Sophokles – Elektra

Yunan tragedya yazarı Sophokles İÖ 497/6-406/5 yılları arasında Atina’da yaşamış; eserleriyle, kendisinden 25 yaş daha büyük olan Aiskhylos (525/4-456/5) ile 12 yaş küçük olan Euripides (485/4 – 407/6) arasında, birleştirici ara halka olarak önemli bir yer tutmuştur. Sophokles antik tiyatronun içeriğinden çok, sahneye koyma uygulamasına yaptığı katkılarla yenilikçi adımlar atmıştır. Sophokles’in antik çağdan günümüze ulaşan güvenilir bir yaşamöyküsü bulunduğunu söylemek güçtür; bugün eldeki tek kaynak, adı bilinmeyen bir yazarın başka yaşamöykülerinden derlediği, tarihi belirsiz bir metinden oluşmaktadır. Gerçi buradaki bilgiler antik çağa ilişkin başka kaynaklarca desteklense de, onlarda da Sophokles’in hayatıyla ilgili veriler zaten çok sınırlıdır. Attika’da, Atina yakınlarındaki Demos Kolonos’ta, Sophillos adlı varlıklı bir silah imalatçısının oğlu olarak dünyaya gelen Sophokles, hayatın nimetlerinden çok iyi yararlanmış, mükemmel bir eğitim alma imkânı bulmuştu. Dönemin önde gelen müzikçilerinden Lampros’tan müzik dersleri aldığı, kendisinden yaşlı olan tragedya yazarı Aiskhylos’la beste ve koreografi çalışmaları yaptığı sanılmaktadır. İyi bir güreşçi olduğuna ilişkin bilgileri de bunlara ekleyebiliriz. Sophokles o dönemde, iyi bir eğitim ve yetişmenin ölçüleri olan bu ve benzeri donanımlarıyla Atina’nın entelektüel çevrelerine girmiş ve dönemin önde gelen kişileriyle tanışıp onlarla dostluklar kurabilmiştir. Sokrates’in Savunması metninin önsözünde belirttiğimiz gibi, İÖ V. yy. başlarında Med savaşları Atina’yı büyük bir deniz gücü haline getirmişti. Büyük bir donanma oluşturan Atina, 480’de müttefikleriyle birlikte denizde Salamis zaferini kazanmış, bunu karada ve denizde başka başarılar izlemiş, gücünden ve saygınlığından yararlanan Atina büyük bir konfederasyon ya da birlik kurma yoluna gitmişti. İÖ 415 yılından 405 yılına kadar yenilgilerle dolu süre ise, Atina’nın, daha doğrusu Attika Birliği’nin ihtişam ve gücünün sarsıldığı; bir güvensizlik ve bunalım atmosferinin, politik belirsizliklerin yaygınlaştığı dönemdi. Bu güvensizlik ortamında, Atina’nın uzaklarında, Sicilya ve Ege’de oluşan sofistik düşünce, aydınlanmacı, rasyonel ve kuşkucu niteliğiyle merkezce tehdit olarak algılanacaktı. Sophokles’in hayatı, bu yönden bakıldığında, sadece biri kendisinden yaşlı öteki genç iki ünlü tragedya yazarı arasında birleştirici bir halka oluşturmakla kalmıyor, ilginç bir şekilde, Atina’nın doruktan çalkantılara ve belirsizliklere doğru evrildiği bir dönemi de birbirine bağlıyor. Onun ölümü, Sokrates’in neredeyse düzmece bir mahkemeyle ölüme mahkûm edilişinin (399) altı yıl öncesine rastlıyor. Sophokles’in, yükselişin doruğu sayılan Salamis zaferinin kutlamaları sırasında erkek çocuklardan oluşan bir koroyu yönettiğini öğreniyoruz elimizdeki bilgilerden. Ancak etkinliği sanatsal düzlemle sınırlı kalmamış; bugünün diliyle söylersek, “resmi” görevler de yüklenmiştir. İÖ 443-442 yılları arasında az önce değindiğimiz konfederasyonda, Delos Birliği’ndeki müttefiklerinden vergi toplayan Atina’nın hazine görevlilerinin başkanlığını (hellenotamias) üstlenmişti; 440’ta ayaklanan Samilere karşı girişilen savaşta Perikles’in emrindeki on komutandan biriydi. Byzantion’lu Aristophanes’e ait olduğu sanılan “Antigone”un önüne eklenmiş “Tartışma” bölümünde, bu oyunun etkisinin Sophokles’in komutan seçilmesinde payı bulunduğu ileri sürülür. Plutarkhos da Sophokles’in ikinci bir kez komutan (strategos) seçildiğine işaret eder. Sophokles ayrıca Danışma Meclisi üyeliği yapmış, Atina’nın resmî kültlerinde rahip olarak da görev üstlenmiştir. Olgunluk çağı başında S. Nikostrate ile evlenmiş, oğlu Iophon da büyüdüğünde yine tragedyacı olarak ünlenmiştir; ama asıl tanınmış olan, Sophokles’in Theoris’ten olan ve onun ölümünden sonra, “Odipus Kolonos’ta” oyununu sahneye koyan (401) gayrimeşru oğludur. Sophokles’in ilişkiler kurduğu entelektüel ve politik hayatın önemli kişileri arasında ünlü politikacı Perikles, övgüyle kendisinden söz ettiği tragedyacı arkadaşları Aiskhylos ve Euripides’in yanı sıra Herodot, Kos’lu İon, Phidias, sofistlerden Anaxagoras ve muhtemelen Sokrates de bulunmaktaydı. Sophokles’in döneminin, Atina devletinin en çalkantılı yıllarına rastladığını söylemiştik. Antik çağdan kalma yaşamöyküsünde yabancı ülkelerde elçilik görevinde bulunduğuna ilişkin bilgi de bulunmaktadır. Yaşadığı dönem Attika Deniz Federasyonu’nun kuruluş ve çöküş aşamalarını, Pers savaşlarını, Atina’nın Perikles yönetimi altında yaşadığı yükselme dönemini, Sparta ile yaşanan buhranları, Peloponez savaşlarını kapsadığına göre, hayatı ile eserleri arasında yakın bir ilişki bulunduğu ölçüde, Sophokles’in eserlerinde dönemin tarihsel olaylarının izlerini aramaya hakkımız vardır; ama bu izleri bulmak, bu eserlerin çok azı günümüze ulaşabildiği için oldukça zordur. Bu eserlerde, dönemin olaylarının yoğunlaştırılmış, özümsenmiş izdüşümlerinden söz etmek mümkündür belki. Dönemin eğilimleri, politikaları, entelektüel akımları, mitosla harmanlanarak sunulurken, tek tek olaylar bu mitik örgünün içinden ayrıca tarihsel gerçeklikler olarak öne çıkartılmazlar. Yukarıda verdiğimiz kaynak “Vita”da sözü edilen 123 oyunundan 114’ü bilinmektedir; bu, oldukça iyi bir oran oluşturur. Antik çağda Plutarkhos, Sophokles’in bütün oyunlarını toplamıştır. Bu 114 oyunun 30’u, Attika’nın Diyonizos bayramları ve bu bayramlarda oynanan komedi ve tragedyalardan, tragedyalar arasındaki bir tür yarışma festivali (lenaen) için hazırlanan “tetraloji”lerden, yani içeriksel bir bütünün üzerine kurulu, dört parçadan oluşur. Eusebios, Sophokles’in bize ulaşamamış olan bir üçlü ile (triptolemas), henüz 25 yaşındayken 468 yılında yarışma oyunlarının oynandığı Diyonizos Tiyatrosu’nda ilk büyük başarısını elde ettiğini yazar. Antigone (442), Philoket (409) ve ölümünden sonra sahnelenen Odipus (401) tragedyalarının sahneye ilk konuluşu, bugünün deyişiyle tam birer sansasyon olmuştur. Sophokles’in dört bölümlük 30 oyunuyla, öteki deyişle “tetraloji”leriyle, tam 20 kez yarışma birincisi olduğu sanılmaktadır. Günümüze ulaşmış 7 tragedyası, 7 adet farklı tetralojiden oluşmaktadır ve bu oyunların hepsi birden, Sophokles’in eserlerinin ne yazık ki yüzde 10’unu bile temsil etmemektedir. Sophokles tragedyalarının yanı sıra fragmanlar halinde satiristik oyunları da bütünün devede kulak bir mirasıdır. Bu çok sınırlı zeminden hareketle Sophokles ve oyunları hakkında bir yargıya varmanın zorluğu ortadadır; bu bağlamda Sophokles araştırmalarında el yazmaları, papirüsler aracılığıyla bize ulaşmış belgeler de dikkate alınmaktadır. (Bkz.: S. Radt, yayına hazırlayan, TGF, IV, 1977) Bunların yanı sıra Sophokles’in elejiler (ağıtlar), paeon’lar (övgüler) ve koro için düzyazılar yazdığı da ileri sürülmektedir. Sophokles’in eserleri 60 yıllık bir zaman düzlemine yayılır, dolayısıyla karşımızda müthiş üretken bir yazarın bulunduğunu söylemek mümkündür; Sophokles hakiki savaş da dahil olmak üzere birçok alanda başarılı olmuş, çok sevilmiş ve etkisi uzun yıllara yayılmıştır. Anlaşılan Sophokles, döneminin ve çağdaşlarının ‘sanat zevkine’, eğilim ve anlayışlarına denk düşen ifade araçlarını bulma başarısını göstermiş, böylelikle site-toplumunun, oyunlarına özel bir anlam ve önem vermelerini sağlamıştır. Ölümünden kısa bir süre sonra Diyonizos Tiyatrosu’nun içine bir heykelinin dikilmesini belki de site-toplumu üzerindeki bu etkisine bağlamak yanlış olmayacaktır. Sophokles birçok yönden Attika Tiyatrosu’nun yenilikçi tragedya yazarlarının başında yer alır. Kendisine örnek olarak Aiskhylos’u almış, buradan hareketle gerek sahneleme gerekse oyunun içeriği düzleminde ‘dönemin tarzına’ ve beğenisine uygun eserler ortaya koymuştur. Bu yenilikçi adımların başında, yukarıda değindiğimiz içerik bakımından bir bütün oluşturan, birbirini izleyen dört parçadan oluşmuş ‘tetralojileri’, öteki deyişle antik tiyatronun ‘klasik’ tiyatro oyunu geleneğinin içerik çatısını terk ederek, bütünlüklü tek parçalara yönelmesi yer alır. Aiskhylos tragedyaya ikinci oyuncuyu sokmuştu; Sophokles bir adım daha atarak üçüncü oyuncuyu da sahneye sürer; böylelikle tragedyaya bir üçüncü ‘rol’ girer. Bu gelişme, dikkatlerin oyunun içeriği ve bütünüyle birlikte artık ‘oyuncuya’, role kayması demektir. Dolayısıyla da oyunculuk önem kazandıkça, rol ile oyuncu arasındaki uygunluk arayışı da öne çıkmış, bizzat Sophokles kendi oyunlarında rol almaktan geri kalmamıştır. Ayrıca koro şarkıcılarının sayısını da 12’den 15’e yükseltmek yine Sophokles’in yenilikleri arasında yer alır. Gerek oyuncu sayısının gerekse de koro şarkıcılarının sayısının artması, oyuna tartışılmaz bir canlılık getirmiş olmalı; eylemin akışı hızlanmış, gerilimin dozu yükselmiş, sonuçta dramatik yapı gevşeklikten kurtulup iyice gerilmiştir. Ağırlık oyunculara, oyunun tek tek figürlerine kayınca, daha önce oldukça tekdüze bir etki yapan koro bütünün önemli bir parçasına dönüşerek yepyeni bir işlev edinmiş, bütün içinde apayrı, yalıtılmış bir bölüm gibi durmaktan kurtulmuştur. Fona görüntü yerleştirme geleneğinin başlangıcı da yine Sophokles tiyatrosunun bir özelliği olarak karşımıza çıkıyor. Skenografi, yani sahne resimlemesi yönünde atılan ilk adımlarla birlikte dramatik efekti artırıp gösterici etkiyi yoğunlaştırmak, mekânı daha iyi tanımlamak ve atmosfer oluşturmak da mümkün olmuştur. Sophokles oyunlarının seyircisi, Yunan sanat tanrıçalarını, Diyonizos ayin düzeneğine bağlı tarikat üyelerini (thiasos), eğik bastonu, beyaz ayakkabıları sahnede görünce epey şaşırmış olmalı.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir