuriyet’in kuruluşuna kadarki 150 yıl içinde Kafkasya, Kırım ve Balkanlar’dan 5 milyon Müslüman Türkiye’ye sürüldü, tehcir edildi veya mübadeleyle Anadolu’ya geldi. Buna karşılık 1 milyon 900 bin Hıristiyan da göçle, tehcir ve mübadeleyle Anadolu’dan ayrıldı. Ulus-devletler bu süreçlerin sonucu olarak kuruldu. Roma’dan Osmanlı’ya tarihteki çokuluslu imparatorluklarda etnik temizlik, tehcir, homojenleştirme gibi politikalar yoktu, klasik imparatorluklar böyle bir ihtiyaç da hissetmemişti. Ama modern çağ etnik temizlik ve tehcirlerle doludur. Neden acaba? Şükrü Hanioğlu: Burada en önemli etki milliyetçilik. Roma İmparatorluğu’nun olduğu çağda milliyetçilik yok. Ortaçağ’da da milliyetçilik yok. Ama Balkan Savaşı’nın yaşandığı çağda ya da 19. yüzyılda, daha doğrusu Fransız İhtilali’nin sonrasında milliyetçilik var ve savaşlar da artık sadece böyle bir yeri almak veya vermek değil, milliyetçilik emellerini gerçekleştirmek için yapılıyor. Bunun sonucunda da çok acı gelişmeler savaşlardan sonra ortaya çıkıyor: Dediğiniz gibi, tehcirler, belli nüfusu göçe zorlamalar, katliamlar… Bu anlamda tabii milliyetçilik sonrası savaşlar kanlı savaşlar. Bir de tabii şunu unutmamak lazım, savaşlarda cephe kavramı değişiyor; çok daha geniş, sivilleri de içine alan bir cephe anlayışı… Zaten Alman Von der Goltz’un “millet-i müsellaha” [silahlı millet] fikrini geliştirmesi de bundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla sivillerin de çok fazla etkilendiği bir hale geliyor savaş. Halbuki eskiden savaş olduğu zaman, cephe gerisinde insanlar günlük hayatlarını şehirlerde, köylerde yaşıyor, cephede ordular savaşıyordu, bu da değişmiş durumda. Tabii Balkan Harbi de bunun en acı örneklerinden bir tanesi.


Modern çağda Avrupa’da Çarlık Rusyası coğrafyasında uygulanan nüfusu homojenleştirme politikalarından en büyük zararı Osmanlı Müslümanları, tabii özellikle Türkler gördü. Çünkü imparatorlukta geniş bir coğrafyaya yayılmışlardı. Hıristiyan ulus-devletler kuruldukça katliamlarla yok edildiler, kitleler halinde Anadolu’ya tehcir edildiler. Kırım’dan, Kafkasya’dan, Balkanlar’dan Anadolu’ya zorla göç ettirildiler. 11 milyon km2’lik Osmanlı imparatorluk coğrafyasının iki yüzyıl içinde Kafkasya’dan, Kırım’dan, Tuna ve Balkanlar’dan 777 bin km2’ye çekilmesi, sadece toprak kaybı değildir. Asıl feci olan insani tarafıdır; katliamlardır, tehcir ve göçlerdir, savaşlarda nesillerin kırılmasıdır. Üç büyük felaket Osmanlı tarihinde, üç büyük felaket vardır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ciddi surette etkilemiştir: ● Biri, şanlı Plevne Savunması’yla hatırlayacağımız 1877-78 Rus Savaşı’nda Tuna vilayetinin kaybedilmesidir. Tuna vilayetindeki Türkler, Müslümanlar katliam ve tehcire maruz kalmış, halen Osmanlıların elinde bulunan Rumeli’ye, İstanbul’a ve Anadolu’ya sığınmışlardı. ● İkinci felaket 1912 Balkan Savaşı’dır. Peş peşe mağlubiyetlerle ordu Çatalca’ya kadar çekilmiştir. Adriyatik kıyılarından Çatalca’ya kadar bütün Avrupa-i Osmani, bütün Rumeli kaybedilmiş, Yanya, İşkodra, Priştina, Manastır, Selanik, Kavala, Yeni Pazar, Sancak, Serez, Kırcaali gibi bugün bile birçoğumuzun hatırladığı Osmanlı şehirleri bu felakette elden gitmişti. Toprak kaybından daha önemlisi, bunun yol açtığı katliam ve tehcir olaylarıdır. Rumeli kana bulanmış, yüz binlerce insan, kadın ve çocuklar dahil, aç ve perişan İstanbul yollarına düşmüştü. Birçoğu Anadolu’ya yerleştirilecekti. ● Üçüncü büyük felaket, Birinci Dünya Savaşı’dır.

Bütün insanlık için büyük bir felaket olan Birinci Dünya Savaşı, Anadolu için bilhassa felakettir, faciadır. Tarihçiler, 1912 Balkan Savaşı’nı, Birinci Dünya Savaşı’nın provası veya giriş bölümü olarak tanımlıyor. 1 On yıl içinde Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Kurtuluş Savaşı… 1912- 1922 arasındaki on yılda, Anadolu’da yaklaşık 3 milyon Müslüman, tabii büyük çoğunluğu Türk hayatını kaybetti, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, diğer cephelerde ve cephe gerisinde salgın hastalıktan, açlıktan… Bu dönemde yaklaşık 600 bin Ermeni, 300 bin Rum aynı şekilde hayatını kaybetti. Nasıl felaketlerin içinden çıkıp geldik, bir düşünmek gerekmez mi? Bunları bilmeliyiz. Ne için bilmeliyiz? Son sığınağımızın Türkiye olduğunun bilincine varmak için… Tarihten ders almak için… Savaşlara karşı çıkmak için… Etnik ve ulusal husumetlere kapılmamak için… Tarihin tekerrüründen sakınmak için… 2012 yılı 1912 Balkan Savaşı’nın 100. yıldönümüdür… Bütün Balkan ülkelerinde ve Türkiye’de savaşı anmak ve bilgileri tazelemek için etkinlikler düzenlendi. Balkan Harbi bilhassa Türkiye için önemlidir. 1877-78 Rus Harbi (93 Harbi) felaketiyle Birinci Dünya Savaşı felaketi arasındaki zincirin halkasıdır çünkü. Kırım Tatarları Geniş coğrafyadan Anadolu’ya doğru göçler ilk Kırım’dan oldu. Bunu Kafkasya ve Rumeli’den yapılan tehcirler, kitlesel sürgünler izledi. Osmanlı ordusu mağlup olup nereden çekildiyse oradan göç ve tehcir başladı. Tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre, kaybedilen topraklardan Anadolu’ya tarihte ilk göç 1777 yılında Kırım’dan oldu. 8 Temmuz 1777’de Kırım’da Ur Savaşı’nın kaybedilmesi üzerine Ruslar Kırım topraklarına girmiş, Kırım Hanı III. Selim Giray Han ailesi ve maiyetiyle birlikte bir gemiyle İstanbul’a yelken açmıştı. Rusların Kırım’a girmesi ve Kırım hanının İstanbul’a kaçması dehşetli karışıklığa sebep oldu.

Zengin fakir herkes sahile döküldü; buldukları deniz vasıtasıyla Anadolu sahillerine kaçmaya başladılar. 2 Mağlubiyetler devam ettikçe Kırım’dan Osmanlı topraklarına, özellikle bugün Romanya’da bulunan Dobruca’ya büyük göçler devam etti. Göçlerle birlikte katliam ve ölümler yaşandı. Kırım Tatarlarının, Türklerinin tarihi katliam ve göç tarihidir. Şükrü Hanioğlu: Bunun tabii en son aşaması Stalin’in Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle bütün Tatarları Orta Asya’ya sürmesiyle sonuçlanacak bir göç. Kırım’ın Osmanlı’da zaten belli bir otonomisi de vardı. Kırım hiçbir zaman tam Osmanlı kontrolünde değildi ama Osmanlı’yla olan bağlantısının kesilmesi ve ardından tamamen Rus kontrolüne girmesi sonrasında, birçok bölgede olduğu gibi Kırım’da da Müslümanlar diğer bölgelere göç etmeye başladılar. Burada tabii bir sorun var, Müslümanların bir örgütlenme sorunu var. Devletin olmadığı yerde Müslümanlar kalmak istemiyor, yani bayrak indiğinde Müslüman da bayrağın olduğu yere gitmek istiyor. Çünkü Müslümanların Rum kiliseleri gibi bir kiliseleri yok arkalarında, bir örgütleri yok. Tabii bunları da kurmaları çok zor oluyor. Yani bakın, mesela Osmanlı’nın çekilmesinden sonra cemiyetler kurmaları, teşkilatlanmaları çok uzun bir süre alıyor. Zaten bu olana kadar çok büyük bir kütle Osmanlı devletine göç ediyor. Burada temel sorun aslında Müslümanların temel örgütünün devlet olması, devlet bir yerden çekildiği zaman onların da devletin gittiği yere gitme ihtiyacı hissetmeleri. Kırım Türkleri ya doğrudan İstanbul ve Anadolu’ya veya o zaman Osmanlı toprağı olan Dobruca’ya (Romanya) veya Tuna vilayetine (Bulgaristan) tehcir edildiler ya da göçtüler.

Büyük bir Tatar nüfusun teşekkül ettiği Dobruca’da Sultan Abdülmecid adına Tatarlardan oluşan Mecidiye şehri resmen fermanla kuruldu. 1877 yılında Dobruca’nın nüfusu 226 bindi, bunun 129 bini Müslüman’dı: Kırım ya da Osmanlı Türk’ü ve Çerkez’di. Mecidiye kentinin nüfusu 21 bindi, bunun 12 bini Kırım, 8.500’ü Osmanlı Türk’ü, 500’ü Çerkez’di. Kalanlar Bulgar, Rus, Rumen ve 200 kadar da Alman’dı. 3 Balkanlar’ın kaybıyla Dobruca’dan ve Bulgaristan’dan yine Türkiye’ye çeşitli dönemlerde büyük göçler oldu. Türkiye’ye gelenlerin bir kısmı Anadolu kırsalına yerleşti, diğerleri ise İstanbul, İzmir, Bandırma, İnegöl, Eskişehir gibi şehir ve kasabalara yerleştiler. Eskişehir ve Ankara arasındaki bölgede Tatarların iskân edildiği çok sayıda köy bulunmaktadır. Orta Anadolu’nun önemli bir ticaret merkezi olan Eskişehir’de Kırım Türkleri nüfusun büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. 4 Kafkasya’da Ruslaştırma Kafkas kartalı Şeyh Şamil, doğumu Dağıstan Gimri köyü 1797; vefatı Medine 1871. Osmanlı, Kırım’ın ardından Kafkasya’yı kaybetti. Kafkas halklarının ve bütün Osmanlı Müslümanlarının büyük kahramanı Dağıstanlı Şeyh Şamil, Kafkasya’da güçlü olan tarikat bağlarını harekete geçirdi; Çerkezleri, Çeçenleri ve Dağıstanlıları örgütleyerek, Çarlık ordularına 1834 yılından 1859 yılına kadar 25 yıl süreyle kahramanca direndi. Sonunda Vedeno Kalesi’nde birkaç yüz kahramanla son direnişi yaptı, kaleyi kuşatan Çarlık ordusuna teslim olmak zorunda kaldı. Simsiyah saçlarıyla başladığı savaşını, ak saçlı bir kahraman olarak noktaladı. Tarihçi Kemal Karpat’a göre Çarlık Rusyası, fethettiği ülkelerde Müslümanlara “zorunlu tahliye” yani tehcir politikasını uygulamaya başladı.

5 Tarihçi Justin McCarthy’nin belirttiği gibi, amaç, Kırım ve Kafkasya’da Müslüman varlığını eriterek buraları Rus İmparatorluğu’na sadık Hıristiyan ülkesi haline getirmekti. 6 Kırım Tatarlarının ardından Kafkasya’nın Müslüman halkları katliamlara uğradılar, dağıtıldılar, göçe zorlandılar. Osmanlı topraklarına kitleler halinde göçler hızlandı. Kalanların birçoğu Rusya içine dağıtıldı. Rus Çarı II. Alexandr, 1861 yılında Kafkasya’yı ziyaret ettiğinde, kendisiyle görüşen ve el konulmuş arazilerin iade edilmesini isteyen Çerkezlere şu karşılığı vermişti: Ya gösterilecek yerlere veya Türkiye’ye göçünüz! 7 Kafkas Müslümanlarının bir kısmı gemilere doldurulup Osmanlı limanlarına gönderildi. Bir kısmı karayoluyla, tabii tren ve otobüsle değil, at arabasıyla, kağnıyla ve yaya olarak!. Yollara düşen Çerkezler, Çeçenler, Dağıstanlılar, Abhazlar katliamlara maruz kaldılar, açlıktan, soğuktan kırıldılar, kalanlar Anadolu’ya ulaştı. İleride patlak verecek Ermeni meselesinin kökleri bu olaylara kadar uzanmaktadır. Şükrü Hanioğlu: Burada da büyük çapta Rusların gelişinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu’na bizim tek ad altında Çerkez diye ifade ettiğimiz, ama çok değişik Kafkas kavimlerinin göçü var. Hatta bu öyle bir noktaya varıyor ki; bunu örgütleyebilecek kurum kurmak zorunda kalıyor Osmanlı Devleti. Bunları organize etmeye çalışıyor. Tabii çok büyük bir nüfus geliyor, çok büyük Çerkez nüfusu geliyor. Bunlar imparatorluğun değişik bölgelerine mesela Suriye, Ürdün gibi ya da Bulgaristan gibi yerlere yerleştiriliyor ama buna çok itiraz olunca, özellikle 1876 Bulgar Krizi sonrasında, göç edenlerin bazıları imparatorluğun tekrar Asya topraklarına getiriliyor. Çok büyük bir nüfus, imparatorluğun değişik bölgelerine, Doğu Anadolu’ya yerleştiriliyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir