Carson McCullers – Altın Gözde Yansımalar

Barış döneminde bir ordugâh sıkıcı bir yerdir. Birtakım şeyler olur, ama bunlar hep tekrar tekrar olur. Bir üssün genel yerleşimi de başlı başına tekdüzeliğe katkıda bulunur -muazzam beton kışlalar, her biri tıpatıp öbürü gibi yapılmış dizi dizi düzenli subay evleri, spor salonu, şapel, golf sahası ve yüzme havuzları- hepsi de belli bir katı şablona göre tasarlanmıştır. Ama belki de bir ordugâhın sıkıcılığı en çok yalıtılmışlığından, bol boş zaman ve aşırı güvenlikten ileri gelir; çünkü bir adam bir kez orduya katıldı mı, yalnızca önündekinin adımları peşi sıra gitmesi beklenir ondan. Aynı zamanda, bir ordugâhta tekrarlama olasılığı bulunmayan birtakım şeyler de ara sıra olmaz değil. Güneyde birkaç yıl önce bir cinayetin işlendiği bir üs var. Bu faciada rol alanlar, iki subay, bir asker, iki kadın, bir Filipinli ve bir attı. Bu olaya adı karışan asker, Er Ellgee Williams’tı. Onun akşamüstleri sık sık kışlaların önündeki kaldırımda dizili banklardan birinde tek başına oturduğu görülebilirdi. Çimenleri ve yürüyüş yolunu serin, narin, rüzgârla kıpırdayan gölgelerden desenlerle bezeyen genç akçaağaçlar çift sıra halinde uzandığı için hoş bir yerdi burası. İlkbaharda ağaçların parlak yeşil olan yaprakları sıcak aylar başlayınca daha koyu, huzur verici bir renge bürünürdü. Sonbaharın son aylarında ise alev gibi bir altın sarısına dönüşürlerdi. Er Williams burada oturup akşam yemeği borusunu beklerdi. Sessiz sakin, genç bir askerdi ve kışlada ne bir düşmanı ne de bir dostu vardı. Güneşten yanmış toparlak yüzünden belli bir sakıngan masumluk akardı.


Dolgun dudakları kırmızıydı ve kumral saçları keçe gibi alnına dökülürdü. Kehribar rengi ve kahverenginin tuhaf bir karışımı olan gözlerinde çoğu zaman hayvanların gözlerindeki suskun ifade olurdu. Er Williams’ın duruşu ilk bakışta biraz hantal ve sallapati görünürdü. Ama bu yanıltıcı bir izlenimdi; yabani bir hayvanın ya da bir hırsızın sessizliği ve çevikliğiyle hareket ederdi. Yalnız olduklarını sanan askerler, çoğu zaman onun birdenbire yanı başlarında bitivermesi üzerine irkilirlerdi. Ufak, narin kemikli ve çok güçlü elleri vardı. Er Williams sigara ve içki içmez, cinsel ilişkide bulunmaz ya da kumar oynamazdı. Kışlada kimseye yaklaşmazdı ve öteki adamlar için bir çeşit gizemdi. Boş zamanının çoğunu karargâhın çevresindeki ormanda geçirirdi. Yirmi dört kilometrekarelik arazi kuş uçmaz kervan geçmez bir bölgedeydi. Burada devasa bakir çam ağaçları, çeşit çeşit çiçekler ve hatta geyik, yaban domuzu ve tilki gibi ürkek hayvanlar bile vardı. Er Williams askere yazılmış adamların yararlanabildikleri sporların at binme dışında hiçbirine ilgi göstermezdi. Onu spor salonunda ya da yüzme havuzunda gören hiç olmamıştı. Ne de güldüğünü, kızdığını ya da bir türlü dert çektiğini gören olmuştu. Günde üç öğün tıka basa yemek yer ve öbür askerler gibi yemekler konusunda homurdanmazdı.

Çift sıra uzanan yaklaşık otuz altı tane karyola barındıran bir yatakhanede uyuyordu. Sakin bir yatakhane değildi bu. Geceleri ışıklar söndürülünce çoğu zaman horlama, küfür ve boğuk kâbus iniltileri duyulurdu. Oysa Er Williams huzur içinde uyurdu. Ancak bazen onun karyolasından bir şekerleme ambalajının gizliden gizliye hışırtısı gelirdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir