Troialı Kadınlar – Seneca

Tutsak Kadınların Yangın Yeri: Troia Sahili Heinrich Schliemann 1871’de Asia Minor’un kuzey batısındaki Troia’yı keşfedince, alev alev bir savaşın enkazını buldu. Kat kat soyunca kenti, ağlaşan kadınlar göründü dipten; babalarını, kocalarını, oğullarını yitiren, acılar kusan kadınlar; Hecuba, Andromacha, Cassandra, Polyxena ve niceleri. Dalga dalga duman tütüyordu dört bir yan, küle dönmüştü Asia’nın o görkemli hisarı, tanrıların o heybetli, o eşsiz eseri; Ida Dağı odun yetiştiremiyordu cenaze ateşlerine, kara ise boyanmıştı bütün Troas. Troia’nın bu son sahnesini ve kadınlarının bağırlarına vurarak yaktığı ağıtları merak edip de yüzyıllar öncesine gittiğimizde, Seneca’nın Troades’i (Troialı Kadınlar) çıkar karşımıza, yavaş yavaş çevirmeye başladığımızda sayfaları, birden ete kana bürünür bu enkaz, şiddetin retoriği olanca heybetiyle yükselir, yükselir ve taşar her bir sözcükten. Çünkü on yıllık bir kuşatma ve yıkıcı savaş sonrası Troia’nın düştüğü günü kurgulamıştır bu dizeler; Yunan gemilerinin denize yelken açmak için kıyıda bekleştiği, kuralar çekilip dul kalan Troialı kadınların Yunan efendilerine teslim edildiği en son perdenin resmini çizmiştir, bütün çıplaklığıyla. Yunan Euripides’in Troades (Troialı Kadınlar) ve Hekuba adlı iki trajedisi yol göstermiştir Seneca’ya, Troia’nın son çığlığını betimlerken; ve bu trajediler yol göstermiştir ona, kraliyet soyundan gelen kadınların Yunanca haykırışlarını, aynı görkemle Latince’ye yansıtırken. [*1] Dizelere iyice gömüldüğümüzde, Troia sahilinde buluruz kendimizi. Etrafımıza baktığımızda, Hecuba’yı görürüz hemen; Troia kralı Priamus’un dul eşini. Kocasını ve oğullarının yitirmiş olmanın verdiği acıyla ruhu katılmış, zihni allak bullak, takati kesilmiş bir halde. Biraz yana çevirdiğimizde gözümüzü Andromacha ile karşılaşırız, Hector’un vefalı karısıyla. Önce babasını, erkek kardeşlerini, sonra da kocasını kurban vermiştir düşmana. İçinde duyduğu keder, yaşam umudunu tamamen alıp götürmüşken ruhundan, o gece gördüğü korkunç kabus aklını başından almıştır yeniden. Sevgili kocası Hector’u görmüştür düşünde, gözyaşları içinde haykırıyor, “Uyan uykudan, kurtar oğlumuzu, ah sadık kadınım: saklansın; başka yolu yok kurtuluşunun. Bırak ağlamayı. Bu ağlayışın Troia yıkıldı diye mi? Keşke temelden çökseydi! Acele et, al götür nereye olursa, evimizin bu küçücük evladını,” [*2] diyordu.


Titreyerek uyanmıştı Andromacha uykusundan, buz kesmişti tüm vücudu. Evet, bir tek oğlu, Astyanax’ı kalmıştır elinde, hâlâ yaşıyorsa sadece bu oğul içindir gayreti. Zihninden hızla geçirir düşünceleri ve oğlunu aldığı gibi babasının mezarına götürür ve içine saklar. O sırada karşıdan gelen Ulysses’i (Odysseus) görür, dura dura yürüyüşünden, yüzündeki ifadeden şeytanca planlar yapmakta olduğunu anlar. Sonunda yaklaşır yanına Ulysses ve ona oğlunu sorar, Troia saltanatının son hanedanını. O bulunmadıkça ve kurban edilmedikçe, Yunan gemilerinin eve dönüş yolculuğunun gecikeceğini, Troia’da Hector’un dölünün kalmış olmasının bütün Yunanları huzursuz edeceğini, kazanılan bu savaşın hakkınca kutlanamayacağını belirtmektedir, haince. Gelecekte, Yunan anaların ağlamaması için, şimdi, vakit varken, Andromacha’nın oğlunun öldürülmesi gerekmektedir. Ne yapacağını şaşırır Andromacha korkudan, öldüğünü söyler oğlunun, gömüldüğünü. Ama kandıramaz kurnaz Ulysses’i. Sonunda anlaşılır yalanı ve Astyanax çıkarılır saklandığı o mezardan. Demek bitmemiştir hâlâ çilesi viran olan Troia’nın, Troialı kadınların, demek düşman hâlâ vurmamıştır son yumruğunu Troia saltanatına, demek son intikam alınmadan çekip gitmeyecektir düşman gemiler, güvertesine attıkları tutsak Troialı dullarla. Andromacha çaresizdir, kan ağlayarak teslim eder biricik oğlunu, Ulysses’in haris ellerine. Bir türlü demir almaz gemiler, hâlâ Troia sahillerinde beklemektedir. Troialı kadınlar telaşla sorar, “Bu gemileri, bu Yunanları bekleten ne, hangi tanrı kesiyor eve dönüş yolunu?” [*3] diye merak içinde. Yunan haberci, Talthybius görünür o anda.

Şaşkınlık içindedir, Ida Dağı’nın yamaçlarından yarıldığını, toprağın, denizin sarsıldığını söyler. Yeraltından karanlık bir geçit açılıp yeryüzüne, Achilles’in, Yunanların gururu, Troialıların baş düşmanı Achilles’in hayaletinin yükseldiğini belirtir. Dilediğini yerine getirmeyen Yunanlara öfkelidir Achilles. Oğlu Pyrhhus’la iletmiştir bu isteğini, Yunanların komutanı Agamemnon’a. Ama Agamemnon kayıtsız kalmıştır bu isteğe. Priamus ile Hecuba’nın kızı Polyxena’yı kendi mezarına kurban etmelerini istemektedir Achilles, savaştaki başarılarının ödülü olarak. Yunanın onuru için canını vermiştir bu yaban topraklarda, bu yüzden bu ufacık dileğini yerine getirmeleri onların boyun borcudur: “Küllerime adansın Polyxena, katledilsin Pyrrhus’un eliyle, mezarım ıslansın kanıyla,” [*4] derken, bütün Troia saltanatını yerle bir ettiğinde, bütün kral oğullarının kanına girdiğinde nasıl zalimse, aynı şekilde zalimdir. Bu kara haber Hecuba’ya ulaşınca, bir kez daha yıkılır kadın, bir kez daha evlat acısı çöreklenir yüreğine: “Bu adamın külü de, mezarı da bizim kanımıza susamış,” [*5] diye veryansın eder kadere, evlatlarını teker teker yitirirken, kendisinin hâlâ yaşamakta olmasına lanet yağdırır. Troia’nın heybetli kulesinin kayalığa dönüşen kalıntılarında işlenir ilk cinayet. Yunanlar, Troialılar, askerler, sıradan yurttaşlar çıkar kayalığa, hıncahınç doldururlar ölüm arenasını. Kimi yaslanır yarısı yanmış bir çatıya, kimi sallanır bir defne ağacının dalından, kimi çıkar göçen bir duvarın çıkıntısına. Gözler heyecanla, hüzünle seyreder o sahnede oynanan Troia’nın son sahnesini. Kalabalığı yara yara gelen Ulysses görünür ötelerden. Kurbanını elinden tutmuş sürümektedir heybetli adımlarla. Kayalığın tepesine çıkarır sonra yavrucağı.

Ama Hector’a yaraşan bir cesaret gelmiştir Astyanax’a, bir an bile tökezlemeden yürür ardından düşmanının. Tam tepeye ulaşınca, keskin bakışlarla etrafına bakınır. Son kez seyreder, asla saltanat asasını alamayacağı Troia’yı, avlamak üzere ardından koşturamayacağı vahşi hayvanların kaçıştığı ormanları, horonlar tepemeyeceği sunakları. Ulysses’i bile hayran bırakır bu soylu ruhu, bu gururlu bakışı. Sonra bir damla bile yaş akmadan gözünden, atıverir kendini tepeden, atası Priamus’un krallığının tam orta yerine. Taşa çarpar başı, boynu kırılır, paramparça olur bütün kemikleri. Ama bu da yetmez. Bir başka infaz sahnesi hazırlanır Troia’da, Achilles’in Sigeum burnundaki mezarı başında. Bir düğün alayı gözükür uzaktan, ateşten meşaleler yanar ışıl ışıl, ellerde. Achilles’in külleriyle evlenecek Polyxena’nın düğün törenidir bu. Artık Troia’da düğünler karışmıştır cenaze törenine. Polyxena’nın yanında, Troia’yı yerle bir eden büyük aşkın gelini Spartalı Helena vardır. Yanından geçerken Troialı halkın, lanetler yağar üzerine, kızı Hermione’nin de böyle bir törenle evlenmesi için yakarılar yükselir Troia sahilinden gökteki tanrılara. Polyxena’nın celladı Achilles’in oğlu Pyrrhus’tur. Çıkarır genç kızı babasının mezarının tepesine.

Öyle mert bir bakışı vardır ki Polyxena’nın, öyle soylu bir gururu, gözleriyle öyle meydan okuyordur ki Pyrrhus’un elindeki kılıca, Pyrrhus bile bir an tereddüt eder onu öldürmekte. Sonra bir anda çekip saplar uğursuz kılıcını o körpe bedenin ta derinlerine. Oluk oluk kanlar boşalır açılan yaradan; Polyxena olanca öfkesiyle, olanca şiddetiyle düşer Achilles’in mezarı üstüne. Sel gibi akan kanını yutarcasına içer küller, kanı karışır Achilles’in küllerine. Troia Helena’yı gelin almıştı Yunandan, şimdi Polyxena’yı gelin verir yine bir Yunana. Hecuba son kez haykırır Yunan gemilerine, “Haydi gidin, gidin, Yunanlar, tutun yolunu yurdunuzun barış içinde; donanmanız açsın artık yelkenlerini güven içinde, yarıp geçsin o özlediğiniz denizleri. Can verdi bir genç kız, bir delikanlı: artık savaş sona erdi,” [*6] diye. Bir haberci koşup gelir, bağırır Troialı kadınlara telaşla, “Haydi hızlanın, koşun denize, ey tutsak kadınlar, açmışlar yelkenlerini, gidiyor donanmalar.” [*7]

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir