1936 yılında ABD’de sosyolojik çalışmaları çevrildiğinde Pareto büyük bir şöhrete kavuştu. Sözgelimi, Saturday Revi-ew oxvı kapak yapmış ve neredeyse bütün bir sayıyı onun çalışmalarına ayırmıştı. Fakat bu itibar yerini çok geçmeden öfkeye terk etmiş ve Pareto bu gazabın kurbanı olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında düşmanı destekleyen bir ideolog olarak anılmaya başlamıştır. Aktif sağcı gruplar Pareto’nun kendilerinden biri olduğunu iddia etseler de, Pareto diğerlerinden farklı, mağrur ve ironik bir adamdı. Kendisini herhangi bir politik hareketle aynı safa koyma konusunda büyük bir arzusu yoktu. Onun açık ve net bir şekilde savunduğu şey, sosyal değişim yerine sosyal tabakalaşmayı, kişinin kendi başarısı yerine başkalarının yaptıklarına atıfta bulunmayı, sertlik yerine yumuşaklığı hoş gören politik inanışların yanında yer alan insanlara karşı durmaktı. Pareto’nun düşüncesine göre hâkim bir grup, ancak diğer kuşaklara mensup en iyi bireylerin grubun ayrıcalıkları ve kazanımlarına katılması için fırsatlar sunar, bu ayrıcalık ve kazanımları korumak için güç kullanmaktan çekinmezse ayakta kalabilirdi. Pareto’nun ironik bir şekilde karşı çıktığı, katı düşünceliden çok hümanist ve yumuşak huylu olan seçkinlerdi. Pareto toplumun bütün yetenekli üyelerinin seçkin sınıfa yükselmeleri fırsatını savunur fakat ayrıcalıklardan mahrum olanlar için merhamet hisleriyle hareket etmezdi. Böyle insanî duyguların ifade edilmesi ve yayılması; sadece seçkin kesimin ayrıcalıklarını koruması bakımından zayıf düşmesine yol açardı. Üstelik böyle insanî duygular kolaylıkla seçkin sınıf karşıtlarının toplanacağı bir platform oluşturabilir. Pareto’nun savunduğu şey şudur: Muhalifler zafer kazandıklarında, kendi insancıl platformlarını gerçek anlamda hiçbir zaman temsil edemeyecekleri için ahlâkî değerlerin hiçbiri hümanist argümanları kabul etme yoluyla elde edilemeyecektir. Pareto kendini, tarihî bir tiyatro oyununda diğer seyirciler bazı dramatik jestlerle, ahlâkî konuşmalarla ve oyuncuların Vilfredo Pareto 9 geliş gidişleriyle hâlâ yanlış yönlendirilirken, hikâyenin ana konusunu önceden keşfetmiş, derin bilgiye sahip bir seyirci olarak düşünür. O bilgisinin derinliğiyle övünürken bunu saklamak için bir neden de bulamaz. Birçok okuyucu onun kendini beğenmişlik derecesinde kendinden bu kadar emin olmasından rahatsızlık duymaktadır. Pareto dikkatini mevcut olan potansiyel seçkinlere yöneltmekte, toplumun diğer kesimleri hakkında ise çok az şey söylemektedir. Bu konuyu tercih etmesinde kendi seçkinci hislerinin rolü olabileceği gibi, onun, toplumun bu en yüksek kesimine olan merakının aynı zamanda başka gerekçeleri de bulunmaktadır. Pareto insanların birbirlerinin yerine geçmeleri ve toplumsal konumlarının yeniden organize edilmesi anlamındaki sosyal değişimin -gezgin işçiler hariç- yüksek sınıflara, düşük sınıflara oranla daha hızlı olduğunu vurgular. Aynı zamanda Pareto’ya göre seçkinler arasında yaşanan olaylar ve alınan kararlar, toplumun tarihi bakımından, büyük halk kitlelerinde alınan kararlara ve yaşanan olaylara nazaran, daha fazla öneme sahiptir. Gerçek şudur: Onun bakış açısını eleştirenler halk kitlesine iki açıdan yaklaşmaktadırlar: Halk kitlelerini, ya yeni seçkinlere yarayacak devrimlerin hazırlandığı sınıflar ya da topluma atalet veya sabitlik veren etmenler olarak ele almışlardır. Bu da Pareto’ya tarihî değişim araştırmalarının büyük ölçüde seçkinlerin faaliyetleri etrafında döndüğünü göstermektedir. Pareto’nun, seçkinlerin dolaşımı konulu teorisini oluşturan önermeler, elli yaşından sonra yazmış olduğu, dört ana kaynakta bulunmaktadır: 1. “Teorik Sosyoloji Uygulaması” (Rivista Italiana di So-cioiogia, 1901, ss. 402-456) başlıklı, içinde seçkinlerin dolaşımı ile ilgili en kısa ve en kolay okunabilir önsözünü içeren monografisi. Şu anda ingilizce Seçkinlerin Yükselişi ve I 10 Önsöz Düşüşü: Kuramsal Bir Sosyoloji Uygulaması başlığı altında baskıya yetişmektedir. 2. İki ciltlik çalışması Sosyalist Sistemler (Giard, Paris, 1902-03) (Pareto, İtalyanca ve Fransızca dillerinde aynı rahatlıkta yazabiliyordu). Teorik önsöz üstteki monografiden daha önce yazılmıştır. Bu çalışmanın önemi, temelde seküler . bir din olarak Marksizmin analizinde ve Pareto’nun insan faa- ,} liyetlerini etkileyen irrasyonel faktörlerin önemiyle ilgili tezi- \ nin belgelenmesinde yatar. 3. Ekonomi Politik Elkitabı 1906’da İtalyanca’sı; 1909’da da biraz düzeltilerek Fransızca’sı yayımlandı. Sosyolojik metodolojiye dair giriş bölümü de 1901 yılında kaleme alınan monografiden önce yazılmıştı. 4. 3000 sayfalık eseri, Genel Sosyoloji Dersleri(üç ciltlik. Barbera, Florence, 1916), Pareto’nun detaylandırılmış seçkinler kuramına ek olarak sosyolojik teorisinin başka bölümlerini de içeren başlıca çalışmalarından birisi olarak kabul edilmektedir. Karmaşık, sistemi kötü, fazla sınıflandırılmış, okuyucuyu zorlayan fakat sonunda gösterilen çabaya değen bir çalışmadır. Fransızca, İngilizce ve Almanca’ya çevrilmiştir. İngilizce’ye ilk olarak Mind and Society/Akıl ve Toplum adıyla çevrilmiştir (Harcourt-Brace, New York, 193£). Yakın zamanda yapılan son baskısında Pareto Fonu tarafından adı Genel Sosyoloji Dersleri(Dover, New York, 1963) olarak doğru şekilde değiştirilmiştir. Seçkinlerin Yükseliş ve Düşüşünü aşağıdaki incelememe esas kaynak olarak kullanacağım. Diğer kaynakları kullandığım taktirde, onları dipnotlarda göstereceğim. S. E. Finer’ın Pareto’nun Sosyolojik Yazıları adlı muhteşem antolojisinde işaret ettiği gibi, “Bu… uzun makale dikkate değer bir çalışmadır: Pareto’nun ileride ortaya koyacağı bütün pozisyonları önceden işaret etmektedir” (s. 20). Vill’redo Pareto 11 II Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşünün giriş bölümünde, her biri tarihten alınmış örneklerle betimlenmiş kural niteliğinde birkaç önerme yer alır. Kalan üç bölümdeki önermeler işçi sınıfının iktidar mevkilerine tırmanışını yorumlamak ve bazı şeyleri bir dereceye kadar önceden tahmin etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu taslak, kitaba oldukça modern bir görünüm vermektedir. Buna benzer bir konuyu işlemiş olan George C. Homans böyle bir düzenlemeyi 1950’li veya 60’lı yıllarda kullanmış olabilir. 1901’de ortaya çıktığı göz önüne alınırsa, bu teorinin, açık bir şekilde iddia niteliğini taşıyan ilk sosyoloji teorisi olduğu söylenebilir. Pareto, iddia yöntemini kullanan diğer modern kuramcılar gibi, kendi kuralları konusunda çok fazla şey iddia etmez: “Şimdilik bu ilân edilmiş kuralları az çok akla yakın hipotezler olarak kabul edelim ve onların yardımıyla olguları açıklamada başarılı olup olamayacağımızı görelim” (s. 27). Öne sürülen ilk iki yasa şudur: -İnsan eylemleri mantıksal düşünceden ziyade duygularla şekillenir (s. 27). -İnsan akıl dışı güdülerle hareket etmeye itilse de eylemlerini mantıksal olarak kesin prensiplere bağlamaktan hoşlanır. Kendi eylemlerinin doğruluğunu kanıtlamak için a posteriori yaratır (s. 27). Pareto insan eylemlerinin çeşitliliği karşısında bir sınıflandırma yaparak “derivasyon (türem) olarak isimlendirilmiş çok sayıdaki değişken unsurla birleşerek insan eylemlerinin muazzam repertuarını oluşturan daha az sayıdaki ana değişkenleri -ki bunlar Dersler’de, “tortu” {residue) diye adlandırılmıştır- tespit etmeye çalışmıştır. Bu metodolojik yöntemin uygulanmasının gerçek sonucu şu şekilde oluşur: Tortular, insan eylemlerinin temel güdüleridir. Türemler ise insan eylemlerinin dışsal ayrıntılarıdır. Örneğin; insanların kendi eylemlerinin sebeplerinden bahsederken başvurdukları konuşma alışkanlıkları… Pareto, sosyal eylemlerin ardında yatan altı 12 Önsöz ana tortudan bahseder (Bunların her birinin, burada ele almayacağımız alt bölümleri bulunmaktadır). Bunlar: 1. Uyuşma: Macera yaratma ve maceraya başlama eğilimi. 2. Korunma: Güvenliği oluşturma ve sağlamlaştırma eğilimi. 3. Anlamlılık: Hissedilenleri çeşitli semboller aracılığıyla açıkça gösterme eğilimi. 4. Sosyalleşme: Diğer insanlarla ilişki kurma eğilimi. 5. Bütünlük: Kişinin kendisi için oluşturduğu iyi imajı sürdürmesi eğilimi. 6. Seks: Sosyal olayları erotik anlam kalıplarıyla değerlendirme eğilimi. Pareto esas olarak seçkinler ile ilgili bu analizinde ilk iki ana psikolojik temeli; yenilik ve birleştirme duygusunu -yani, kaba bir şekilde ifade edilecek olursa, yığınların kaynaşma ve korunma içgüdüsünü- kullanır. Kavramları kişilere uyarladığımız zaman karşımıza yenilikçiler ve konsolidatörler* çıkmaktadır. Bu iki tipten biri, bir şeylere sahip olmak için dışarı açılır; diğeri ise sahip olduklarına tutunur. Günümüz toplumunda konsolidatörler, yaşlılık maaşı, hayat sigortası, atom bombası sığınağı, iş güvenliği, katı boşanma kanunları sendikalı işyeri isterler. Paralarını tasarruf bankalarına ve devlet tahvillerine yatırırlar ve polise başvurmakta oldukça hızlıdırlar. Yenilikçiler ise orijinal şeyler yapar, yeni yorumlar getirirler; paralarını borsaya yatırırlar, radyoaktivite sığınakları satarlar, yeni girişimlere öncülük eder ve anlaşmalar yaparlar. Yenilikçiler kategorisi içerisinde başka iki meşhur sosyolojik tip karşımıza çıkmaktadır: Schumpeter’in ‘girişimci’si ve We-ber’in ‘modern kapitalist’i. Türemler, Pareto tarafından Bacon’ın piyasa idollerini anımsatan dört genel kategori içeri- * Var olan düzenlerini meşrulaştırmak isteyen, eski düzen savunucuları (çn). Vilfredo Pareto 13 sinde toplanmıştır: 1. Doğrulama 2. Otoriteye başvurma, 3. Prensiplere başvurma, 4. Lafazanlık. Pareto bu sınıflamayı i-deolojilerin içerik analizinde kullanır. Bu kategorizasyon seçkinlerin analizinde dikkate alınmayacaktır. Seçkin; güç, zenginlik ve bilgi gibi sosyal değer veya servet (‘fayda’) bakımından en yüksek başarıya ulaşmış kişi anlamında, değer yargılarından bağımsız bir terim olarak ele alınmalıdır. Genelde Pareto, seçkinlerle ekonomi ve siyasî örgütlenme çerçevesinde ilgilenmektedir. Ama terimin nesnel kullanımını bilime (en bilgili), belki dine (en kutsal), belki sanata (en sanatsal) ve hattâ etiğe (en erdemli) kadar genişletmek mümkündür. Pareto, bir seçkindeki baskın tortuları göz önüne alarak önemli bir tipoloji ortaya çıkarır {Dersler, 2231 -38). Bu tipolojiyi şu şekilde sunabiliriz: Baskın Tortu Ekonomik Seçkin Siyasî Seçkin Uyuşma ‘spekülatör’ ’tilki’ Korunma ‘rantçı’ ‘aslan’ ‘Seçkinlerin dolaşımı’; sadece, paranın ve gücün ortaya çıkardığı yeni seçkinlerin eskilerin yerini alması demek değildir. Tüm bunların ötesinde, “seçkinlerin dolaşımı” seçkinler-deki baskın tortunun değişmesi anlamına gelir. Yenilikçiler, konsolidatörlerin; konsolidatörler de yenilikçilerin yerine geçer. Seçkinlerin dolaşımı düzensiz fakat süreklidir ya da Pareto’nun, Marx’ın tarihle ilgili hüküm niteliğindeki sözlerini -biraz değişmiş haliyle- anımsatan bir cümlesinde ifade ettiği üzere: “İnsanlık tarihi seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihidir: Biri yükselirken diğeri alçalır” (s. 36). Pareto’nun anlatmak istediği süreç budur; fakat nedenleri karmaşıktır. Pareto, Systemes’de (Bölüm 1), bu nedenleri farklılık gösteren doğum oranları ve savaş arasında sıralar. 14 Önsöz Seçkinler savaşta, genel nüfusun verdiğinden daha büyük oranda kayıp verirler. Seçkin aileler toplam nüfusa göre daha az oranda çocuk sahibi olduklarından, yok olma eğilimi göstermektedirler. Bununla birlikte, nüfusun büyük çoğunluğu, çeşitli etkenlerin belirlediği, seçkinlerin dolaşımını açıklayan birbirine bağlı iki farklı zincirden oluşmaktadır. Dersler’de (bölüm: 12-13) şöyle bir düşünce dizisi geliştirilmiştir. Seçkinler yaşamın sıradan gereksinimlerini etkili bir şekilde karşılayabilmek için, bazen yenilikçi bazen de var olan düzeni meşrulaştırıcı eylemler gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Bu yüzden hem uyuşma hem de korunma tortusunun var olması gereklidir. Yenilik var olmalıdır; insan bazen ikna eder, inandırır, tatlı sözlerle kandırır, tehdit eder, dostunu manipüle eder ve bazen de birtakım çözümlere ulaşmaya karşı çıkar. Konsolidasyon var olmalıdır; insan, güvenliği ve istikrarı sağlar; vicdan, inanç ve normal sosyal baskılar yetersiz kaldığında, dostlarını ve düşmanlarını güçlü bir baskı ile harekete geçirir. Bunun sonucunda biz aşağıdaki önermeyi elde ediyoruz. Seçkinlerin çoğunluğu yalnızca yenilikçilerden ya da yalnızca konsolidatörlerden oluşmakta; çok az bir bölümü ise, normal yaşamın sıradan gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğine sahip kişilerden meydana gelmektedir. -Pareto’ya göre, özellikle belirtilmesi gereken önemli husus; konsolidatörlerin mevcut düzeni korumak için fiziksel güç kullanmada daha istekli olmalarıdır. Fiziksel güç kritik durumlarda gerekli olabilir, çünkü işinde başarılı âsilerden oluşan küçük bir topluluk, polisi ve orduyu kullanamayan ya da bunu yapmaya isteksiz olan çok daha büyük bir kurumu bile örgütlü şiddet aracılığı ile alt edebilir. Yenilikçiler ve düzen savunucularının arasındaki dengesizlik, yeni üyelerin seçkinlerin arasına serbestçe girişi sağlanarak önlenebilir. Büyük ölçüde düzen savunucularından oluşan seçkinlerin, zeki ve başarılı yenilikçileri aralarına kabul etmeleri özel bir önem taşımaktadır. Bu politikayı sürdürürken baVilfredo Pareto 15 şarısızlığa uğrarlarsa bazı zorluklar hattâ devrimler bile ortaya çıkar. “Devrimler, toplumun yüksek tabakalarında ya sınıf dolaşımındaki yavaşlamadan ya da başka nedenlerden ileri gelen bir birikim sonucu ortaya çıkar. Yüksek sınıfların gerilemiş, çökmüş unsurları, kendilerini güçlü kılacak temel psikolojik etkenlere daha fazla hükmedemezken ve güç kullanmaktan çekinirken; toplumun daha düşük sınıflarındaki üstün nitelikli unsurlar sivrilir ve devlet fonksiyonlarını yürütmek için gereken temel güdülere hükmeder ve güç kullanma konusunda da gönüllü olurlar” {Dersler, 2057). Bu dolaşıma bir başka süreç yardımcı olur ve ona eşlik eder. Pareto’nun kural niteliğindeki ifadelerinden biri de şudur. Etikte, dinde ve politikada iş çevrelerindeki dolaşıma benzeyen dalgalanmalar gibi, açıkça gözlemleyebileceğimiz duygusal bir ahenk vardır (s. 31). Bu dalgalanmaların kapsamı içinde tarihçilerin 1600’lerle 1700’leri karşılaştırırken üzerinde durdukları, dinî anlamda inançtan şüpheciliğe doğru ilerleyen değişimler gibi olan uzun soluklu akımlar ya da Avrupa’da 1914’ten sonra geleceğe duyulan güven konusunda iyimserlikten kötümserliğe doğru gerçekleşen yön değiştirmeler veya düşünce iklimlerindeki diğer değişimler yer almaktadır. Eğer bu duygusal dalgalanmalarla ilgili varsayımımızı, daha önce kaydettiğimiz iki kuralla birleştirirsek yeni bir önermeye ulaşırız: Bu akımlar tarafından -genellikle farkında olmadan- sürüklenmiş, daha önceden de ifade edildiği şekilde, gönülsüz hareketlerini gönüllü gibi, mantık dışı eylemlerini mantıklı gibi göstermek isteyen insanlar, kendileri için hayalî sebepler yaratırlar ve eylemlerinin altında yatan güdülerin doğru olduğuna diğer insanları inandırmaya çalıştıkları gibi kendilerini de inandırırlar (s. 35). 16 Önsöz Bunun iyi bir örneği artan veya azalan güven dalgalanmaları sırasında borsa etrafında konuşulanların bir analizinde ortaya çıkar. “Bir trendin yükselme aşamasında bütün deliller, kârlı bir yatırımın rahatlıkla kabul göreceğini kanıtlamak için ortaya konur. Bir trend düşüşe geçtiğinde ise, (…) yatırım yapmayı reddeden kişi, günlük ekonomi haberlerinden gelen binlerce küçük etkinin altında kaldığının farkında olmaksızın, kendine özgü geçerli bir sebebin ona yol gösterdiğine inanır. Daha sonra yükselen bir trend sırasında borsadaki aynı hisselere -başarı şansı daha fazla olmasa da- para yatıracak; ve yine, sadece belli geçerli sebeplerin belirlediği yolu izlediğini düşünecek; ama bu güvensizlikten güvene geçişinin, kendi etrafındaki atmosfer tarafından yaratılan duygulara bağlı olduğu gerçeğinden habersiz kalacaktır” (s. 93). Şimdi bir seçkinin değişiminin zamanlaması hakkındaki kritik hipotezimize geliyoruz: Dinî-insanî duygular yükseldiğinde, seçkinler daha ılımlı, ? daha insancıl ve kendi güçlerini korumaya daha az eğilimli olurlar (s. 59). Yukarıda bahsedilen bu duruma, seçkinlerin içinde yenilikçilerin hâkim olduğu bir dönemde rastlanırsa, sonuç dramatik olur: “Diğer yandan seçkinler açgözlülüklerini ve başkalarının mallarına olan hırslarını kaybetmezler. Fakat daha çok, gayrimeşru yollardan mümkün olduğu oranda zimmete geçirme ve ulusal mirası gasp etme eğilimindedirler. Bu durumdaki seçkinlerin bağımlılıkları daha ağır hâle gelirken, diğer yandan bu bağı korumak için daha az güce sahip olurlar. Bu iki durum, seçkinlerin mahvolacağı bir felâkete yol açar” (s. 59). Bir toplumda insanî duyguların yükselişiyle, seçkinler içinde yenilikçilerin üstünlüğü ele geçirmeleri aynı zamana rastlarsa, bu durumun sonuçları oldukça kötü olur. Yeni seçkinlerin yükselişi konusunda söylenecek bazı şeyler kalmaktadır. Yükselen seçkin aynı zamanda güce yönelmesini haklı gösteren konuşma alışkanlıklarının etkisi altındaVilfredo Pareto 1 7 dır. Bu alışkanlıklar muhtemelen yükselen aynı dinsel ve insanî duygular tarafından şekillendirilmiştir. Böylece yeni bir önerme elde ediyoruz: Eskilerin yerine geçmek için çabalayan veya sadece gücünü ve itibarını arttırmak isteyen yeni seçkinler, böyle bir niyetleri olduğunu açıkça kabul etmezler. Bütün bu baskının liderliğini üstlenmek yerine, kendi iyilikleri yerine, çoğunluğun iyiliği peşinde koşacaklarını, bunun büyük bir mücadeleye yol açacağını fakat bu mücadelenin sınırlı bir sınıfın hakları için değil; neredeyse bütün vatandaşların hakları için olacağını ilân ederler (s. 36). Böylece Pareto bu teoriyi ideoloji ve propaganda düzeyinde sonuçlandırabilmektedir, “Eski seçkinlerin düşüşü, insanî ve fedakârca duyguların yükselişi olarak ortaya çıkar; yeni seçkinlerin yükselişi ise, âcizlerin ve zayıfların, nüfuzlu kişilere ve güçlülere karşı üstünlük sağlaması olarak kendini belli eder” (s. 41). Tabiî ki bu, yalnızca konuşma alışkanlıkları düzeyindedir. Gerçek ise farklıdır. Zafer bir kez kazanıldı mı, yeni seçkinler eski dostlarını ya buyrukları altına alırlar ya da en fazla onlara bazı resmî ayrıcalıklar sunarlar (s. 36). Galip gelen seçkin ayrıca, bütün ganimetleri tekeline alma eğilimindedir. Seçkin, başarısından sonra daha katı ve kendi içine kapalı hâle gelir (s. 86). Çark dönüşünü tamamlamıştır. Yeni seçkin şimdi yerini garantiye almış ve süreç yeniden başlayabilecek hâle gelmiştir. III Pareto’nun teorisi bugüne kadar, -kısmen endüstriyel sosyoloji hariçsosyolojide sınırlı bir etki yaratmıştır. Harvard Meslek Okulunun 1920’lerin sonları ile 1930’ların başlarındaki Hawthorne araştırmalarında, çalışanların verimliliğinin; 18 Önsöz dinlenme araları, çalışma gününün süresi, aydınlatma gibi çalışma ortamı koşullarındaki iyileştirmelerden olumlu bir şekilde etkilenmediği kanıtlanmıştır. Daha önemlisi; çalışanların belli şartlar altında mantıksal olarak kazançlarını en yüksek seviyeye çıkartmaya çalışmak yerine; üretimi sınırlandırma yolunda hareket ettikleri ve sonuç olarak kazançlarını düşürdükleri saptanmıştır. Pareto’nun insanların mantıktan çok duygularıyla hareket ettiğine dair teorisi keşfedilen bu bulguların yorumunda bir giriş niteliğindedir. Fakat Pareto’nun teorisinin endüstriyel sosyoloji alanına tam olarak uygulanması henüz mümkün olmamıştır. Eğer mümkün olsaydı bu teori, şirket hiyerarşilerindeki yönetici kliklerinin yükseliş ve düşüşünü açıklardı. Kendi teorisinin ilham kaynağı olan siyaset sosyolojisi alanında Pareto’nun görüşlerine pek itibar edilmemiştir. C.’Wri-ght Mills’in İktidar Seçkinleri adlı kitabında, aynı dönemde Amerika’nın içinde bulunduğu durumu Pareto’nun terimleriyle açıklama girişiminde bulunduğu; fakat bu iddianın Pareto’nun, Mills’in veya her ikisinin de çalışmalarının yetersizliğini ortaya koyduğu sıklıkla ifade edilmektedir. Sosyal tabakalaşma alanındaki hikâyeler aynıdır: Bu konu hakkında Rein-hard Bendix ve Seymour Martin tarafından basılmış Sınıf, Statü ve İktidar gibi benzer başka bir antolojinin, Pareto’dan herhangi bir alıntı veya onun teorisinin herhangi bir özetini içermemesi de bunun bir belirtisi niteliğindedir. Pareto’ya büyük ilgi gösterenler genellikle, kendilerini, disiplinlerinin klasik geleneklerine ve sosyal düşüncenin tarihine adamış sosyologlardır. Bu noktada dikkat çekici olan Talcott Parsons’un kitabı Toplumsal Eylemin Yapısı’nın, Pareto’ya ait düşüncelerin uzun ve başarılı bir özetini içermiş olmasıdır. Bununla birlikte Parsons öncelikle Pareto’dan etkilense de, daha sonraki çalışmalarında Freud’a yaklaşmış görünmektedir. Pareto’nun teorisinin test edilmesinden çok orijinalliğinin tartışılması için çaba sarf edilmiş olduğu anlaşılıyor.
Vilfredo Pareto – Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü
PDF Kitap İndir |