(Baba girer. Elinde bir keser vardır. Merdivenin basamaklarını rahatça çıkar, gözden kaybolduktan sonra) OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA oGUL Her allahm günü yüreğim, yüreğim diye sızlanan adama bak. Ne diyordum ben? Bir şey değil bir gün düşüp bir yanını kıracak. Söktüreceğim şu merdiveni. . Aynaya baktın mı sen hiç? İnemesin. Orada bağıra bağıra gebersin .. (Elini yüzünde gezdirerek) Ne var? Bir şey mi var? Traş olmayacak mısın? Traş mı? Bilmem? Gözlerin kıpkırmızı. Ne o? Miden mi gene? Bakayım diline. (Oğul dilini gösterir) İyi. Sinirden. Bir setliç yapayım mı? İstemem. (Midesini bastırarak) Peynirin işi bu, allah belasını versin. Hiç bile değil. Daha dün tattım da aldım, mis gibiydi. Bitinceye kadar önümüze süreceksin anlaşılan. Atacak mıydım ya! Ne zaman gideceksin mezarlığa? Öğleden sonra Şimdi düşse bu adam ne olur biliyor musun? Ölse? Bacağı kırılır. Kaynamaz kemikler, beş ay, on ay yatalak. .. Eh artık. 11 ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA Daha şimdi yedin ya, ne vakit dokundu bu? Niye gidiyorsun mezarlığa? Sen niye gitmiyorsun? Bir zamanlar babam olması yetmiyor da! Nereye? Çok mu ağrıyor başın? Ne de özenmiş görünüyordu. Sözde ilk günden kolları sıvayacaktı. Başlayamadı bile. Başlayamaz. Aklımdayken, biraz para bırakır mısın bana? Nah kafa! Oğlum, şurada ne oldu daha evleneli? Bırak bunları, bunlar nasıl olsa … Yazık değil mi sana? Kaç saat? Uyuyor, kahvalhya bile gelmiyor. Ne demek bu? Bilmiyorum. Geç kalacağım ben. (Çıkar, girer) Uzatma. Otur oraya, gazeteni oku. İstersen … (Çıkar) Karayel fırhnası. (Ana girdiğinde) Karayel fırtınası diyor takvim, gördün mü? Ne olmuş, her takvim fırtınaları yazar. Hepsi yazmaz. Bu yazıyor. (Ana çıkarken kolundan yakalar.) Anne, otur, iyi değilim. (Ana oturur) Kulunçlarımı kır. Yeter mi? Anne, niye evlendin bu herifle sen? Keyfimden! Yeter! Acıttın. Zorun benimle galiba. Gene ne yaptık? Söyle bakalım. (Bağırarak) Ben aptalım! Aptalım! Aptalım! (Kalkarken) Boynun ne kadar inceymiş senin. Hiç dikkat etmemişim. (Boynunu yoklar) İnce değil. Yakam bol ondan. Büyük alıyorsun, sonra da … O, benimle evlendi biliyorsun. O, benimle evlendi. İnsan kendi başına da evleniyor demek. Çekiştirip durma şunu. Ver, değiştireyim. Bol mu, 12 OGUL ANA OGUL BABA OGUL BABA oGUL BABA oGUL ANA OGUL BABA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL dar mı, farkındaydın sanki. (Oğul sinirli sinirli gömleğini çıkarır verir. Ana, başka bir gömlek getirir.) (Giydikten sonra) Nasıl? İnce mi gene boynum? Değil. İyi. Üşüdüm birden. Soğuk mu burası? Değişeceğim diyordu. Gördük! Ezilmemiş, pişmemiş anne. Bizim gibi, “yarın ne olacağız” kaygısına düşmemiş ki! (Baba, yukarıda birşey çakmaktadır. Oğul bağırarak) Kes şu patırtıyı! (Görünür) Bana mı seslendiniz? Bağirdım, seslenmedim. Bir şey mi var? Bir şey var. Ne var? Elinin körü! Gelinin uyuyor da. Ne çakıyorsan sonra çak olmaz mı? Yarabbi sen bilirsin! Ha! ya! Peki peki, olur, acelesi yok. Sonra çakarım. (Çekilir) Bu adam niçin yaşar? Laf mı bu şimdi? Ocakta su var değil mi? Var. Yaşadığı için yaşar, niye yaşayacak. Kıs altını. (Ana çıkar, girer) Otur. (Ana oturmaz) Ne gülüyorsun? Hiç. Git. Gel, gel! Anlatmadım değil mi sana? Neyse vazgeçtim, sonra. (Sesli sesli gülmeye devam eder, birden susar) (Susuş) (Çıkacağı sırada) Bu gün ne pişireyim sana? Ne mi pişiresin? Kereviz çıkh mı? Kereviz mi pişireyim? Pişir ya! Allah allah! Niye şaştın o kadar? 13 ANA oGUL ANA OGUL ANA oGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA oGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA oGUL ANA Bilmem. Senin kerevizle başın hoş değildir de pek. Gene öyle. Ama kereviz sevmemek diye bir meselem olamaz benim. Baban diyor ki … Ne zaman ölecek bu adam? Diyor ki! Bari derdi ki, de de, inandırıcı olsun. (Kısa susuş) Ben duygularımın oyuncağı olamam anlaşıldı mı? Anlaşıldı. Körükörüne saygılara aklım ermez benim. Peki olur. Ne demek? “peki, olur”. Bir şey demek değil. Bir şey demek değilse, nıçın söylüyorsun anne? Hepiniz beni çileden çıkarmak için ağız birliği mi ettiniz? Ben nerede yaşıyorum acaba? Bu ev nenin nesi? Hangi şaşkın bizi toplamış bir araya böyle? Bilmem? sana sormalı. (Kendi kendine) Ürktüm canım. Bozguna uğradım. Ne yaptığımı, ne dediğimi bilmiyorum. (Sesini yükseltir) Öyle ya! Sana göre hava hoş. (Susuş) Peki, nasıl çıkacağız işin içinden? A oğlum sayıklıyor musun ne yapıyorsun sen? Şu kocan olacak ihtiyar yok mu, şu kocan olacak ihtiyar. · O, benim kocam değil. Nen ya? Bostan korkuluğu. Ne bakıyorsun yüzüme? Bakmıyorum. Bobi aklıma geldi de. Evet, zeki bir köpekti. Çok ağfamıştın. Evet, ama babam öldüğü gün ağlamamıştım. Çocuktun, dünya umurunda değildi. Yani hayret! Bir türlü kin tutamıyorum sana. (Dalgın) Salıncağının ipini ayağına bağlar, usul usul sallardı seni. “Şu gözlere bak!” derdi, “nasıl parlıyor sarı san. Bu çocuk benden nefret edecek. Hem etmeli.” (Susuş. Ana birtakım eşyanın tozunu almaya başlar) 14 OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA OGUL ANA oGUL ANA OGUL ANA oGUL ANA OGUL Ne gereği var şimdi bunun? “Senin anlamaya zaten ihtiyacın yok ki!” İşte bir bu lafına tutulurdum. Öğleden sonra yağmur mu yağacak? Niye derdim, niçin nefret etmeli? (Bağırarak) Hiç de şu asalak, başımızın belası ihtiyarla evlenmen gerekli değildi. Dizlerim saricımaya başladı. �iraz çekilir misin oradan? (Oğul Ana’mn elindeki bezi çeker alır, bir yere sokuşturur) Ama ben böyle ellerim boş duramam ki! Demek ki, sen de korkağın birisin. Babamın büsbütün iler tutar yanı yok. Birtakım kaypak lakırdılarla gözünü boyamaya çalışacağına geleceğimizi düşünseydi ya azıcık. Okutamam ben bu çocuğu, dedin; ne olsa bir erkeğin koltuğuna sığınmamız gerek, dedin. Bunağın üç kuruşluk geliri olmasaydı ölecek miydik sanki? Tutmuş kendini harcamışsın, anladık ama niye? Neden? Hiç. Önüne gelene cömert davranmak da bir çeşit zavallılık bence. Korkaklık sayılmasa bile zavallılık. Bitti mi? Şimdilik bu kadar. Sersem! (Çıkar, girer. Yukarıya seslenir) Ne yapıyorsun orada? Bırak fukara, şaheserini tamamlasın. Yeter, sus! (Gene seslenir) Sana söylüyorum, ne yapıyorsun orada? (Birden Ana’nın ellerini tutar) Seni övdüm anacığım, seni övdüm, anlamadın mı? Hadi oradan övmüş! Bana korkak dedin, bunu hiç unutmayacağım. Sesinden belli, kızmamışsın. Sen zaten kızamazsın ki! Neden? Ben insan değil miyim? H� 1 o .. ? s . d ğil” . aşa. ne soz. en ınsan e … 15 ANA OGUL ANA oGUL ANA OGUL ANA OGUL BABA oGUL BABA OGUL BABA OGUL İyi vallahi. Ben bir şeyden anlamam, ben kızamam .. Şuna kestirme, “sen hayvanın birisin” desenize. Haydaa! Nereden nereye. (Baba merdiven başında oturur, onları seyreder) Anacığım, kusura bakma, sen insan değil, fazla insansın. Ondan, anlıyor musun? Yani? Yanisi bu. Yani başımıza ne geldiyse, benim bu fazla insanlığımdan geldi demek istiyorsun değil mi? Hayır efendim, ne münasebet. Off, amma da uzattın ha! Sen kendine baksan daha iyi edersin. Fazla insanlığın suç olduğunu da yeni işitiyorum. (Birden Baba’ya takılır gözü) Şuna bak, oturmuş bizi seyrediyor. O küf kokulu tavan arasında ne var bilmem ki! (Çıkmaya davranırken) Uyuyacaksan, öyle açıkta yatma, sarı battaniyeyi üstüne çekiver. Sana söylüyorum. Duymuyor musun? (Baba aldırmaz) Hadi canım sen de! Ben de kalkmış … (Çıkar) (Baba merdivenden iner) Nasıl yüreğiniz? Günde beş altı kere merdiven çıkmak, her halde birebir geliyor. Sizinkini bilmem ama benimki kan ağlıyor. Yıllardır. İyi uyuyorsunuz. , İştahınız da maşallah yerinde. Olmasın mı o kadar? (Uzaklaşır. Kapıdan Ana’ya) Çay var mı daha? (Ana cevap vermeyince sesini yükseltir) Çay var mı daha? (Ana susar. Baba bir iskemleye çöker. Başını arkaya devirir, gözlerini yumar. Oğul gelir, karşısında durur, yakından yüzünü incelerken, Baba yavaşça gözlerini açar) Anladım ki, sizin elinizde her şey solar, kurur, dökülür. Çiçeklerime ben su vereceğim bundan böyle. Doğrusu büyük gelişme. Pek sevindim! Çiçek sulamak bile bir iştir. Çiçeklerinizi sulamak bile. (Safça) Öyle midir? Ne demek istiyorsun? 16 BABA OGUL BABA OGUL BABA oGUL BABA OGUL BABA oGUL BABA OGUL BABA OGUL BABA OGUL BABA OGUL BABA Hiç canım. (Susar. Elini cebine atar. Bir eşarp çıkarır) Bak bakalım şuna. Sen anlarsın. Annene aldım. İyi. Güzel. Kaça aldın? Parası önemli değil. Sen beğendin mi onu söyle. İyi dedik a. Bak ama bak, şu güzelliğe bak. Şu renklere bak. En çok da nesi hoşuma gitti biliyor musun? Alımlı. Çarpıyor insanı ilk bakışta. Allah seni inandırsın on dükkan dolaştım., bir bunu beğendim. (Işığa tutarak) Görüyor musun nasıl par par parlıyor. Kim bilir nasıl sevinecek kadıncağız. Yıllar var ki… O öyle kolay kolay sevinmez. Niye?. O öyle dallı güllü şeylerden hoşlanmaz. Aklın varsa götürür, geri verirsin onu. (Eşarbı cebine koyar) İyi, güzel dedindi ya demin? Olur. Götürür, geri veririm. Adam alırsa tabii. Almazsa da almasın, ne yapalım, saklarım. ( içini çekerek) Şimdi kızcağızım sağ olacaktı ki! Ona ben bir külah kabak çekirdeği alsam havalara uçardı. Başlama gene, başlama. (Eşarbı tekrar çıkararak) İyi ama, ben ne yapayım şimdi bunu. Ne yaparsan yap. Bana ne. (Susuş) (Eşarbı yeniden cebine yerleştirirken, alçak sesle) Ben de gelinime veririm. Kime? Gelinime. Belki o beni kırmaz, beğenmese de beğendiğine inandırır beni. Gelinim, gelinim deyip durma, sinirim bozuluyor. Ne diyeyim peki. Sus otur! Başım çatlıyor zaten. (Susuş) Bari gidip uzanayım biraz ben ha? hı.tiyarlık kusura bakma. (Kollarını yoklar) Of! Nasıl sızlıyor bilemezsin.
Vüs’at O. Bener – Ihlamur Ağacı & İpin Ucu
PDF Kitap İndir |