Tom Stoppard – Tüm Oyunları 2

Birinci ve İkinci Sahnedeki karakterler aynı oyuncu grubu tarafından temsil edilebilir. Sahne talimatlarında nehir, kayıklar ve bahçeye yapılan göndermeler, birincil değerleriyle alımlanmak zorunda değildir. BİRİNCİ PERDE (AEH, yetmiş yedi yaşında yaşlanması durmuş, iliklenmiş koyu renk ceket ve pantolondan oluşmuş bir takım elbise, bağcıklı ayakkabılarıyla Styks’in kıyısında durmuş, kayıkçı Charon’un kıyıya yanaşmasını izlemektedir.) AEH: Demek ki öldüm. İyi. Demek bu da, o hep anlatılan Styks manzarası. CHARON: Halatı oraya bağlayın efendim! AEH: “Halatı bağla!” İnsanların ve meleklerin dili! CHARON: Demiri gördünüz mü? Eminim arkanızdan yas tutan arkadaşlarınız ve aileniz sizin için saygın bir defin töreni düzenlemiştir. AEH: Cesedim yakıldı, ama yine de oldukça saygındı, sanırım. Önce Trinity Kolejinde bir tören yapıldı sonra da — anlaşılabilir nedenlerle — asla yaşamadığım ve sadece bir iki kez şöyle bir uğradığım topraklarda, Shropshire’da, küllerim sonsuzluğa savruldu. CHARON: Yani kurtlar ve ayılar eşip çıkarmayacaklar sizi. AEH: Ondan yana korkum yok. Tabii çakallar ayrı mesele. Aslında sanıldığı kadar teselli etmiyor, “ben öldükten sonra” deyip durmak. Al işte. Halat bağlandı.


Oxford’daki ilk dönemimde Ruskin’in derslerini dinledim. Herkesin halatı bir kazığa bağlanmıştı orada. Çıldırarak öldü, sizin de farkına varmış olabileceğiniz gibi. Birini mi bekliyoruz? CHARON: Gecikti. Umarım başına bir şey gelmemiştir. Adınız ne efendim? AEH: Adım Alfred Housman. Dostlarım Housman der bana. Düşmanlarımsa Profesör Housman. Şimdi benden bozukluk isteyeceksiniz belki ama ne yazık ki, ölünün ağzına bozuk para koyma geleneği Evelyn Düşkünler Evi’nde yaşatılmıyor ve hatta belki de kurallarına aykırı. (etrafa bakınarak) Çok gecikti. Emin misiniz? CHARON: Bir şair ve bir alim denmişti bana. AEH: Sanırım o benim. CHARON: İkisi birden mi? AEH: Korkarım öyle. CHARON: İki ayrı kişi gibi gelmişti bana. AEH: Biliyorum.

CHARON: Bir dakikacık daha. AEH: Kendimi toplayayım diye. Ah, bakın, bir bozukluk buldum. Mint. 1936 Anno Domini. CHARON: Latince biliyorsunuz demek. AEH: Biliyorum diyebilirim. Ben, Cambridge, Benjamin Hall Kennedy Kürsüsü‘nün 25 yıllık Latince profesörüyüm, — düm. Kennedy burada mı? Tanışmak isterdim. CHARON: Herkes buradadır, olmayanlar da olacaklar. Ortaya oturun. AEH: Tabii, ama herhalde herkesle tanışacak kadar vaktim olmaz. CHARON: Vaktiniz olur olmasına ama, Benjamin Hall Kennedy, genellikle ilk tercih değildir. AEH: Ben de ilk tercihim olduğunu söylemek istemedim. Yunanca’dan ve Latinceden şiir çevirisi yapmaya gereğinden fazla önem atfederdi, hem antik şiirin temellerine ilişkin bir düşünce geliştirmek gibi bir hedefi de yoktu üstelik.

Şiirin yasalarını, bu yasaları henüz tam olarak keşfetmediğin için sık sık o yasaları alt üst ederek çevirdiğin dizelerden öğrenemeyeceğin gün gibi açık aslında. Ama Kennedy bir öğretmendi, dâhi bir öğretmendi belki, ama sonuçta bir öğretmendi. Cambridge’in onun adına bir kürsü açması sadece duygusal bir çıkıştı. Ben olsam küçük bir mürekkep hokkası armağan ederdim ona. Yine de itiraf etmeliyim ki, Latince ve Yunancaya duyduğum ilgiyi, Kennedy’e, daha doğrusu on yedi yaşımda, okulda bana ödül olarak verilen Sabrinae Corolla’nın üçüncü baskısına borçluyum. Aslında Yunanca’da amatör sayılırım; hocalarımın bildiğinden fazlasını bildiğimi söylemek güç: evet, belki, Pearson’dan çok daha iyi biliyordum ve Pearson, Jowett ve Jebb’in bildiklerinin toplamından fazlasını bilirdi. Regius’un Yunanca Profesörü Jowett, anlamsız bir coşkuyla klasik eğitime bulaşmıştı ki bu konumun onun için tek anlamı, az buçuk Platon okumuş Balliolluların bulunduğu ya da az buçuk Platon okumuş Balliollular bulamadığında, az buçuk Platon okumuş Oxfordluların çoğunluğu oluşturduğu sınıflar sağlamaktı kendisine. 1877 Ekim’indeki ilk haftamda, Jowett’nin ‘akribos’ sözcüğünü ilk heceyi vurgulayarak telaf uz ettiğini duydum ve dedim ki kendi kendime “Eh, bu kadarı bile fazla Jowett için.” Jebb’in takıntısı da Sophokles’ti. Jebb’in Sophokles’inde dizeleri doğru okuma sorumluluğunun kimi zaman Gaz, Elektrik ve Kömür İşletmelerine havale edildiği durumlar olurdu. CHARON: Biraz susar mısın? AEH: Evet, benim de beklentim bu. Yaşamım uzun suskunluklarla mühürlenmiştir zaten. (Charon halatı çözer ve kürek çekmeye başlar) İlk tercih kimdir genellikle? CHARON: Truvalı Helen. Karşıya geçtiğimizde üç başlı bir köpek göreceksin. Sen onu görmezden gelirsen, o da seni görmezden gelir.

(Sahne dışından sesler, köpek havlamaları, kürek şıpırtıları) HOUSMAN: …evet, çalı dikeninden üzüm ve deve dikeninden incir dermek için vahşi doğaya terk edildik. POLLARD: Sağını çek Jackson. JACKSON: Küreğe geçmek ister misin? POLLARD: Hayır, sen çok iyi çekiyorsun. (Kayıkta üç adam, kürek çekerek sahneye girerler, küçük bir köpek havlamaktadır. Housman başta, Jackson kürekte, Pollard da kıçta oturmaktadır. Köpek gerçekçi biçimde (doldurulmuş) bir oyuncakla canlandırılacaktır.) JACKSON: Hous, If ley’den beri pek bir şey yapmıyor. AEH: Mo! HOUSMAN: Alçak herif — seni kim çıkardı Hades’ten — Tabii köpeği saymazsak. POLLARD: Köpek de seni saymıyor zaten. Köpek Jackson’ı seviyor. HOUSMAN: Jackson köpeği seviyor., POLLARD: Cehennem azabı çekmemiş Jackson’ın sevdiği, cehennem azabı çekmemiş köpek, işin güzelliği burada. İyi köpek.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir