Yavuz Bülent Bakiler – Aşık Veysel

Sivas, halk şiirimizin en bereketli şehirleri arasında. Sivas, Selçuklu İm paratorluğunun ilim- irfan yuvası… Anadolunun en eski medreseleri, (yani dünün üniversiteleri) Sivas toprağında, yüzyıllardan beri, Oğuz boyunun aydınlığını ve güzelliğini anlatıyor. Sivas Ertana Devletinin de, Osmanh İm paratorluğunun da en önemli merkezlerinden biri oldu. Türk kültürünün en renkh ve zengin köklerini, asırlarca yaşatan Sivas, genç cumlıuriyetimizin doğum sancılarını da çekti. Cumhuriyetin temeli, A tatürk’ün ifadesiyle Sivas’ta atıldı. Dün olduğu gibi bugün de, türküleriyle, masallarıyla, şairleriyle, oyunlarıyla, ve çeşitli el sanatlarıyla, Sivas yine insanı şaşırtacak kadar zenginliklerle yüklü bir sultan ş e h ir… Sivas’ın, kendisine has bir şairler ve türküler dünyası var. Orada bazı şair aileler, şiiri, dededen, babadan, torundan süze süze alıp yaşatm ışlar. Bazı aileler, h atta bazı bölgeler de, bir şair etrafında toparlanıp kalmışlar. Âşık Veysel, Sivas’ta, Şarkışla’ya bağlı Sivrialan Köyünde, çiftçilikle uğraşan KARA AHMET ailesinin Türkiye çapında b ir halk âşığı. Dedeleri arasında şiir yazan, âşık edebiyatıyla uğraşan herhangi bir kimse yok. Veysel’in oğullan ve torunları arasında da, şair cevheriyle yaşayan ve yazan bir kimse, bugüne kadar ortaya çıkmadı. Ancak Âşık Veysel ismi, değil bir aileye, bir şehire, bir millete bile huzur ve gurur verecek güzel- iikLe Türk halk şiirini pek çok şairiyle omuzlayan Sivas, bir tek Âşık Veysel yetiştirm iş olsaydı bile, onunla ögünebilirdi. Benim Sivas’ta tanıdığım ilk halk şairi Âşık Feryadî oldu. Bir sabah vakti, başına toplanan kalabalığa, rüyasında, pirler elinden nasıl bâde içtiğini, Çin diyarındaki bir güzele nasıl âşık olduğunu k a n -te r içinde anlatıyor, ağlar gibi koşm alar okuyordu. Çocuktum Feryadî’ye, bir masal dinler gibi kulak veriyordum. İlkokul yıllarımı Âşık Talibi Coşkun doldurmaya başladı. Ziya Gökalp İlkokulu’na gelir, şiirlerini okur, sevgili Keklik Emine’den, hasm ı Zırıl Yusuf’tan ağzınm sanki bir tarafıyla konuşarak bahsederdi. Öğretmenlerimizin gülümsemesini anlayamazdım. Ama Talibi Coşkun’un vezinli – kafiyeli sözlerini büyük bir m erakla dinlerdim. Talibi Coşkun, Siyaîı fÖtr şapkasıyla, gümüş saplı bastonuyla, göğsü İstiklâl Madalyasıyla süslü koyu renkli elbiseleriyle, hafif göbeği ve küt ensesiyle, bana bir halk şairinden ziyade dolaşm aktan yorulmuş, servetini kaybetmiş bir kasaba eşrafını hatırlatırdı. Âşık Ali İzzeti ve Âşık Veysel’i ortaokul yıllanm da tanım aya başladım. Ali İzzet tam bir köylü kurnazıydı. Paranın kıymetli olduğu zam anlarda. Onun, Karacaoğlan mahlaslı şiirler yazdığını ve o uydurm a şiirleri, gûya Anadolu’dan derliyormuş gibi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine sattığım ve işin farkına varılıncaya kadar Karacaoğlan ticareti de yaptığını hiç eksilmeyen bir hayretle hatırlıyorum . O neslin en ağırbaşlı, en vasıflı âşığı, hiç şüphesiz Veysel’di. Kelimenin gerçek anlamında ârif bir halk adamıydı. Belki gözlerinin hep kapalı oluşundan, belki çiçek bozuğu olan yüzünden, hep düşünen veya sanki kendi kendisiyle konuşan kederli bir hâli vardı. Durgunluğunu giderebilmek için, ya sazının teline vurmalı veya sözün kapısını açmalıydı. Âşık Vej’sel, biraz hüzünlü çalıp söylerdi. Ama güzel çalıp söylerdi. Sivas ag/.ma yabancı olanların, geçmiş yıllardaki Anadolu acısını çekmeyenlerin, yokluk nedir, kıthk nedir, savaş nedir, sel felaketi nedir, bire üç veya dört veren toprak nedir? bilmeyenlerin, Âşık Veysel’in türkülerinden ve kendine has olan o saz üslûbundan hoşlanacaklarm ı pek sanmıyorum. Ben onu hep derin bir dikkatle ve hep yüreğim kabararak dinlemişimdir. Onun sohbetlerinden, hep zengin bir duyguyla kalkmışımdır. Şiirlerini hep rahat, sıcak, aydınlık ve ürpertil! bir ruhla okumuşumdur. Âşık Veysel’deki Türkçe güzelliğme, dilimizin onun şiirlerindeki arı-duru haline hayranlıklarla kapılmışımdır. Âşık Veysel’i, kendisinden önce yaşayan halk şairlerimizden kalın çizgilerle ayıran özellikler var. O, sadece aşk şiirleri yazan, gurbet \e hasret duygusuyla sazının teline vuran bir âşık değildir. Milletimizin, vatanımızın, devletimizin çeşitli dâvalarıyla yüklü şiirleri, daha bugün yazılmış gibi sıcak duruyor. Veysel’in bir Cumhuriyet şairi olduğu unutulmamalı. Atatürk’ün yeni nesillere gösterdiği hedef, aşılamak istediği ruh. Âşık Veysel’i de etkilemiş gönlünde fırtınalar koparm ıştır. Onun millî birliğimiz, vatan bütünlüğümüz ve millî ülkümüz üzerine şnrier yazmasından, türküler yakm asından daha tabii ne olabilir? Âşık Veysel, çok az halk şairimizde gördüğümüz bir milliyet duygusuyla şiirler yazdı. Çünkü Türklük, Onun için bir iftihar kaynağıdır. Âşık Veysel, İslâmiyete sokulmak istenen tefrikayı da çok net bir şekilde gören, anlayan, anlatan bir gönül erimizdir. Türkiye’nin kalkınması, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için, nasıl bir yoldan geçmesi gerektiğini, insanı şaşırtacak kadar doğru tesbit etmiş bir aydın kişimizdir. Onun, zaman zaman öğretici mahiyette şiirler yazması, vatanperver yüreğinin büyük acılarından doğuyor. Edebiyatımızın yetkili isimleri. Âşık Veysel’e, 20. Yüzyılda, halk şiirimizin en son temsilcisi olarak baktılar. Kendisini böyle değerlendirenlere verdiği cevap dikkat çekicidir; «….. Türk milleti, öyle bir millettir ki hiçbir şeyi öldürmez. Türk milleti, güzellikleri yaşatan bir millettir. Bizden sonra, analar ne doğurur belli olmaz….. » Milletimizin bugünü ve yarını, halk şiirimizde yeni Âşık Veysellerle daha huzurlu, daha aydınlık olacak. Çünkü Türkiye ancak Âşık Veysel gibi, seven, acıyan, koruyan, birleştiren, yüceltmek için çırpınan evlâtlarının varlığıyla başını dik tutabilir. Bu bakımdan, âşık edebiyatına sevdalananlann kendilerine usta olarak Âşık Veysel’i seçmelerinde büyük faydalar vardır inancındayım. Bu küçük incelemenin, farklı bir öze sahip olduğu, Veysel’le ilgili diğer makaleler okunduğu zaman anlaşılacaktır. Onunla ilgili pek çok yazının gerçeklere uygun olmadığını söyleyebilirim. Ben burada, Âşık Veysel’e, kendi vitrinim deki elbiseleri giyindirmedim. Âşık Veysel’i, kendi kafam daki kalıplar içine oturtm adım . O, öm rü boyunca neyi çalıp söylemişse, neyi yazmışsa, hatta ölümünden birkaç saat önce, oğlu tarafjndan uzatılan bir teybe neyi anlatmışsa, onları dile getirmeye çalıştım. Veysel’i şu veya bu tarafa çekmek isteyenler, suya resim çizmeye ralışıyorlar. Aşık Veysel, kayıtsız şartsız. Türk kültür dünyasının bir temsilcisi olarak yaşadı ve yazdı. Sazına ve sözüne hep içimizden biri olarak düzen verdi. Bu bakım dan o, gönül kubbemizi ebediyyen süsleyecek ve aydınlatacak isimlerden biri olacaktır. Ona rahm et olsun! Onu minnetle anacağız!

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir