Kısasa Kısas (Measure for Measure) son yıllarda Shake-speare’in sıkça oynanan oyunlarından biridir. Yazılmasından çok sonra –Shakespeare’in ölümünden sekiz yıl sonra– 8 Kasım 1623 tarihinde kayıt altına alınan ve Birinci Folio’da basılan bu oyunun sarayda, Whitehall Palace’de, Kral James huzurunda ilk oynanışı 26 Aralık 1604’tür. [1] Bu oyunun daha önce saray dışında oynanıp oynanmadığı hakkında bir kayda rastlanmamıştır. Asal olay dizisi, İtalyan öykü yazarı Gianbattista Cinzio Giraldi’nin (1504-1573) Hecatommiti (Yüz Öykü -1565), adlı, aslında 112 romantik öyküyü kapsayan yapıtıdır. Giraldi, Boccaccio’nun Decameron adlı öykülerinden esinlenerek bu öyküleri kaleme almıştır. Daha sonra İngiliz oyun yazarı George Whetstone (1544?-1587?), Giraldi’nin bu yapıtından yararlanarak iki perdelik Promos ile Cassandra (1578) adlı oyunu yazmıştır. Shakespeare’in bu oyunu okuduktan sonra mı Giraldi’nin yapıtını gördüğü ya da Giraldi’yi okuyup sonra mı bu oyunu gördüğü üzerinde bir şey söylenemiyor. Ama Kısasa Kısas’la aynı sırada yazdığı Othello’nun Giraldi’nin bu yapıtından esinlendiği konusu kesinlik kazanmıştır. Ayrıca Shakespeare’in Dük’ün vekiline verdiği Angelo adı Giraldi’nin aynı tema üzerinden yazdığı Epitia’daki (1583), Angela’dan alınmıştır. Whetstone’nun düzyazıyla Giraldi’den İngilizceye çevirdiği Heptameron’unda (1582) Bayan Isabella adına rastlarız. [2] Shakespeare hangi yapıttan esinlenirse esinlensin ya da adları şuradan buradan alsın, yarattığı oyunlar ona özgü, derinlemesine gelişen ve evrensel yanı olan yapıtlardır. Özellikle karakterlerini işlemekteki beceresi son derece ustacadır; psikolojik derinlikleri olan yaşayan kişilerdir. Oyunun yazılış tarihini saptamak için bazı olaylardan kısaca söz etmek gerekir. Oyunun I. perde, 2. sahnesinde Lucio ile iki soylu arasında geçen konuşmalardan Macar kralıyla barış antlaşması ve bu barışın askerleri mesleklerini yapmaktan alıkoyacağı üzerine bir konuşma geçer, bu konuşmada örnek olarak korsanlar gösterilir. Bu konuşmalar, korsanlardan nefret eden Kral James’in, İspanyol korsanların İngiliz gemilerine saldırmalarını önlemek için İspanya Kralı ile 1604 yılında yaptığı antlaşmaya [3] bir göndermedir. Bu yönden, oyunun bu sahnesi en azından 1604 yılının ikinci yarısında yazılmış olduğunu göstermektedir. Ayrıca genelev patroniçesi Bayan Overdone’un genelevlerin yıkılmasını emreden bildirgeden söz etmesi, Kral James’in 16 Eylül 1603 tarihindeki bildirgesiyle [4] bir paralellik göstermektedir. Oyundaki Dük karakterinin Kral James’in bir yansıması ve oyunun bir prensin nasıl davranması gerektiği üzerine bir tavsiye olduğu üzerinde durulmuştur. Ortaya konulan bazı delillere göre bunun böyle olması güçlü bir olasılıktır. Kısasa Kısas ile kralın 1598’de kaleme aldığı Basilicon Doron adlı küçük incelemesi arasında bir benzerlik vardır. Burada da kral oğlu Prens Henry’e ülke yönetimi hakkında bazı tavsiyelerde bulunur. 1599’da özel olarak Edinburg’da yedi adet basılmış, ama sonra 1603 yılında birçok baskısı daha yapılmıştır. Kralın düşüncelerini anlamak için bu kitap eğitimli İngilizler tarafından okunmuştur. [5] Shakespeare’in de bu kitabı okuduğu anlaşılmaktadır. Kısasa Kısas, titizlikle kurgulanmış bir dramatik dokuya sahiptir. Shakespeare bilgini Wilson Knight, “Oyunun ana teması, özellikle cinsel taciz konusunda, adalet duygusundaki hamlığa ilişkin olarak insanın doğal karakteridir.” [6] demektedir. Bu açıdan Kutsal Kitap’taki etik ölçüler oyunun ahlak anlayışının temeli olmuştur. Bunun için oyundaki konuşmalarda sık sık İncil’den alınmış sözler aktarılır. Bu yüzden oyunun yer yer mecaz ve simgelere kaydığı izlenir. Oyun kişileri büyük bir dikkatle seçilmiştir ve bunlar ana temanın belli insani niteliklerini yansıtırlar. Örneğin, Isabella azize saflığını, Angelo değişken doğruluğu, Dük psikolojik olarak sağlıklı ve aydın bir ahlakçıyı, Lucio edepsiz zekâyı, Pompey ve Bayan Overdone profesyonel ahlaksızlığı, Barnardine dik kafalılığı, suçluluğu ve duygusuzluğu temsil ederler. Her biri insanın doğal karakterinin bir ahlaksal yanını gösterir. Oyun genel olarak cinsel ahlak üzerine odaklanmıştır. Bu da çözümlenmeye gebe en evrensel temalardan biridir. Başka hiçbir konu insan bilinci ile güdüleri karşıtlığını bu kadar belirgin bir şekilde veremez; ayrıca uygar ve doğal nitelikler arasındaki fark da kesin bir biçimde ortaya çıkmış olur. İnsanlık açısından şaşırtıcı olan, genellikle hayvansal ile ideal ve kutsal olan arasında bir sınır konulmuş olmasıdır. Bu bakımdan oyunun atmosferi, amacı ve anlamı baştan sona ahlaksaldır. Bu oyundaki Dük, Fırtına’daki Prospero gibi, doğru ahlakın yol göstericisidir. Oyundaki aksiyonu baştan sona o kontrol eder. Oyunun sonunda onun hazırladığı planla herkes etik açıdan layığını bulur. Oyunun şiirsel atmosferi, din ve çözümsel ahlaktır. Isabella, St. Claire Manastırı’nın rahibe adayıdır (I/4). Dük rahip kılığına girer ve zorda olanlara yardım eder. Dinsel renk Hamlet’teki kadar yoğundur. Claudio’nun ölüm üzerine söyledikleri Hamlet’in sözlerini andırır: Ya ölmek, bir bilinmeyene gitmek, Soğuk bir ceset olup kara toprakta yatmak ve çürümek? O duyarlı sıcak hareket donar, bir çamur haline gelir; O hayattan haz duyan can, ateşli sellere kapılıp kavrulur Ya da buz tutmuş, üşütücü kaburga yığınlarının üstüne savrulur. Görünmeyen fırtınalarda hapsolursun Ve dinmeyen bir şiddetle dünyanın boşluğuna savrulursun. Daha da kötüsü şu dizginlenmeyen kuşku dolu düşünceler – Dehşet verici. Şu dünyadaki en aşağılık yaşam bile, Açlık, yaşlılık, hastalık, ıstırap ve mahpusluk, Ölüm korkusu karşısında bir cennet sayılabilir. (III/1) Ölüm sonrası hayat üzerine olan bu tiradın felsefi bir yanı olmasa da, fatalizmi açısından Hamlet’in mezarcılar sahnesindeki sözleri anımsatır. Burada yine Kutsal Kitap’ta yazılan etik anlayışı görürüz. Isabella’nın Angelo’ya söyledikleri yine Hıristiyanlığın hoşgörü ve merhamet anlayışını yansıtır: Yazık yazık! Bir zamanlar, Hıristiyanlıktan önce Birçok insan da cezalandırılmıştı, Yüce İsa gücünün fırsatıyla bunun önlemini aldı. Bütün yargıçların üstünde olan İsa Sizin gibi katı ve hoşgörüsüz olsaydı Ne olurdu, düşünebiliyor musunuz? Bunu düşünün ve yenilenmiş bir insan gibi Merhamet sözü dökülsün dudaklarınızdan. (II/2) Bu sözler Isabella’nın önceki sözlerinin bir uzantısıdır: Hiçbir törensel şatafat ne büyüklere özgüdür Ne kral tacına ne bir vekilin kılıcına Ne yüksek rütbelinin asasına Ne de yargıcın cüppesine; Bunların hiçbiri merhametin verdiği yüce duyguyu Tattıramaz insana. (II/2) Bu düşünceler, Venedik Taciri’nde Portia’nın “merhamet” üzerine olan tiradını anımsatır. Portia’nınki bir anda ışıldayan, spontane bir etik imgedir. Ama Kısasa Kısas’ta bu sözler oyunun bütünlüğü düşünülerek dikkatle yerleştirilmiş, aksiyona yardımcı olan bir eksen durumundadır. Kısasa Kısas’ın ana fikri şudur: Ve bize borçlu olanları bağışladığımız gibi, bizim borçlarımızı bize bağışla. (Matta, 6:12) [7] Böylece “adalet” bir aldatmacadır, günahkâr olan insan, adalet dağıtmaya cüret edemez. Bu oyundan çıkarılacak ders budur. Dük’ün, Angelo’nun ve Isabella’nın bu düşünceleri saplantı haline gelmiştir ve eleştirilerini kendi kişilik yapılarına göre yaparlar. Froth ile Pompey’i getiren Elbow ve muhafızlar da bu düşüncelerle hareket ederler. Cellat Abhorson’un Pompey üzerindeki katı tutumu da böyledir: Pezevenk mi, efendim? Lanet olsun, sanatımıza hakaret bu. (IV/2) Lucio, Dük’ün karakteri hakkında iftira eder, Bayan Overdone Lucio’yu ihbar eder, Barnadine herkesin nefretini çeker. Bunların hepsi etik düzlemde birbirlerine tepki gösterirler; bu da oyunun garip ve belirgin görüşüne uygundur. Müzik konusu bile etik düşüncenin bir yansımasıdır: … müziğin kötüyü iyi yapmak gibi bir büyüsü de olsa, İyiyi de kışkırtır acı duymaya. (IV/1) Oyuna egemen olan atmosfer budur. Bundan asal temalar, oyunun ele aldığı sorun ve vermek istediği ders ortaya çıkar. Böylece oyun boyunca yayılan düşünceye uygun olarak kabul edilmiş atmosferi, gizemli bir kutsallığı merkez edinmiş etik eleştirisi, derin ölüm felsefesi, oyunun kahramanı olan Viyana Dükü ile ortaya konan Hıristiyan etiğiyle yoğrulmuş aydın insan sezgisi Kısasa Kısas’ın düşünce sistemini var eden özelliklerdir. Oyunun taşlama yanı kendi durumunu düşünmeye, kendi dürüstlüğünü kurtarmaya yönelik çabalara saldırır. Dük vekil olarak seçtiği Angelo’ya yetkilerini devrederek oyunun aksiyonunu başlatır ve devir teslim sırasında Angelo’nun erdemlerini överek işe başlar: Angelo, yaşamın da tıpkı görünüşün gibi, Sana bakan biri bütün yaşam öykünü açıklayabilir. Sen kendini ve malını mülkünü sana ait değillermiş gibi, Savurganlık yapıp tüketmedin, Ne erdemlerini yüceltip zaman yitirdin Ne de onları kişisel amaçlarına kurban ettin. Gökkubbe nasıl bizi aydınlatıyorsa, Biz de meşalelerle kendimize değil, Çevremize ışık veririz; Eğer etkin olamazsa erdemlerimiz başkalarına O zaman erdemden söz etmek boş laftan ibarettir. İnsan ruhu her zaman mükemmellikle donatılmamıştır, Doğa insana en soylu niteliklerini asla vermez, Ama cömert bir tanrıça gibi zenginliklerini ödünç verir, Bizler de ona şükran borcumuzu faiziyle geri öderiz. (I/1) Bu düşünce İncil’de yer alan “Dağdaki Vaaz” gibidir: Dünyanın ışığı sizsiniz. Dağ üzerindeki şehir gizlenemez. (Matta, 5:14) İnsanlar da ışık yakıp kile altına komazlar, ancak onu şamdana korlar; ve evde bulunan herkesi aydınlatırlar. (Matta, 5:15) Yukarıdaki dizeler sadece Dük’ün mecaz olarak kullandığı “meşale” sözcüğü anımsatmaz. Ama bu tirat doğrudan İsa’nın diğer öğretilerini de andırır. Dük doğayı “alacaklı” olarak betimler; “aldığımızı ona teşekkürle öderiz” der. Şimdi bunu İncil’deki sözlerle karşılaştıralım: Çünkü göklerin melekûtu başka bir memlekete giderken hizmetçilerini çağırıp mallarını onlara teslim eden bir adam gibidir. (Matta, 25:14) Birine beş, birine iki, birine de bir talant olarak, kabiliyetine göre her birine ayrı ayrı verdi ve yola çıktı. (Matta, 25:15) Angelo ona lütfedilen onuru istemese de Dük’ün ısrarı karşısında kabul etmek zorunda kalır. Daha sonra rahip kılığını kuşanan Dük, Rahip Thomas ile konuşurken, yetkisini neden bir vekile devrettiğini açıklar: Bizim çok sıkı kurallarımız ve acıtan yasalarımız var, Dik kafalı atların gemi de, dizgini de sıkı tutulmalı, İninde yatmaktan şişmanlayıp avlanmayan aslan misali, Şu son on dört yıldır göz ardı ettik bütün bu yasaları. Ahmak babaların dövmek için değil korkutmak için Kızılcık sopasını göz önünde bırakmaları gibi; Ama zamanla bu sopa orda dura dura Korkulacak bir şey değil, alay edilecek bir şey haline gelir. Böylece uygulanmayan yasalar ölmüş demektir. O zaman özgürlük, adaleti burnundan yakalar, Dünya tersine döner, bebek dadısını pataklar. (I/3) Yetkisini devretmesinin nedeni yasaların yeniden işletilmesi içindir. Dük bu konuda Angelo’nun ödün vermez olduğunu bildiğinden geçici bir süre için koltuğunu ona bırakmıştır. Ama bu devrin nedeni yalnızca bu değildir. Uygun bir zamanımızda bu davranışım için Daha başka sebepler de göstereceğim Şimdilik birini söyleyeyim Lord Angelo dürüsttür, Ama hep savunma halinde, hırslıdır, Cinsel arzuları fazladır, ama göstermez, Ama iştahı para pula değil, bedenin zevklerine dönüktür. Şimdi görelim bakalım, iktidar olmak kişiyi ne kadar değiştiriyor. (I/3) Oyunun bundan sonraki sahneleri Dük’ün yoğun planı ve gizliliği içinde gelişirken, onun neden gevşek davrandığını da anlamaya başlarız. Escalus onun hakkında şöyle konuşur: Her şeyden önce kendini tanımaya çalışan biriydi. (III/2) Ama Dük kendi dışında, başkalarını da gözlemler ve bilgisiyle övünür: … Bakın sayın görevli, yüzünüzden dürüst ve güvenilir biri olduğunuz belli. Bunu yüzünüzden doğru okuyamıyorsam eski melekemi kaybetmişim demektir; (IV/2) Dük’ün yumuşak olmasının nedeni budur; iktidarında hoşgörülü ve merhametlidir. Çok düşünmesinden, durmadan kendiyle hesaplaşmasından ve hep başkalarını anlamaya çalışmasından dolayı, yönetici olarak ılımlı bir insandır, ama zayıf değildir: “O bilgili bir adam, iyi bir devlet adamı, yiğit bir askerdir.” (III/2) Böyle bir filozofa hükümet işleri sıkıcı gelebilir. Onun koyduğu adalet sistemi özgündür ve bütün suçluların anında ya bağışlanmasını sağlar ya da idamını gerektirir (IV/2). Barnardin’in durumunda öyle görülüyor ki, Dük onu ya bağışlar ya da suçlu bulursa hemen idam ettirirdi. Dük’ün insanlara olan sorumluluk duygusu tüm oyun boyunca bellidir: O hoşgörülü bir pederdir ve herkes onun çocuklarıdır. Rahip kıyafetini giydikten sonra bir hükümdar olmaktan çıkmış herkese yardıma koşan bir insan olmuştur. Zaten bu yüzden de bir süre için iktidarı Angelo’ya bırakmıştır. Rahip kıyafetindeki Dük, oyunun bütün aksiyonunu yöneten kişidir; insanları yönlendirir, gözlem yapar, başkalarının davranışlarını ahlaksal açıdan değerlendirir. Angelo için hazırladığı planı büyük bir ciddiyet ve gizlilik içinde yürütür. Bütün bunları yaparken kendisi geri planda kalmayı tercih eder. Vakarı, doğruluğu ve bilgeliği ile Fırtına’daki Prospero’ya çok benzer. Lucio rahip sandığı Dük’ün kukuletasını indirince herkesin şaşkın bakışları arasında kimliği açığa çıkan Dük sanki gökten inen bir Tanrı etkisi yapmıştır. Nitekim rahibin Dük olduğunu görüp koltuğundan fırlayan Angelo ona şöyle der: Saygıdeğer lordum, suçumdan daha suçlu olduğum için Efendimizin, bu günahlarımı öğrendiği anda Görünmez olmak istedim. Sizi gördüğümde yüce prens, Karşımda, günahlarımı yüzüme vuran Tanrısal bir gücün varlığını hissettim. Karar hemen verilsin, ölüm cezam hemen gerçekleşsin. Siz yüce efendimden ricam bu kadar. Dük’ün otoritesi bir rahip, bir rahip olarak daha yüce bir düzleme yükselmiştir. Oyunun titiz dokunuşu ile bu son zaten beklenir, ama nasıl biteceği bilinmez. Dük’ün rahip olarak konuşmalarında sıra dışı bir yönetici olduğu anlarız. III. perdedeki tiradı onun yöneticilik anlayışını belirler. Escalus ve Zindancı çıktıktan sonra kendi başına kalır ve şunları söyler: Tanrının kılıcını taşıyan kişi Sert olmayı seçmişse, Aynı derecede rahip gibi İşine bağlı olmalı. Kendine doğru bir yol seçmeli, Ahlakça dik durmalı Ve erdemle yürümeli; Başkalarına ödetirken Kendi zaaflarını düşünmeli. Kendi gibi aynı günahı işleyeni Acımasız vuruşuyla öldürmekten utanmalı; Katmerli ayıp Angelo’nunki, Benim hatam yüzünden Onunkinin büyümesi! Dışı melek içi şeytan olmayı Nasıl da beceriyor insan! Başkasının işlediği aynı suçu işlemek Yanındakileri aldatmaktan başka bir şey değil. …………………………………… [8] Bu, anlık sonuçlara sahte araçlarla ulaşmak için Ağırlıkları örümcek ağının iplikleriyle çekmek gibi! Kötülüğe karşı beceri iyi bir tedavi Bu gece eski nişanlısının koynunda Angelo habersiz yatacak, Böylece nişanlısı kılık değiştirip onu aldatacak, İhanet eden ihaneti anlayacak, Kısasa kısas yerini bulacak. (III/1) Böylece bu güzel tirattan bir yönetici olarak Dük’ün felsefesini anlıyoruz. Bu düşüncelerden onun planının ne olacağını da tasarlayabiliyoruz. Dük’ün bu tiradında bir bilicinin gizemli havası vardır. Dük de sanki İsa Peygamber gibi yeni bir ahlak düzeninin temsilcisidir. Bu tirattan az önce Escalus ile olan kapalı konuşması onu bir öğretmen, bir bilici gibi gösterir. ESCALUS İyi günler aziz peder. DÜK Mutluluk ve iyilik sizinle olsun. ESCALUS Nerden geliyorsunuz? DÜK Buralardan değilim, ama fırsatını bulmuşken Bir süre kalacağım ülkenizde. Ben Tanrı yolunda yürüyen bir rahibim. Papalıktan özel bir görevle gönderildim. ESCALUS Oralarda ne var ne yok? DÜK Hiç, ama iyilik o kadar çok hastalanmış ki, tedavisi yalnızca ölümle yapılıyor. İstenen yalnızca yenilikler; her şeyde ısrarcı olmak tehlikeli sayılıyor, her işte sebatsızlık erdem oldu. Toplumların güvencesini sağlayan gerçekler zorla ayakta kalabiliyor; öte yanda dostlukları yok eden alıkça iyimserlik önem kazanıyor. Dünyanın düzeni ne yazık ki bu aykırılık üzerine kurulmuş. Bu haber oldukça eski, ama bu aynı zamanda her yeni günün de haberi. Söyler misiniz efendim, Dük nasıl biriydi?
William Shakespeare – Kisasa Kisas
PDF Kitap İndir |