Titus Burckhart – Astroloji ve Simya

‘Aydınlanma Çağı’ndan bu yana ve zamanıınız dahil. simyayı, modern kimyanın ilkel bir öncüsü olarak kabul etmek adet haline gelmiştir. Bunun bir sonucu olarak simya literatürüyle meşgu I olan neredeyse bütün bilginler, onu geç dönem kimyasal gelişmelerin en erken safüalarıııdan farklı bir şey olarak görmek için hiçbir sebebe sahip olmamışlardır. Simyaya bu tek taraflı bakış tarzı, en azından, metallerin, renklerin ve camın hazırlanmasındaki geleneksel zanaat tecrübesinin koleksiyonu ile aslında simyada merkezı bir rol oynayan görünüş itibariyle akıl dışı işlemler arasında yapılacak bir ayrıma sebep olma meziyetini göstermiştir. Bu zanaat tecrübesi koleksiyonu önemsiz miktarda olmaktan uzak olarak bilinirken, simyacıların, mcıgisteriunılarının I kimyasal olarak anlamsız formüllerine inatçı bağlılıkları haydi haydi tuhaf görünmezlik edemezdi. İnsanlar kolayca şu sonuca ulaştılar; doymak bilmez altın yapma arzusu sürekli olarak insanların bir yığın fantastik reçetelere inanmasına sebep olmuştu, bu reçeteler doğru bir şekilde görüldüğünde, kadim insanların tabii felsefesinin popüler ve hnrafeci bir uyarlamasından daha fazla bir şey değildi; daha doğrusu sanki simyacılar, kısmen fiziksel işlemler vasıtasıyla kısmen de büyüsel uygulamalar vasıtasıyla Aristocu ınateria primcı -her şeyin ‘zemin’i- üzerine doğrudan dayanmaya çalışmışlardı. I Magisteriıını, kelime anlamı olarak Latince ‘üstatlık’ veya ‘üstadın yeri. makamı’ anlanıınu gelir. Simyada, iyileştiren veya dönU�türıncyi sağlayuıı madde anlamında kullanılır. Bunun İslam kliltüründcki km�ılığı kibriııı ‘/­ alıırıer’ dir. (<;.) 14 ASTROLOJİ VE SiMYA İddia edilen türden bir ‘sanat’ın, bütün budalalığına ve hilelerine rağmen, Doğunun ve Batının en zıt kültürlei’inde yii:ıyıllar boyunca durmadan kendini aşılamış olması, asla herhangi bir kişide en az bir ihtimal dışılık etkisi dahi uyandırır gözükmez. Buna karşın insanlar şunu görüş açısı içine almaya çok daha fazla meyilliydiler; bir yüzyıl veya o kadar öncesine değin bi.itlin insanlık aptalca bir rüya görmekteydi, bu rüyadan uyanı� sadece bizim zamanımızla birlikte geldi, sanki insanın spiritüelentelektüel melekesi (gerçeği, gerçek olmayandan ayırma gücü) biyolojik evrimin bazı türlerine bağlıydı. Simyaya bu bakış tarzı, bizzat simyanın içine işlemiş olan belli bir birlik ilkesi ile tezat teşkil eder: birçok kültürden ve birçok yüzyıldan kopup gelen ‘büyük iş’in tanımları.


sembollerin kabul edilen çokluğu vasıtasıyla, deneysel olarak açıklanması gerekmeyen bazı değişmez temel özellikler gösterir. Hint simyası, esaslarında Batı ve Çin simyası ile aynıdır, tamaıııeıı farklı bir manevi iklimde yer almış olsa da her ikisine de ışık tutabilir. Eğer simya, bir düzmeceden başka bir şey 9!111asaydı, ifade biçimi her fırsatta onuıı budalalığını ve keyfi yönlerini ortaya serecekti. aslında o, sahih bir ‘gelenek’in bütün işaretlerine sahip olarak görülebilir; sahih gelenek, üstatları tarafından temelleri atılan ve sürekli olarak açıklanan, organik ve tutarlı (zorunlu olarak sistematik olmasa da) bir öğreti ve düzgün biçimli bir kurallar külliyatıdır. Bu nedenle simya ne bir melezdir ne de insanlık tarihinin rastgele bir ürünildür, aksine ruhuİ1 ve nefsin derin bir imkanını temsil eder. Bu ayrıca, simya sembolizminde, kendi tezi olan ‘ortak bilinçaltı’nın bir teyidini bulmuş görüntüsü veren sözüm ona ‘derinlik psikolojisi’nin de görüşiidür.2 Bu bakış açısına göre simyacı, rüyavari arayışında, evvelce kendisine bilinmez olan kendi nefsinin bazı muhtevalarını gün ışığına çıkarır ve bu şe- � Bakınız: 1-Ierbeıt Silbcrcr. Probleıııe der Mystik ımd ilıre Srn1/Jolik. Viyan:ı 1914; C.G. Juııg. P.ı-yclıologie ııııd Alc/ıemie, Zürih llJ44 ve 1952 ve Mysıeriwıı Co11iuııctioııi.ı-, Zürih 1955 ve 1957 GİRİŞ 15 kilde de, böyle olmasını bilinçli olarak tasarlaıııayarak, kendi yüzeysel ego-bağımlı günlük bilinci ile ‘ortak bilinçaltı’nııı şekillenmemiş (fakat şekil arayan) gücü arasında bir tür uzlaşma hasıl eder. Bu ‘uzlaşma’nın dahili bir doyum tecrübesine sebep olduğu varsayılır.

bu öznel olarak, iddia edilen simya magisterium’unun yerini alır. Bu bakış açısı, yukarıdaki gibi. simyacının en önde gelen niyetinin altın yapmak olduğu varsayımı üzerine kuruludur. Onun bir çılgınlık veya kendini kandırma biçiminde tuzağa düşürüldüğü ve bu sebeple de rüyadaki biri gibi düşündüğü ve davrandığı şekilde değerlendirme yapılır. Bu açıklama belli bir akla yakınlığa sahiptir. çünkü bir bakıma gerçeğe yaklaşır, (eğer sadece doğrudan doğrt:ıya ondan ayrılmak durumunda ise!). Manevi gerçekliğin (buna göre simya işi bir tür inisiyasyondur) yeni başlayan kişinin az çok bil.incinde olmadığı bir şey olması doğrudur. Bu nefsin derinliğinde saklı bir şeydir. Ancak bu ‘gizli derinlik’, ‘ortak bilinçaltı’ denen şeyin kaosuyla karıştırılmamalıdır, elbette bu az çok esnek 1-.avranıın sahip olduğu kesin bir anlam kadarıyla. Simyacıların ‘gençlik pınarı’ hiçbir şekilde karanlık bir psişik alt-tabakadan fışkırmaz; Ruh ile aynı kaynaktan akar. ‘İş’inin başlangıcında o. simyacıdan gizlidir, altta olduğu için değil aksine onun bilinci zihinsel süreçlerinin seviyesinin i.izerinde olduğu için.

Psikologların hipotezi, şunlar anlaşılır anlaşılmaz buharlaşır; gerçek simyacılar asla herhangi bir altın yapına arzu tatmini rüyasıyla tuzağa düştirülınediler ve nefislerinin bilinçsiz muhtevalarının pasif ‘izdi.işümleri’ vasıtasıyla veya uyurgezerler gibi hedeflerinin peşine düşmediler! Aksine onlar belirli bir metot takip ettiler, bu metodun metalüıjik ifadesi (ba7:- metalleri gümüşe veya altına dönüştürme sanatı), kabul edileceği i.izere bir çok iııisiye edilmemiş araştırıcıları, kendi içinde mantıklı ve dahası gerçekten derin olsa da, yanlış yere götürmüştür.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir