Timothy Freke, Peter Gandy – İsanın Gizemleri; Gerçek İsa Bir Pagan Tanrısı mıydı

Bugün Vatikan’ın bulunduğu yerde, bir zamanlar bir Pagan mabedi yer alıyordu. Burada Pagan papazlar, kutsal törenler gerçekleştiriyordu. İlk Hıristiyanlar bunları öyle rahatsız edici buluyorlardı ki, o zamana dek uygulanmakta olan bu törenlerin tüm kanıtlarını yok etmeğe çalıştılar. Şok edici olan bu Pagan ritüelleri nelerdi? Belki de bunlar, korkunç kurban edişler ya da müstehcen sefahat alemleri idi? Bu, bizim inandırıldığımız şey idi. Ama hakikat, bu kurguya çok daha yabancıdır. Bugün, bir araya gelen imanlıların, Rableri İsa Mesih’ e saygı gösterdikleri yerde, eski insanlar, İsa gibi 25 Aralık’ ta üç çobanın önünde mucizevi bir şekilde doğmuş olan bir başka tanrı-insana tapınıyorlardı. Bir zamanlar, Pagan cemaatleri, bu antik tapınakta, İsa gibi göğe yükselmiş ve zaminın sonunda, canlıları ve ölüleri yargılamak için tekrar geleceğine söz vermiş olduğu söylenen :Pagan bir kurtarıcıyı yüceltmişlerdir. Papa’nın Katolik Ekmek ve Şarap Ayini’ni kutladığı bu aynı yerde, Pagan rahipler de, kendi kurtarıcılarının anısına, tıpkı ‘Her kim benim etimi yemez ve kanımı içmez, böylece benim ile bir olmaz ve ben de onun ile bir olmazsam, o kişi, kurtuluşu bilmeyecektir’ (2) demiş olan İsa gibi, ekmek ve şaraptan oluşan sembolik bir yemeği kutluyorlardı. İsa hikayesi ile Pagan miti arasında böyle olağanüstü benzerlikleri ortaya çıkarmağa başladığımızda çok şaşırdık. Bizler, Paganizm ile Hıristiyanlığı tamamen zıt dinsel perspektifler olarak tasvir eden bir kültürde yetiştirilmiştik. Böyle şaşırtıcı benzerlikler nasıl açıklanabilirdi? Meraklandık IO DÜŞÜNÜLEMEYEN DÜŞÜNCE ve daha da ötesini araştırmağa başladık. Daha fazla inceledikçe, daha fazla benzerlik buluyorduk. Ortaya çıkarmakta olduğumuz kanıtların bolluğunu göz önüne alınca, kendimizi, Paganizm ile Hıristiyanlık arasındaki ilişki ile ilgili bilgimizi tamamen gözden geçirmek, daha önce tartışılmaz olarak gördüğümüz inançları sorgulamak ve ilk başta imkansız görünen olasılıkları düşünmek zorunda hissettik. Bazı okurlar, çıkardığımız sonuçları şok edici, bazıları da kabfıl edilmiş doktrinlere aykırı bulacaklar; ama bizim için bunlar, sadece, biriktirmiş olduğumuz kanıtların en basit ve en kesin açıklanış yoludur. İsa hikayesinin, tarihsel bir Mesih’in biyografisi olmadığına, ama ebedi Pagan hikayelerine dayanan bir mit olduğuna ikna olmuştuk.


Hıristiyanlık, yeni ve eşsiz bir vahiy değil, aslında Antik Pagan Gizem Dini’nin bir Yahudi uyarlayışıydı. Bu, bizim ‘İsa’nın Gizemleri Tezi’ olarak adlandırmış olduğumuz şeydir. İlk başta gerçek payı çok azmış gibi gelebilir, tıpkı başlangıçta bizim için de olduğu gibi. Bununla beraber, ‘gerçek’ İsa hakkında yazılan kanıtlanmamış bir hayli boş laf var, bu yüzden devrimci nitelikteki herhangi bir teoriye sağlıklı dozda bir şüphecilik ile yaklaşılmaklıdır. Ancak bu kitap, olağandışı iddialarda bulunsa da, sadece eğlenceli bir fantazi ya da merak uyandıran bir spekülasyon değildir. Kitap, sağlam bir şekilde, elde bulunan tarihsel kaynaklara ve en son bilimsel araştırılara dayanmaktadır. Kitabı, genel okura ulaşabilir hale getirmeği umarken, aynı zamanda, düşüncelerimizi daha esaslı olarak analiz etmek isteyenler için kaynaklar, referanslar ve daha fazla ayrıntı veren bol not ekledik. Bugün hala radikal ve meydan okuyucu olmaklıklarına rağmen, ortaya çıkardığımız birçok düşünce aslında hiç de yeni sayılmaz. Rönesans’tan beri, mistikler ve bilim adamları, Hıristiyanlığın kökenlerini Antik Mısır Dini’nde görmüşlerdi. On dokuzuncu yüzyılın ilk yıllarında, önsezili bilim adamları da, bizim kendi varsayımlarımıza benzer varsayımlarda bulundular. Yakın zamanlarda, günümüz akademisyenleri, sürekli olarak, bizim düşündüğümüz olasılıklara işaret ettiler. Y ine de çok azı bizim çıkardığımız aşikar sonuçları cesaret ile ifade etmeğe cüret etti. Niçin? Çünkü böyle yapmak tabu sayılır. 2000 yıl boyunca Batı’da, Hıristiyanlığın kutsal ve eşsiz olduğu, Paganizmin ise ilkel ve Şeytan’ın eseri olduğu düşüncesi hakim idi. Bunların İSA’NIN GİZEMLERİ il aynı geleneğin parçaları olabileceğini düşünmek bile tek kelime ile imkansızdı.

Bu yüzden, Hıristiyanlığın gerçek kökenleri baştan beri aşikar oluşuna rağmen, az sayıda kişi bunları görebilmişti, çünkü bunu yapmak kültürümüzün koşullandırışlarından radikal bir kopuşu gerektiriyordu. Bizim katkımız, düşünülemeyeni düşünmek ve çıkardığımız sonuçları sıkıcı, kalın bir akademik kitaptan ziyade popüler bir kitapta sunmak cüretini göstermek oldu. Bu, tabii ki son söz değil. Bu karışık konu hakkında, yani Hıristiyanlığın kökenlerinin tamamen yeni bir değerlendirisi için önemli bir çağrı olabileceğini umuyoruz. PAGAN GİZEMLERİ Yunan trajedilerinde oyun başlamadan önce, koro, başkahramanların kaderini gözler önüne serer. Eğer varılacak yeri ve bölgeyi önceden biliyorsak, yolculuğu anlamak daha kolay olur. Bu yüzden, daha derinlere inmeden önce, keşif sürecimizi yeniden izlemek ve böylece kitabın kısa bir özetini ortaya koymak istiyoruz. Tüm yaşamımız boyunca, dünya mistisizmi konusunda bir saplantıyı paylaşmıştık. Bu husus, yakın zamanlarda, antik dünyadaki ruhsallığı araştırışımıza yol açmıştı. Popüler bilgi, kaçınılmaz olarak, bilimsel araştırışın en üst noktasından oldukça geride kalmaktadır ve çoğu insan gibi, biz de başlangıçta Paganizm hakkında yanlış ve modası geçmiş bir görüşe sahiptik. Bize, Paganizm’e, puta tapışın ve kanlı kurbanların olduğu ve bugün ‘bilim’ adını verdiğimiz şeye gözü kapalı bir şekilde ilerlemeğe çalışan toga giymiş sıkıcı filozofların bulunduğu batıl inançlı bir kültür olarak bakmak öğretilmişti. Olimpos tanrılarının ve tanrıçalarının partizan ve kaprisli doğasını gösteren çeşitli Yunan mitlerine aşina idik. Her şeyi dikkate alındığında, Paganizm, ilkel ve temelde yabancı görünüyordu. Ancak, uzun yıllar boyu araştırdıktan sonra, bilgimiz dönüşüm’e uğradı. Pagan ruhsallığı, aslında çok gelişmiş bir kültürün ileri bir ürünüydü.

Yunanlıların Olimpos tanrılarına tapınışında olduğu gibi, devlet dinleri, yalnızca tantana ve törenden ibaret değildi. İnsanların gerçek ruhsallığı, coşkulu ve mistik ‘Gizem Dinleri’ yoluyla dışa vuruluyordu. İlk başta gizli ve heretik akımlar olan bu Gizemler, Antik Akdeniz Bölgesi boyunca yayılıp gelişerek, Pagan dünyasının en büyük zihinlerine ilham verdi ve bu kişiler, bu Gizemleri uygarlığın kaynağının ta kendisi olarak gördüler. I2 DÜŞÜNÜLEMEYEN DÜŞÜNCE Her Gizem geleneğinin egzoterik olan Dışsal Gizemleri var idi; bunlar, ortak bilgi olan mitlerden ve katılmak isteyen herkese açık olan ritüellerden oluşuyordu. Ayrıca, ezoterik olan İçsel Gizemler vardı; bunlar ise, yalnızca, güçlü bir inisiyasyon sürecinden geçmiş olanların bildiği kutsal bir sır idi. İçsel Gizemlerin inisiyeleri, kendilerine ifşa edilen Dışsal Gizem ritüellerinin ve mitlerinin mistik anlamını biliyorlardı. Bu süreç, kişisel bir dönüşüm’e ve ruhsal bir aydınlanışa yol açıyordu. Antik dünyanın filozofları, İçsel Gizemlerin ruhsal üstadları idi. Onlar, modası geçmiş akademisyenlerden çok Hindu gurulara benzeyen mistikler ve mucize-yaratıcıları idi. Örneğin, büyük Yunan filozofu Pythagoras, bugün, matematik teoreminden dolayı hatırlanmaktadır; ama az sayıda kişi onu, gerçekte olduğu gibi anlatır-yani, mucizevi bir şekilde rüzgarlan dindirebildiğine ve ölüleri diriltebildiğine inanılan çarpıcı bir bilge olarak. Gizemlerin merkezinde, bir çok farklı ad ile bilinen, ölen ve yeniden dirilen bir tanrı-insan ile ilgili mitler var idi. O, Mısır’da Osiris; Yunanistan’da Dionysus; Anadolu’da Attis; _Suriye’de Adonis; İtalya’da Baküs; İran’da Mitras idi. Temelde, tüm bu tanrı-insanlar aynı mitsel varlıktır. M.Ö.

(3, 4) üçüncü yüzyıl kadar eski zamanlardaki bir uygulam gibi, biz de bu kitapta, onun evrensel ve karma doğasını belirtmek için bileşik ‘Osiris-Dionysus’ adını ve belirli bir Gizem geleneğinden bahsederken onun özel adlarını kullanacağız. M.Ö. beşinci yüzyıldan itibaren, Xenophanes ve Empedocles gibi filozoflar, tanrı ve tanrıçaların hikayelerinin, anlatıldığı şekilde kabfil edilişi ile alay ediyorlardı. Onlar, bunları, insanın rfıhsal deneyiminin alegorileri olarak görüyorlardı. Bu yüzden, Osiris-Dionysus mitleri sadece ilginç masallar olarak değil, ama İçsel Gizemlerin mistik öğretilerini şifreleyen sembolik bir dil olarak anlaşılmaklıdır. Bu sebeple, ayrıntılar değişik kültürler tarafından zamanla geliştirilmiş ve uyarlanmış oluşuna rağmen, Osiris-Dionysus miti temelinde aynı kalmıştır. Gizemlerin farklı tanrı-insanları ile ilgili çeşitli mitler, büyük mitoloji uzmanıJoseph Campbell’ın lıynı yapı’ olarak adlandırdığı şeyi paylaşır. Tıpkı her insanın fiziksel olarak benzersiz oluşu, bununla beraber insan vücudunun genel anatomisi hakkında konuşusunun mümkün oluşu gibi, iSA’NIN GİZEMLERİ 13 bu farklı mitlerde de, hem onların benzersizliğini hem de temeldeki aynılığını görmek mümkündür. Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i ile Bernstein’ın Batı Yakası HikJyesi’si arasındaki ilişki, aydınlatıcı bir karşılaştırış olabilir. Biri, zengin İtalyan aileler hakkındaki bir on altıncı yüzyıl İngiliz trajedyası iken; diğeri, sokak çeteleri hakkındaki bir yirminci yüzyıl Amerikan müzikalidir. Görünüşte, çok farklı oluşlarına rağmen, temelde aynı hikayedirler. Benzer bir şekilde, Pagan Gizemleri’nin tanrı-ins:inları üzerine yazılmış hikayeler de, farklı biçimler alışlarına rağmen temelde aynıdırlar. Osiris-Dionysus mitinin çeşitli versiyonlarını araştırdıkça, Isa hikayesinin, bu ebedi masalın tüm niteliklerine sahip olduğu daha da aşikar hale geldi. Olayları karşılaştırdıkça, Isa’nın farzedilen biyografisini, daha evvel Osiris-Dionysus ile ilişkilendirilen mitsel motiflerden elde edebildiğimizi gördük: * Osiris-Dionysus Tanrı’nın yaptığı etten kemikten bir varlık, kurtarıcı ve ‘Tanrı’nın Oğlu’dur.

* Onun babası Tanrı ve annesi ölümlü bir bakiredir. * O, 25 Aralık’ta üç çobanın önünde, bir mağarada ya da mütevazı bir inek barınağında doğmuştur. * o, taraftarlarına vaftiz ritüelleri vasıtası ile yeniden doğuş şansı sunar. * O, bir evlilik töreninde mucizevi bir şekilde suyu şaraba dönüştürür. * O, eşek sırtında zaferane bir şekilde kente girerken, insanlar onu onurlandırmak için palmiye ağacı yapraklarını sallarlar. * O, dünyanın günahları sebebiyle bir kurban olarak Paskalya zamanında ölür. * O, ölümünün ardından cehenneme iner, daha sonra üçüncü gün dirilir ve ihtişam içinde göğe yükselir. * Onun taraftarları, Kıyamet Günleri boyunca, onun yargıç olarak geri dönüşünü beklerler . * Onun ölümü ve yeniden dirilişi, onun etini ve kanını sembolize eden, ekmek ve şarabın yenilişinden oluşan bir ritüel ile kutlanır. Bunlar, Osiris-Dionysus hikayeleri ve Isa ‘biyografısi’nde benzer olan motiflerden sadece birkaçıdır. Bu dikkate değer benzerlikler neden yay- )’ DÜŞÜNÜLEMEYEN DÜŞÜNCE gın olarak bilinmemektedir? Çünkü, daha sonra ortaya çıkaracağımız gibi, eski Roma Kilisesi bizim bunları kavrayışımızı önlemek için gücünün elverdiği her şeyi yaptı. Kilise, Gizemleri yok etmek şeklinde zalimce bir program içinde kutsal Pagan yazınını sistematik olarak ortadan kaldırdı-bu işi öyle mükemmel yaptı ki bugün Paganizm ‘ölü’ bir din olarak görülmektedir. Yeni Hıristiyan dini ve Antik Gizemler arasındaki bu benzerlikler, şimdi, bizim için şaşırtıcı oluşuna karşın, milattan sonraki ilk birkaç yüzyılın yazarları için çok açıktı. Yergi yazarı Celsus gibi Hıristiyanlığı eleştiren Paganlar, bu yeni dinin, kendi antik öğretilerinin donuk bir yansısından daha fazla bir şey olmadığından şikayet ediyorlardı. Justin Martyr, Tertullian ve Iranaeus gibi kilisenin ilk ‘Papazlar’ı, anlaşılır bir şekilde rahatsız oldular ve bu benzerliklerin, ‘şeytanın sebep olduğu bir taklitçiliğin’ sonucu olduğu şeklinde ümitsiz iddialarda bulundular.

Onlar, o zamana dek ileri sürülen en akla aykırı savlardan birini kullanarak, Şeytan’ı, saf kişileri yanıltmak çabası içinde, ‘olabilecekleri önceden tahmin etmek yolu ile aşırmak’ ile, İsa’nın gerçek hikayesini, gerçekten gerçekleşmiş olmadan evvel sinsice taklit etmek ile suçladılar! Bu Papazlar, bizde, en az, suçladıklarını düşündükleri Şeytan kadar sinsi bir izlenim bıraktılar. Başka Hıristiyan yorumcular, Gizemlerin mitlerinin, İsa’nın gerçekten gelişinin biraz önsezi ya da kehanet benzeri, ‘ilk-yankıları’ gibi olduklarını iddia etmişlerdi. Bu, ‘şeytani taklitçilik’ teorisinin daha cömert bir versiyonudur; ama bize en az bunun kadar akla aykırı gelmektedir. İsa hikayesini, ondan önceki çok sayıda mitsel öncünün gerçek zirvesi olarak görüşümüzü sağlayan, kültürel önyargıdan başka bir şey değildi. Tarafsız olarak bakıldığında, bu, aynı temel hikayenin sadece bir başka versiyonu gibi görünüyordu. Bunun aşikar açıklayışı, ilk Hıristiyanlık, daha önceki Pagan dünyasında hakim güç haline geldiğinde, Pagan mitolojisinden popüler motiflerin İsa’nın biyografisine eklenmiş olduğudur. Bu, çoğu Hıristiyan ilahiyatçının daha da ileri götürdüğü bir olasılıktır. Örneğin, bakirenin doğumu, genellikle, gerçek anlamda anlaşılmamak durumunda olan konu dışı bir sonradan ekleyiş olarak görülür. Bu tip motifler, Pagan festivallerinin, Hıristiyan azizler günleri olarak benimsenişi gibi, Paganizmden ‘alınmış’ idi. Bu teori, ‘gerçek’ İsa’yı, bir yığın _mitolojik yıkıntı altında aramağa devam edenler arasında yaygındı� .

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir