Babil Kralı yaşlı Belus, • dünyanın en önemli insanı olduğuna inanıyordu; çünkü nedimleri kendisine böyle söylüyor, tarih yazmanları da bunu kanıtlıyordu. Onun bu gülünçlüğünü bağışlatacak bir şey varsa, o da, Babil’i otuz bin yıl önceki atalarının kurmuş olmasına karşın, kendisinin güzelleştirmiş olmasıydı. Bilindiği üzere, Babil’den birkaç fersah uzaktaki sarayıyla bahçesi, bu büyülü kıyıları sulayan Dicle ve Fırat nehirleri arasındaydı. Cephesi üç bin ayak gelen sarayı ta bulutlara kadar yükseliyordu. İmparatorluğun tüm krallarının ve tüm büyük adamlarının dev heykellerinin bulunduğu sahanlık, elli ayak yüksekliğinde, ak mermerden bir tırabzanla çevriliydi. Baştan aşağı kalın bir kurşun tabakasıyla kaplı çift sıra tuğladan oluşan bu sahanlık, on * Belus ya da Belos: Klasik Yunan veya klasik Latin metinleri, Babil bağlamında Bel Marduk adlı bir tanrıya atıf yapar. Çoğu defa Yunan Zeus ve Latin Jüpiter olarak Zeus Belos veya Jüpiter Belus ile özdeşleştirilirse de, bazen Babil’i kuran ve Ziggurat’ı inşa eden eski bir kral olarak söz edilir. Savaş tanrısı olarak tanınmış ve tapılmıştır -çn. 9 VOLTAIRE iki ayak derinliğinde toprakla doldurulmuş ve bu toprağa güneş ışınlarının nüfuz edemediği yollar oluşturan zeytin, portakal, limon, palmiye, hurma, hindistancevizi, tarçın ağaçları dikilmişti. İçi oyuk yüz sütundan pompalanarak yükseltilen Fırat suyu, bu bahçelerdeki büyük mermer havuzları dolduruyor ve başka kanallardan dökülerek parkta altı bin ayak yüksekliğinde çağlayanlar, gözün seçemediği yükseklikte yüz bin fıskiye oluşturduktan sonra, geldiği Fırat’a geri dönüyordu. Yüzyıllar sonra Asya’yı hayran bırakan Semiramis Bahçeleri, eski zamanların bu harikasının kötü bir taklidinden başka bir şey değildi; çünkü Semiramis döneminde kadınlar ve erkekler yozlaşmaya başlamıştı. Ama Babil’de en hayranlık verici, tüm geri kalanları gölgede bırakan şey, kralın Formosante adlı biricik kızıydı. Yüzyıllar sonra Praksiteles, prensesin portrelerine ve heykellerine bakarak kendi Afrodit’ini ve “Güzel Kalçalı Venüs”ünü yontmuştur. Aslıyla kopyası arasında ne büyük bir fark var Tanrım! Belus da krallığından çok, kızıyla gurur duyuyordu. Prenses on sekiz yaşındaydı, ona, kendine yaraşır bir koca bulmak gerekiyordu ama böyle bir koca nereden bulunabilirdi ki? Eski bir kahin, Nemrud’un yayını gerebilen kişinin ancak prensese sahip olabileceği kehanetinde bulunmuştu. Bu Nemrud, tanrının bu güçlü avcısı, Derbent demirhanelerinde dövülen Kafkas demirinden daha sert bir abanoz ağacından, yedi Babil ayağı boyunda bir 10 BABİL PRENSESİ yay bırakmıştı ve hiçbir ölümlü, Nemrud’dan bu yana bu olağanüstü yayı gerememişti. Yine denmişti ki, bu yayı gerecek kol Babil arenasında salıverilecek en müthiş ve en tehlikeli aslanı da öldürecekti. Hepsi bu kadar da değil: Yayı geren, aslanı yenen kişi tüm rakiplerini yere serecekti, ama daha önemlisi, çok zeki, insanların en göz kamaştırıcısı, en erdemli kişi olacak ve tüm evrendeki en nadir şeye sahip olacaktı. Formosante’a talip olma cüretini gösteren üç kral çıktı ortaya: Mısır Firavunu, Hint Şahı ve İskit Kaanı. Belus dövüşün yapılacağı günü ve yeri belirledi, dövüş bahçesinin bir ucunda, birleşmiş Fırat ve Dicle sularının çevrelediği geniş bir alanda yapılacaktı. Dövüş alanının etrafına beş yüz bin seyircinin oturabileceği mermerden bir amfitiyatro inşa edildi. Amfitiyatronun tam karşısında kralın ve arkasında bütün saray erkanıyla Formosante’ın boy göstereceği taht bulunuyordu; sağda ve solda, amfitiyatro ile tahtın arasında üç kral için ve bu muhteşem gösteriyi merak edip gelen diğer hükümdarlar için tahtlar vardı. İlk olarak, elinde İsis’in sistresiyle, Apis öküzüne binmiş Mısır Firavunu geldi. Peşi sıra, kardan beyaz keten elbiseler giyinmiş iki bin din adamı, iki bin hadım, iki bin büyücü ve iki bin savaşçı geliyordu. Hint Kralı çok geçmeden on iki filin çektiği bir arabayla çıkageldi. Onun maiyeti Mısır Firavunununkinden daha kalabalık ve daha şaşaalıydı. 11 VOLTAIRE Son olarak da İskit Kralı göründü. Arkasında sadece ok ve yayla silahlanmış seçme savaşçılar vardı. Bineği, evcilleştirmiş olduğu ve İran’ın en güzel atları boyunda muhteşem bir kaplandı. Bu gösterişli ve görkemli hükümdarın boyu rakiplerinin boyunu gölgede bırakıyordu, beyaz ve kaslı çıplak kolları Nemrud’un yayını şimdiden germiş gibiydi. Üç prens ilkin Belus ile Formosante’ın önünde eğildiler. Mısır Kralı prensese Nil’in en güzel iki timsahını, iki su aygırı, iki zebra, iki Mısır sıçanı ve dünyanın en nadide şeyleri olduğuna inandığı Hermes’in kitaplarıyla iki mumya sundu. Hint Kralı her birinin sırtında yaldızlı birer tahta kule bulunan yüz fil sundu ve prensesin ayaklarının dibine Çakya’nın· kendi elleriyle yazdığı Veda kitabını koydu. Okuması yazması olmayan İskit Kralı, kara tilki postuyla örtülmüş yüz savaş atı sundu. Prenses, aşıklarının önünde gözlerini yere indirdi ve soylu olduğu kadar da alçakgönüllü bir zarafetle eğildi. Belus, hükümdarları kendileri için hazırlanmış tahtlara gönderdi. “Keşke üç kızım olsaydı!” dedi onlara. “Bugün altı kişiyi mutlu ederdim.” Sonra Nemrud’un yayını ilk kimin deneyeceğini belirlemek için kura çektirdi. Üç talibin adı altın bir kaskın içine kondu. Kurada ilk Mısır Kralı’nın adı çıktı, sonra Hint Kralı’nın adı göründü. Yaya ve * Buda -çn. 12 BABİL PRENSESİ rakiplerine bakan İskit Kralı üçüncü olmaktan hiç yakınmadı. Bu parlak sınava hazırlanılırken, yirmi bin içoğlanı ve yirmi bin genç kız hiçbir karışıklığa meydan vermeden sıralar arasında dolaşarak seyircilere serinletici içkiler dağıtıyordu. Herkes tanrıların, kralları yeryüzüne her gün sırf farklı farklı şenlikler düzenlesinler diye gönderdiğini, hayatın başka türlü geçirilemeyecek kadar kısa olduğunu, insanın ömrünü tüketen davaların, entrikaların, savaşların, dinsel çekişmelerin saçma ve iğrenç şeyler olduğunu, insanın sadece zevk için yaratılmış olduğunu, öyle olmasaydı bunlara böylesine tutkulu ve sürekli bir düşkünlük göstermeyeceğini, insanın özünün zevk almaktan ibaret olduğunu ve geriye kalan her şeyin çılgınlık olduğunu söylüyordu. Bu pek yerinde düşünceler sadece olgular tarafından yalanlanmıştır. Formosante’ın yazgısını belirleyecek denemelere başlanacağı sırada, kimsenin tanımadığı bir genç, tekboynuza binmiş, ardı sıra kendisi gibi bir başka tekboynuza binmiş ve yumruğu üzerinde kocaman bir kuş bulunan uşağıyla beraber çıkageldi. Nöbetçiler, kutsal bir havası olan bu delikanlıyı, uşağını, binek hayvanlarını ve kocaman kuşu görmekten şaşkınlığa düştü. Daha sonra dendiği gibi, delikanlı, Adonis’in yüzünü Herkül’ün gövdesinde taşıyordu; zarafetle haşmet bir aradaydı. Kapkara kaşlarıyla uzun sarı saçları, güzelliğin Babil’de bilinmeyen bu karışımı herkesi büyüledi. Bütün amfitiyatro daha iyi görebilmek için ayağa kalktı, sarayın 13 VOLTAIRE bütün kadınları şaşkınlık okunan bakışlarını ondan alamıyordu. Sürekli yere bakan Formosante da bakışlarını delikanlıya çevirdi ve kıpkırmızı kesildi, üç kralın beti benzi attı, tüm seyirciler Formosante’la tanınmayan delikanlıyı karşılaştırarak, “Dünyada bu delikanlıdan başka, prenses kadar güzel biri yok,” diye haykırdılar.
Voltaire – Babil Prensesi
PDF Kitap İndir |