Neval El Saadavi – Petrol Diyarında Aşk

O eylül günü gazetelerde bir haber görüldü. Kalitesiz gazete kâğıdına iri puntolarla basılmış yarım satırlık bir haber: Bir kadın izne çıktı ve geri dönmedi. İnsanların ortadan kaybolması normal bir şeydi. Güneş her gün yeniden ufukta belirir, gazeteler de her gün yeni baştan basılırdı. İç sayfaların bir köşesinde kişisel sütun olurdu. “Kişisel” sözcüğü, hiçbir değişikliğe maruz kalmadan yok edilebilir ya da başka bir sözcükle değiştirilebilirdi. Kişisel. Kişiler. İnsanlar. Halk. Ulus. Kitleler. Aynı anda her şeyi ifade eden ve hiçbir şey ifade etmeyen sözcükler. 1. sayfada Kral Hazretleri’nin renkli bir fotoğrafı vardı. Büyük başlıklı, gerçek boyutlarda bir fotoğraf: Kralın doğum günü partisi. İnsanlar gözlerini ovuşturdu. Göz kapaklarının kenarları harap olmuştu. Sayfaları birbiri ardına çevirdiler. Çene kemikleri çatırdayana dek esnediler. Çıplak göze zar zor görünen haber iç sayfalardan birindeydi: Bir kadın izne çıktı ve geri dönmedi. Kadınlar izne çıkmazlar. Bir kadın izin alırsa, bunu önemli bir işini halletmek için yapar. Gitmeden önce ya bizzat kocası tarafından imzalanmış ya da işyerindeki patronu tarafından mühürlenmiş yazılı bir izin kâğıdı almalıdır. Gidip de dönmeyen tek bir kadına rastlanmaz. Bir erkek çekip gider ve yedi sene boyunca dönmeyebilir, fakat bu süreyi aşmadığı sürece kadının ondan ayrılmaya hakkı yoktur. Polis hararetle kadını aramaya başladı. Gazetelere bilgiler aktarıp ilan verdiler; kadının canlısını veya ölüsünü getirene Kral Hazretleri’nden cömert bir ödül vaat ediyorlardı. “Kral Hazretleri ile sıradan bir kadının yok oluşu arasındaki bağ nedir?” Hiç kuşkusuz, Kral Hazretleri’nin yazılı ya da sözlü emri olmadan dünyada herhangi bir şeyin meydana gelmesi söz konusu değildir. Kral Hazretleri yazma ya da okuma bilmez. Bir çeşit ayrıcalıktır bu; hem okuyup yazmanın ne faydası var? Peygamberler bile okuma yazma bilmezken, Kral’ın onlardan daha meziyetli olması mümkün mü? Odada daktilo da vardı. Elektrikli bir daktiloydu bu. Bir tane de petrolle çalışan yeni bir daktilo vardı. Her dilde yazıyordu. Daktilonun ardında bir döner koltuk vardı. Koltuğun üzerinde bir polis memuru oturuyordu. Polisin başının yukarısında Kral Hazretleri’nin büyütülmüş bir fotoğrafı asılıydı; altın çerçeve içindeki bu fotoğrafın kenarları, kutsal kitaptan alınmış sözcüklerle döşenmişti. “Karınızın daha önce izne çıktığı oldu mu?” Kadının kocası, dudaklarını sımsıkı kenetlemiş, sessizce oturuyordu. Uykusundan aniden uyandırılmış biri gibi gözleri büyüdü. Üzerinde pijama vardı ve yüz kasları gevşekçe sarkıyordu. Parmak uçlarıyla gözlerini ovuşturup esnedi. Yere sıkıca tutturulmuş tahta bir sandalyede oturuyordu. “Hayır.” “Aranızda herhangi bir tartışma geçti mi?” “Hayır.” “Daha önce hiç izniniz olmadan koca evinden ayrıldı mı?” “Hayır.” Soruşturma kilitli bir odada yürütülüyordu. Kapının yukarısına, içeri kimse girmesin diye kırmızı bir lamba asılmıştı. Böylece, bu odada konuşulanlar gazetelere sızmayacaktı. Raporlar, kara kaplı, gizli bir dosyanın içinde tutuluyordu. Dosyanın üzerinde şunlar yazılıydı: “Bir kadın izne çıktı.” Polis memuru döner koltukta oturuyordu. Sırtını duvara ve Kral Hazretleri’ne gelecek şekilde döndü. Karşısında, yere tutturulmuş olan öbür sandalye vardı; bunda başka bir erkek oturuyordu: kadının kocası değil, iş yerindeki patronu. “İnsanın başına dert açan ve yerleşik düzene kafa tutan kadınlardan biri miydi?” Patron, bacak bacak üstüne atmıştı. Bir ineğin boynuzu gibi öne bükük siyah bir pipo vardı dudaklarının arasında. Gözleri yukarı bakıyordu. “Hayır, o her yönden itaatkâr bir kadındı.” “Kaçırılmış ya da tecavüze uğramış olabilir mi?” “Hayır. O, kimsede tecavüz etme isteği uyandırmayacak kadar sıradan bir kadındı.” “Bununla ne demek istiyorsunuz?” “Demek istiyorum ki, o, kimsede arzu uyandırmayan, kendi halinde bir kadındı.” Polis memuru, anladığını belirtir şekilde başını salladı. Kadının patronuna sırtı gelecek biçimde koltuğunu döndürdü. Parmaklarıyla daktiloyu takırdatırken, ortalığa yanık gaza benzer tuhaf bir koku yayıldı. Elini uzatıp vantilatörün yönünü ayarladı. Sonra tekrar koltuğunu döndürdü. “Sizce kaçtı mı?” “Niye kaçsın ki?” “Bir kadının niye kaçacağını kim bilebilir. Hem kaçmış olsa bile nereye gider? Kendi başına kaçmış olabilir mi?” “Başka bir erkekle kaçtığını mı düşünüyorsunuz?”

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir