Tezer Ozlu – Zaman Disi Yasam

Elma bahçesi. Elma ağaçları. Yaz rüzgarı esmektedir. Baba, erkek kardeş ve çocuk büyükanneyi ararlar. Çocuk (beş yaşında bir kız) ağaçların arasında dolaşır. Kelebek örnek alınılarak dikilmiş bir giysi içindedir. Rüzgâr dalları kıpırdatır, yaprakları da. Bunun dışında sessizlik. Çocuğun ardından hep beyaz bir köpek koşar. Köpek kızı hep izler. Yolunu şaşıran çocuk büyükanneyi ufak, derin olmayan bir çukurda bulur. O orada diz çökmüştür. Yalnız kafası dışarda kalmıştır. Yüzü çok zayıftır. İnce yemenisi yaz rüzgârında iyice uzamış otlar arasında uçuşur.


Gözlüklüdür. Yüzünde, çocuğu gördüğüne dair en ufak bir hareket olmaz. Çocuğa bakmaktadır, ama onu görmez. Çocuk bir yandan onu çukurun içinde böyle hareketsiz görmekten ürker, öte yandan da evden kaçmış olan büyükanneyi bulmuş olmaktan sevinç duyar. Çocuk: Neden çukura saklandın? Büyükanne döner. Kolunu uzatır. Yaylayı saran yüksek dağların tepelerini gösterir. Büyükanne: Kaybolacağım. Orada…bu tepelerin ardında. Çok uzakta, tepelerin önünden bir trenin geçtiği görülür. Tren bir çizgi gibidir. Gene de durgun doğanın içinde bir hareket oluşturur, çünkü doğada yalnızca rüzgâr ve rüzgârın hareket ettirdiği bitkiler vardır. Çocuk özlemle trene bakar. 2. Tren kalkar.

Kadın trende oturmaktadır. Yorgundur, ama uyanık. Trendedir, ama hiçbir yerdedir. Aynı zamanda da heryerde. Trenin penceresinden dış dünyanın değişen biçimleri görülür. (Dış ses): Tepelerin ardında kaybolmanın ne anlama geldiğini anlamadım. Birlikte eve dönüp dönmediğimizi ansımıyorum. Oysa ölümünü çok iyi hatırlıyorum. Annem onun ölümünü benden saklamıştı. Derin, karanlık bir geceydi. Sıradışı karanlık bir gece. 3. Büyük, eski yapı bir evin odası. Bir yığın kadın oturuyor. Büyükannenin öldüğü gün.

Evin içinde ölüm havası esiyor. Kimse ağlamıyor. Kimse bağırmıyor. Sonsuz bir sessizlik. Anne çocuğa yaklaşıyor. Anne: Şimdi gidip uyu. Çocuk yalnız gitmeye korkuyor. Ama bunu dile getiremiyor. Odadan çıkıyor. Tüm kapıların açıldığı büyük sofada öylece duruyor. Dışarı çıkar çıkmaz gene aynı kapıya koşuyor. Annesinin ağladığını duyuyor. O oda dışında kocaman evin diğer bölümleri ısıtılmış değil. Üşüyor. Önce yatağının altına bakıyor, orada kimsenin saklanmadığından emin olmak istiyor.

Sonra boş yatağa bakıyor. (Büyükannenin boş yatağı) Hemen şiltenin altına giriyor. Yüzünü de örtüyor. Kamera duvarları tarıyor. Yelkovansız bir saat. Gene de işliyor. Sessiz gecede saatin tik takları duyuluyor. 4. Trendeki kadın. Saatine bakıyor. (Dış ses) Kadın: Uzun süre ölüm döşeğindeydi. O yavaşça ölürken ben yavaşça büyüyordum. Kadın gözlerini kapatır. 5. Düş.

Kadın ardında bir kapıyı kapatır. Girdiği mekan kapkaranlıktır. Hemen ardından binlerce mumun yandığını görür. Mum ışıkları çok küçüktür. Birden bir fare sıçrar. Sonra bir yığın fare. Bağırır. Düşünde çocuk haliyle büyükannenin yatağına girer. Büyükanne yuvarlak gözlüklerini takmıştır. İki gözünden yaşlar akar. Çocuk: Ağlıyor musun büyükanne? Büyükanne: Hayır, gözlerim akıyor. Çocuk: Gözyaşlarına çok alışık olduklarından. Tren bir yerde durur. Kadın gözlerini açar. Dört tekerlekli bavulunu alır.

Bavulu ardından sürükler. İnsanlar ona bakarlar. Dünyada tek canlı oymuş gibi kalabalığın arasından geçer. İlk bulduğu taksiye biner. Kadın, taksi şöförüne: Beni en yakındaki iyi bir otele götürün. 6. Otel odası. Bavulunu bir kenara fırlatır. Sevgilisine telefon eder. Kadın: Rainer, seninle kahve içebilmek için 1600 kilometre yol yaptım şimdi. Susar. Rainer’in karşı çıkmayacağını umar. Aynada kendisine bakar, ayna hemen telefonun arkasındadır. Kendi gözlerine gülümser. Gözleri de aynadan ona gülümser.

Telefondaki kadın: Birşey söylemiyorsun ha? Yarın gidiyorsun demek? İyi. Öğleden sonra, tamam geç öğleden sonra tekrar ararım. Radyonun düğmesini çevirir. Müzik. Gövdesinden giysilerini çıkartıp fırlatır, onları yere atar. Bir saniye perdeleri açar. Bir gökdelendedir. Aşağıda büyük bir kentin yoğun ışıkları görülür. Herhangi bir kentin. Perdeleri hemen gene kapar. Duşa girer. Duvara yaslanır. Suyun istediği gibi gövdesinden akmasına izin verir. Odaya geri döner, kurulanmadan yatağa uzanır. 7.

Kırmızı bir otomobil hızla doğanın içinde yol alır. Kadını görürüz. 40 yaşlarındadır. Rainer ise 20. Arabayı kullanır. Sessizdir. Rahatça oturmaktadır direksiyonda. Sanki taştan gibi. Kadın sinirlidir. Radyoyu karıştırır, ya da teyple oynar. Bir saniye klasik müzik çalar, sonra herhangi bir dilde haberleri dinler. Sonra popüler bir şarkıyı çalar “Felicita, felicita”. Sonra sigara içer. Sonra tıpkı onun gibi sessiz durmayı dener. Araba mısır tarlalarından geçer.

Buğday tarlalarından. Çok hızlı gider. Rainer yalnızca yola bakar. Rainer: Kemerini bağla. Kadın: Bu genel emir dışında bana söyleyecek birşeyin yok mu? Kendi kendine sinirli bir hareket yapar. Elleriyle. Giderler, giderler, giderler. Kadın: Gel, geceyi bir otelde geçirelim. Rainer cevap vermez. Gecenin içine doğru araba sürer. Sanki kendi içine doğru yol almaktadır. Yirmi yaşını geride bırakmak ister gibi. Kadın elini onun baldırına koyar. Elini alır ve kadının baldırına geri koyar. Onu bir otelin önünde durdurmak için yaptığı herşey boşunadır.

Rainer durmaksızın arabayı sürer. Kadın çaresizdir. Onun kendisini çok sevdiğini bilmektedir. Belki de Rainer artık kadının sevgisini taşıyamamaktadır. Onu unutmak istemektedir. Ama kadın bunu anlamaz, anlamak da istememektedir. Çünkü Rainer karşı konulamaz biridir. Bunun farkındadır. Rainer de bilir bunu. Ondaki bu değişiklik kadın için anlaşılmazdır. Bütün gün E-5’te yol alır. Gece, sabaha karşı 3’te gökdelenlerin önünde büyük bir sokak lambasının önünde durur, arkasına dayanır. Rainer: Şimdi burada uyuyacağım. Kadın: Ben ne burda ne de şimdi uyuyabilirim. Bu giysimi çıkarmalıyım.

Dün sabahtan beri bu giysi içindeyim. Tenime geri dönebilmeliyim. Erkek arkasına dayanır. Kadın ona doğru uzanır. Onu öpmek ister. Erkek onu iter. Kadın: Neyin var senin? Kadın sinirlidir. Kadın: Giysimi yırtmamı mı istiyorsun? Tenimi – saçlarımı? Gözlerimi mi oyayım? Tenimi bulmalıyım yeniden. Anlamıyor musun? Rainer: Bırak da uyuyayım. Yarın gene yola devam edeceğim. Kadın: Kalk. Çantamı ver. Rainer: Gidiyor musun? Kadın: Gidiyorum. Kalkar. Yavaş ve ağır biçimde.

Bagajın önünde ona dört tekerlekli bavulunu verir. Kadın bavulun fermuarını açar. Caddenin ortasında giysisini çıkartır. Etraf karanlıktır, bir tek sokak lambalarının ışığı aydınlık verir. Jeans ve bir bluz giyer. Ona birşey verir. Kadın: Al bunlar senin jeanslerin. Şimdi bana kitabı geri ver. Rainer ona kitabı verir. Kadının davranışları sinirlidir. Canlıdır. Enerji doludur. Yorgunluktan kaynaklanan bir enerji. Rainer arabaya geri döner. Koltuğunda arkaya doğru yaslanır.

Kadın yalnız kalır. 8. Gece. E-5. Başka arabalar da gecenin içinde hızla geçerler. Çevresine bakar. Büyük büyük yüksek binalar. Bir yön arar kendine. Aslında hiçbir yöne ilgi duymadığı halde. Şimdi o da sessizdir, yalnız, terkedilmiş. Yabancı bir kentin yabancı gecesinde, bir banliyöde. Blues çalınır. Otoyola çıkmanın bir yolunu arar. Otoyola çıkar. Hangi yöne gideceğini düşünür.

Otoyolun kenarında durur. İstediği arabayı durdurabilir. Ama kararsız öylece durur orada. Müzik hızlanır. Yüzünü görürüz. Nerdeyse duygusuzdur yüzü. Sadece bir dişi ağrımaktadır. Gene bavulunu ardından sürükler. Arabaya geri döner. Cama eğilir. İçeriye bakar. Rainer uyumaktadır. Cama vurur. Ona bir işaret yapar, kapıyı açması için. Açar.

İçeriye onun yanına oturur. Onu okşar. Öper. Rainer uyur. Kendisi oturup sigara içer. Saat 5’e doğru caddenin tüm ışıkları söner. Gün ağarmaktadır. Sigara içer. Ara sıra arabadan dışarıya çıkar. Arabanın yanında yürür. Gitmeyi düşünür. Sonra gene onun yanına oturur. O uyur. Ona sevgiyle bakar. Okşamak ister.

Vazgeçer. Sonra onu gene uyandırır. Güneş yükselmiştir. Kadın: Bavulumu ver gene bana. Rainer: Gerçekten gidiyor musun?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir