Necip Fazıl Kısakürek – Bir Adam Yaratmak

Bu piyes, bir “Crise-Intelectuelle”, bir “fikir buhranı”nı çerçevelemek gayretinde… Apaçık ve yapayalnız hiçbir tezi yok… Fakat içiçe bir çok tezleri ve başlı başına birkaç ana tezi var… Evvelâ sanatkâr nedir? Bütün imkânların erişilmez ucu, gâyelerin gâyesi, kemâllerin kemâli, mâverâların mâverâsı olan Allah’a doğru, sonsuz bir tekâmül yolunda giden insanoğluna mahsus “vücut veriş” nevileri içinde en zengin ve en güzel hissenin üzerine oturmuş mahlûk… Sanatkâr bir mahlûktur, fakat yaratmak cehdinde bir mahlûk!. Onun bir eseri, bir de kendisi vardır. İşte sanatkâr, çok defa, yaratmaya kalkıştığı tipin, yaratılmış olan ta kendisidir. Bu piyeste sanatkâr, bir yemişin gizlice olurken ve bir madenin toprak altında pişerken geçirdiği göze görünmez vücuda geliş safhaları gibi, mahrem hayatı ve iç planı içinde resmedilmek istenmiştir. Buna mukâbil, o, her insan gibi sadece bir insandır. Bir hayat ve kadere sahiptir. Bu eserde sanatkâr, yaratmak istediği tipe öz eliyle çizdiği kaderin kuyusuna düşmüş, o tip tarafından istilâ edilmiş, eserine hayatiyle de iştirak etmiş gösteriliyor. Piyesteki sanatkâr tipine sorarsanız Allah sonsuzluktur. O farkına varmadan sonsuzlukla yarışa kalkmış, hududunu zorlamış, kendisinin dışına çıkmak isterken, birdenbire kendisine, hem de o zamana kadar hiç tanımadığı kendisine rastgelmiştir. Onca insan kaderi, arşın tâ üstünde, bize, onu kendimiz idâre ediyormuşuz gibi, uçsuz bir rahatlık ve serbestlik hissi verecek kadar ince bir sanatla idare ediliyor. İnsan, mesut körlük içinde hayatını doldurup gidiyor… Piyesteki sanatkâr bu mesut körlüğü zedelemiş, yaratma cehdi içinde şaşkınlıkla yasak mıntıkaya girmiş, peçesine el sürülemez sırları ürkütmüş ve birdenbire Allah’ın hükümranlığı ve şu emriyle karşılaşmıştır: «Yazdığı eseri yaşasın, yaratmayı dilediği adam kendisi olsun!» Öz olarak: Biz sade yaratmak istediğimiz tipin yaratılmış olan kendisi değil, bazen aynı hayat ve kadere sürüklenen meczubuyuz da. Çok defa yazdığımızı yaşarız. Bu fikir merkezi etrafında halkalanmış ve birbirine geçmiş olan tezleri şöylece toplayalım ve gözlere, dikkat edilmesi icap eden noktaları karalıyalım: Eser ve eseri karşısında insan… Allah ve Allah karşısında insan… Ölüm ve ölüm karşısında insan… Cemiyet karşısında insan… Kadın karşısında insan… Ve bâzı dost ve aile münasebetlerimizde, gözlerimizden sanki bir perde kaldıran bir buhran gözlüğünden seyrettiğimiz gizli dünya, cinnet dünyası ve bunun doğruluk derecesi… Ve, cemiyette bazı faaliyet sahalarını temsil eden cüce tipler, rolleri, ruh hâletleri, kıskançlık ve öfkeleri, hareket noktaları ve tarzları… Özün özü olarak; sanatkâr, yani kemâle ermiş insan… Bu eserimi, bugüne kadar vücuda getirdiğim eserler içinde en bağlı olduğum eser biliyor ve öylece bildirmek istiyorum… Ona olan zaafım, üstünde fazla konuşmamı yasak ediyor. Zaten hâdiselerin sırrını, kaba saba formüller içinde harcamaya, ulu orta dogmalar yapmaya düşmanım.


İyi ve kötü, söyleyemediğimi, iyi veya kötü eserim söylesin! Necip Fazıl KISAKÜREK /1937

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir