Doğum günü yaklaştıkça içini bir heyecan kaplasa da, Tim genelde hüzünlenirdi. Çünkü oldukça şişman bir çocuktu, sınıfın en şişmanı. Ve oldukça da kısa boyluydu, okulun en kısa boylusu. Diğer çocuklar ona “bücür” veya “şişko” adını takmıştı. Bunu art niyetle söylemiyorlardı. Ama Tim bunu duyduğu zaman çok üzülüyor ve asabileşiyordu: “Sizi çirkin, uzun fasulye sırıkları! Sizi sıska, takırdayan iskeletler! Sizi çit lataları!” diye bağırıyordu. Çocuklar bu kez de sinirlendiği için ona gülüyorlardı. Tim bu kadar küçük ve şişman olduğu için bazen ağlıyordu da. 5 Tim, anne babasıyla büyük bir şehirde yaşıyordu. Evleri bodrum katındaydı. Ziyaret etmek istediğinizde üç basamak aşağıya inmek zorunda kalıyordunuz. Pencereler neredeyse zemine yakındı ve aslında bir ev kapısına ihtiyaçları da yoktu. Babası ayakkabı tamircisiydi. Ama sadece ayakkabı tamir etmekle kalmaz, harika hikâyeler de anlatırdı. Çok para kazanmıyordu, sadece eşine ve oğlu Tim’e yetecek kadar. Kadın az paraları olduğu için üzülmüyordu. Kocası bu kadar iyi ve zeki bir insan olduğu için mutluydu. Ama Tim zengin bir çocuk olmak istiyordu. “Şişmanlık, kısa boylu olmak ve fakirlik, üç tane kötü özellik bir arada bana çok fazla geliyor!” diye düşünüyordu. Bu yüzden kendi başına para kazanmak istiyor, sabahları sık sık okuldan önce pazara gidiyor, satıcılara mallarını dizerken yardımcı oluyor6 du. Şeftalileri tümsek halinde istifliyor, kırmızı ve beyaz bayır turplarını üst üste dizerek şekillendiriyordu. Üstelik bunu çok iyi yapıyordu. Bunun karşılığında ya bir elma, bir muz veya güzel bir üzüm salkımı hediye ediliyordu. Bazen satıcılar ona para verirdi. Hatta yumurta ve peynir satan kadın ona, yumurtaları kasadan kırmadan çıkardığı için herkesten fazla para verirdi. Bu parayla gidip şeker alır, bunları diğer çocuklarla paylaşır ve böylece onların kendisine gülmeyeceklerini düşünürdü. Ama onlar, Tim’e yine de gülüyorlardı, özellikle de tuhaf göründüğünü düşündükleri zamanlarda. Tim bazen parasını, bir kalıp çikolata, bir paket çerez ve bir horoz şekeri alacak kadar biriktiriyordu. Çikolatayı annesine, çerezi babasına hediye ediyor ve horoz şekerini kendisine saklıyordu. Böyle günlerde babası, “Bugün büyük bir gün! Tam bir aile kutlaması!” diye bağırıyor, tamir aletlerini ortadan kaldırıyordu. Sonra da koyar, köyden köye gezer, yatak ve yemek karşılığında, orada ki insanların ayakkabılarını tar ederdi. bir zamanlar bir gezgin ayakkabı tamircisiyken yaşadıklarını anlatmaya başlıyordu. Çünkü eskiden tamir aletlerini sırt çantasına 7 Yolculuklarıyla ilgili anlatacağı çok macerası vardı. Annesi yanında oturmuş çikolatasını yerken Tim de şekerini yalıyordu. Öyle yavaş yalıyordu ki şeker böylece uzun süre bitmiyordu. Bir gün Tim babasının tamir dükkânına gidip şöyle dedi: “Doğum günüm yaklaştı!” “Nasıl bir hediye istiyorsun?” diye sordu babası. “Ah, hiçbir şey…” diye yanıtladı Tim. “Sadece, artık Tim olmamak istiyorum.” “Adını mı değiştirmek istiyorsun?” diye sordu babası. “Bu durumda, senin için yeni ve güzel bir isim seçmeli… Adolar adına ne dersin? Ya da Dagobert? Kulağa hoş geliyor, değil mi! Ya da tamamen yeni bir isim düşünebilirim. Belki seni Çalıkuşuoğlu veya Kikuli Kikulorus diye çağırabilirim.” Ama Tim hâlâ üzgün bakıyordu. “Ben yeni bir isim istemiyorum.” dedi. “Tim adını seviyorum. Ben 9 sadece artık ben olmak istemiyorum. Ben başka bir çocuk olmak istiyorum.” “Hım…” dedi babası, elini saçlarının arasından geçirdi. “Bu çok zor. Peki, nasıl birisi olmak istiyorsun?” “Büyük!” dedi Tim. “Ve zayıf! Bugün çocuklar okulda bir şarkı söylediler: Şişman Tim, Köprüyü geçer, Köprü gırç gırç eder, Tim köprüden düşer! Bu şarkıyı uydurmuşlar. Ve hepsi de şarkıya eşlik edip güldüler. O kadar kızdım ki ağlamaya başladım.” “Zavallı Tim!” dedi babası. “Tek yapman gereken onlarla birlikte gülmekti. Sana şişman kralın hikâyesini anlatmış mıydım?”
Ursula Wolfel – Ateşten Ayakkabı Rüzgardan Sandalet
PDF Kitap İndir |