Cemil Kavukçu – Başkasının Rüyaları

Çocukluğundaki yaz günlerini düşününce içine bir sıkıntı çökerdi. Sıcak öğle sonraları, ipe dizilmiş tütün yapraklarının kurutulduğu bomboş, sessiz sokaklar, dilleri dışarıda bitkin köpekler, sinek ve arı vızıltıları… Sonra, zorunlu öğle uykuları. Mızıklamasının yararı olmazdı; çabuk büyümek için nasıl çok yemek yemesi gerekiyorsa, gündüzleri uyuması da gerekiyordu. Evin en serin yeri, üst kattaki, pencereleri bahçeye bakan büyük odaydı. Annesi onu yer yatağına yatırır, üzerine de beyaz bir pike örterdi. Pencerelerin perdelerini sıkı sıkı kapattığından oda loş olurdu. “Kaymak” diyeceği yerde “kaymıık” diye bağıran yaşlı dondurmacı ikindiden sonra geçecekti; yani, o uyanınca. Hemen uyursa bir külah dondurmayı hak edeceğini söylerdi annesi. Gözlerini kapar, hemen uyumaya çalışırdı. Kargaların birbirleriyle konuşuyormuş ya da tartışıyormuş gibi çıkardıkları sesleri dinlerdi. Neler söylediklerini çok merak ederdi. Evin çatısında yuvaları vardı, komşunun çatısında da vardı. Her yer kargaydı. Bir de güvercinlerin (külrengi tüyleri ve boyunlarında halka biçiminde siyah izleri olan güvercinlerdi bunlar; ablası onlara “gugukçuk” derdi) tekdüze çıkardıkları “guguuuk-guk” sesleri duyulurdu. En çok da sineklerin vızıldaması… Yüzüne, ağzının kenarına, pikenin dışında kalmış ayaklarına konup onu gıdıklarlardı.


Bir at arabası geçerdi sokaktan, tekerleklerinin kaldırımda çıkardığı sesten bilirdi. Uzun, sıcak, sıkıcı yaz günleriydi. Uyumamak için ne kadar dirense de bu sesler arasında dalıp giderdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir