Yasunari Kawabata – Uykuda Sevilen Kizlar

Randevucu kadın yaşlı Egushi’ye şu öğütleri verdi: — «Sonra, soğuk şakalar yapmaya da kalkışmayın, çok rica ederim I Parmaklarınızı uyuyan kızın ağzına sokayım filân demeyin! Yakışık almaz bu!» Birinci katta topu topu iki oda vardı : Bunlardan sekiz hasırlık olanında Egushi ile kadın konuşuyorlardı, öteki de bitişikteydi, bir yatak odası olmalıydı herhalde. Egushi’nin geçerken gördüğü giriş katına gelince, ilk bakışta salon yoktu burada, bu yüzden otel denemezdi bu eve. Buranın otel olduğunu gösteren hiç bir levha da yoktu zaten. Bu evin esrarlı hali de böyle bir açıklamaya engel olsa gerekti. İçeride en ufak gürültü duyulmuyordu. Sürgülü kapıda kendisini karşılayan, şu anda konuştuğu kadının dışında hiç bir canlı yaratık görmemişti. Egushi’nin buraya ilk gelişiydi, kadının patron mu, ya da işçi mi olduğunu anlayamamıştı. Ne olursa olsun, ziyaretçinin gereksiz sorular sormaması daha iyi olacaktı herhalde. Kadın kırk yaşlarında vardı, ufak – tefekti, sesi gençti, bundaki ton değişikliklerini de isteyerek hafifletiyordu sanki. İnce dudaklarını aralamadan kımıldatıyor, karşısındaki adamın yüzüne bakmaktan kaçmıyordu. Kapkara gözbebeklerinde ötekinin kuşkusunu gideren, hatta sakin bir içtenlik vardı daha çok : O da kendi bakımından hiç bir kuşku duymuyordu sanki. Mangalın üzerindeki ibrikte su kaynıyordu. Çayı demlemek için kadın bu sudan kullanmıştı. Hem cinsi, hem demleniş tarzı bakımından dikkati çeken; böylesi yerde ve böylesi durumda gerçekten şaşırtıcı olan bu çay, yaşlı Egushi’yi gevşetmişti. Duvardaki – Japonların tokama diye adlandırdıkları – oyukta, Kawai Gyokudo’nun fırçasından çıkma bir resim asılıydı.


“Bir kopya olmalıydı bu herhalde, güzün sıcak renklerine bürünmüş bir dağ manzarasını gösteriyordu. Bu sekiz hasırlık odanın alışılmadık, beklenmedik bir şeyler gizlediğini gösteren hiç bir belirti yoktu. Kadın :. «Kızı uyandırmaya kalkışmayın,» diye yineledi. «Uyandırmak için ne yapsanız gözlerini açmıyacaktır hiç… Çok derin uykudadır, hiç bir şeyin farkında olmaz. Kız deliksiz bir uyku çeker çünkü ve baştan sona hiç bir şeyi bilemez. Geceyi kimle geçirdiğini bile, hatta… Onun için hiç merak etmeyin.» Yaşlı Egushi’nin zihninden çeşitli kuşkular geçti ama hiç birini açığa vurmadı. — «Güzel kızdır! Buraya da çok seçkin müşterileri alırız zaten…» Egushi gözlerini başka yere çevirmiş olmak için kol saatine baktı. — «Saat kaç?» — «On bire çeyrek var!» — «O kadar olmuş demek! Yaşlı baylar erken yatıp erken kalkarlarmış. Kız da hoşunuza giderse…» Kadın böyle diyerek kalktı, bitişik odaya açılan kapının anahtarını çevirdi. Solak mıydı ki? Kesin olan şu ki, sol elini kullanmıştı. Bu ayrıntı önemsizdi ama kadının anahtarı çevirirken yaptığı bütün hareketleri izleyen yaşlı Egushi, soluğunu tuttu. Kadın kapının aralığından başını eğmiş, öbür odanın içine bakıyordu. Bitişik odaya böyle bakmak âdetiydi herhalde, arkadan görünüşünde de olağanüstü hiç bir taraf yoktu ama Egushi acayip buldu onu.

Kemerinin fiyongunda garip bir kuş tasviri vardı. Bu sadeleştirilmiş kuş tasvirine niçin gerçekçi gözlerle ayaklar yapılmıştı böyle? Kuşun kaygı verici hiç bir şeyi yoktu kesinlikle, beceriksizce bir resimden başka şey değildi bu ama bu kadının kalıbına, kıyafetine kaygılandırıcı bir hal veren de bu kuştu işte. Kemerin zemini açık sarıydı ,aktı hemen hemen. Bitişik odanın loş gibi bir hali vardı. Kadın kapıyı kapattı ve kilitlemeden anahtarı masanın üzerine, Egushi’nin önüne bıraktı. Yüzünde, yaptığı incelemenin sonucunu gösteren hiç bir şey yoktu, ses tonunun iniş – çıkışları aynıydı: — «Buyurun anahtarı, Allah rahatlık versin. Olur ki uyuyamazsamz, başucunuzda uyku ilâcı var.» — «Bir içkiniz yok mu?» — «Hayır. Alkollü içki vermiyoruz.» — «Uyumak için biraz sake (pirinç rakısı) olsun yok mu?» — «Yok.» — «Kız bitişik odada, değil mi?» — «Çoktan uykuya daldı, sizi bekliyor.» Egushi hafifçe irkildi : «Yaaa, öyle mi?» Ne zaman bitişik odaya girmişti bu kız? Ne zamandır uyuyordu? Kızın uyuduğundan emin olmak için kadın kapıyı aralayıp içeriye bir göz atmıştı herhalde. Kız kendisini uykuya dalmış olarak bekliyecek, uyanmıyacaktı. Evi bilen eski bir arkadaşından öğrenmişti bunu ama şimdi evdeydi ya, inanılmaz görünüyordu bu ona. Kadının ona yardım etmek istermiş gibi bir hali vardı: «Burada mı soyunacaksınız?» diye sordu.

Egushi yanıt vermedi. ‘ — «Dalgaların gürültüsü duyuluyor. Sonra rüzgâr. » — «Dalgaların gürültüsü mü?» Kadın : «İyi uykular!» dedi, dışarıya çıktı. Yaşlı Egushi yalnız kalınca esrarlı yanı olmayan, masum görünüşlü sekiz hasırlık odaya göz gezdirdi, sonra bakışı bitişik odanın kapısı üzerinde durdu. Bir metre kadar genişlikte tahta bir kapıydı bu. Evin yapıldığı zamandan kalma değil de sonradan eklenmiş gibi bir hali vardı. Daha dikkatli baktı : İki odayı ayıran bu bölmenin yerinde eskiden tahta kapaklar vardı herhalde, «Uyuyan Kızlar»a gizli bir oda yapmak için, kapakların yerine sonradan bu bölme konulmuştu. Bu bölmenin boyası da öteki yerlerle aynı renkteydi ama, daha yeni görünüyordu. Egushi kadının giderken bıraktığı anahtarı aldı. Basbayağı bir anahtardı bu. Anahtarı almak, öteki odaya geçmek için hazırlanmak demekti ama Egushi kalkmadı hiç. Kadının dediği gibi, dalgaların gürültüsü korkunçtu. Yüksek bir yarın eteğini döverlermiş gibi duyuluyordu sesleri. Bu küçük ev de o yerin tepesindeydi sanki.

Rüzgârın gürültüsü, kışın habercisiydi. Onu böyle duyuşunun nedeni bu ev miydi, yoksa kendi yüreği miydi, yaşlı Egushi hiç bir şey bilemiyordu. Ortada tek mangal vardı ama kesin olan şu ki, oda soğuk değildi. Sıcak iklimli bir bölgeydi burası zaten. Rüzgârın ağaç yapraklarını savurduğunu gösteren hiç bir şey yoktu. Egushi gece geç vakit gelmiş, çevrenin nasıl bir yer olduğunu seçememişti ama denizin kokusunu alıyordu. Kapıdan girince böyle bir ev için geniş sayılacak bir bahçe, içinde de iri boylu birkaç çamla birkaç akçaağaç vardı. Karanlık göğün üzerinde siyah çamların iğneleri iyice belli oluyordu. Eskiden yazlık ev diye kullanılmıştı burası herhalde. Anahtar elinde olduğu halde Egushi bir sigara yaktı, bir iki nefes çekti, sonra daha yeni yanmış başını sigara tablasına bastırıp söndürdü ama hemen ikinci bir sigara yakıp sonuna kadar içti. Duyduğu hafif heyecanla alay etmek istiyordu ama içini, daha çok, hoş olmayan bir boşluk duygusu kaplamıştı. Egushi uyumak için öteden beri azıcık içki içerdi ama uykusu hafifti, korkulu düşler de görürdü sonra. Genç yaşında kanserden ölen bir kadın ozan, şiirlerinden birinde uykusuzluk için şöyle demişti: İşte gece : Kara kurbağalar, Köpek leşleri, suda boğulmuş insanlar Hazırlıyor bana. Bu dizeler Egushi’nin aklında kalmıştı, unutamıyordu onları artık. Bu kez de bu şiiri anımsadı: «Bitişik odada uyuyan, daha doğrusu uyutulmuş olan kız da o ‘suda boğulmuş insanlar» türünden olmasın sakın?’ diye sordu kendi kendine.

Bu yüzden de onun yanına gitmek için yerinden kalkmaya çekiniyordu. Kızın neyle uyutulduğu söylenmemişti ona ama ne de olsa, görünüşe göre, kız doğal olamıyacak derin bir uykunun bilinçsizliğine dalmıştı ya, uyuşturucu madde kullanan kimseler gibi onun da yüzü kurşuni renkte, gözlerinin çevresi mor, kaburgaları çıkık, tüm bedeni kuru tahta gibi sıska ve sert olmalıydı herhalde. Porsumuş, soğuk, şişkin bir kızdı bu belki. Morarmış, bozuk diş etleri vardı da bunların arasından hafif bir horultu çıkıyordu belki. Yaşlı Egushi, ömrünün altmış yedi yılı boyunca kadınlarla hoş olmayan geceler geçirmişti tabii. Ve tam da bu çeşit düş kırıklıklarını unutamamıştı işte. Bu düş kırıklıkları herhangi bir beden kusurundan değil de, bu kadınların yaşantılarındaki mutsuz bir sapmadan ileri geliyorlardı oysa. Egushi bu yaşına geldikten sonra bir kadınla yeni bir deneme yapıp düş kırıklığına uğramaya hiç istekli değildi. Bu eve gelmişti, bu kaygı verici anda düşündükleri de bunlardı işte. Bununla birlikte bütün gece için uyutulmuş, gözünü açmayacak bir kızın koynunda sabaha dek yatmaya hazırlanan bir ihtiyardan daha korkunç şey olabilir miydi? Egushi kocamışlığın korkunçluğu içinde bu mutlak duyguyu araştırmak için gelmemiş miydi bu eve? Kadın : «Çok seçkin müşteriler,» demişti ve bu eve gelenlerin hepsi de «çok seçkin müşteriler» olsalar gerekti gerçekten. Bu evi Egushi’ye göstermiş olan kimse de bu çeşit yaşlı bir adamdı, erkekliğini çoktan yitirmiş bir ihtiyardı. Egushi’nin de aynı derde uğradığını sanmıştı herhalde. Evdeki kadın da bu çeşit yaşlılarla karşılaşmaya alışmış olmalı ki Egushi’ye en ufak acıma duygusuyla bakmamış, en ufak kuşku göstermemişti ona karşı. Bununla birlikte ihtiyar Egushi, sürekli olarak kadınlarla zevketme sayesinde ev sahibesinin «tehlikesiz müşteri» diye adlandırdığı hale gelmemişti ama o andaki arzusuna, bulunduğu yere, ya da yanındaki kadına göre, kendi iradesiyle «tehlikeli» hale gelebilirdi. Ve işte, kocamışlığın korkunçluğu şimdiden yakasına yapışmıştı : «Bu evin müşterilerine musallat olan acıklı hal benden de pek uzak değil,» diye düşünüyordu.

Buraya gelmek isteyişi de bunu gösteriyordu, başka hiç bir şeyi değil. Onun içindir ki Egushi yaşlılara burada zorla kabul ettirilen korkunç, ya da acınacak yasakları çiğnemeyi aklından bile geçirmiyordu. Bunları çiğnememek isteğinde ise, başarabilecekti pekâlâ. Buraya gizli bir kulüp de denebilirdi kuşkusuz ama görünüşe göre üyeleri olan ihtiyarlar az sayıda idiler. Egushi’ye gelince, o ne kulübün kötülüklerini açıklamak, ne de onun kurallarına karşı gelmek niyetindeydi. Merakın kendisi üzerinde daha güçlü bir etki yapmayışı dahi, yaşlılığın verdiği şaşkınlığı açığa vurmaktaydı. — «Kimi müşteriler: ‘Uyurken güzel rüyalar gördük,’ diyorlar. Başkaları da : ‘Gençlik günlerimizi anımsattı bu bize,’ dediler.» Yaşlı Egushi, yüzünde acı bir gülümseyiş bile bulunmadığı halde, bir eliyle masaya dayanıp kalktı, bitişik odanın kapısını açtı. O sırada da kadının bu sözleri geldi aklına. — «Aaaa!» Egushi’nin böyle haykırmasına yol açan, duvarlardaki al kadife örtüydü. Hafif ışıkta perdenin rengi daha koyu görünüyordu; öyle ki, perdenin önünde incecik bir ışık gölgesi varmış gibi bir duyguya kapılıyordu insan ve bir düş âlemine giriyordu sanki. Perde odayı dört yandan sarmıştı. Egushi’nin girdiği kapı da perdeyle gizlenmiş olmak gerekti: Burada perdenin kıyısı buruşuktu. Egushi kapıyı kilitledi, sonra perdeyi kaldırarak uyuyan kıza baktı.

Yapmacık bir uyku değildi bu, Egushi kızın soluyuşunu duyabiliyordu çünkü. Bu da onun derin derin uyuduğunu kuşku götürmez biçimde gösteriyordu. Kızın beklenmedik güzelliği karşısında yaşlı adamın yüreği ağzına geldi. Beklenmedik tek şey güzelliği değildi yalnız. Gençliği de onun kadar beklenmedik bir şeydi. Yalnız yüzü açıktaydı. Sol yanına yatmış, ondan yana dönmüştü. Vücudu görünmüyordu ama yirmi yaşında olmasa gerekti herhalde. Egushi’nin göğsünde yeni bir kalp kanatlarını açıyor gibi oldu sanki. Kızın sağ bileği dışarıdaydı, sol kolu ise yorganın altında eğrilemesine durur görünüyordu. Fakat sağ eli, gözleri kapalı yüzünün boyunca yastığın üzerinde duruyordu. Parmaklarının ucu uykudan gevşemiş, hafifçe içeriye doğru bükülmüştü ama ekyerlerinin ince kıvrımını sezdiremiyecek derecede bükük değildi yine de. Sıcak bir kanın pembe rengi elin sırtından parmakların ucuna doğru gittikçe koyulaşıyordu. Pürüzsüz, parlak görünüşlü, ak bir eldi bu. — «Uyuyorsun ha? Uyanmıyacak mısın?» Yaşlı Egushi bu ele dokunmaya sanki bahane olsun diye söylemişti bunu.

Sonra elin tümünü avucunda sıktı ve hafifçe sallamayı denedi. Kız uyanmıyacaktı, iyi biliyordu bunu. Eli hep sıkarak, onun yüzüne baktı: «Ne çeşit bir kız olabilir bu?» dedi içinden. Kaşlar tuvalet malzemesi yüzünden bozulmamıştı, bitişik kirpikler kusursuzdu. Egushi saçların kokusunu içine çekiyordu. Bir an için dalgaların gürültüsü daha güçlü görünmüştü : Egushi gönlünü kıza kaptırdığı için olmuştu bu. Beri yandan kararlı bir tavırla soyundu. Odadaki ışığın yukarıdan geldiğini ancak o zaman farketti, bakışlarını kaldırdı: Tavanda iki delik vardı, kâğıt tabakalarıyla örtülü elektrik lâmbalarının ışığını bunlar yayıyordu. Böyle bir ışık al kadifeye uygun düşüyor muydu? Kızın tenine, sanki bir hayâlmiş gibi, gerçek dışı güzelliğini veren, kadifenin yansıttığı bu ışık mıydı acaba? Egushi heyecanlıydı ama, bunu sakin sakin düşünmeye çabaladı. Fakat kızın yüzünü renklendiren, kadifenin rengi değildi. Gözleri odanın ışığına yavaş yavaş alışıyordu ve hep karanlıkta uyumaya alışık olan Egushi için çok aydınlıktı burası, ama görünüşe göre tavandaki ışığı söndüremezdi. Ayrıca yatak takımlarının çok iyi cins kuş tüyünden olduğunu da gördü. Egushi kızın her şeye rağmen uyanmasından korkarak yavaşça yatağa girdi. Kızın üzerinde hiç bir şey yokmuş gibisine geldi. Göğsün kasılması, kalçaların irkilmesi gibilerden hiç bir belirti, yaşlı adamın gelip yanına yattığını kızın farkettiğini göstermedi ayrıca.

Egushi: «Uykusu ne denli derin olursa olsun, genç bir kadın refleks yoluyla tepki göstermeli ama ne de olsa normal bir uyku değil ki bu,» diye düşündü; sanki kıza hiç değmemek istermiş gibi geriledi. Kız hafifçe bükük dizlerini kendisine doğru uzattığı için, Egushi’nin bacakları rahatsız oluyordu. Sol yanına yatmış olan kız kendini koruma durumunda değildi. Sağ dizi solunun üzerinde duruyor, onu hafifçe geçiyordu. Sağ bacağını da uzatmış olsa gerekti, görmüyordu ama anlıyordu bunu Egushi. Gövdenin üstü bükük olduğundan, omuzlarla kalçalar kendilerini ayrı açılardan belli ediyorlardı. Kız uzun boylu görünmüyordu pek. Uyku onu parmaklarının ucuna dek uyuşturmuştu. Az önce Egushi sıkıp sallamıştı bu eli. Aşağıya düşmüş olan el, Egushi onu bıraktığı zaman ne halde ise yine öyleydi. Yaşlı adam kendi yastığını kendisine doğru çektiği sırada kızın eli aşağıya kaydı. Egushi dirseğini yastığa dayayarak eli seyretti: «İnsanın bu kız canlı diyesi geliyor gerçekten,» diye mırıldandı. Canlı olduğundan kuşku duymamıştı hiç bir zaman, bu sözleri de kızı güzel bulduğunu anlatmak için mırıldanmıştı ama daha ağzından çıkar çıkmaz kaygı verici bir çınlayış edinivermişti bu sözler. Her şeyden habersiz uyuyan kız, kendinden geçmişti. Gerçi hayatının akışı bu yüzden durmamıştı ama kız yine de çok derin bir uçuruma dalmış değil miydi? Bu onu canlı bir bebek haline sokmuyordu – canlı bebek yoktur çünkü, -fakat artık erkekliklerini yitirmiş yaşlılar her türlü utanç duygusundan uzak kalsınlar diye, canlı bir oyuncak haline sokulmuştu bu kız.

Ya da bu tür ihtiyarlar için bir oyuncaktan da daha iyi, yaşamın ta kendisiydi o, kim bilir? Büyük bir güven içinde böyle dokunulabilen bir yaşam. Egushi’nin yakını görmeyen gözlerine, kızın hemen oracıktaki eli daha yumuşak, daha güzel görünüyordu. El, değince pürüzsüzdü, parlaktı ama dokusunun inceliği gözle görülemiyordu. Sıcak bir kandan ileri gelen, parmakların ucuna doğru daha koyulaşan pembe renk, kulağın memesinde de aynı renkte göze çarpıyordu. Kulak saçların arasından görünmekteydi. Kulak memesinin pembeliği kızın körpeliğini belirtiyordu, yaşlı adamın içi burkuldu bu yüzden. Acayip şeylere olan düşkünlüğü yüzünden Egushi ilk kez bu esrarlı eve gelmişti ama kendisinden yaşlı olanların bu eve gelerek çok daha güçlü zevkler ya da acılar duyup duymadıklarını soruyordu kendi kendine. Kızın saçları Tanrı’nın yarattığı gibiydi. Yaşlılar ellerini daldırabilsinler diye uzatılmıştı bunlar belki. Başı yastıkta olan Egushi, kızın saçlarını kaldırıp kulağını meydana çıkardı. Saçlar kulağın gerisinde ak bir gölge oluşturuyordu. Boyunla omuz yeni yetme bir kızda görülen türdendi. Bir kadındaki gibi dolgun bir tombulluk yoktu bunlarda. Yaşlı adam gözlerini çevirdi, odaya çepeçevre baktı. Çıkardığı giysiler sepetin içindeydi ama kızınkileri hiç bir yerde görmüyordu.

Kadın bunları götürmüş olsa gerekti, ya da kız bu odaya çırılçıplak gelmiş olmalıydı. Bu düşünce üzerine Egushi sıkıldığını hissetti. Kızı baştan ayağa seyredebilirdi. Sıkılması için bir neden yoktu artık ve kızın bunun için uyutulmuş olduğunu iyice anlıyordu ama yine de yorganı açık olan kendi omuzunun üzerine çekti, sonra gözlerini yumdu. Kızın kokusu havaya sinmişti ve birden, Egushi’nin burun deliklerine bir bebek kokusu çarptı. Memedeki bebeklerin kokuşuydu bu, sütün kokusunu anımsatan hani. Bir kızınkine göre daha yavan, daha yoğun bir koku. Yok canım! Bu kızın bir çocuğu olması, sütünün gelmesi, sütün de memesinden sızması akıl alacak şey değildi. Bundan emin olmak ister gibi Egushi kızın alnıyla yanağına, sonra çeneyi boyuna bağlayan körpe çizgiye baktı. Emin olması için bu ona yetti ama omuzunun üzerine çektiği yorganı azıcık kaldırıp bir göz attı. Memeler emziren bir kadının değildi, apaçıktı bu. Parmaklarının ucuyla yavaşça dokundu. Nem izi yoktu. Öte yandan, bu kızın yirmi yaşından küçük olduğu varsayılsa bile hâlâ ağzının süt koktuğu söylenebilirdi belki ama sadece sözün gelişiydi bu, vücudunda bir bebeğinki gibi süt kokusunun kalmış ‘olması akıl alacak şey değildi. Nitekim kokusu da tam bir kadın kokuşuydu.

Bununla birlikte yaşlı Egushi tam o sırada bir süt çocuğunun kokusunu açık seçik duymuştu. Duyuların geçici bir yanılması mıydı bu yoksa? Fakat niçin olsundu böyle bir yanılma? Egushi kendine bunu soruşturuyordu ama boşuna, bir şey anlamıyordu bundan. Bilincinin âni bir aralanışından bu kokunun bulanık anısı yüzeye çıkıvermişti kuşkusuz. Böyle düşünürken, kederin izlerini taşıyan bir yalnızlık duygusu kaplamıştı Egushi’yi. Yalnızlık ve kederden çok, yaşlılığın buz gibi sıkıntısıydı bu. Sonra bu duygunun yerini kıza duyduğu acıma ve sevecenlik hissi aldı, kokusu da gençliğin sıcaklığını anımsatıyordu. Buna belki kendi suçluluğunun utançlı ve soğuk kaygısı da birden karışmış olmalı ki, yaşlı adam kızın bedeninden nağmeler yükseliyormuş gibi bir izlenime kapıldı. Aşkla yüklü nağmeler. Egushi kaçmaya benzer bir istek duydu, bakışlarıyla dört duvarı süzdü, fakat kadife perde her yandan kuşatıyordu onu, çıkabilecek hiç bir kapı yokmuş gibi sanki. Tavandan inen ışığın aydınlattığı al kadife yumuşaktı ama hiçbir esinti kımıldatmıyordu onu. Uyuyan kızla yaşlı adamı mahpus tutuyordu. — «Uyanmıyacak mısın sen? Uyanmıyacak mısın, ha?» Egushi kızın omuzunu tutup sarsmıştı, sonra başını kaldırıp yine sordu : «Uyanmıyacak mısın sen?» Onu böyle davranmaya iten, benliğinin derinliklerinden fışkırıp kendisini o kıza doğru götüren bir heyecan olmuştu. Kızın uyumuş olması, hiç konuşmaması, yaşlı adamın yüzüne, sesine dek hiç bir şeyi bilmemesi, kısaca orada nasılsa öyle olması, yani karşısındaki Egushi adlı yaratığa hiç aldırmaz olması… bütün bunlar birden çekilmez gibi görünüvermişti ona. Kendi varlığı kıza tümüyle yabancıydı. Öte yandan, kızın gözlerini açmasına hiç bir neden yok idiyse de yaşlı adamın eli üzerine uyuyan başının ağırlığı çökmüştü ve kaşlarını hafifçe çatar görünüşü de onun verdiği canlı bir yanıt gibi yorumlanabilirdi.

Egushi kızın elini yavaşça bıraktı. Kızı uyandırmaya bir sarsıntı yetseydi, bu ev esrarlı halini hemencecik yitiriverirdi. Egushi’yi buraya getiren yaşlı Kiga: «Gizli bir Buda ile yatıyormuş gibi oluyor insan,» demişti. Fler ne olursa olsun uyanmıyacak olan bir kadın, «çok seçkin müşteriler» olan yaşlılar için kesinlikle tehlikesiz bir dürtü, bir serüven, bir zevkti. Kesinlikle yaşlı Kiga Egushi’ye: «Bizim gibi insanlar uyutulmuş bir kadının yanında bulundukları o anlarda dirildiklerini, canlandıklarını hissediyorlar,» demişti. Egushi’yi evinde ziyarete geldiği bir gün, bahçenin yosunu üzerine düşen, sonbaharın kuruttuğu bir nesne görmüş, merak ederek hemen gidip almıştı onu. Bir «oküba» ağacının kırmızı, yuvarlak meyvesiydi bu. Oraya buraya saçılmış birkaç tane vardı bunlardan, Kiga bir tekini yerden almış, parmaklarının arasında yuvarlarken esrarlı evden sözetmiş : «Yaşlanmanın umutsuzluğu benim için çekilmez hale geldi mi oraya gidiyorum,» demişti. «Uzun zamandır bir kadına sahip olma umudunu yitirdim. Ama başından sonuna dek hiç uyanmadan uyuyan kadınları sana hazırlayan kimseler var!» Hiç bir şeyden sözetmeyen, hiç bir şey işitmeyen, uykuya dalmış bir kadın, artık kadınlara karşı erkekçe davranmaktan âciz bir yaşlı için sanki her şeyden sözetmeye, her şeyi işitmeye hazırmış gibi değil miydi? Bununla birlikte Egushi’nin bu tür kadınlarla ilk denemesiydi bu. Kıza gelince, bu tür yaşlılarla birçok denemeler yapmıştı herhalde. Her şeye boyun eğmiş ve her şeyden habersiz, masum çevresiyle oraya uzanmış, derin bir uykuya dalmış olduğu halde sakin sakin soluk alıyordu. Kimi yaşlılar kızın her yanım okşuyorlar; kimileri de kendi hallerine bakıp hüngür hüngür ağlıyorlardı belki. N’aparlarsa yapsınlar, kız bunların hiçbirini bilemezdi. Egushi kendini buna inandırıyordu ama boşuna; herhangi bir işe girişmekten âciz kalıyordu yine de.

Elini kızın ensesinin altından mı çekecek, sanki kırılgan bir şeye ellermişçesine binbir özen gösteriyor; fakat aynı zamanda da içindeki, onu hoyratça uyandırma isteği yatışmıyordu hiç.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir