Euripides – Bakkhalar

Bakkhalar’ın bilim ve sanat değeri eksik bir çevirisi bile şimdilik faydalı olur sanıyorum; çünkü Bakkhalar yalnız Yunan tragedyasının değerli bir örneği değil, Dionysos dininin de belli başlı belgelerinden biridir. Dionysos dini ise Batı’nın fikir ve sanat kaynaklarından biri ve belki en bereketlisidir. Yalnız tiyatroyu doğurmuş olması bile bu dinin Avrupa kültüründe ne büyük bir yer tuttuğunu gösterir. Dionysos, ruhunu ve zekâsını doğayla doyuran yeni insanlığa en yakın gelen tanrıdır. Hıristiyanlık, Avrupalıların Dionysos’u kendi tanrıları gibi sevmelerine mani olmamıştır. Bugün bile hâlâ doğayı öven her türlü sanat eserinde Dionysos’un kudretli nefesi hissedilir. Topraktan fışkıran hayat, her Batılı şaire Dionysos’u hatırlatır. Bu harikulade efsane, her yıl asmaya yürüyen su gibi, Batı şiirini zaman zaman coşkun korolarıyla doldurur. Doğayı bir Avrupalı gibi görebilmek için Dionysos’u tanımış olmak gerekir. Bizim için Dionysos dininin ayrı bir önemi de bu dinin Yunanistan’a Anadolu’dan geçmiş olmasındadır. Bak- khalar’ın ilk sahnesinde Dionysos kendini tanıtırken bunu açıkça söylüyor: “Ben Lidya’nın, Frigya’nın altın ovalarından geliyorum, İran’ın güneşten kavrulan kırlarını, Baktra’nın uzun surlarını, Media’nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet diyarı Arabistan’ı, tuzlu denizin kıyılarında uzanan bütün Asya ülkesini (Küçük Asya), barbarlarla Hellenlerin karışık yaşadığı güzel hisarlarla çevrili şehirleri dolaştım. Oralarda korolarımı düzdüm. Dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi de kendimi Hellenlere tanıtmak istiyorum.” Anadolu’da yüzyıllarca hüküm sürmüş olduğundan şüphe edilmeyen Dionysos dininden ve ayinlerinden elbette birçok izler kalmış olacaktır. İslamiyetten sonra Anadolu’da bilhassa köylüler arasında yaşamaya devam eden âdetler, gelenekler arasında Dionysos dinine bağlanabilecek hurafeler olsa gerektir.


Bunlar üzerinde şimdiye kadar durulmamış olduğu için ilk göze çarpan yakınlıklar üzerinde verilecek hükümlerin bilimsel bir değeri olamaz. Ancak Bektaşi ayinlerinde Dionysos dininden bazı izler bulunması kuvvetle tahmin edilebilir. Bu münasebetle şahsi bir hatıramı anlatmadan geçemeyeceğim. 1943 yılında İzmir’de Müze Müdürü Salahattin’in yardımıyla meydana çıkarılan bir Yunan agorasını gezmeye gitmiştim. Salahattin Bey’e Bakkhalar tragedyasında adı geçen Tmolos Dağı’nın yerini sormuş ve Manisa’daki Bozdağ olduğunu öğrenmiştim. Salahattin Bey, “Bozdağ’ın neresini kazsanız bir Dionysos mabedi bulursunuz,” diyordu. Salahattin Bey bana “Yunan agorasında heykeller ve abideler arasında bulduğu, Türklere ait çok eski mezar taşları gösterdi; bunların ilk Bektaşi kadınlara ait olduğunu ve bu kadınların agoraya tesadüfen gömülmüş olmadıklarını söyledi. Biraz tereddüt ettikten sonra bana bir sır da verdi: “Bektaşiliğin Dionysos diniyle yakın akrabalığını ispat edebilecek haldeyim, türlü türlü belgeler biriktirdim, ama bunlar ancak ölümümden sonra ortaya çıkacak, siz de kimseye söylemeyin.” Umarım ki geçen yıl Salahattin Bey’i çok sevdiği agorasından ansızın ayıran ölüm bu sırrı da alıp götürmemiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir