John Fante – Büyük Açlık

Dibber Lannon’un bir abisi var. Adı Pat Lannon. Dibber bana abisinin bir gün papa olacağını söylemişti. Neyse, fena halde yanıldı Dibber. Bana abisinin dünyanın gelmiş geçmiş en büyük papası olacağını söylemişti, büyük Papa Pius’dan bile daha büyük. Yuh olsun Dibber Lannon’a! Şu yüzden: Ben ve Dibber ilkokul üçteyken Pat Lannon sekizinci sınıftaydı. Hatırlıyorum onu. Ne abi! Peh! İspiyoncunun önde geleniydi. Dibber bunu bilmiyordu tabii ki. Nasıl bilebilirdi? Pat’in küçük kardeşiydi, abisinin ispiyoncunun teki olduğunu nasıl bilebilirdi? Kim söylerdi bunu ona? Kimse. Neyse, yuh olsun Dibber Lannon’a. Bir keresinde eski okul arkadaşlarının Pat Lannon hakkında konuşmalarına kulak misafiri oldum. Çok şey biliyorlardı. El İşi Atölyesi’ne gittikleri ama gitmedikleri günden söz ettiler, onun yerine okulu kırmışlardı. Pat Lannon hariç herkes.


Pat Lannon okul kırmayı kendine yakıştıramamıştı. Peki, ne yapmıştı? Bay Simmons’u alıp köprüye getirmişti. Herkes köprünün altında sigara içiyordu. Bay Simmons hepsini dersinden çaktırmıştı. Pat Lannon hariç. Öyle biriydi işte Dibber Lannon’un abisi. Bana bir gün papa olacağını söylediği abisi. Pat Lannon bizim okuldayken ben henüz üçüncü sınıfa gidiyordum. O sekizinci sınıf öğrencisiydi. Ama hatırlıyorum onu. Çok tuhaf bir tipti. Kafadan çatlak bir görünümü vardı. Gözlüklüydü. Gözleri bir yerde durmazdı. Bir şeye bakardı ve gözleri sapıtırdı.

Sandalet giyerdi. Ne abi! Sınıf arkadaşlarının dediğine göre birinci sınıftayken perçemi bile varmış Pat’in! Ve bir gün papa olacaktı, öyle mi? Ho ho. Her yıl okulumuzda bir piyes sahnelenir. Pat Lannon’u o piyeslerde oynarken hatırlıyorum. Piyesler bir şeye benzemezler zaten. Çok kötüdürler. Rahibeler yazar. Piyes bile denemez onlara. Müsamere. Budalalık. Oyuncular sahnede hareket etmezler bir kere, kimse ölmez, kimse gülünecek bir şey söylemez. Kızların bu piyeslerde rol olmasına izin verilmez. Erkekler çarşaftan bozma kaftanlar giyerler. Çılgınlık. Herkesin berbat bir rolü vardır.

Biri Günah’tır mesela. Bir sonraki İffet. Bir sonraki Kader. Bir sonraki Merhamet. Liste uzar gider böyle. Metnin tamamı kutsal dilde oynanır, İsa gibi. Günah girer sahneye. Kutsal dilde bir şey söyler. Sonra Kader girer. “Selam olsun sizlere! Kader derler bana! Size haber getirdim!” Sonra Umut girer sahneye. Seyirciye kim olduğunu ve ne yaptığını söyler. Ve sonra Yardımseverlik girer sahneye, ya da Tevazu, ya da bir o kadar aptalca başka biri. Hepsi sahnenin ortasında yan yana dizilip beklerler. Ve kimdir bekledikleri, sorarım size? Sevgi! Ve kimdir Sevgi? Pat Lannon! Her seferinde! “Selam sizlere! Sevgi derler bana! Dünyaya huzur ve iyilik getiririm!” Ön sırada oturanlar sözcüklerle tarif edilemeyecek kadar harikulade bulurlardı Pat Lannon’ı. Avuçları kızarıncaya kadar alkışlarlardı.

Papa’ymış! Pat Lannon’un rahibelere yalakalanmak için bir yöntemi vardı. Bir bisikleti vardı. Bisikletiyle onların işlerini görürdü. Geç saatlere kadar okulda kalıp çalışırdı. Silgileri temizler, karatahtaları yıkardı. Sınav kâğıtlarına bile bakardı. Sınıfın dayıları kötü not aldıkları taktirde burnunun üzerine yumruğu yemekle tehdit ederlerdi onu. Ama kuşku çekmemek için bazılarına kötü not vermek zorundaydı. Ne yapardı peki? Kızlara kötü not verirdi. Neden? Çünkü sınıfta dövebileceği öğrenciler sadece kızlardı da ondan! Ve Dibber onun papa olacağını söylüyordu! Yuh olsun ona! Russel Meskimen okulun kıdemli öğrencilerindendi. Pat’in bisiklet lastiklerinin havasını indirirdi. Bir keresinde Russel kaldırıma ahlaksız sözcükler yazdığı için okulda kalma cezasına çarptırılmıştı. Sınıfta Rahibe Cletus bekliyordu. Rahibe Cletus onun için bir şey yaparsa onu azat edeceğini söylemişti Russel’a. Russel da kolay kurtulacağını sanıp hemen kabul etmişti.

Bir sorun vardı ama. Rahibe Cletus ona Gales’e gidip yirmi rulo tuvalet kağıdı almasını ve Hayırsever Rahibeler’in hesabına yazdırmasını istemişti. Altından kolay kalkılacak iş değildi. Russel reddedemezdi ama. “Tamam,” dedi. Yapmak istemiyordu. Gales kentin tam merkezindedir. Herkes ne düşünecekti? Birkaç rulo önemli değildi -ama yirmi! Üstelik rahibeler için! İnsanlar nasıldır bilirsiniz. İnsanın yüzüne gülmek için bahane ararlar. Russel bisikletini almaya gitti. Bisikletlerin arasında Pat Lannon’ın bisikletini gördü. “Hey, Pat,” dedi Russel. “Sana bundan böyle bisikletinin lastiklerini söndürmeyeceğime dair söz vermemi ister misin?” “Harika olur,” dedi Pat. “Benim için kent merkezine gidip alışveriş yapacaksın ama,” dedi Russel. Pat Lannon bisikletine atlayıp Gales’e gitti.

Hiç sorun değildi onun için. İçeri girip yirmi rulo tuvalet kağıdı istedi. Ve Dibber onun bir gün papa olacağını iddia ediyordu. Ne papa! Yahu, yirmi rulo! Döndüğünde Russel ondan tuvalet kâğıtlarını alıp Rahibe Cletus’a teslim etmişti. Gitmek üzere dışarı çıktığında Pat’in bisikletine takılmıştı gözü. Bir herif bu kadar aptalsa lastiklerinde hava olmasa da olur deyip yine indirmişti lastiklerin havasını. Bu da bir şeyleri kanıtlar sanırım. Bob Armstrong bir başka kıdemli öğrencidir. O ve Pat ayinlerde birlikte servis yapıyorlardı. Bob şarap çalardı. Bir keresinde çok fazla çaldı ve Peder Walker farkına vardı. Bob’a onun çalıp çalmadığını sordu. “Hayır, Peder,” dedi Bob. “Yemin ederim.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir