Şefik Can – Divan-i Kebirden Secmeler Cilt 1-4

Hazreti Mevlana’nın Aşıklar Dîvanı diye adlandırdığı bu mübarek kitabı doksan biryaşında olduğum halde baştan sonuna kadar gözden geçirerek Hak aşıkları için hazırlamakgücünü ve aşkını bana veren Cenab-ı Hakka hamd ü senalar. Aziz Peygamber Efendimizesalatü selamlar, ve Hz. Mevlana’nın bu aciz kula olan himmetinin eksilmemesini niyazederim. “Büyük Dîvan” anlamına gelen Divan-ı Kebîr Hz. Mevlana’nın heyecanla, gönülcoşkunluğuyla söyledigi ilahî aşk şiirlerini toplayan kitabın adıdır. Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevî beyitlerinin toplamının iki mislidir. Çünkü altı ciltlikMesnevî beyitlerinin toplamı yirmibeş bin otuz birdir. Halbuki Dîvan-ı Kebîr’in rubaîbeyitlerini de dahil edersek, beyit sayısı elli bine yaklaşmaktadır. Bu mübarek dîvanı Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhum büyükebadda yedi cilt halinde bastırmıştır. Bendeniz pek güvenilir olan bu dîvanı esastutarak, aldığım her gazelin altına Farsça bilenlerin doğru okumaları için her gazelin vezniniyazdığım gibi, gazelin hangi ciltten alındığını ve numarasını da kaydettim. Bilindiği gibi dîvan îslamî edebiyat’ta şairlerin yazdıkları kendi şiirlerini alfabe sırasıylabir araya getirdikleri kitabın adıdır. Dîvanlar şairlerin adlarıyla birlikte söylenirdi, meselaDîvan-ı Bakî, Dîvan-ı Fuzulî, Dîvan-ı Hafız diye adlandınlır ve her gazelin son beytindemuhakkak şairin adı geçerdi. Bu geleneğe uyularak, neden Mevlana’nın şiirlerini toplayan dî-vana “Dîvan-ı Mevlana”, yahut “Dîvan-ı Celaleddin” denmemiştir de Dîvan-ı Kebîr, Dîvan-ıŞems-i Tebrizî denmiştir. Elli bine yakın beyti ihtiva eden çok büyük ebadda bir kitap olduğuiçin Divan-ı Kebîr denmekle beraber asıl onun dîvanına Dîvan-ıŞems-i Tebrîzî denmiştir. Mevlana gazellerinin sonlarında, kendi adı yerine hep Şems-i Tebrîzî adını kullanmıştır.


Nadir olarak bazı gazellerinde, Selahaddîn-i Zerkubî adını anmış bazan da “Hamuş” lakabınıkullanmıştır. Bu hal Yunan filozoflarından Eflatun’un durumuna benzer, Sokrates’in hiç eseri olmadığıhalde, talebesi Eflatun bütün eserlerinde, hep Sokrates’i konuşturmuştur. KendiniSokrates’in ismi altında gizlemiştir. Mevlana da gönül verdiği Tebrizli Şems’i öne almış,kendini onun adı altında gizlemiştir. Bazıları bu hali anlamazlar da, Divan-ıŞems-i Tebrîzî kitabında bulunan şiirleri Şems’inyazdığını zannederler. Hz. Şems’in şiiri yoktur, onun sadece Makalat adlı bir kitabı vardır. Zaten Mevlana Şems’le buluşmamış olsaydı, o coşkun, heyecanlışiirleri ihtiva edenDivan-ı Kebîr de meydana gelmezdi. Nitekim Hz. Mevlana “Tebrizli Şems bana skender gibi,

taç, taht, saltanat, verdi de ben mana ordusunun başkumandanı oldum.” demiştir. Mevlana ile Şems’in birbirlerine karşı duydukları ilahî sevgiden burada uzun uzun bahsedecek değilim, bu konuda fazla bilgi almak isteyenler Ötüken Neşriyat’ın yayınladığıMevlana kitabına bakabilirler. Ben burada şu kadarını söyleyebilirim ki, Şems Mevlana’da kendini gördü. Mevlana daŞems’de kendini gördü, onlar birbirlerine ayna oldular. Birbirlerinin hakikatını gördüler vebirbirlerine aşık oldular.


Yanlış anlaşılmasın, ne Şems Hak’tır, ne de Mevlana; her ikisi debirer kuldur, ancak arif bir şairin dediği gibi, “Allah adamları haşa Hak değillerdir amaHak’tan da ayrı değillerdir.” Onun için Mevlana kendi şiirlerinde hep Şems’i yad etmiştir. Buyüzdendir ki kitabının adına “Şems Dîvanı” denmiştir. Mevlana, Şems mahlasını kullanmıştır amma, aslında Şems yoktur, Hak vardır. ÇünküŞems-i Tebrîzî bir bahanedir, asıl Allah sevgisi vardır. Yahya Kemal merhumun bir şiirindeaba var, post var, meydanda er yok, Horasan erlerinden bir haber yok, der. Diyar-ı Rum’agelmiş evliyadan; evet islam diyarlarının en mamur bölgeleri, Semerkand’lardan,Buhara’lardan, Horasan’dan velîler gelmez olmuş; gelmez olmuş amma îslam ülkeleri yineboş değil. Baba Kemal Hocendî ne güzel söylemiş, “Hak aşıkları, erenler gittiler, aşk şehriboş kaldı diye düşünme, dünya Şems-i Tebrîzîlerle doludur amma, Mevlana gibi bir kişinerede ki hakikatıgörsün.” DÎVAN-I KEBÎR TERCÜMELERÎ Dîvan-ı Kebîr’in tamamı Abdulbaki Gölpınarlı merhum tarafından yedi cilt halindeTürkçeye tercüme edilmiş ve Kültür Bakanlığı’nca yayınlanmıştır. Ayrıca Dîvan-ı Kebîr’dendilimize seçmeler de yapılmıştır. Midhat Baharî merhumun 1927 senesinde eski harflerle çıkmış bir Destegül’ü olduğugibi, yine Midhat Baharî hazretleri, ran edîblerinden Hidayet Han’ın Dîvan-ıŞems’ül-Hakayıkadlı kitabını üç cilt halinde dilimize tercüme etmiştir. Bu tercüme Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır,. Ne yazık ki bu üç ciltliktercümede, Mevlana’ya ait olmayan bir çok şiirler vardır. Bu şiirler bir takım Şiî ve îsmailiyemezhebinde olan şairlerin şiirleridir. Ne yazık ki bu şiirlerin bir ayıklama yapılmadan dilimizeçevrilmesi yurdumuzda, Mevlana’nın yanlış tanınmasına sebep olmaktadır.

Ayrıca AbdülbakiGölpınarlı’nın Dîvan-ı Kebîr’den seçtiği, nesir halinde tercüme ettiği ve Güldeste adınıverdiği şiir kitabı, 1955 yılında Remzi kitabevi tarafından yayınlandı. Ayrıca Erzurumlu brahim Hakkı Hazretleri de, Dîvan-ı Kebîr’den kırk, elli kadar şiiridilimize manzum olarak çevirmiş, bunların bir kısmı, Marifetndme’de, bir kısmı dadivanındabulunmaktadır. Bu şiirler, Şefik Can tarafından derlenmiş, bugünün Türkçesine çevrilerekDivaan-ı Kebîr’deki şiirlerle beraber, bir kitap haline getirilmiştir, fakat bu kitap henüzyayınlanmamıştır. Abdülkadir Gölpınarlı merhumun seçtiği, manzum olarak dilimize çevirdiği şiirler de1980 senesinde Gözlem yayınevince yayınlandı, bu kitabın adı Bugünün Diliyle Mevlana’dır.Dîvan-ı Kebîr’den yabancı dillere de tercümeler yapılmıştır. Prof. Dr. Annemaria Schimmeltarafından Almanca’ya manzum olarak elli altı gazel tercüme ve neşr edilmiştir.

Reynold A. Nicholson’un Dîvan-ıŞems-i Tebrizi’den seçme şiirlerini de unutmamalıyız.Dîvan-ı Kebîr’den, Rusça ve Japonca’ya kadar bir çok dünya dillerine seçme ve tercümeyapılmıştır.Mevlana Dîvan-ı Kebir’deki şiirlerini islamî edebiyattaki nazım şekillerinden olan gazelşeklinde söylemiştir. Bilindiği gibi gazel, konu olarak lirik aşk şiirlerini ele alır. Gazellerdeşekil itibarıyla birinci beyitteki mısralar kendi aralarında kafiyeli olup, gazelin diğerbeyitlerinin ikinci mısraları, birinci beyitle aynı kafiyededir ve her gazelin bütün beyitleri aynıvezinle yazılır ve her beyit konu itibarıyla küçük bir şiir parçasıdır. Nasıl rubaîler dörtmısrada aynı konuyu işlerlerse, her gazelin her beyiti ayrı ayrı konuları taşıyabilir.


Bu beyitler sadece vezin ve kafiye bakımından bir araya gelmişlerdir. Eğer bütünbeyitler aynı konuyu işlerlerse o gazele “yek avaz” adı verilir ve çok makbul sayılır. Mevlanabu gelenege uyarak gazellerinin bazılarında her beyitte ayn bir konuyu işlemiştir, amaMevlana çoğu zaman mesela on beş beyitlik bir gazelinde bile aynı konuyu terennümetmiştir. Bu yüzden biz Mevlana’nın gazellerini okurken, her beyiti ayrıca bir konuyu işleyenküçük bir şiir parçası sayabiliriz. Gazeller tercüme edilirken, beyitlerden en fazla dikkat çekeni o gazele başlık olarakalınmiştır. Metinlerde bu başlık yoktur. Bu sebeple biz herhangi bir gazeli okurken aynıgazelde çeşitli konulara değinilmesine şaşmamalıyız. Her beyiti ayrıca dikkatle okumak,manalarının derinliğine varmak ve düşünmekle onun zevkine varılır. Hak şairlerinin çoğu zaman yazdıklarışiirlerde mey (şarap) ve sevgiliden bahs etmekteolduklarını herkes bilir. Bunlara akıl erdiremeyen bazı kişilerin yanlış fikirlere sapmamalarıiçin, bu mecazî deyimlerin açıklanması gerekmektedir. Hz. Mevlana da büyük bir Hak aşığı olduğu için şiirlerinde kendisinden ewel gelen Hakaşıkları gibi bu konulara çoğu zaman değinmiştir. Nitekim büyük Hak aşıklanndan, EsadErbilî hazretleri de dîvanının önsözünde bu konuya temas etmişlerdir. (Dîvan-ı Esad, Erkamyayınları, s. 7) Ariflere göre mey (şarap) gam ve kederden eser bırakmayan Allah sevgisidir.

BunaMansur şarabı, aşk şarabı, Hak şarabı da denir. Bu manevî şarap insanı kendinden alırbaşka alemlere götürür. Meyhane tabirine gelince, Hak aşıklarına mahsus ibadet yerleridir.Nitekim Şeyhülislam Yahya Efendi şu beytinde bu konuya değinmiştir: “Mescidde riyapîşeler etsün ko riyayı / Meyhaneye gel ne riya var ne müraî” Yani gösteriş için camidenamaz kılanları bırak, onlar gösteriş için namaz kılsınlar; sen hakikat meyhanesine gel,orada ne riya var ne de riyakar. Pîr-i mugan ise, mürşid’i göstermektedir.İranlı Hafız bir beytinde şöyle der: Eğer pîr-i mugan (mürşid) sana seccadeni şarapküpüne daldır derse, tereddüt etmeden seccadeni şarap küpüne daldır; Çünkü onun bir bildiği vardır. 0 bir hakikat yolcusudur, sakî ise Hak yoluna düşenlereyol gösteren halifeleri temsil etmektedir. Bu şiirleri insanlar kendi kabiliyetine ve sezişinegöre anlar, bazıları da anlayamaz, yanlış yorumlar. Eski devirlerde yahüt günümüzde bukonuları gereği gibi anlayamayan kişiler bulunmaktadır. Bunun gibi bazı velîleri bile yanlışanlamışlardır. Büyük Hak şairlerinden Niyazî-i Mısrî hazretleri, şu kıt’ada bu hakikatı negüzel anlatmışlardır. Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı Görürsün birgül açılsa yanında har olur peydaBu sırdandır ki bir kamil zuhür etse bu alemde Kimi ikrar eder anı, kimi inkar olur peyda yani

Hakk’ın cemali ortaya çıksa, celali hemen onu yakalar. Görmez misin herhangi bir yerde gülaçılsa, hemen onun yanında bir diken meydana gelir. Bu sebepledir ki bu alemde bir insan-ı kamil zuhür etse, kimi onu kabul eder, kimi dered eder. Nasıl ki Muhiddin-i Arabî hazretlerini sevenler ona Şeyh-i Ekber (en büyük Şeyh)adını vermişlerdir.


Sevmeyenler, onu inkar edenler de Şeyh-i Ekfer (Kafirlerin şeyhi)demişlerdir. Hz. Mevlana ise bir şiirinde, “Ben şunu bunu bilmem, ben ilahî aşk kaderiylemest olmuşum.” der. Gerçekten de bu kainatı yaratan, akıl almaz güçte olan o büyük varlığa hayran olupkalmak varken, ben şuna inanıyorum, sen şuna inanıyorsun diye birbirimizle niçinçekişiyoruz? Nitekim, Neyzen Tevfik de Cenab-ı Hakk’a hitaben: “Değil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmiş, özündenbîhaber gitmiş.” demiştir.İngiliz fizik alimlerinden Sir Jones Jeano, Prof. Salih Murat’ın tercüme ettiği,Etrafımızdaki Kainat adlı eserin ikinci sayfasında şöyle demektedir: “Bizim dünyamız diğer yıldızlara nazaran en küçük bir yıldızdır. Kainat pek büyüktür.Çünkü ışığı bize elli milyon senede gelen yıldız var. Bunların her biri, boş bir okyanustagiden bir gemi gibi yolculuk yaparlar. Bizler kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında,bir kum tanesinin mikroskopik parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzay ve zamanlaçevrilen kainatın maksat ve mahiyetini keşfe çalışıyoruz.” Bizim bu kainatı yaratan, büyük yaratıcının yaratma gücü karşısında şunu bunudüşüneceğimiz yerde, bu kainatı yaratan büyük yaratıcının yaratma gücü, eşsizliği karşısında hayran olmaktan veşaşırıp kalmaktan başka çaremiz yoktur. 0 ne büyük yaratıcıdır, 0 ne kudretlidir. 0 negüzeldir.

Şu şöyleymiş, bu böyleymiş diyeceğimiz ve birbirimizle çekişeceğimiz yerde, aşkiçinde yalnız onun hayranı olalım. HZ.MEVLANA’NIN ŞİİRLERÎNDEKÎ COŞKUNLUK Bir Dîvan-ı Kebîr beytinde, Hz. Mevlana şöyle söyler. “Ben sözü aşkla söylüyorum.Çünkü dersi aşktan alıyorum. Ben canımı onun önüne koyuyorum, ona armağan ediyorum, çünkü o pek azını kabuleder, her şeyi kabul etmez.”Hallac-ı Mansur ve Bayezid-i Bistamî gibi bazı velîler ilahî aşkile coştukları zamanlar, bazen öyle sözler söylerler ki, bu sözler şekil üzerinde kalan ve dininhakikatına erişemeyen, dini taklidden tahkike götüremeyen bazı kişiler tarafından şeriataaykırı görülmüştür. Ve bu yüzden “Ben Hakk’ım” diyen Hallac-ı Mansur asıldığı gibi,kendinde Hakk’ıbulan Seyyid Nesîmî’nin de derisi yüzülmüştür. Bu sözlerin derinliklerine inemeyenler, ifade etdikleri manayı anlamayanlar bu gibisözleri beğenmezler. Nitekim Mevlana bir şiirinde “Biz sevgili ile beraber oturmuşuz dasevgili nerede deyip durmaktayız.” (Dîvan-ı Kebîr, I/ 442) sözünü şeriata aykırı bulurlar da,Kur’an’da “Siz nerede olursanız olunuz biz sizinle beraberiz.” (Süre: 57 / ayet: 4) “Biz size

şah damarınızdan daha yakınız.” (Süre: 50 / ayet:16) ayetlerinin sırrına akıl erdirmekistemezler. Bu bir seziş ve anlayış meselesidir.


Nitekim Hz. Mevlana bir şiirinde “Ene’1-Hak dediği ve gerçeğe işaret ettiği için halkanlamadı da Hallac’ı dar ağacına çekti. Hallac sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü obeni dar ağacına çekerdi.” demiştir (Dîvan-ı Kebîr, III/1459). Mevlana bazen şiirlerindeki coşkunluğun farkına varır da, sözünden tövbe etmek ister,şöyle der: “Her gazelin arkasından gönlüm söze, lafa tövbe ediyor; bir daha böyle sözlersöylerniyeceğim diyor amma, Allah’ın dileği gönlümün yolunu kesiyor, gönlün tövbesinibozuyor.” (Dî-van-ı Kebîr, IV/1822) Hz. Mevlana bir başka beytinde de şöyle buyuruyor: “Beni yokluktan var eden, beni yaratan her an beni söyletmededir. Sonunda benisöyleten kerem buyurdu, bütün söylediğim sözler 0 oldu.” (Divan-ı Kebîr, IV/ 1809) Birbaşka beytinde de “Bazen ona av derim, bazen bahar derim, bazen ona şarap adınıtakarım, bazen de mahmurluğum derim.” (Dîvan-ı Kebîr, IV/ 1837) Hz. kbal de bir şiirinde”Bir müslüman aşık değilse kafirdir.” demiştir. Hz. Mevlana da “Ben aşkı olmayan kişinininsanlığını inkar ederim.” (Dîvan-ı Kebîr, 111/1610) buyur-muştur.

Bu şiirleri diğer şairlerin şiirleri ile mukayese etmeyiniz;bu şiirler aşk ile, kendindengeçmiş bir velînin gönlünden gelen sesleridir. Bu sesler bazen insanışaşırtır, bazen hiç bir şiirde duyulmayan manevî zevkler verir. Sayın okuyucularım, okuduğunuz herhangi bir şiirin zevkine varmadınızsa onu geçin,başka bir şiiri okuyun. Bazen bir şiirde bir iki beyit pek hoşunuza gider. 0 gazelin numarasınıyazın, başka zaman tekrar okuyunuz. Hatta hoşunuza giden beyitleri dostlarınıza da okuyun.0 şiirin beraber zevkine varın, müşterek duygu sizi o şiirin derinliklerine indirecek, o zamansatırlar arasında Hz. Mevlana’nın mübarek kalbinin heyecanla, ilahî aşkla çarptığınıduyacaksınız. Sayın okuyucularım, Dîvan-ı Kebîr’den şiirler seçerken, sadece kendi beğendiklerimlekalmadım, Nicolson’un seçtiklerine, sayın Schimmel’in seçip Almancaya tercüme ettiklerine,Abdülbaki Gölpınarlı merhumun ve Mithat Baharî hazretlerinin Güldeste’lerine debaktım. En çok beğenilen şiirleri işaretledim. Dört cilde böldüğümüz bu güldestede, her cildin sonunda o cilde aldığımız şiirlerinFirüzanfer yayınındaki ilk mısraları ile cilt ve sayfa numaralarını ayrıca bir cetvel halindebelirttik ki, araştırıcılar için kolaylık olsun! Bu şiirleri hissetmek, duymak saadetine ererseniz,bu şiirleri seçerek tercüme eden Şefik Can’ı, bu aciz kulu, hayırla yadetmenizi, hatalarınıhoş görmenizi ve ruhuna Fatiha okumak lütfunda bulunmanızı niyaz ederim. Ey tanıdığım ve tanımadığım sevgili okuyucularım! Ey hikmet ve hakikati seven dostlar!Ey Hakk aşıkları! Sizi büyük veli Hz. Mevlana’nın Divan-ı Kebîr’inden yaptığımız seçmelerlebaşbaşa bırakıyor, ben artık aradan çekiliyorum. Cümlenizi hürmetle, sevgiyle selamlar, size sağlıklar, esenlikler manevî ve rühanîzevkler, neşeler temennî ederim.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir