Yaşar Kalafat – Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm Şamanizm

Bu çalışma, Türk Dünyasında bulunma imkanı elde ettiğim yerlerden; Çuvaşistan, Tataristan, Kazakistan ve Altay’ da Türklerin hala inanmakta oldukları literatüre eski Türk İnanç sistemi olarak geçen ve bu bölgelerde; Bakşıcılık-Baksılık, Manascılık, Kamizm, Şamanizm, Altay Kişi İnanç Sistemi, Ak Din gibi isimlerle tanın�ı;ı dini muhtevalı yazılardan oluşmuştur. Evvelce müstakil makaleler halinde, Diyanet, Erciyes, Türk Dünyası Tarih, Birleşik Kafkasya gibi dergilerde yer alan bu yazılara geniş bir giriş yazısı eklemek suretiyle yapılan çalışmanın mahiyet ve amacı anlatılmaya çalışılmış aralarındaki boşluğun doldurulması cihetine gidilmiştir. Çalışmayı ayrıca benzeri diğer yayınlarımızda olduğu gibi bir de resim bölümü eklenmiştir. Bununla izahı yapılan hususların pekiştirilmesi amaçlanmıştır. Keza kitaba konulan inanç indeksi de diğer kitap çalışmalarımızda uyguladığımız metodumuzun bir parçasıdır. Bu metodun imarı hoca� Sayın Dursun Yıldırım’ dır .• Bu çalışma ile, evvelce Türk coğrafi kesimleri veya Türk boylarından yola çıkarak, mahiyetlerine dair anahtar mahiyetli bir halka eklemek istedim. Yazılarımızda geçen inanç isimlerinin sınırlı da olsa tanıtımlarını yapmak istedik. Bu seriden olmak üzere elimizde Anadolu ve yakın çevresini ilgilendiren üç çalışma vardır. Bunlardan dördüncü baskısı hazırlanmakta olan “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri”ve ikinci baskısı hazırlanan “Göktengri Dininden Günümüze Anadolu Türk Halk İnançlarında Katmanlaşma – Etrüskler, Sümerler, Sakalar, Hunlar, Hazarlar, Selçuklular, Osmanlılar” isimli çalışmalarımız yeni bilgi ve bulgularla genişletilmiştir. Diğer iki çalışma ise tamamen yenidir. Aynı araştırma şablonunu ayrıca Balkanlara da uygulamayı tasarlıyoruz. Bu çalışmalarımızı hazırlık safhaları büyük ölçüde tamamlanmış benzeri diğer çalışmalarımız izleyecektir. Çalışmalarımızla birinci adımda varmak istediğimiz; malzemenin temini, karşılaştırması ve yazılı kaynaklardaki yerlerinin tespiti dönemi çalışma planımızın sınırları itibariyle büyük ölçüde hedefine varmıştır. Muhtelif vesilelerle tanımlamaya çalıştığımız tasarımız bitirilince, inanç lügatı ve inanç atlası gibi çalışmalara başlanılması tasarlanmaktadır.


Malzemeden Türkiye’nin Türk Dünyasının küreselleşen -globalleşen dünyada nasıl yararlanılabilecek içerikli çalışmaları planlanacaktır. “Gök tengri, bilgisi ile ilk tanışmamız” Doğu Anadolu’ da Eski Türk İnançlarının İzleri (Ankara 1990) isimli çalışmamız münasebeti ile oldu. Konunun ilk yazılı kaynaklardan incelenmesi halinde karşılaşılan tablo şudur; Türk İnançları ile ilgili en eski bilgilere Çin yıllıklarında, Bengü Taş yazıtlarında ve muhtelif yazılı kaynaklarda rastlamaktayız. Türk inanç sistemini oluşturan u�s_urları, bunların ve günümüzde yaşayan biçimlerinin verdiği imkanlar çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Bu konudaki ilk bilgiler milad öncesi Hun Türkleri ile ilgili olanlardır. Bu bilgilere göre, eski atalarımız Hun Türkleri, Tengri’ye, Yir-Sub iyelerine, Yağız Yir iyelerine, Kök Tengri (mavi gök) iyelerine ve ata arvaklarına kurban keserlerdi. Yılın beşinci ayında, Hun Türkleri Kağanı halkı biraraya toplar, kurban merasimi yapardı. Sonbaharda tekrarlanan ayinden sonra ise; kağan ile beraber orman etrafında dolaştıkları ifade edilmektedirl. Hun çağından sonra Türk devletleri hakkında bilgi veren aynı kaynaklar, onların da dininden söz ederken, Tengri’ye, Kök Tengri’ye, Yağız Yir’e, Yir-Sub’a, güneş ve aya ata ruhlarına kurban kestiklerinden söz eder2. Türkler, kendilerinden sonra gelecek nesillere öğüt vermek amacıyla yazıp bıraktıkları Bengü Taş yazıtlarında inançlarla ilgili bilgiler de vermişlerdir. Yazıtlardan anlaşıldığına göre, Kök Türk inanç sisteminde yaratıcı, kılıcı, kut, küç, ülük ve bilik verici yüce varlık Tengri, her şeyin üstündedir. Kök-Tengri (gökyüzü, yahut mavi gök), Yağız Yir (kara yer ; veya toprak yahut yer altı) ve Yir Sub (yer ve sular, yani yeryüzü)ün Tengri tarafından kılındığı/yaratıldığı bir ıduk olarak kabul edilir ve kutsanır. Bu düşünce tarzı “yaradılanı severiz, yaradandan ötürü” mısrasıyla günümüzde bile yaşamaktadır3. Tengri, bağışlayıcı ve mükafatlandırıcı olduğu kadar, cezalandırıcı vasfıyla da Türk hayatında görülür. Kağanlarını terkeden halkı, başka inançlara kapılanları, kötü kağanları cezanlandırır.

Kişi oğlunu yaratan tengri, töpü (tepe)’sünden tutup göğe kaldırdığı kişileri insanoğlu üzerine kağan tayin etme gücüne ve kudretine sahiptir. O, yani seçilen kağan, Tengri’nin kendisine verdiği buyruk çevresinde halka hükmetmekle görevlidir. Kağan seçildikten sonra, töreyi yürütmek, açları doyurmak, çıplakları giydirmek, az milleti çok etmek mecburiyetindedir. Bu açıdan kağan, Kök Türk hayatında bir resul görevi içinde karşı mıza çıkar4. Ata, baba anlamındaki kang ile kam arasındaki ilişki ve kağanların kurban sunma ayinlerini yönetmesi bize, onların da aynı özelliklere sahip olduklarını gösteriyor. Be1.ki ilk kağanlardan bazıları, kang/kam gibi ad taşıyorlardı. Bilge Tonyukuk yazıtında şöyle bir ibare var: “Tengri ança timiş eriç: Kan birtim, kanıngın kodup içik ding, içikdük üçün Tengri ölütmiş erinü”(Tonyukuk, B 2,3)5. Bu mesajı kim almış? Bize bu açık; kağanlık için göğe töpüsünde tutulup çekilen kişi ağzı ile bu söz kişioğluna, buduna iletilmiştir. Halk tasavvufunda “at” nefs olarak geçmektedir. “Kültiğin”in yalın bir devlet adamı olmadan öteye Tanrı adına bir misyon üstlenen uyarıcılık görevi olduğu da ifade edilmektedir. Miraç’ a atla çıkan ulu kişi nefsine binmiş, yenmiş olmaktadır. Kültiğin (abidesinde)savaşa giderken 8 defa ak ata, 3 defa boz ata, 2 defa konur ata ve 1 defa keher ata binmiştir6. Kültiğin’in seferleri, amaçları ve sonuçları ile atların don renklerinin ilgisi olduğu tahmin edilebilir. Bengü Taş yazıtlarında Tengri’nin bir kez Türk sıfatı ile, “Türk Tengr.

i�i” şeklinde ifade edildiğini görüyoruz.- Bu da, onun diğer milletlerin inandığı tanrılardan veya Tanrı’ dan farklılığını göstermek için yapılmıştır. Kök Türkler için ikincil bir Tanrı kavramı yoktur. “Öd Tengri” kavramı, bizce ibarenin yanlış okunup anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Bu ibare bilim adamlarınca farklı okunmuştur. Kimi, “zamanı Tanrı yaşar, kişi oğlu hep ölümlü yaratılmış” şeklinde manalandırmış; kimi, “ebedi olan Tanrıdır, kişi oğlu hep ölümlü yaratılmıştır” diye anlaşılmıştır. Fiilin, yaşar mı aysar mı olduğu üzerinde tartışmalar yapılmıştır?. Oysa, Divanü Lügat-it-Türk’ de yas fiili mevcuttur8. Dolayısıyla, cümlenin anlamı, “zamanı Tanrı çözüp dağıtır, kişi oğlu hep ölümlü yaratılmış”, olmalı. Çünkü, zamanı yaratan ve dağıtanda O’ dur. Bugün bile, “yazan da O, bozan da O” demiyor muyuz? Anlam aynıdır. Prof. Dr. Dursun Yıldırım’a ait olan bu tahlile biz de katılmaktayız. Bengü Taş yazıtlarında çocukların koruyucu iyesi olarak “Umay” adı geçmektedir.

“Umay teg anam” tabirinde de, Umay iyesinin tıpkı İlbilge’nin çocuklarım koruması gibi bir vasfa sahip olduğu anlaşılıyor. Onu da bir tanrılık/tanrıçalık fonksiyonuna sahip olmadığı açıkça görülüyor9. Tengri, dediğimiz gibi, sadece yeri ve yeryüzünü, yeryüzünde yaşayan canlıları, insanları yaratmakta iktifa etmez. Yarattığı yeryüzünde, Iduk Ötüken Yış, ıduk Yir -Sub sahipsiz kalmasın, Türk budunu yok olmasın diye de kağan seçip gönderme, yardım etme vasıflarına sahip bir Tengri’dir. Daha sonra Tengri’nin yam sıra yüce yaratıcı, Bayat, Ogan ve Bir Tengri şeklinde de ifade edilecektir10. İslam olmayan Türkleri anlatan bir Arap seyyahı X. Yüzyılda Oğuz Türkleri ile karşılaşır. O, seyahatnamesinde bu Oğuzların “bir Tanrı’ya inandıklarını” kaydederl

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir