Walter Burkert – İlkçağ Gizem Tapıları

Gizemler sözcugu, gizliliğin büyüsünü, ürpertici ve heyecan verici açınlamaların vaadini taşır. Fazlaca tanışıklığı olmayanlarda bile gizemler sözcüğü, orgy kavramını çağrıştıracaktır. Ne var ki bu kitapta bu türden açınlamalar yer almıyor; aksine amaçlanan, uzun zaman önce sönmüş din biçimleriyle ilgili dağınık ve çoğu zaman hayal kırıcı nitelikteki kanıtların yöntemsel bir yorumunu yapmaktır. “İlkçağ sonlarının gizem dinleri” deyişi, artık pek az kimseye yabancı gelmektedir. Bu deyişten özel olarak İsis, Ana Tanrıça [Mater Magna: Ulu/Büyük Ana] ve Mithras tapımı kastedilir. Bu yüzyılın başından itibaren iki bilimadamının, Richard Reitzenstein ile Franz Cumont’un öncülüğünde, klasikçiler, din tarihçileri ve tanrıbilimciler bu görüngülere özel bir ilgi göstermeye başladılar.1 Hıristiyanlığın doğuşu, insanlık-tarihi ve ilkçağ incelemelerinin ana sorunu olmaya devam ettiği sürece de, bu ilgi devam edecek gibi görünmektedir. Hala Cumont’un çalışmasını yansıtan, esas olarak kazıbilimin sağladığı yığınla belge, savaş sonrası on yıllara damgasını vurdu; aralarında en göze batanı, Maarten J. Vermaseren’in kurduğu muazzam Etudes preliminaires aux religions orientales dans l’empire romain dizisidir.2 Mithralarla ilgili çalışmalar, bir süre İran Şahı’nın himayelerinde sürdürüldü.3 Yakın zamanda Aufstieg und Niedergang der Römischen Welt dizisi içinde de sayısız araştırmalar yapıldı.4 Zaman zaman temel konuların, kanıt yığınlarının altında karanlıkta kalma tehlikesi baş göstermişse de, son yıllarda özellikle İtalyan bilginler ilke ve kavramların eleştirel biçimde tartışılmasında hayli mesafe aldılar. Bunun sonucu olarak Cumont ile Reitzenstein’ın görüşleri yavaş yavaş aşınmaya uğradı.5 Yine de gizem dinleri denen dinleri konu alan incelemelerde büsbütün yanlış anlamaya değilse bile en iyi halde yarı-gerçeklere yol açtığından, kuşkuyla bakılmayı gerektiren bazı basmakalıp düşünceler ya da ön yargılar bulunmaktadır. İlk basmakalıp düşünce, gizem dinlerinin ilkçağ “son”larına, yani Helen aklının parlaklığının yerini deyim yerindeyse karanlık Orta Çağlar boyunca baş tacı edilecek olan “usdışı”na bıraktığı, olasılıkla Helen ya da İmparatorluk döneminin sonlarına özgü sayılmasıdır.6 Ancak, İsis tapısının Roma’ da tam olarak Caligula döneminde yerleştiğini ve Ana Tanrıça anıtlarının -Taurobolium ve Mithras mağaralarının- yoğun olarak İS ikinci ve dördüncü yüzyıllar arasında yapıldığını söylemek doğru olmakla birlikte, yine de pagan ilkçağ boyunca gizem uygulamasını temsil eden Eleusis tapısının, İÖ altıncı yüzyıldan itibaren kesintisiz bir gelişme gösterdiği bilinmektedir ve en yaygın gizem türü olan Dionysos-Bakkhos, belgelerde bundan hemen sonra ortaya çıkmaktadır. Hatta Ana Tanrıça bile Küçük Asya’ dan güney İtalya’ya dek Yunan tapısı içindeki yerini eskil dönemde almıştır.7 İkinci basmakalıp düşünce de, gizem dinlerinin köken, biçem ve ruh olarak Doğulu olduklarıdır. Franz Cumont’un örnek çalışması, The Oriental Religions in Roman Paganism [Roma Paganlığında Doğu Dinleri] adını taşımaktadır. Richard Reitzenstein’ın en az C-umont’unki kadar etkili kitabı Hellenistic Mystery Religions’da [Helenistik Gizem Dinleri], “Helenistk” tam da bu anlamda tanımlanır: Yani Helenleşmiş biçim altında Doğu tinselliği.8 Ama Ana Tanrıça’nın gerek Yunanlılar gerekse Romalılar için Frigyalı bir Tanrıça, İsis’in Mısırlı, Mithrasın İranlı olduğu açık olmakla birlikte, gizemler kurumlaşmasının izlerini ne Anadolu’ya, ne Mısır’a ne de İran’a dayandırmak olanaklıdır; tersine bunların ya eski Eleusis örneğini ya Dionysos’u ya da her ikisini birden yansıladıkları görülmektedir.9 Ancak bu tapılar, büyük olasılıkla Doğulu “gizem” çeşnisinden yoksun olduklarından, Ana Tanrıça, İsis ve Mithras kadar itibar görmemişlerdir. “Doğulu” deyimi, Batılıların bakış açısını ele verir; İlkçağ Anadolu’su, Mısır’ı ve İran’ı, hepsi de öyle ya da böyle Batı Avrupa’nın coğrafi olarak doğusunda yer alsalar bile, herbiri kendi yolunda ayrı birer dünya oluşturmaktaydılar. Üçüncü basmakalıp düşünceye göre, gizem dinleri ruhanidir; yani dinsel tutumda ortaya çıkan ve pagan birinin daha yüce bir tinsellik arayışında gerçekçi ve kılgıl bakışını aşan temel bir değişikliğin varlığına işaret ederler.10 Bu görüşte gizem dinleri, kurtuluş dinleri (Erlösımgsreligionen), dolayısıyla Hıristiyanlığın doğuşunu hazırlayan ya da ona koşut gelişen dinler olarak değerlendirilir. Bu, Hıristiyanlığı bir biçimde tam da Doğunun gizem dinlerinden biri -aslına bakılırsa en başarılısı- durumuna getirmektedir. İmdi, Hıristiyan tapımıyla gizemler arasında varolan belli benzerliklerin, kimi ilkçağ Hıristiyan yazarlarını etkilediği ve bu yazarların, gizemleri gerçek dinin şeytanca taklitleri olarak suçladıkları doğrudur.11 Bazı Gnostik mezheplerin, paganları yansılayan, hatta onları yaya bırakan gizem erginlemelerinde bulundukları görülmektedir.12 Öte yandan Ortodoks Hıristiyanlık bile uzun zaman Platoncu felsefede kullanılmış gizem eğretilemesini kabul etmiştir; vaftiz ve komünyon törenlerinden ha!a ortak olarak “gizemler” diye sözedilir.13 Ancak bu, Yunan gizemlerinin içinde Hıristiyanlığa doğru evrilmek gibi önceden belirlenmiş bir yazgı barındırdıkları anlamına gelmez. Gizem dinleri denen dinlerle uğraşırken Hıristiyanlığın sürekli bir başvuru sistemi olarak kullanılması gerçi kısmen aydınlanma sağlar, ama çoğu zaman ikisi arasında varolan köklü farkların karanlıkta kalmasına yol açacak biçimde bozulmalara neden olur. Ernest Renan’ın bir zamanlar söylediği gibi: “Şayet Hıristiyanlığın gelişimi ölümcül bir hastalık yüzünden sekteye uğramış olsaydı, dünya Mithracı da olabilirdi”.14 Bugün bilginlerin çoğu böyle bir şeyin olabileceğini asla ihtimal vermezler, çünkü Mithracılık, sözcüğün tam anlamıyla bir din bile değildi. Bu kitapta ilkçağ gizemlerine, işin daha başında gizem dinleri kavramıyla ilişiğini kesen, kesin olarak pagan bir yaklaşım izlenecektir. Ne Eleusis’ deki erginlenme, ne İsis tapısı ne de Mithras, bizim Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi birbirlerini karşılıklı olarak dışlayan, zıtlaşan dinlerden tanıdığımız anlamda dinsel bir bağlılık oluştururlar. Bu [tek tanrılı] dinlerde, kendini tanımlama ve bir dini ötekine göre sınırlama fazlasıyla bilinçli bir vurgu taşırken,15 Hıristiyanlık öncesi çağda genelde yeni ve yabancı tanrılar, özelde de gizemler kurumu dahil, çeşitli tapı biçimleri arasında bir dışlama söz konusu değildi; birbirleriyle uyuşmasalar da tek bir ilkçağ dini içinde toplanan başka başka biçimler, eğilimler ya da seçenekler olarak boy göstermişlerdi. Bu yaklaşımdan amaçlanan, ilkçağ gizemlerinin karşılaştırmalı bir görüngübilimini oluşturmaktır. Yerden kazanmak amacıyla kendimizi şu beş soruşturma alanıyla sınırlayacağız: Eleusis gizemleri, Dionysos ya da Bakkhos gizemleri, Ana Tanrıça gizemleri, İsis gizemleri ve Mithras gizemleri. Kuşkusuz son derece önemli başka bazı gizemler de vardır, 16 ama bu beş değişge, değişkenlikteki sabit ögelerin yanı sıra farklılıklar alanını da göstermeye yetecektir. Bu yaklaşım tarihdışı olmakla eleştirilebilir. Toplumsal, siyasal, anlıksal düzeyde kaymaların, değişmelerin ve devrimlerin eksik olmadığı yaklaşık bin yıllık bir dönemden söz edilmektedir. Ancak gelenek aracılığıyla korunmuş özdeşlik özellikleri de yok değildir ve ilkçağ gizem tapılarını incelerken bunları gözönünde bulundurmak önemlidir. Konumlanış açısından, bu beş değişgeyle ilgili bir kaç temel olgunun bir kez daha anımsanması gerekir. Eleusis gizemleri17 “İki Tanrıça”ya adanmıştır; bereket tanrıçası Demeter ile yerel olarak Pherephatta ya da sadece “Bakire”, Kore [genç kız] olarak anılan kızı Persephone. Bu gizemler, archon basileus’un, “kral”ın gözetiminde Atina Polis’i tarafından düzenlenirdi. Atinalılar için bunlar tout court gizemlerdi ve süregelen ünlerini büyük ölçüde Atina’nın sahip olduğu edebi saygınlığa borçluydular. Yazına ve ikonografiye ek olarak, yazıtlar ve kazılar da konu hakkında yığınla belge sunmaktadır. İyi bilinen söylende Demeter, yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılan Kore’yi ararken resmedilir. Kore sonunda Eleusis’e geri döner, ama sadece belirli bir süre için. Atinalılar da Mysteria’yı, büyük bahar şenliğini burada kutlarlardı; yürüyüş alayı Atina’ dan Eleusis’ e gelir ve rahiplerin [hierophantes] kendilerine “kutsal şeyleri” gösterdiği, binlerce erginlenme· adayını barındırabilen Telestorion’ da, Erginleme Evi’nde, bir gece kutlamasıyla son bulurdu. Demeter’in Eleusis’te iki armağan verdiği söylenirdi: Uygar yaşamın temeli olan tarım ve mutlu bir öte yaşam için “daha fazla umut” vaad eden gizemler. Bu gizemler başka hiç bir yerde değil, sadece Eleusis’ te yerine getirilirdi. Şarabın ve esrikliğin tanrısı Dionysos’a her yerde tapılmaktaydı; aslında her içkici, bu tanrının hizmetkarı olduğunu iddia edebilirdi. Yakın zamanlarda bulunan, ve yeraltındaki “gizli yol”larında ilerleyen mystai ile bakchoi’nin sözünün edildiği Hipponion altın tableti, bu konudaki gizemlerin, öte dünyada sonsuz mutluluk vaadeden kişisel ve gizli erginlemelerin varlığını doğrulamıştır. ıs Ancak Eleusis’in aksine, Bakkhos gizemlerinin belli bir yerel merkezi yoktur; Karadeniz’ den Mısır’ a, Küçük Asya’ dan güney İtalya’ya dek her yerde boy gösterdikleri görülmektedir. En ünlüsü ya da namı kötü olanı İÖ 186’da Roma Senatosu tarafından vahşice bastırılan İtalya ve Roma’ daki Bacchanalia bayramıydı.19 Bakkhos gizemlerinin en büyüleyici sanatsal belgesi, tarihi Sezar’a dek uzanan Pompeii’deki Gizemler Sarayı freskidir. Bakkhos gizemlerinde büyük bir çeşitlilik olduğu kesindir. Dionysos’un [gövdesinin] parçalanması söyleni, zaman zaman bu gizemlerle ilişkilendirilir, ancak bunun hepsi için geçerli olup olmadığından emin . değiliz. Bakkhos gizemlerinin efsanelik ozan Orpheus’ dan doğduğu için halkın “Orfeci” dediği gruplarla ve kitaplarla ilişkisi, başlı başına bir sorun oluşturmaktadır.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir