Hasan Öztoprak – İmkansız Aşk

Bu hesapsız buluşma İstanbul’u da sarsan büyük depremden yirmi bir gün sonraydı. Son büyük kavgamızı depremin hemen ertesi günü yapmıştık. Deprem gecesi Cihangir’deki teras katının yer yatağında uyuyorduk. Sarsıntıyla uyandık. Uzun ve yorucu bir sevişmenin sonrasında giysilerimizi giymeye üşendiğimizden çırılçıplaktık. Sarsıntı hâlâ sürüyordu ama tepemizdeki kiremitlerin takırtısı sarsıntıdan daha da ürkütücüydü. Donakalmıştık, yerimizden kalkamıyorduk. Neden sonra “Deprem oluyor galiba,” diyerek ayağa kalktım. Elda da aynı anda ayağa kalkmıştı. Sarsıntı durunca terasa çıktım. İnsanlar dışardaydı. “Giyinip dışarıya çıkalım,” dedim. Elektrik kesik olduğundan el yordamıyla bir şeyler bulup giydik ve hızla kendimizi dışarı attık. Çok geçmeden sarsıntının ne denli büyük olduğunu anlamış, neredeyse bütün Marmara’nın yıkıldığını öğrenmiştik. İki ay on dört gün önce evimi, karımı ve çocuklarımı terk etmiş, Elda’yla birlikte bu teras katına yerleşmiştim.


Ama şimdi onlara ulaşmalı, yanlarında olmalıydım. Kim bilir ne kadar korkmuşlardı. Elda’yı da yalnız bırakamazdım. Birlikte gitmeyi teklif ettim. Çaresizlikten benimle geldi. Önce yol üstündeki anneme, onu bulamayınca karımın ve çocuklarımın oturduğu eski evimin bulunduğu semte uğradık. Yoklardı. Ne yapacağımı bilemiyordum. Geriye, Cihangir’e döndük. Aklım onlardaydı. Nerede olabilirlerdi? Bir süre sonra tekrar onları aramak istediğimi söyledim. Artık hava aydınlanmıştı. Elda kendi başına kalabilirdi. Israrla bana ne zaman geleceğimi sordu. Onları bulduktan sonra gelirim, dedim.

Bozuldu. Kesin bir saat istiyordu. Ona nasıl kesin bir saat verebilirdim. İnsanlar panik içinde, bırakın saati, kendilerini bile unutmuşlar, o benden kesin bir saat istiyor, ısrarla… “Kesin bir saat yok,” dedim, “onları ne zaman bulursam ve ayrılabilirsem geri döner, seni ararım.” İki saat sonra döndüm, çocuklar emin bir yerdeydi. Yine de onları bırakıp dönmek istemezdim. Ama bu kez aklım Elda’daydı. Bir an önce yanına gidip gönlünü almalıydım. Onu bulamadım. Telefonu kapalıydı. Onlarca kez telefon ettikten sonra nihayet ona ulaşabildim. İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na doğru yürüdüğünü, beş dakika sonra bir mağazanın önünde buluşabileceğimiz! söyledi. Rahat bir nefes almıştım. Yanılmışım. Gelmedi.

Dakikalarca bekledim söylediği yerde. Bir saat kadar sonra dediği yerden mağazaya doğru yürüdüğünü gördüm. Yalnız değildi, yanında Latif vardı. Elim ayağım titremeye başladı; üzgündüm, sinirliydim, çocuklarımı bıraktığım için derin bir pişmanlık duyuyordum. Ben onun için çıkıp gelmiştim, o Latifle buluşmuştu. O zaman neden ısrarla kaçta geleceğimi sorduğunu anladım. Önceden ayarlanmış bir randevuydu bu. Birden, bir gün önce bugün için sabah erkenden hastaneye gideceğini söylediğini anımsadım. Yalan söylemişti. Onunla buluşacaktı. Hiç beklemediği bir anda önlerine çıktım. Latif beni görünce korkak bir tavşan gibi yürümeye devam etti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir