Zülfü Livaneli – Sanat Uzun Hayat Kısa

Nâzım’m dediği gibi, insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri, bir ulu ırmak akıyor bu dünyada. İnsanın resim yapmaya başlamasından bu yana on binlerce yıl geçti. Larry Shiner’i anarak söylersek, birileri onu “icat” etmeden önce de, insanın hayatında sanat vardı. Geçinme çabasının, daha kolay ve daha güzel yaşama uğraşının, hayatını ve kendini üretme sürecinin ayrılmaz bir parçasıydı sanat. Yaşadığımız dönemde hayattan kopuk bir uğraş gibi algılayanlar ve öyle üretmeye çalışanlar olsa da, sanat her zaman hayata dair bir üretimdi. Kelimelerle, renklerle, seslerle ve çeşitli yollarla içeriğe biçim vererek anlam yaratmaktı; hayatı yeniden yaratmaktı. Nâzım’ın “ulu ırmak”ı çok büyük, bunun yanındaki insan teki ise, okyanusun kenarındaki kum taneciği kadar küçüktü. Bu nedenle Latinler, “Ars longa, vita brevis!” demişti. Yani, “Sanat uzun, hayat kısa!” Evet, hayat kısa. Neyse ki, bireylerle “ulu ırmak” arasındaki bağlantıyı sağlayan güzel bir yol var: Sanat. Ve iyi ki, bu yolu açan sanatçılar var. Aslında “ulu ırmak” olmasa, tek başına büyük bir sanatçı olmaya hiç kimsenin ömrü yetmezdi. Bu nedenle, her sanatçıyla kurulan iletişim, aynı zamanda “ulu ırmak”la buluşmak anlamına geliyor. Bu kitap, çok boyutlu bir sanatçının okuyarak, besteler yaparak, filmler çekerek, romanlar yazarak ve hepsini halkla iletişim halinde üreterek yaşarken birikmiş sözlerinin süzülmesinden oluşuyor. Ayrıca, bu ülkede yaşamanın; bu trafikte seyahat etmenin, bu televizyonları izlemenin, bu sokaklarda yürümenin izlerini taşıyor.


– 7 – lilbette sadece yaşanan günlerin değil, koskoca bir kültürün etkileri var yazılarda. Yitip giden geleneksel değerlerin hüznüyle dolu bir sayfayı, her şeye rağmen memleketin insanından kesilmeyen umudun satırları takip edebiliyor. Yozlaşmaya ve lümpenleşmeye duyulan öfkeyi, evrenin sonsuzluğundaki insanı kavrayan tasavvuf düşüncesinin dinginliği izleyebiliyor. Nitelikli bir roman okumanın coşkusu ile hızla yayılan zevksizliğin sıkıntısı iç içe geçiyor. “Livaneli’nin sözlerinden bir özet” niteliğinde olan bu yazılar, konularına göre bir araya getirildi. Aşk Egoyu Yener adlı birinci bölümde insanla, bireysellikle, hayatın anlamıyla ilgili yazılar yer alıyor. Memleketimizdeki günlük hayatlar, önceki kuşaklardan kalan değerlerin etkisi ve yozlaşma gibi konulardaki yazılardan ise, Deryadan Habersiz Mahiler bölümü ortaya çıktı. Barış Çığlığı adlı bölüm, evrensel kültür ve insanlığın ortak değerleriyle ilgili yazılardan oluşuyor. Kar Altında başlıklı bölümde siyasetle, Çocuk Ustalığı adlı bölümdeyse kitaplarla ve edebiyatla ilgili yazılar var. Daüssıla başlığı altında, toplumsal özelliklerimizle ilgili yazılar, Sadelik ve İhtişam başlığı altında ise sanat ve kültür konulu yazılar bir araya geldi. Yıllar boyunca biriktirdiği bilgiler, karşılaştığı gerçeklikler, tanık olduğu durumlar arasında ilgiler kurarak, çeşitli meseleler üzerinde düşünüyor Livaneli. Her insanda olduğu gibi onda da dış dünya bu şekilde zihnine yansıyor. Zihnindekileri, yüreğindekileri insanlarla paylaşmak için sürekli üretiyor. Bu düşünme ve paylaşma uğraşında Livaneli’nin geldiği noktada, odaklanmış yazılar ortaya çıkıyor. Çünkü düşünme ve paylaşma işi, bir yerden sonra eleme uğraşma dönüşüyor.

Söylenecek o kadar çok söz, o kadar çok konu ve bu konular arasında o kadar çok bağlantı var ki, ne söyleneceğinden çok, hangisinin söyleneceği yönünde tercihler belirleyici oluyor. Ve eleme, sadeleştirme aşamasından sonra, süzülmüş konularda dupduru yazılar kalıyor geriye. Bazıları özdeyiş türünde, – 8 – birkaç cümleyle birkaç sayfa arasında değişen boyutlarda, konuara odaklanmış, nokta atışı niteliğinde yazılar… Ama bu yazıların konularına göre bölümlere ayrılması kolay klmuyor. Çünkü en kısa yazı bile, onca sadeliğine rağmen, sade- :e bir konuyla ilgili değil. Bu, Livaneli’nin çok boyutlu olmasıya ilgili bir durum. “Çok boyutlu sanatçı” deyince, birden fazla alanda üretim yapmak anlaşılmamalı. Livaneli’nin çok boyutluluğu, her bir yakıtını üretirken dünyaya baktığı açıdan, temaları farklı yönleriyle şlemesinden kaynaklanıyor. Sadece romancı, sadece besteci olan sanatçılar da çok boyutlu olabilir. Daha doğrusu olmalı. Örneğin Picasso sadece duvarları süslemek için, “güzellik olsun” diye mi resim yaptı? Elbette hayır; aynı zamanda faşizme direnmenin bir yoluydu onun için resim. Zaten sanatçı olsun olmasın her insanın hayatı direnmekten te uyum sağlamaktan oluşmuyor mu? Livaneli’nin ömrü boyunca en kararlı direnişi, Marcuse’un tanımladığı “tek boyutlu insan”a karşı oldu. Kitle iletişim araçlarının, türlü yöntemlerle yapılan manipülasyonların etkisinden sıyrılmak, kendi beyniyle düşünebilen ve doğru bildiğini yapabilen kir insan olmak yolunda yürüdü. Ürettiği her şey, bu yoldaki çalışmalarıydı. O da Picasso gibi sanatçılarla aynı görüştedir: Sanat, güzellik taratmanın, kendini ifade etmenin ve varoluşunu gerçekleştirnenin olduğu kadar, dünyaya müdahale etmenin de bir yoludur, divaneli, ürettikleriyle ve anlattıklarıyla en çok, insanların tek botutlu olmaması için çaba harcadı. işte bu nedenle, onun denemelerini belli konular altında böümlere toplamak, bu kitabı yayma hazırlamanın zor bir yönü )ldu.

Çünkü siyasetle ilgili yazılarda kültür boyutu vardı. Sanat izerine sözlerde siyasi bir tavır vardı. Gündelik hayatla ilgili bir torum, buzdağının görünen kısmı gibi, büyük bir geleneksel bitkimden geliyordu. Bir bölümdeki herhangi bir yazı, bir yönüyle iiğer bir bölüme de alınabilirdi. – 9 – Çok boyutlu bir insan, bu memlekette hep güçlüklerle karşılaşır. Bazıları ondan daha fazla siyasi tavır beklerken bazıları da sanata siyaset bulaştırdığı için eleştirir. Ayrıca, aynı anda hem fazla sade ve “yalın” üretimler gerçekleştirdiği hem de “elit” olduğu için eleştirilmekten kurtulması çok zordur. Sanatçı olmanın, bir şeyler üretmenin bir hayli zor olduğu bir ülkede yaşadığımızın belki de en önemli kanıtı, “istisnalar kaideyi bozmaz” sözünün yaygınlığıdır. Çünkü bu sözün yaygın olduğu ortamlarda, sadece belirlenmiş çerçevenin içinde kalanlar, sorgulanmayan kurallara uygun şekilde üretenler “başarılı” olurlar. Böyle ortamlarda, ancak öz’de sıradan olmak koşuluyla, yani çerçevenin içinde kalmak şartıyla, biçimsel değişiklikler hoşgörülür. Ya kaideyi bozmak, gerçekten sanatçı olmak ama insanlara ulaşamamak ya da kaideye uygun yaşamak ve gerçek anlamda varolamamak seçenekleri arasında sıkışıp kalırsınız. Elinizdeki kitap, kaidelere direnen ama kitlelere ulaşmayı da çok önemseyen bir sanatçının düşüncelerini taşıyor; size ve gelecek yıllara…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir