“İkinci düşünceler daha iyidir.” demişti Euripides. Eğer bu doğruysa, masal en bereketli düşün eylemi olarak kabul edilmeli. Ağızdan ağza, bir kıtadan öteki kıtaya, bir dilin kıvraklığından diğerinin ağırbaşlılığına yüzyıllarca dolanıp dururken, kaç kişinin ortak üretimi haline geldiğini hayal etmek bile büyüleyici. Masalın rengi de, iletisi de anlatıcısının dilinde yenileniyor. Ama ayrıca dinleyicinin kişiliğinden, birikiminden, masal anlatıcısına laf atmadaki çevikliğinden ya da o sırada arsızca masaya konan serçeden, rüzgârın bir sonbahar yaprağını savurup birinin saçlarının arasına bırakmasından, tüm anlık olaylardan da etkilenip değişiveriyor. Masal insanın en özgürleştiği anlatım biçimi olduğundan, anlatıcı dinleyicilerle ortak anılara göndermeler yapıyor, başka bir zeminde söylese kafasının uçurulacağı fikirleri alkış alarak anlatıyor, etrafını masalın acar diliyle eleştirirken kahkahalar göğü çınlatıyor. Eğer bu sırada ortaya çıkan buluşlar hoşa gitmişse, anlatıcının diline yerleşiyor, başka bir yerde başka birine de bu eklemelerle anlatılıyor. Her anlatılışında yeni öğelerle buluşuyor, kabullere bağlı olarak bunlar kalıcı hale geliyor ya da unutuluyor. Masal tıpkı insan gibi; yaş aldıkça, hayatla farklı buluşmalar yaşadıkça kişiliği oturuyor. Ben de bu antolojiyi hazırlarken masalın doğasındaki değişim özgürlüğünü benimsedim. Temel amacım, bir edebi tür olduğu unutulup yalnızca çocuklara dönük anlatılarmış gibi algılanan masalın hazlarını aktarabilmekti yetişkinlere. Ayrıca masal kültürüne dair genel bir bakış sunabilmek. Bu nedenle aynı masalın farklı versiyonlarındaki en hoş parçaları birleştirirken kendi masal algımı da eklemekten çekinmedim. Hatta bazen bütünü belleğe alınamayacak kadar vasat, ancak çok özel bir öğesinin unutulmasının da büyük ziyan olduğunu düşündüğüm masal parçalarını ona yakışan başka bir masala aktardım. Kurumuş bir ağaçtaki tek görkemli meyveyi alır gibi… Çünkü hayatla birlikte edebiyat kültürü de değişip zenginleşiyor, arınıyor, fazlalıklarını atmak için silkeleniyor. Çıtanın altında kalanlarsa, ölmeye mahkûm oluyor. Bense hayatın masalı olabildiğince çok kendine katmasını arzuluyorum. İyi okurun da masala yüz çevirmemesini. Bunun için sayısız tekrarları olan masalların en iyi versiyonlarını bulmaya uğraştım ve onları yeniden harmanladım. Edebi, felsefi değerleri yüksek ya da yalnızca eğlenceli olan ama düş gücünü ve dilin olanaklarını genişleten masallarla halk hikâyelerini sunmak istedim. Bu ölçütlere tamamen uymasa da, masal kültürünü yansıttığı için çok tekrarlanan masal türlerinden birer örnek almayı ve kültüre işlemiş klasik masallara kolayca erişilmesini sağlamayı da hedef aldım. Örneğin çok bilinen ama bazı temel öğelerinin atlanıp, erotik edebiyat tarihinde yer alması gerekirken sırf masal kelimesini içerdiği için iyi kitapevlerinde bile çocuk kitaplarının arasına konan “Bin bir gece masalları”nı. Tahir ile Zühre’yi ise Nazım Hikmet’in olağanüstü dizelerini daha iyi anlayabilmemiz için ekledim yalnızca. “Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da/ hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/ bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte/yani yürekte” Ben süveydaya alıp da sevdim masalları. İnsan nasıl onu doğuran varlığa karşı yalan yanlış konuşmalara katlanamazsa, ben de o şiddette bir duygu yaşarım masala burun kıvrıldığında. Bu duyguyla da yıllardır yıkıcı önyargıların masal kültürünün paylaşılmasını engelleyen etkisine karşı mücadele ediyorum. Uzun süre şair olarak davet edildiğim etkinliklerde punduna getirip masal anlattım örneğin. Tepkiler farklı anlamlarıyla hoştu. Pek çok kez “Önce biz çocuk muyuz, masal da neyin nesi dedik ama sonra hoşumuza gitti. Büyük olmamıza rağmen…” dedi dinleyiciler. “Büyük olmamıza rağmen” benim yıkmak için en çok uğraştığım yargılardan. Herhalde Bin bir Gece Masalları erotik anlatılarını çocuklar için tasarlamadı. Ya da Marguerite Yourcenar modern öykü diliyle yeniden yorumladığı masalları topladığı “Doğu Öyküleri”ni çocuklar için hazırlamadı. Masal her yaşta, dahası her tarzdaki okuyucu için eşsiz hazlar, bilgelikler sunar. Bu nedenle masal sevmeyen değil, kendisine uygun olmayan masalları sevmeyen okuyuculardan söz edebiliriz. Tabii bir de masalın tehlikeli yanları var. Önemsenmediği için özgürce kullanıp bilinçaltına işlediği kodlar, hayatımızı çekilmez hale getiren düşüncelerin yerleşip katılaşmasına sebep oluyor. Bu haliyle de iktidar güçlerinin devamlılığına hizmet ediyor ve cinsler arası barışın önünü kesiyor. Bunu da o kadar ustaca ve zekice yapıyor ki, gözümüzün önünde duranı bile göremez hale geliyoruz. Anne baba tarafından ölüme terk edilme, zorla alıkonulma, yamyamlık, cinayet ve hırsızlık öğelerini atlayıp çocuklar için çekilen bir korku filmini andıran Hansel ve Gretel’i –bilinçaltına nasıl işleyeceğini hesaplamadan– tatlı rüyalar demeden hemen önce çocuklara anlatmamız çarpıcı örneklerden. Bir ölü olan Pamuk Prenses’in iradesi dışında öpülmesinin bizde dehşet yaratması gerekirken romantik duygulara kapılmamız da öyle… Ancak bu masal analiz edildiğinde, masalda hiçbir öğenin rastlantısal olmadığını, bilinçaltı kodlarıyla görünen yüzeyin altına bambaşka ideolojik hikâyeler kurulduğunu görüyoruz. Doğrusu şaşırma bilgisini geliştirmek için harika bir kaynak. Bu nedenle “Masallar ve Toplumsal Cinsiyet” adlı araştırma kitabımı okuyanlar yaşadıkları şaşkınlığın yanısıra dehşete de kapılmış ve kimi zaman çözümü çocuklara masal okutmamakta aramıştı. Ben de onlara masalın gücünü anımsatmaya çalışmıştım. Bir gücü iyiye de kullanabilirsin, kötüye de. Bu nedenle gücün büyüklüğüne bakmak ve bu gücün doğru biçimde kullanıldığı masalları aramak gerek. Masal ne yazık ki yeterince tanınan bir tür değil, hele ne müthiş hazlar vereceği hiç değil. Ancak iyisini ayıklamak sabır işi. Ben TRT radyolarında yetişkinlere masal anlatırken, altı yüz sayfada bir buluyordum anlatmaya değer bir masalı. Sonrasında bende ay çarpması yaratan bir masal keşfetmek için okuduğum sayfa sayısı epeyce yükseldi. Çocukluğumdan beri iyi bir masal okuyucusu olmama rağmen, bu antoloji on iki yıllık sistematik bir çalışmanın ürünü. Eksiği çoktur, eminim. Ki öyle olması beni yeni keşifler için motive eder. Ama umarım fazlası çok değildir. Ne de olsa bu kitap benim masala duyduğum aşkın ürünü. Ki bazen aşkın gözü kör olabilir. Bazen de neden bir varlığı güzel bulduğunun açıklamasıyla özeldir kişinin seçimleri. Umarım seversiniz ve benim henüz keşfedemediğim nitelikli masallarla da zenginleşir keşifleriniz. Gökten üç elma düşmüş, düşsün üç elma daha…
Melek Özlem Sezer – Masal Masal Matitas
PDF Kitap İndir |