24 Aralık 1867’de İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmet Tevfik’tir. Çocuk yaştayken annesinin ölümü onu hayatı boyunca etkiledi. Orta öğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesi’nde, sonra da Galatasaray Sultanisi’nde yaptı. Burada Recaizade Ekrem’in öğrencisi oldu. Duygulu kişiliği onu genç yaşlarda şiire yöneltti. 1888’de Galatasaray’ı bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak göreve başladı. Yeterince çalışmadan para aldığı gerekçesiyle buradan ayrıldı. Daha sonra tekrar çeşitli memurluklarda bulundu. Ek iş olarak Ticaret Mekteb-i Âlisi’nde hat ve Fransızca öğretmenliği yaptı. 1891’de Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birinciliği kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. 1892’de Galatasaray Sultanisi’nin ilk bölümüne Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1894’te Hüseyin Kâzım Kadri ve Ali Ekrem Bolayır’la birlikte Malûmat dergisini çıkartmaya başladı. 1895’te hükümetin bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaraydaki görevinden istifa etti ve inzivaya çekildi. 1896’da, eski öğretmeni Recaizade Ekrem’in aracılığıyla Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. Aynı yıl Robert Kolej’e Türkçe öğretmeni olarak tayin edildi. Sultan Abdülhamid yönetimine muhalif olan Batıcılar, muhalefetlerinde uzun süre başarı sağlayamayınca bu durum onları toplumdan kaçış düşüncelerine sürükledi. Tevfik Fikret’teki “inziva” düşüncesini daha da derinleşti. Bu düşünce, Servet-i Fünun’un öbür yazarlarınca da benimseniyordu. Bir ara hepsi birlikte Yeni Zelanda’ya gitmeyi, daha sonra Hüseyin Kâzım’ın Manisa’nın bir köyündeki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler. Ama Fikret’in “Yeşil Yurt” şiirinde de açıkça görülen bu sıla ütopyası ve birlikte yaşama özlemi bir türlü gerçekleşmedi. Servet-i Fünuncular arasında görüş ayrılıkları başlamıştı. Bazıları dergiden ayrıldılar. Bir süre sonra Fikret de derginin sahibi ile anlaşamayarak buradaki görevini bıraktı. Bütün zamanını Robert Kolej’de geçirmeye başladı. 1901’de “inziva” düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Rumelihisarı’nda Robert Kolej’in yamacında, planlarını kendisinin çizdiği Aşiyan, adlı evi yaptırmaya başladı. Bugün Tevfik Fikret Müzesi olan Aşiyan 1905’de tamamlandı. Fikret, eşi ve oğlu Haluk’la birlikte buraya yerleşti. Çok az insanla görüşüyordu. “Sis”, “Sabah Olursa”, “Bir Lahza-i Taahhur” bu dönemin ürünleridir. Bu arada babasının, arkasından da, kızkardeşinin hayatlarını kaybetmesi onu çok etkiledi. Bu döneminde, özgürlük getireceğine inandığı İttihat ve Terakki’yi destekliyordu. 1908’de de, II.Meşrutiyet’in ateşli savunucuları arasına katıldı. Meşrutiyet’ten sonra “inziva”sından çıktı, eski arkadaşlarıyla barışarak, Hüseyin Kâzım ve Hüseyin Cahit’le birlikte Tanin gazetesini kurdu. Ama, gazete İttihad ve Terakki’nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıkıp, Hüseyin Cahit’le kavga ederek oradan da ayrıldı. Yeni yönetimin önerdiği Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini de geri çevirdi. Bu göreve getirilen Abdurrahman Şeref’in çağrısıyla, Galatasaray Sultanisi’nin müdürü oldu bir süre önce yanmış olan okulun onarımını üstlendi. Bu arada, toplantı salonunu mescitin üstüne yaptırdığı gerekçesiyle ağır eleştirilere uğradı. O günlerde 31 Mart Olayı patlak verdi. Fikret, olayı protesto amacıyla önce kendini okulun kapısına zincirle bağlattı, ertesi gün de istifa etti. Ancak öğrencilerin ve maarif nazırı Nail Bey’in ısrarlarıyla tam yetkili olarak göreve döndü. Ama sekiz ay sonra, yeni maarif nazırı Emrullah Efendi’yle anlaşamayarak bir daha dönmemek üzere Galatasaray’dan ayrıldı. Artık, İttihad ve Terakki yönetimine de muhalif olmuştu. 1912’de meclisin kapatılması üzerine, bu olayı meclisin 1878’de (Hicri tarihle 1295’te) kapatılmasına benzeterek “Doksan Beşe Doğru” şiirini yazdı. Bunu “Han-ı Yağma”, “Sancak- Şerif Huzurunda” gibi şiirler izledi. İttihad ve Teraki’nin fedailerince izlenmeye başlandı. Modern pedagoji ilkelerine uygun bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkartmak gibi tasarıları olduysa da bunları gerçekleştiremedi. O günlerde, ağır şeker hastalığına yakalanmış olduğu anlaşıldı. 1914’te kolu şiştiği için bir ameliyat geçirdi. Tedaviye yanaşmaması sonucunda hastalığı iyice artarak ölümüne neden oldu. 19 Ağustos 1915’te İstanbul’da öldü. ESERLERİNDEN BAZILARI: Ribab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri, Rübab’ın Cevabı, Şermin, Tarihi Kadim AĞUSTOS BÖCEĞİ ile KARINCA Karıncayı bilirsiniz: Minicik bir hayvandır, Ama pek çalışkandır, Çok da tutumludur; yalnız Pek bencildir, bu bir kusur: Bencil olan zalim olur Bir gün ağustos böceği Tembel tembel ötüp durmak Sonucunda aç kalarak, Karıncadan göreceği Soğukluğa bakmaz, gider, Bir lokma şey rica eder, Der ki: – Acıyınız bize, Çoluk çocuk evde açız; Yardımına muhtacız. Karınca bir yüreksize Yaraşır sertlikle sorar: – Uzun, güzel günler oldu; O günlerde ne yaptınız? Böcek inler: – Açız, açız! Bakın yüzüm nasıl soldu, O günlerde gülen, öten, Sazla, sözle eğlenen ben, Bugün bakın ne hâldeyim! Vallah açız, billah açız, Hâlimize acıyınız! Karınca eğlenir: – Beyim Şimdi de dans edin, ne çıkar? “Yazın çalan kışın oynar.” ARMAĞAN Bugün benim bayram günüm, Ama ablama küskünüm; Gelip demeliydi: – Şermin, Bir yaş daha aldın, sevin; Oysa ki ben, değil ablam, Yabancı olsa duramam Kardeşçe, dostça, insanca Hatırını sormayınca. Ama şu cici şey de ne? Oo, oo! “Sevgili Şermin’e” Bir armağan… Ne de güzel! Mutlak Ayfer’dendir… Oh, gel Cici şey, gel kucağıma, Sürün biraz dudağıma! Ablam da böyle kutu Verirse ne olurdu? Benim melek Ayfer’ciğim!.. Ama acele etmeyeyim Gerçekten de bu ondan mı? Boşuna yerdim ablamı; İçim ne kadar aldanmış, Güzel kutu ablamdanmış. Zaten Şermin’in bayramı Ayfer’in umrunda mı! Beni ablam sever ancak. Böyle başka kim anacak? Melek ablacığm benim, Sen benimsin, ben seninim
Tevfik Fikret – Sermin
PDF Kitap İndir |
birde okuyan varsa nasıl açtığını söylermi
bunu okuyan yokmu
daha okuyamadım çünkü açılmıyor bu uygulamadan