Gustave Flaubert – Madame Bovary

Gustave Flaubert yalnız Fransa’nın değil, bütün dünyanın en tanınmış romancılarındandır. Ölmez eserlerinden Salambô, dilimize İsmail Hakkı Alişan tarafından çevrilmiştir. O roman Gustave Flaubert’in romantik tarzının en güzel eseridir. Madame Bovary ise tarihi sahneleri canlandırmaya değil, gözünün önünde geçen hayatı, yaşayan tipleri tespite çalışan Flaubert’in eseridir. Asıl ününü sağlayan da belki bu kitabıdır. Asabi, hatta hastalıklı bir sanatkâr olan Flaubert, insanların özellikle budalalıklarını seyretmekten, bunlarla kendini zehirlemekten hoşlanırmış. Madame Bovary’de dünyanın en unutulmaz budalalarını betimlemiştir. Fakat kitabın asıl konusu bu değildir: Madam Bovary, kendini, içinde yaşadığı çevreden üstün gören, kocasıyle geçirdiği silik hayattan nefret edip daha ince bir yaşam isteğiyle kendini birtakım kuklalara, taşra çapkınlarına kaptıran kadının hikâyesidir. Gustave Flaubert en titiz sanatkârlardandır. Her cümlesi üzerinde saatlerce, günlerce çalıştığı söylenir. Böyle bir yazarın eserini çevirmeye kalkmanın bir kendini bilmezlik olduğunu bilirim, ne kadar uğraşsam Madame Bovary çevirisine aslındaki güzellikleri veremem. Fakat yine de bu romanın çevrilmesi gerektiği kanısındayım. Hiçbir büyük eser bir defada kusursuz olarak çevrilemez. Benim çevirimde bulunacak kusurlar, Gustave Flaubert’i sevenleri, o romanı yeniden çevirmeye özendirirse bu, benim için en güzel ödül olur.   Okulun çalışma salonundaydık, kapı açılıp içeri müdür girdi, arkası sıra da setre pantolon giymiş bir yeni öğrenciyle bir de, koca bir sıra yüklenmiş bir hademe geliyordu.


Uyuklayanlar gözlerini açtı ve herkes, sanki dersine dalmışken birdenbire gürültü duyup şaşalamış gibi ayağa kalktı. Müdür oturmamızı işaret etti; sonra etüt öğretmenine dönüp yavaş sesle: — Bu efendiye göz kulak olursunuz, Mösyö Roger, dedi. Beşinciye giriyor. Çalışması, ahlakı ile kendini beğendirirse, büyükler arasına, yaşına göre bir sınıfa çıkarırız. Kapının arkasında bir köşeye büzülmüş durduğu için pek de iyi seçilemeyen bu yeni öğrenci, bir köy uşağıydı; on beş yaşında kadar vardı, boyu da hepimizinkinden uzundu. Saçları köy kilise ilahicilerinki gibi, alnına yatırılarak düz kesilmişti; uslu, söz dinler ve pek tutuk bir çocuğa benziyordu. Omuzları öyle geniş değildi ama, siyah düğmeli, yeşil çuha setrenin koltukaltlarına dar geldiği belliydi; kol ağızlarından gözüken kırmızı bilekler de herhalde çıplak durmaya alışıktı. Askısını pek çektiği için, uzun konçlu mavi çorapları, sarımtırak pantolonunun altından meydana çıkıyordu. Ayaklarında iri iri, kötü boyanmış, çivili kunduralar vardı. Kalkıp derslerimizi anlatmaya başladık. O, kilisede dinsel öğüt dinliyormuş gibi, kulak kesildi; ayak ayak üstüne atmaya, dirseğine dayanmaya bile cesaret edemiyordu; saat ikiye gelip de zil çalınca, bizimle birlikte sıraya girmesi için, etüt öğretmeni kendisine seslenmek zorunda kaldı. Sınıfa girer girmez, ellerimiz boşalsın diye, kasketlerimizi yere atar ya da daha kapının eşiğinde, duvara çarpıp da toz koparsın diye, sıraların altına fırlatırdık; okulun modası böyleydi. Bunun farkına mı varmadı? Yoksa ona uymayı göze mi alamadı? Her ne hal ise, biz duamızı bitirdikten sonra bile, yeni’nin kasketi hâlâ dizinin üstündeydi. Bu, sorguçlu kalpaktan tutun da miğfere, yuvarlak şapkaya, lutr kaskete, takkeye kadar, her milletin her çeşitli başlığına çalan bir külahtı; hani bazı şeyler vardır, dilsiz çirkinliklerinde bir budalanın yüzünde olduğu gibi, derin bir belagat bulunur; işte böyle bir şey. Yumurta biçimindeydi ve içi tel çubuklarla tutturulmuştu: üç burma şeritle başlıyordu; sonra, aralarına kırmızı kurdele dikilmiş, baklava baklava kesilmiş kadife ve tavşan derisi parçaları sıralanıyordu; bunların üzerinde torbamsı bir şey vardı ki, bunun arkaya düşen kısmı, içeriden mukavva ile girilip yol yol şeritlerle süslenmişti; bunun ucunda da, incecik bir şeride bağlanmış, altın tellerle yapılmış bir küçücük haç, püskül gibi sarkıyordu.

Yeniydi; güneşliği parlıyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir